33. Bölüm

Issız Adada Ankara havası oynamak

Çilem Akpınar
gulumse_gulumse

Benim hayatım bir film olsaydı yemin ederim izlenme rekorları kırardı. Çünkü yaşadıklarım anca filmlerde olurdu. Sadece tatil için gemiyle güzel bir tur yapalım okyanusları gezelim dedik gezdik çok normaldi. Ama sonra o gezide denize düşüp kaybolacağımız inanın aklıma gelmezdi. Özellikle ıssız bir adaya düşmek kesinlikle gelmezdi. Üstelik bu üçlüyle söyleseler inanmazdım. Bunlar ancak filmde olurdu ama benim yaşadıklarım filmleri bile geçmişti. Benim şanssızlığım öyle bir yerdeydi ki. O gemiden nasıl denize düştük peşime bu üçlüyü nasıl taktım inanın açıklaması yoktu. Resmen kamera şakası gibiydi. Ah öyle olmasını ne isterdim ama değildi. Çünkü karşımdaki bu üçlü gerçekti.

 

Hepimizin üstü ıslak, saç baş dağılmış şoklar içerisindeydik. Ama onların bakışlarında korkuyu sanki daha çok görmüş gibiydim.

 

"Siz benden daha çok korkmuş gibi gözüküyorsunuz. Yağız oğlan abi Feride iyisiniz değil mi? Gerçi şuanda ne kadar iyi olursak?"

 

"Dilruba biz çok korktuk sana bir şey oldu diye. "

 

Kaşlarımı çatarken neden diye sordum.

 

"Gözlerini uzun süre açmadın nefes alamadın. Biz kendimize geldik ama sen gelmedin. Dilruba gerçekten bizi çok korkuttun."

 

Feridenin sözlerinden sonra neden Yağız oğlanın kucağında gözlerimi açmış olduğumu anlamıştım. Bakışlarım Yağız oğlana kayınca hala gözlerinde kalan o korkuyu gördüm.

 

"Ben sanırım biraz fazla su yuttum ondan kendime gelemedim."

 

Mahcup şekilde mırıldanırken Yağız oğlanın sesini duydum.

 

"Bizi çok korkuttun."

 

Sesindeki tını içimi acıtırken tek tek gözlerine baktım.

 

"Ben iyiyim merak etmeyin. Hadi şimdi kalkın etrafa bakalım yardım isteyecek birileri var mı diye?"

 

 

Feride ve abim ayaklanırken yakışıklı hala oturuyor bana bakıyordu. Yanına doğru ilerleyerek elimi uzattım.

 

"Hadi!"

 

Bakışlarındaki tuhaflık beni şaşırttırken elimden tuttuğu gibi kendine çekerek kucağına oturttu. Ellerim boynuna sarılırken,oda belimden sıkıca tutarak başını saçlarımın arasına gömdü.

 

"Yağız ne oldu?"

 

 

"Çok korktum sana bir şey oldu diye. Bir an nefes alamadın Dilruba!"

 

Şimdi neden garip davrandığını anlamıştım.

 

Yüzünü saçlarımın arasından çekip çenesinden tutarak bana bakmasını sağladım.

 

"Ama şimdi nefes alıyorum bak karşımdayım. Korkulacak bir şey yok artık. Sadece biraz fazla su yuttum o kadar."

 

Derin bir iç çekerek alnını alnıma yasladı.

 

"Eğer sana bir şey olsaydı kendimi asla affetmezdim."

 

Gözlerimi kapatıp birazcık öyle durduk. Varlığıma nefes aldığıma ikna olması gerekiyordu.

 

Abimlerden ise hiç haberim yoktu biz kendi halimize öyle dalmıştık ki...

 

"Hadi şimdi daha önemli işimiz var. Farkındaysan ıssız bir adada kaldık. Bir şeyler bulmamız lazım. Buralarda yaşayan birileri var mı bakmamız gerekiyor."

 

Başımı ondan uzaklaştırıp kucağından yavaşça ayağa kalktım. Elimi tutması için tekrar uzattım. Bu defa hiç beklemeden elimden tutup ayağa kalktı.

