
İnsan ne kadar gerçeklerden kaçmaya çalışsada başarılı olamıyordu. Eninde sonunda o gerçekle yüzleşmek zorunda kalıyordu. Ben kaçabildiğim kadar kaçmak istemiştim. Yeterki gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalmayım diye. Fakat olmuyordu işte. Ben istedim diye olmamıştı. Daha hikayemin başında öğrendiğim o gerçek beni alt üst ederken diğer gerçeklerle nasıl yüzleşecektim?
O örgütü kuran benim babam olabilirdi.
Bu nasıl bir gerçekti? Ben bunu nasıl kaldırabilirdim? Şok içerisindeydim başımı yere eğmiş gerçeği hazmetmeye çalışıyordum ama olmuyordu. Yağız oğlan bir şeyler söylüyordu onu bile duyamıyordum. Kulaklarım sanki bütün seslere kapanmıştı.
"Yani o mu öldürmek istemiş beni? Öz kızını bir böbrekle yaşamak zorunda o mu bırakmıştı?"
Boş boş yere bakarken gözlerimden yaşlar akıyor gerçeği algılamaya çalışıyordum. Bir anda Yağız oğlan önüme gelip diz çöktü. Tek eliyle ellerimi sıkıca tutarken diğer eliyle çenemden tutup ona bakmamı sağladı.
"Dilruba kendine gel güzelim. Duyuyor musun beni değil mi?"
Başımı salladım duyuyordum görüyordum ama konuşamıyordum. Eliyle yanağımdaki yaşları silerken korkuyla gözlerime bakıyordu. Sanki ilk defa görmüş gibi. Çünkü ilk defa karşısında bu haldeydim.
"Bak daha hiç bir şey belli değil. Belki o adam baban bile değildir. Emin değiliz Dilruba. Ne olur bırakma kendini böyle."
"O hissediyorum öyle olmazsa rüyalarıma girmez. Hatta rüya bile değil. Ben gerçekten yaşadım onları. O adam benim babam."
"Bak bir şey daha söylemem lazım ama nasıl tepki vereceğini bilmiyorum. Fakat bilmen lazım."
Eline sıkıca tutunurken gözlerimi kapadım.
"O yıllar önce ölmüş. Yani sana saldırmadan önce. O yüzden o değil seni öldürmek isteyen."
"Ölmüş mü?"
Bir gerçekle daha yüzleşirken artık dayanamadım. Ellerimi ellerinden çekip hızlıca ayağa kalktım.
"Ben ben akşam için yemek yapmam lazım! Abimde gelir şimdi."
Salonun ortasında deli gibi dönerken ne yapacağımı bilmiyordum. Mutfağa geçip yemek yapmam gerekirken öyle gerekliydi.
Yağız oğlan birden kolumdan tutup beni kendine çekti. Başımı göğsüne yaslayıp sıkıca sarıldı. O andan sonra bütün sinirlerim boşaldı ve sesli bir şekilde ağlamaya başlamıştım. İçim çıkana kadar onun göğsünde ne kadar ağladım bilmiyorum. Sonunda susmuş başımı göğsünden çekmiştim. Bakışlarım göğsüne kayınca tişörtünün ıslak olduğunu gördüm. Hemde baya ıslaktı. Burnumu çekerek yüzüne baktım.
"Ben özür dilerim tişörtünüde maffeftim."
Tebessüm ederek bana baktı.
"Tişörtüm hiç önemli değil. Önemli olan senin iyi olman. Sen iyi ol gerisi mühim değil."
"Birlikte çikolatalı kek yapalım mı?"
Sorumla tek kaşını kaldırırak bir sorguladı. Bende olsam sorgulardım.
"Kaçmak çare değil biliyorsun değil mi?"
"Biliyorum sadece bu öğrendiğimi hazmetmeye çalışıyorum. Sonra kendim gelip sana sorular soracağım. Fakat şimdi değil."
Gözlerimde ne gördü bilmiyorum ama öyle bir baktı ki kabul etmekten başka çare bulamadı.
"Peki öyle olsun. Hadi mutfağa geçip kekimizi yapalım."
