
Ateşle barut kesinlikle yan yana gelmemeliydi. Bom bir patlıyordu mazallah. Her yer alev alabiliyordu. Valla ben ateş olarak barutu biraz yakmış sonundada üçüncü dünya savaşı çıkaracaktım. Abim beni gördüğü yerde yok edebilirdi. Yada Yağız oğlan o küçük gözleriyle içimi yakıp geçebilirdi. Elif'i birazcık sinir etmek için yaramazlık yapmış fakat elimde patlatmıştım. Aslında güzel olmuştu ama abime yakalanmasaydık daha güzel olacaktı. En son abimi yerde Feride'nin kucağında görmüş arkama bile bakmadan kaçmıştım. Ne güzel kardeştim değil mi? Valla benim gibisi bulunmazdı.
Biz ise Yağız oğlanla sessiz bir yere gelmiş açık havada yan yana oturuyorduk. Karşımızda boğaz manzarası, yanımda erkek güzeli. Daha ne isterdim?
"Sence Elif çok kızmışmıdır?"
Günün sorusu, en çok merak ettiğim konuydu. Benim sözlerimle Yağız oğlan manzaradan başını çevirip yüzüme baktı.
"Kızmakta ne kelime eve gidince başımın etini yiyecek."
Bu cevaba sinsice gülümseyerek sırtımı banka daha çok yaslamıştım. Belki savaş çıkartmıştım ama sonu değmişti.Ben kendi kendime zaferimi kutlarken Yağız oğlan boğazını temizleyerek bana doğru yanaşmaya başladı.
"Hayırdır?"
"Ne hayırdırı?"
Elimle aramızdaki mesafeyi gösterirken o hala yanaşıyordu. O yanaştıkça ben geri geri gidiyordum ama bankın sonuna gelmiştim.
"Bence biraz uzaklaş senin için daha iyi olur."
Yakışıklı hiç oralı değilmiş gibi elini kaldırırak saçlarıma dokundu, önüme düşen bir tutamı alıp kulağımın arkasına yerleştirdi.
"Sen mesafeleri kat et. Ama ben yapınca uzaklaş oluyor. Bu arada anlamadım sanma kardeşim için beni kullandığını."
"Hıh!"
Saçlarımda olan elleri yanağımı bulunca elinin tersiyle okşamaya başladı. Aramızda sadece az bir boşluk vardı ama nefesini kokusunu hissedebiliyordum.
"Şuan o kadar tatlı gözüküyorsun ki, kendimi zor tutuyorum."
"Şeyyy tutmasan ne yapacaksın?"
Cümlelerimdeki kekeleme ne kadar heyecanlı olduğumu belirtiyordu.
"Tutmasam senin bana yaptığını yapacağım belki daha güzelini."
"Ohaaa çüş."
Elimle yanağımda ki eline vurup yüzümden uzaklaştırdım.
"Dene bakalım sonu ne olur? Hem biz neyiz ki öyle şeyler olsun. Sen benim neyimsin yakışıklı?"
Yakışıklı derin bir iç çekerek birazcık benden uzaklaştı.
"Zaten hep sen dene, bana gelince oha çüş. Anlamıyorum ki bir şey yapmasam niye yapmıyorsun diyorsun. Yapsam ayrı dert. Galiba seni çözmek için baya zaman gerek."
"Yağız oğlan soruma cevap vermedin biz neyiz?"
Yağız oğlan yüzümdeki ciddi ifadeyi görünce kendini toparladı. Bakışlarını benden çekip tekrar manzaraya baktı.
"Ben ilk defa böyle oluyorum. İlk defa birinin etkisindeyim, ilk defa ona hayır diyemiyorum. Bütün bu duygular için çok savaştım. Aklıma girmemen için çok uğraştım ama olmadı. Sen her defasında karşıma çıktın, her defasında sınırları zorladın. Etkilenmemek imkansızdı."
"Peki neden korktun bu kadar? Duygularını dinlemek, senin için neden bu kadar zor?"
Artık cebimizdeki taşları dökme sırasıydı.