Abimlere baktığımda bizden birazcık ötede yere oturmuşlar öylece bekliyordı.

 

Yanlarına doğru yürüyüp onlarada hadi dercesine başımı salladım. Ve nihayet herkes kendine gelmişti. Adanın iç kısımlarına doğru yürümeye başladık. Yürüdük yürüdük baya bir yol kat ettik ama ne bir insana ait bir iz bulduk nede başka bir şey. Hatta geçtiğimiz yerlere tekrar geldik. Dönüp dolaşıp kendimizi hep aynı yerde bulduk. Yüdükçe bir şey bulamadıkça sinirlerim tepeme daha çok çıkıyordu. Ne yapacaktık şimdi biz? Artık pes edip kendimi bir ağacın altına attım. Sıcak bir yandan, susuzluk açlık bir yandan ölecektim. Diğerlerininde benden farkı yoktu. Hele Feride abimin koluma koala gibi yapışmış bütün yükünü ona vermiş ayakta durmaya çalışıyordu. Zavallı abiciğimin ise sesi hiç çıkmıyordu.

 

"Feride canım arkadaşım anlıyorum çok yoruldun ama abimde yoruldu biliyorsun değil mi?"

 

Feride bana anlamsızca bakarken bir of çektim.

 

"Kız abimin kolundan çık birazda oda nefeslensin bütün ağırlığını vermişsin ona."

 

Çok şükür arkadaşımın jetonu düşmüş abimi bırakarak yanıma gelmişti.

 

"Sanki ne yaptıysam birazcık sarıldım. Hem rahatsız olsa o söyler. Sen ne diye kızıyorsun?"

 

Yüzüne dik dik bakarken son söylediği sanki biraz doğruydu ama ona demedim. Bakışlarımla cevabı verip karşımdaki iki herkül erkeğe baktım.

 

"Eee herküller ne yapacağız şimdi? Bizi kim kurtaracak?"

 

Herkül deyince ikisi birbirine bakıp bir şaşırdılar. Ben söylemiştim Allahım bu üçlüyle adaya düşmek tam kabus gibi olacaktı. Üstelik daha bir kaç saat olmuştu.

 

"Bilmiyorum ne yapacağız? Dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz."

 

Yağız oğlan cevap verirken bir kez daha dudaklarımdan of çıktı.

"Siz ikiniz varya hep sizin yüzünüzden oldu."

 

"Biz ne yaptık?"

 

İkisi aynı anda konuşunca gözlerine sinirle baktım.

 

"Ne demek ne yaptık? Eğer kavga etmeseydiniz ben düşmezdim Ferideyide yanıma çekmezdim yani denize düşmezdik? Bir dakika?"

 

Aklıma yeni gelen şeyle bir an durakladım.

 

"Hadi biz dengemizi kaybettik düştük ya siz nasıl düştünüz?"

 

"Dilruba ben dengemi kaybetmedim sen beni çektin." Feride hemen araya girmiş bir açıklamada bulunmuştu. Ama ona tepki vermedim çünkü ben karşımdaki ikiliden başka tepki bekliyordum.

 

"Beeen senin düştüğünü görünce hemen arkadan atladım.'

 

Yağız oğlan ilk cevap verirken abiminkide gecikmemişti.

 

"Bende siz düştünüz diye atladım. Sen Feride düşmüşken nasıl dururdum?"

 

"Peki düşmek yerine yardım çağırmaya düşündünüz mü? Belki buralara kadar sürüklenmezdik. '

 

Kafalarını aşağı yukarı sallarken sinirlerime hakim olmaya çalışıyordum.

 

"Kavga ettiniz de ne oldu bakın ne haldeyiz? Aynı çocuk gibisiniz. Yemin ederim bıktım sizden. Birde bana diyorsunuz sen şiddet yanlısın diye halimize bakın neredeyiz?"

 

"Onu sen sevgilin olacak adama söyle. Gelip bize laf atan kimdi?"