Mutlu olmuş şekilde elinden tutarak mutfağa doğru çekiştirdim. Pembe önlüğü boynundan geçirip arkasından sıkıca bağladım. Garip şekilde beni izlerken üzerindeki pembe önlüğü şöyle bir baktı ağzının içinde birşeyler geveledi.
Elimi dudaklarına götürüp daha fazla konuşmasına izin vermedim.
"Şişt içinden dırdır edip durma. Ha küfür ediyorsanda çok ayıp ediyorsun. Bak ne güzel oldun. Bence pembe renkli sana çok yakıştı."
Ellerimin altındaki dudakları kımıldıyordu ama yinede ellerimi çekmemiştim. Biraz daha dibine girip ayaklarımın üstünde yükseldim bu kadar uzun boylu olmak zorunda mıydı acaba? Ulaşabildiğim kadarıyla yüzüne ulaştım ama alnını ulaşmak çok zordu. Sanırım oda ne yapmaya çalıştığımı anlamış yüzünü yüzüme doğru eğerek bana yardımcı olmuştu. Şimdi o güzel alnı karşımda duruyordu. Yavaşça yaklaşıp dudaklarımı alnına kondurdum ve hemen çekmedim. Uzun bir öpücükten sonra geriye çekilip gözlerine baktım.
"Şimdi helalim oldun yiğidim."
Gözlerini kırparak bana bakarken kocaman gülümsemesiyle o güzel gamzesini bana sergiledi.
Yağız oğlan olmazsa bütün bunların altından kalkabilme gücüm olamazdı. O hayatıma mucize gibi girmişti. O mucizeyi bu kadar sevebileceğim aklımın ucundan dahi geçmezdi. Öyle çok seviyordum.
"Seni çok seviyorum bunu hiç unutma."
Bence kalbimizdeki sevgiyi her daim söylememiz gerekiyordu. Şuanlık karşılık bulamamıştım fakat ama olsun.
Romantik anımız bitmiş şimdi birbirimize girme zamanımız gelmişti. Çünkü daha başlamadan Yağız oğlan yumurtaları elinden yere düşürmüştü.Hangi birine yansam diye düşündüm. Yeri temizlemek mi yoksa yumurtaların gidişine mi? Hatta onunla kek yapmakta gerçekten emin miydim?
"Yani daha başlamadık bile hale bak."
Sinirle yeri temizlerken bir yandan da söyleniyordum.
"Acaba ben keki tek mi yapsam?"
"Aaa yeter Dilruba!"
Başımı kaldırırak hırsla gözlerine baktım.
"Ne yeter be! Gelip yeri temizlemek için bile yardım etmiyorsun. Neymiş çiğ yumurtaya dokunamıyormuş."
Elime gelen yumurtanın sarısıyla birden midem bulandı.
"Ay sanki ben çok seviyorum yumurtaya dokunmayı. Halime bak şimdi kuscam." Öğürerek aniden midemi tuttum.
"Sakın güzelim öyle bir şey yapma bende fena olurum."
Ne demişti o Allahım geliyorlardı bana. Gözlerimin önüne gelen saçı hırsla üfleyerek yakışıklıya bir bakış attım. Birden ortadan kayboldu. İşte adamı böyle korkuturdum.
Yarım saatte yeri temizlemeyi bitirmiş Yağız oğlanı tekrar mutfağa çağırmıştım.
Uslu bir çocuk gibi yanımda dururken ona sadece çırpma işlemi yaptırıyordum. En son unu kaba ekleyip çırpmasını beklemeye başladım.
Bakışlarım yüzüne kaydığında çok ciddi bir iş yapıyormuş gibi ful konsantreydi. Bu hali nedense çok hoşuma gitmişti.
"Benden korkuyorsun değil mi?"
"Senden kim korkmuyor ki. Sen bir komiseri dövmüş insansın düşün."
Mantıklı cevaptı.
"Ama onu neden dövdüğümü biliyorsun. Helalimi korumak içindi herşey."
Ortamı biraz romantizme çevirmekte fayda vardı. Fakat Yağız oğlan beni hiç tınlamamıştı bile.