"Eski nişanlım tarafından aldattıldım. O yüzden güvenme sorunum var. O yüzden bu duygulardan korkuyorum. Bak ben hiç iyi dönemlerden geçmedim. Zor bir hayatım oldu ve hala devam ediyor. Biliyorum hepimizim zor hayatı var fakat bunlar arasında yeniden aşka düşmek istemedim. Ama senin içten halin etkiledi beni. Sen ne kadar sert görünmeye çalışsanda aslında dalından koparılan çiçek kadar narinsin. Üzülmeni istemedim. Üzülmek istemedim. Korktum anlıyor musun?"
Herkesin zor bir hayatı vardı. Ama yaşamaya devam ediyorlardı. Gülümsemek için bahane buluyorlar umutla hayata bağlanıyorlardı. Tıpkı benim olduğum gibi. Her türlü sınavdan geçmiş fakat vazgeçmemiştim. Aslında onuda anlıyordum fakat benim aklım tek bir şey takılmıştı.
"Demek nişanlıydın?"
"Evet kötü bir nişanlılık dönemi geçirdim. Fakat bundan bahsetmesek."
Sen istemiyorsun ama ben istiyorum. Mesela hala ona karşı bir şey hissediyor musun? Aklına hiç geliyor mu? Benim kafada dönen bütüb bu sorular dile gelemedi. Kafada kalıp orada takıldı. O yüzden şimdilik sessiz kalıp başka konuya geçiş yaptım.
" Yağız oğlan ben neden açıksözlüyüm biliyor musun? Aslında biraz abartıyorum, normalde böyle huyum vardı fakat içimdeki duyguların saklanmaması gerektiğini öğrendim. Lisede birini sevmiştim. Ama ona söyleyemedim. Uzaktan sevdim, haberi olmadan. Onunda bakışlarını yakalıyordum fakat sevgisinden emin olamıyordum. Sonra bir gün okula gelmedi. Ertesi günde gelmedi ama haberi geldi. Araba çarpmış ve o kazadan kurtulamamış. Ben ona daha sevdiğimi söylemeden ölmüştü. Pişmanlık yaşarken başka bir pişmanlık beni buldu. Meğersem oda beni seviyormuş ama çekindiğinden söyleyememiş. Biraz deli doluyum ya ondan ters tepki veririm diye korkmuş. Bu duyduklarımdan sonra yüreğime pişmanlık ve keşke oturdu. Ondan sonra duygularımı saklamamaya çalıştım. Eğer birini seviyorsam gider söylerim, eğer birinden nefret ediyorsam yine söylerim. O çocuktan sonra kalbim artık hiç bir şey saklamıyor. Dilime vuruyor ve ben senden etkilendiğimi söylüyorum."
Yağız oğlan yüzüme öyle bir baktı ki, bakışlarını çözemedim.
"Özür dilerim. Gerçekten baştan sona sana yaptıklarım için özür dilerim. Ben daha ilk otogarda gördüğümde senden etkilenmiştim. Bana bir bakışın vardı görmemek elde değildi ama işte bazen sınırlar vardır ve o sınırları geçemezsin Dilruba."
Yağız oğlanın özüründen sonra bu defa ben ona yaklaşıp başımı omzuna yasladım.
"Ama hatanı hemen anlaman kısa sürdü aferim sana. Gerçi anlıyordun ama sonra hödüklük yaparak geri batırıyordun."
Kulağımın dibimde gülme sesini işitince istemsizce bende gülümsedim. Günler sonra muradıma ermiştim. Yakışıklığa itiraf ettirmiş içime huzur dolmuştu.
Bu arada aklıma gelen soruyla başımı kaldırıp yüzüne baktım.
"Sen hem avukatsın hemde otobüs şoförü nasıl oluyor?"
"Yasemin Turizm bizim, yani babamdan kalma. O ölünce ben geçtim başına arada şoförlük yapıyorum. Baba mesleğini sürdürmeye çalışıyorum. Babamda otobüs şöforüydü sonra firmayı kurmuş felan derken işimizi büyüttük. Bende bu arada üniversite okudum avukat oldum. İki mesleği bir arada yapmaya çalışıyorum gücüm yettiğince. Hem kendim mesleğim Hem baba mesleği. "
"Yalnız ikiside sana çok yakışıyor o yüzden sürekli yürüyorum sana."