 

Aslında sevgilim haklıydı ama yanlış zamanda yanlış harekette bulunmuştu.

Yağız oğlandan ses çıkmazken oda biliyordu suçlu olduğunu üstelik ben öyle olunca dahada kendini suçluyordu eminim.

 

"Neyse artık olan oldu şimdi başımızın çaresine bakmamız gerekiyor önce içilecek bir su bulmamız lazım yoksa iki günde susuzluktan öleceğiz."

 

O suyuda az ötemizde bir ağacın kavuğunda akarken bulduk. Hemen denizden kumsala vurmuş bir kaç pet şişesini alıp onları doldurduk. Geriye ise yiyecek kalıyordu. Survivor programı buraya yakın adalarda çekiliyorsa mutlaka kokonat bulurduk onun için Ferideyle biz gönüllü olup aramaya koyulduk. Tam hayal ettiğim gibi gönülü takımı ben ve arkadaşım. Ünlü takımı ise Yağız oğlan ve Ersin. Onlarda balık tutmak için bir şeyler aramaya koyulmuşlardı.

 

Biz adanın derinliklerine inip yiyecek bir şeyler ararken resmen canımız çıkmıştı.

 

"Dilruba bak orda kırmızı bir meyve var gibi hadi gidip bakalım."

 

Feridenin dediği yere gittiğimizde gerçekten meyve vardı. Kırmızı böğürtlen bulmuştuk. O sevinçle birbirimize sarılıp çığlığı bastık.

 

Allahım sana şükürler olsun sonunda yiyecek bir şeylet bulduk."

 

Heyecanla daldan bir böğürtlen alıp ağzıma attım onu öyle iştahla yedim ki sanarsın et yada başka bir şey yiyor o derece mutluydum. Ah ah et yemediğim günlere öyle pişmandım ki en önemlisi yemek beğenmediğim günlere. O zamanlar tam nankörmüşüm yemek bulupta yüz çevirmem. Ah onu bulamayanlarda vardı ama ben hiç öyle düşünmemiştim. Şimdi aç kalınca anlıyordum.

 

Ferideyle elbiselerimizin ucunu kaldırıp topladığımız böğürtlenleri koyduk. Biraz daha etrafa bakındık ama bir şey bulamadık. Bulduğumuz tek nimetle bizimkilerin yanına geri döndük. Elbiselerimizi biraz kaldırdığımız için onların olmadığı bir tarafa geçip böğürtlenleri yere bıraktık. Üstümüze çekin düzen vererek denizde balıklarla güreş eden bizimkilere baktık.

 

Ellerinde ince uzun bir çubuk balık avlamaya çalışıyorlardı. Arada birbirlerine kılıç çeker gibi çubukları birbirlerine doğrultuyorlar tuhaf hareket yapıyorlardı.

Fakat tek sorun vardı Yağız oğlanın üstünde bir şey yoktu. Gömleğinin çıkarmıştı aynı şekilde abimde. Yalnız yakışıklığa erimemek mümkün değildi. Bu halde en son düşüneceğim şey sadece oydu. Ben dikkatle yakışıklığa bakarken onlarda dövüşüyordu.

 

"Allahım şuanda bile çocuk gibi dalaşıyorlar."

 

"Dilruba sence bizi bulmaları ne kadar sürer?"

 

Feridenin sorusuyla zar zor bakışlarımı onlardan çekip arkadaşıma baktım. Yere oturmuş bir umutla bana bakıyordu.

 

"Bilmiyorum ki ne kadar sürer? Bizim yokluğumuzu hemen fark ederler mi? "

 

"Halimize bak üstümüzde gece kıyafetleriyle ıssız adaya düştük."

 

O öyle söyleyince beni bir kahkaha tuttu.

 

"Feride canım arkadaşım tek derdimiz gece kıyafetlerimiz mi?"

 

"Evet tek derdimiz bu, baksana halimize üstelik saçımıza başımıza bak."

 

Dudaklarını büzerek neredeyse ağlayacaktı ama Allah aşkına cidden tek derdimiz bunlar mıydı? Aç kalma ihtimalimiz vardı üstelik karşıdaki bitirim ikili bir balık bile tutamıyordu tek derdimiz cidden kıyafetlerimizdi.