"Helalim dedim duydum değil mi?"
Hala unu çırpmaya devam ediyor ve bana hiç bakmıyordu.
"Dilruba bir susar mısın? Şimdi hata yapacağım sonra saydıracaksın."
Gözlerimi kapatıp derin bir of çektim. Gerçekten bizim hiç ortamız yoktu. Yada benim. Bakışlarım un kabına kayınca aklıma bir şey geldi. Sinsice gülümseyerek un kabını çaktırmadan elime aldım. O hala kendi halinde devam ediyordu. Un kabını yavaşça kaldırıp ona doğru uzattım uzattım o sırça gibi saçlarında başından aşağı döküverdim. Un az olduğu için fazla beyazlara bürünememişti.
Una bulanan yakışıklı nihayet çırpmayı bırakmış başını yavaşça kaldırarak bana doğru dönmüştü. Saçlarından yüzüne doğru dökülen un yüzünü bembeyaz etmişti. Gözlerini görebildiğim kadarıylada ateş saçıyordu.
Dudaklarımı birbirine bastırıp gülmemeye çalıştım ama yapamadım bastım kahkahayı.
"Helalim nihayet bana dönebildiniz. Ama biraz beyazlamış bir şekilde oldu."
"Dilruba!"
İsmimi öfkeyle söylerken vücudunu tamamen bana çevirmişti.
"Efendim!"
"Güzelim sen ne yaptın?"
Ah sinirliyken bile güzelim demekten vazgeçmiyordu. Nasıl eriyip bitmezdim.
"Sen ne güzel diyorsun o lafı."
Gözlerini kapatıp nefes alıp verdi.
"Şimdi ben seni ne yapayım?"
Öyle bir bakış attı ki bir anda korktum ve geri geri gitmeye başladım. Çünkü her an saldırıya uğrayabilirdim.
"Ama sadece küçük bir şaka yaptım valla bak. Bunda kızacak ne varki yakışıklım!"
Biraz cilve yapayım demiştim fakat tutmamıştı. Üzerime doğru öyle hızla gelmeye başladıki tabanlara kuvvet arkamı dönüp koşmaya başladım. Fakat evde nereye kadar kaçacağım meçhuldu.
"Dilruba kaçma yoksa cezan ikiye katlanacak."
Arkamdan tehditler yağdırmaya devam ediyordu fakat ben durmuyordum. Merdivenlerden hızlıca koşup odama ulaştım. Hemen kendimi içeriye atıp kapıyı kapatacakken araya ayağını koymasıyla kapatamadım.
"Yakışıklı ayağını çek fena olur."
"Bekle kim fena şeyler yapacak gör sen."
Bütün vücudumla kapıyı kapatmaya çalıştım olmadı. Aksine kapı gittikçe açılıyor ben gücümü kaybediyordum.
"Kurban olduğum ne olur git bak korkutuyorsun beni."
Belki duygu sömürüsü yaparsam gider diye düşündüm oda işe yaramamıştı. Gücüm gittikçe tüketirken nefes nefese kalmıştım.
"Kurban olduğum sen hiç benden korkar mısın? O yüzden güzelce çekil kapıdan."
Resmen aramızda savaş verirken pes eden taraf ben olmuştum. Kapıdan bedenimi hızlıca çekmemle onun kapıyla bir içeri girmesi bir oldu. Daha doğrusu yeri boylaması. Ben şaşkın şaşkın yerde yüz üstü yatan sevgilime bakarken kafasını kaldırarak dişlerini sıktı. Belliki sinirden köpürüyordu.
"Dilrubaaaaa!"
İsmimi bir opera sanatçısı gibi söylerken affedersiniz bağırırken yerimde olduğum yerde sıçramış korkmuştum.
"Ne bağırıyorsun be?"
Bakışlarımız kesişince Dilruba kaç kızım komutunu verdim. Fakat ayaklarım o komutu dinleyemedi. Daha bir kaç adım atmıştım ki bacaklarıma sarılan elle kalakaldım. Ellerinden kurtulmayı çalışırken bu sefer dengemi kaybettim pat kendimi yerde buldum.