Yağız oğlan gülümseyerek elini kaldırıp yanağımı sıktı.
"Ah ah senin yürümelerin yok mu?"
Benim yürümelerim olmasa şimdi bu halde olmazdık yalnız. Çekik gözlerinde takılı kaldığımda kalbim yine pır pır etmeye başlamıştı. Biz birbirimize dalıp gitmişken telefonumun çalmasıyla kendime geldim.Çantamda ki telefonu alıp ekrana baktığımda bir iç çektim.
Romantik anlarımızın baş kahramanı abiciğimdi. Telefonu meşgule atarak ayağa kalktım.
"Artık gidelim yoksa abim bütün dünyaya haber verebilir kardeşim elimden gidiyor diye."
Yağız oğlan başını sallayarak ayağa kalktı, elini bana doğru uzatarak tutmamı bekledi.
"Hayırdır?"
"Elimi tutsana kızım."
"Kızım?"
Kaşlarımı çatarak baktığımda o çoktan elini uzatıp elimi avuç içlerine aldı.
"Çok fazla söze takılıyorsun güzelim. Hadi abini merak içinde bırakmayalım."
Daha konuşmama fırsat vermeden beni çekiştirmeye başladı. Bende mecbur ayak uydurmuştum. Mecburdum yani yoksa hiç hoşuma gitmemişti elimden tutması. İçimdeki ses hemen araya girip "Yav he he!"Demesiyle yüzümü buruşturdum.Kendi kendimle bile kavga ediyordum gerçekten tebrik etmek lazımdı.
Yakışıklının arabasına binip yurda doğru yol çoktan almıştık. Aklımda abime vereceğim hesabı düşünürken bir yanımda çok mutluydu. Sonunda sevdiceğime kavuşmuştum daha ne isterdim. Yüzümde kocaman gülümseme oluşmuştu.
"Hayırdır neye gülümsüyorsun böyle?"
"Valla seni nasıl ikna ettim ama dayanamadın cazibeme. Yok neymişim küçük kızmışım felan da filan. Aramızda beş yaş var ama sen amca olmaya razı oldun."
"Yavaşla kızım, ne amcası?"
Ters ters yüzüne bakarak onu taklit ettim
"Ne amcası kızımmış?" Küçük kız diyen sensin be şimdi gelmiş bana ne kızıyorsun?"
Bakışlarını bir süre yoldan ayırıp gözlerime baktı.
"Ne var? Önüne dön önüne."
Başını sallayarak bakışlarını yola çevirdi. Bir yarım saat yol gittikten sonra yurdun biraz uzağında bir yerde durmuştuk. Çünkü heryerden abim çıkabilirdi ve sonumuz iyi olmazdı.
Hava çoktan kararmış akşam olmuştu. Sokakta kimsede yoktu. Gerçi genelde buralar sessiz olurdu. O an bunları düşünürken içime bir sıkıntı çöktü.
"Ne oldu yüzün birden düştü?"
"Hııı!"
"Diyorum ki ne oldu?"
Omuzlarımı silkeleyerek cevap vermedim. Sebebini ben bile bilmiyorken ne söyleyebilirdim ki?Oturduğum yerden tamamen yakışıklıya dönerek yüzüne baktım.
"Beni buraya kadar bıraktığın için teşekkür ederim."
Yakışıklı elini kaldırarak baş başparmağıyla yüzüme dokundu.
"İki gün burada değilim. Ankara'da mahkemem var. O yüzden iki gün boyunca seni göremeyeceğim."
"Uzaklık iyidir, daha çok kıymetimi bilirsin. Bu arada neyle gideceksin oraya, otobüsle mi?"
"Evet yarın hem şöforlük yapacağım hemde avukatlık."
Vay be ne güzel bir şeydi. Acaba bende mi iki meslek sahibi olsam diye düşünmeden edemedim. Birinden sıkılırsam diğerini yapardım mis gibi. Ama bunun için bir yeteneğimin daha olması lazımdı.
"Neyse o zaman ben gideyim. "
Biraz utanarak konuşunca yakışıklı yüzüme anlamlı anlamlı bakmaya başladı.