 

Öfkeyle soluyarak susmayı tercih ettim yoksa kalp kırabilirdim. O yüzden cevap vermeden bizimkilerin yanına gittim. Onlar hala kavga etmekle meşguldü.

 

"Ya Allah aşkına bari siz yapmayın ne olur tutacağınız bir balık onu tutun kavga etmeyin."

 

İkisi sesimi duyduğu an kavgayı bırakmış bana dönmüşlerdi. Ama benim bakışlar baklavadaydı. O baklavalara bakarken içim bir yanmıştı resmen ağzım kurumuştu.

 

Ah Yağız oğlan bir gün yakacaktın beni! Bu vücutla bu karın kaslarıyla eriyip gidecektim. Eh be vicdansız şuanda yapılacak işmiydi?

 

Ben Feride ye kızıyordum ama birde bana bak. Baklava derdine düşmüştüm. Ama tatlı önemliydi mühimdi değil mi? Allah korusun şekerim düşerse ne olurdu? Tövbe Dilruba tövbe diye diye kendimi aldım o görüntüden.

 

Onlarda bende ne gördülerse bilmiyorum ama hemen balık avlamaya tekrar döndüler. Onları sabırla beklerken karnımda ziller çoktan çalmaya başlamıştı.

 

"Aha bir tane tuttum."

 

Yağız oğlanın bağırmasıyla yerimde heyecanla zıpladım.

 

"Aşkım benim ya kimin aşkısı valla bir kez daha seninle gurur duydum."

Ben sevinçle olduğum yerde bağırırken abimin bakışlarıyla sözlerimi yutmak zorunda kaldım.

 

"Canım abim yakışıklı abim!"

 

Gönül almak lazımdı.

 

Yağız oğlan denizden çıkıp elinde tuttuğu iki balıkla bana doğru gelirken yerimde duramadım koşarak boynuna atladım.

 

"Yakışıklım benim!"

 

Ellerinde balık olduğu için o bana sarılmazken ben ikimiz içinde sıkı sıkı sarıldım. Böyle baklavalara yakından dokunmak daha iyi olurdu. Tabii ona çaktırmadan. En son yanağına sulu öpücük kondurup geri çekildim.

 

"Gözün baklavalarımda kaldı farkındayım bebeğim. Daha sonra sana özel sunum yapacağım."

 

Yakışıklı en son lafını söyleyip gıcık şekilde sırıtarak bana baktı ve parmağıyla burnuma hafiften vurup yürüyüp gitti. O esnada arkamdan cıklayan bir abim vardı.

 

"Yok yok bu devirde abiye ataya saygı yok. Bitmiş bizim gençlerimiz. "

 

Abim öfkeyle söylenirken istemsizce sırttım ama o görmedi.

 

Evet yiyecek olarak böğütlenimiz ve nalık vardı ama ne eksikti ateş. Bu iş ise abime düşüyordu. Çünkü kendisi üniversite yıllarında izci başıydı. O kadar kamplara gitmiş yani ateşide yakıverecekti.

Önce bir kaç çubuk bulup ona verdik. Abim biraz havalara girerek yere bağdaş kurup yere oturdu. Bizde hemen yanına oturduk

 

Hepimize şöyle bir bakıp nihayet işine odaklanıverdi. İki çubuğu da eline alıp birbirine sürtmeye başladı. Bu işlemi yaklaşıp bir yarım saat kadar sürdü. Sonunda da ateşi yaktı. Birbirimize bakıp bir sevinç çığlığı bastık ki valla ıssız ada sesimizle inlemişti.

 

Sonrada iki balığımızıda pişirerek Yağız oğlanla ben yedim. Abimde Feridesiyle yedi. Azda olsa karnımızı bugün doyurmuştuk. Çok şükürdü.

Üstünede meyvemizi yemiştik.