"Pek uslu duruyorsun. Hiç hayra alamet değil."
Bencede hiç değildi. En azından biraz laf sokabilirdim yada biraz Yağız oğlana yürüyebilirdim. Ama bende tık yoktu.
"Bencede hiç iyi değil ama bende sebebini bilmiyorum. Eminim abimle hesaplaşacağım için böyleyimdir."
Yakışıklının parmağı hala yüzümde yavaşçaya okşamaya devam ediyordu. O okşadıkça uykum gelmişti. Ben üzerime çöken uyuşukluğa kendimi kaptırmıştım ki Yağız oğlanın yüzü yüzüme doğru geldiğini farkettim. Bismillah diyerek heyecanla gözlerine baktım. Yaklaştı yaklaştı dudaklarını sağ yanağımda yerini alınca benim dudaklardan hıçkırık koptu.
Yuh gerçekten ben abimi kınarken hıçkırığını benim başıma gelmesi şaka gibiydi.Yüzümde hissettiğim sıcaklıkla heyecandan yakışıklının koluna tutundum. Sağ yüzümdeki buse bitince bu sefer sola geldi. Orayada dudaklarını değdirdi. Bir hıçkırık daha koptu. Rezil olmaya devamdı. Sonunda öpücük olayı bitip yanaklarım özgürlüğe ulaşınca gözlerini kırparak ona baktım.
Oha ben cidden utanıyordum. Hıçkırıklar, gözlerimin kıpır kıpır olması. Kalpten gitmeden hemen kaçmam lazımdı. Elimi kapıya götürerek sakince açtım. Bakışlarım onda, o ise güzel güzel sırıtarak bana bakıyordu.
"Neyse artık gideyim ben değil mi?Başka şeyler olmadan. Sende git yolun çok uzun. İşlerinde var. Hadi görüşürüz."
Gayet resmi şekilde veda edip kendimi dışarıya attım. Ayaklarım yere değdi an biraz yalpalasa da düşmemeyi başarmıştım. Dengemi sağladığımda direk hızlıca yürümeye devam ettim hemde hiç arkama bakmadan. Bakarsam iyi olmazdı. Adeta koşar adım yürüdüm ve sağa saptım. Arkama bakmadan pıtı pıtı giderken adım sesi duyar gibi oldum.
Sokak sessizdi kimse yoktu. Biraz garibime gidince yakışıklının geldiğini umarak başımı çevirdim arkama baktım ve gördüğüm kişiyle dona kaldım. Tarih tekrar tekerrür ediyordu. Aynı maske, bakışlarım ellerine kayınca aynı dövme. Ve maskenin izin verdiği kadar yüzünde oluşan şeytani sırıtış. Tam on adım ötemde hayatımı zehir eden adam duruyordu.
Nefes almayı unuttum, adım atmayı yürümeyi unuttum. Şuan kaçmam gerekirken durmuş sadece bakıyordum.
"Merhaba miniğim!"
Sesini duyduğum an mideme kramp girmişti. En nefret ettiğim ses tonunu duymak midemi bulandırıyordu. Yavaş adımlarla bana doğru yürümeye başlayınca vücudumu bir titreme aldı. Sağ boşluğumdaki yer sızlıyor kendini hatırlatıyordu kaçmam için ama ben öylece durmuş onun bana gelmesini bekliyordum.Adımları yaklaştı yaklaştı tam karşımda durdu.
"Böyle sessiz kaldığına göre sende özlemişsin beni."
Bakışlarım yerde yüzüne hiç bakmıyordum. Dövmeli olan elini bana doğru uzatarak çeneme dokundu ve yüzüne bakmamı sağladı.
"Ha şöyle güzel kız. O korkak bakışlarını görmek istiyorum. Seneler geçti ama bakışların hiç değişmemiş."
Susmaya devam ederken ne cevap verebilmiştim ne bağıra bilmiş.
Çenemdeki elini çekerek bana biraz daha yaklaştı. Bu sınırı sadece yakışıklı ihlal ederken şimdi en korktuğum kişinin etmesi kalbimin sıkışmasına sebep oluyordu.