 

Geriye yapacak bir şey kalmamıştı. Yavaş yavaşda karanlık çöküyordu. Ben Feridenin dizlerinde yatarken abimle Yağız oğlan yan yana oturmuş bir şey konuşuyorlardı.

"Yarın ilk iş ağaç dallarından üstümüzü örtecek bir çatı yapmak. Bizi bulmaları uzun sürecekmiş gibi en azından başımı sokacak bir yer olsun."

 

Bitirim ikililer bana bakarak başlarını salladılar.

 

"Sence yokluğumuzu anladılar mı?"

 

Feride saçlarımı okşarken umutsuzca bir soru sormuştu.

 

"Bence anlamışlardır kaç saat oldu. Odaya temizlemek için felan geldilerse bizim olmadığımızı görmüşlerdir."

 

"Ya başka bir yere gittiğimi sanarlarsa nereden anlayacaklar denize düşüp buralara kadar süründüğümüzü?"

 

Feride böyle konuştukça içim iyice kararttı.

O an aklıma gelen fikirle birden ayağa kalktım.

 

"Hadi oyun havası oynayalım."

 

Üçü bana saf saf bakarken yine açıklama gereği duydum. Bunlar beni ne zaman anlayacaktı acaba?

 

"Diyorum ki biraz kıvırtalım. Morel olur."

 

"Ay Dilruba sana deniz havası iyi gelmedi aklın iyice uçtu."

 

Ferideye bön bön bakarken; " Bunu kıyafeti saçı başı önemseyen kişimi söylüyor?"

 

"Ay ne var kıyafet önemli."

 

Ferideye hiç cevap vermeden yanına ulaşıp kolundan tuttuğum gibi ayağa kaldırdım.

 

Diğerlerine de dönerek; " La hadi kalksanıza." Diye birden çıkıştım.

 

Yakışıklı beni ilk kez görüyormuş gibi bir bakış attı. Hayır olsun diye başımı ne var anlamında salladım.

 

"Sen az önce Ankara şivesimi konuştun?"

 

Öyle mi yapmıştım? Kaşlarımı çatarak bir kendimi sorguladım.

 

"He la galiba konuştum. Bunun ardına bir Ankaranın bağları türküsü gelir mi?"Diye bir bağırdım Feridenin elini bırakıp karşısına geçerek türküyü çoktan söylemeye başladım.

 

 

İp attım ucu galdı da

Darazda gücü galdı

İp attım ucu kaldı da

Darazda gücü galdı

Ben sevdim eller aldı

İçimde acı galdı

Ben sevdim eller aldı da

İçimde acı galdı

 

Angara'nın bağları da büklüm büklüm yolları

Ne zaman zarhoş oldun da galdıramıyo'n golları?

Angara'nın bağları da büklüm büklüm yolları

Ne zaman zarhoş oldun da galdıramıyo'n golları?

 

 

Kollarım havada ayaklarım ritmini çoktan tutmuş keyifli keyifli oynamaya devam ettim. Abimlerde çoktan kalkmış bize katılmışlardı. Hem türküyü söylüyor hem adımlarımı Yağız oğlana götürüyordum. Tam karşsına geçince en güzel yeri omuzlarımı oynatıp gözlerinin içine bakarak söyledim.

 

"O yâr senin" derlerse de on goyun gurbanım var

O yâr benim derlerse on goyun gurbanım var"

 

Cilve dedin mi benden soruludu. Arkamı dönüp önüne geçerek birde öyle oynadım. Hem yüzüne bakıyor hemde omuzlarımla kırdırıyordum.

 

"Ah Dilruba delibalım sen insanı yakarsın yakar."

 

O öyle söyleyince beni birden ateş bastı yanıyordum resmen üstelik böyle karizmatik oynarsa fena alev alacaktım. Karşısına geçip oynamaya devam ederken bir süre onu izledim. Tam Ankaralılar gibi oynuyordu.

 

"Oldu bu iş seni Ankaralılara damat olarak alıyorum becerdin oynamayı."

 

Bana bakıp utançla gülümserken abimin vücudu oynayarak önümden geçti tam ne oluyor diyordum ki, yakışıklının karşısında durup oynamaya başladı.