"Büyümüşsün güzel bir genç kız olmuşsun. Bilseydim böyle güzel olduğunu daha önce ziyaretine gelirdim."
Bu sefer dövmeli elini kendi montunun cebine götürdü. Oradan bir şey çıkarıp bana doğru yaklaştırmaya başladı. Bakışlarım elindeki şeye odaklanınca artık geri adım atmak aklıma gelmişti.
"Kaçma miniğim sana bir şey yapmayacağım. Sadece geçmişi yad etmek istiyorum."
Bıçağını yaklaştırdı tamda yaraladığı yerde durdu. Bir adım daha geriye doğru kaçacakken kolumdan tutmasıyla engel oldu.
"Bence kaçmanı tavsiye etmem."
Karanlıkta parlayan mavi gözlerine bakınca nefes almayı unuttum adım atmayıda. Şuan öyle korkuyordum ki, aldığım dövüş derslerini unutmuş hiç bir hamlede bulanamıyordum. Oysa herkesi döven kız şimdi çığlık bile atamıyordu. Bıçak ucu sağ tarafımda yerini alırken onun korkunç yüzü yüzüme doğru yaklaştı. Kulağıma doğru yol alıp pis nefesi esti geçti.
"Seninle oynamayı özlemişim. Gerçi bir türlü yalnız kalmıyorsun ama sonunda yakaladım."
Sessizce fısıldarken ellerimi ceketimin ucuna götürerek sıkıca kavradım.
"Ne issstiyorsuuın benden?"
Sonunda sesimin titremesine rağmen konuşabilmiştim.
"Ooo nihayet sesini duyabildik. "
Yüzünü hala yakınımdan çekmemişti. Kulağımın dibinde sessizce konuşuyordu.
"Daha senden istediklerimi almadım miniğim. O yüzden bu sorunu es geçiyorum. Zamanı gelince anlarsın ne istediğimi."
Geçmişe ait yaranın olduğu yere bıçağın ucunu hafif batırır gibi oldu. Can yakmayacak şekilde de olsa yine acımıştı.
"Umarım sana bıraktığım anıyı unutmamışsındır. Gerçi yeni anılar oluşacak unutsan da sorun değil."
Yenileri oluşacak deyince korkuyla irkilip geri geri giderek onu alanından uzaklaştım.
"Ne olur bana bir şey yapma."
Öfkeyle üzerime yürüyerek birden bağırmaya başladı.
"Ben sana kaçma demiyor muyum?"
Tam gelip tekrar kolumdan tutacaktı ki arkadan gelen arabanın ışığıyla bir anda durakladı. Önce arabaya baktı sonra bana. Benim bağıracağımı anladığı an bu sefer o geri geri gitmeye başladı. Elindeki bıçağı bana doğru sallayarak tehditler yağdırdı.
"Bu defa kurtuldun miniğim ama yine geleceğim bu sefer derin yaralar açacağım sana."
Ben korku dolu gözlerle onun kaçışını izlerken o pis sırıtışıyla karanlıkta kayboldu. O gittiği an yere yığılıp kaldım ve ağlamaya başladım. Kendimi öyle çok sıkmıştım ki resmen sinir boşalması yaşıyordum. Sesli bir şekilde ağlamaya devam ettim bütün vücudum titriyor kalbim hızlı atıyordu. Titreyen ellerimle cebimdeki telefonu alıp abimi aradım. Abim vakit kaybetmeden telefonu hemen açmıştı.
"Dilruba kızım bittin sen?"
Ağlayan sesimle sadece abi diyebildim.
Çünkü ağlamam durmuyordu. İç çeke çeke ağlıyordum. Abim telaşla durumu anlamaya çalışırken;
"Dilruba ne oldu iyi misin? Neden ağlıyorsun?"
"Abi o geri döndü. Kabusum geri döndü."
Abime verebileceğim tek cevap buydu. Yıllardır kabusum olan, yıllardır korktuğum kişi tekrar karşıma çıkmıştı. Şimdi ne yapacaktım? Kalbim daha fazla bu korkuya dayanamamıştı. Gözlerimin kararmasıyla kendimi karanlıkta bulmuştum.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.18k Okunma |
442 Oy |
0 Takip |
41 Bölümlü Kitap |