 

Bu sefer oyun havasını o söylüyor birde bana nispet olsun diye görüş alanımı kapatıyordu. İki ezeli düşman birbirlerinin omzularına vurarak türkünün nakaratını söylemeye başlayınca duraklayıp onlara baktım. Böyle güzel manzara kim bilir ne zaman nasip olurdu. İki aslan çıkmıştı meydana pardon kumsala Ankara havası oynuyordu. Feride de yanıma gelmiş onları izlemeye başlamıştı.

 

"Bunlar hangi ara bu hale geldi?"

 

"Bende bilmiyorum."

 

"Dilruba bir şey diyeceğim ama bana kızma olur mu?"

 

Bakışlarımı ona çevirerek ne söyleyeceğini merak ettim.

 

"Sence bizim akıllımızda biraz yok mu? Yani düşün neredeyiz ıssız adadayız kimse yok bizi arayan yok ama biz burda hiç sorun yokmuş gibi oynuyoruz."

 

Canım arkadaşım ilk defa doğruları konuşmuştu. Bizim gibi insanda ne bileyim? Issız adaya düşmüşüz korkmamız gerekirken biz Ankara havası oynuyorduk. Ama moreli yüksek tutmak önemliydi. O yüzden ne kadar düşersek düşelim mutluluğımuzdan gülümsememizden kesinlikle ödün vermemiz gerekiyordu.

 

Bu eğlence saatleride bitmiş sıra uyumaya gelmişti ama abimle ben bir türlü yatamıyorduk. Çünkü ben fareden korkuyordum abimde yılandan.

 

"Ya biz uyurken ağzıma felan girerse ya kulaklarımı kemirirse?"

 

Yağız oğlan artık bıkmış gibi bakarken söyleyecek kelime bulamamıştı. Çünkü bir saattir dil döküyordu.

 

" O zaman gel kollarımdan yat ne fare gelir ne başka bir şey."

 

"Höst len niye benim kardeşim senin kollarında yatacakmış?"

 

"Ersin ne yapabilirim başka çözümün var mı?"

 

"Ne yani zorunlu olduğun için kaslı kollarını bana mı açıyorsun?"

 

Yağız oğlan bir anda dönüp gözlerime baktı.

 

"Yani gerçekten buna mı tirip atıyorsun Dilruba?"

 

Omuzlarıma silkeyerek abimin yanına gidip kolundan tuttum.

 

"Abi senin kollarında yatabilirmiyim? Biliyorum sende korkuyorsun ama sen abisinin beni korumak zorundasın."

 

Abim lafımı hiç ikiletmeden Yağız oğlanın yanına kıvrıldı kollarınıda açarak bana baktı.

 

"Gel hadi bu kollar her daim seni korumak için var."

 

Mutlulukla abimin kollarına kendimi bırakıp sımsıkı sarıldım. Feride de benlm yanıma kıvrılmıştı. O benim aksime hiç bir şeyden korkmuyordu. Ama ben ve abim.

 

Yağız oğlan bizim bu sarılmamıza bozulup bir şeyler söylesede ona hiç bakmadım. Kendimi uykunun kollarına bırakıp gözlerimi kapadım.

 

Yorgunluktan dolayı ne kadar uyudum bilmiyorum. Bir ara gözlerimi açıp etrafa baktım. Beni saran kolların olmadığını görünce bir tedirgin oldum. Başımı kaldırıp abime bakınca şoklara girdim. Abim bana arkasını dönmüş ezeli düşmanı Yağız oğlana sımsıkı sarılarak uyuyordu. İşin kötü yanı Yağız oğlanda ona sarılmış huzur içinde uyuyordu. Bu manzara karşısında ağzım bir karış açılmış donup kalmıştım.

 

Sanırım bu ıssız ada bize hiç iyi gelmeyecekti. Daha şimdiden kafayı sığırmış en olmadık şeyler yapıyorduk. Mesela abim ve yakışıklının sarılarak uyuması gibi.

 

Bölüm : 31.08.2025 02:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...