Bende diyordum Dilruba sakarlığın nerede kaldı? Baya zamandır yoktu kız. Resmen ndini hatırlatmak için gelmişti.
Sırt üstü yeri boylarken acı sesle bir bağırdım.
"Ay anneciğim. Gitti popom gitti sırtım."
Gözlerimi kapatıp ağrıyan yerlerimle cebeleşirken üstümde bir ağırlık hissetim. Hızla gözümü açtığımda ise aksakallı dede gördüm. Pardon ruhlara dönmüş Yağız oğlan. Üstüme çıkmış yüzünü yüzüme doğru yanaştırmıştı.
"Yağız oğlan ne yapıyorsun? İn çabuk üstümden zaten her yerim ağrıyor."
Ellerimi kaldırıp omuzlarından yiteklemeye çalıştım fakat hemen engel oldu. Hatta kollarımı tutup başımın üstüne sabitledi.
"Bak bırak beni daha kötü olmasın."
Yüzüne karşı tehdit ederken sanırım yürek yemiştim. Ancak böyle konuşabilirdim.Yüzünü yüzüme doğru tamamen yaklaştırıp o pis sırıtışını yüzüne yerleştirdi. Bu demek oluyordu ki ben bitmiştim.
"Ben sana ne dedim yakarlarsam fena olur."
Evet demişti. Ama yani bu kadar samimiyete ne gerek vardı.
"Birazcık uzaklaşsan bari."
Çünkü beni ateş basmaya başlıyordu. Her ne kadar ak sakallı dede gibi gözüksede hala karizmaydı.Gülüşü yüzünde daha genişlerken burnunu burnuma sürterek iç geçirdi.
O başını oynattıkça unlar benim yüzüme dökülmeye başlamıştı. Hemen başımı yana çevirip temasını kestim. Fakat bu sefer sıcak nefesi boynuma vuruyordu. Ve benim nefeste artık hızlanmıştı.
"Yağız kalkar mısın üstümden nefes alamıyorum valla ya!"
"Bence gayet hızlı nefes alıyorsun güzelim."
Ben altında kıvranırken o resmen dalga geçiyordu. Hırsla kollarımı ellerinden kurtarmaya çalıştım olmadıBacaklarımla tekme atmak istedim onu da engelledi. Sonunda da artık pes etmiştim.
"Tamam pes ediyorum. Hadi cezanı ver bitsin artık."
Gözlerimi kapatıp cezamı beklerken boynumda sıcak bir dokunuşla irkildim.
"Yağız!"
Yağız oğlan dudaklarını boynuma bastırmış ve çekmemişti.
"Bence böyle bir ceza olmamalı." Diye kendi kendime fısıldarken dudakladı boynumda küçük öpücükler bırakıyordu.
Benim azcık aldığım o nefes var ya şuan oda gitmişti tam olmuştu.
"Neden sürekli yaramazlık yapıyorsun ve beni deli ediyorsun."
Boynumda sesi bir fısıltı gibi çıkarken benim ses hiç çıkmıyordu. O ana kendimi kaptırmış gidiyordum. Dudakları yavaş yavaş yüzüme doğru yol alırken kollarımı bir kez daha kurtarmayı denedim ama olmadı.
"Bence akıllı durmalısın."
"Bence sende akıllı durmalısın."
Ama durmadı tabi. Alnıma dudaklarını değdirip bir süre bekledi sonra öpüp geri çekildi. Ardından unlu yüzünü yüzüme sürterek banada bulaşması sağladı. Saçlarım gözlerim benimde un olmuştu. Ve ben hala sessiz kalıyordum.
"Bence un sanada çok yakıştı."
Bence ben durduğum yerde durmalıydım. Yani ne gerek vardı yaramazlık yapmaya.
Bakışlarım nihayet gözlerini bulunca melül melül bakmaya başladım. Çünkü eriyor bitiyordum. Onun bakışları bir anda dudaklarıma kayınca sertçe yutkundum. Bence dudişler şimdi olamazdı. Kesinlikle olamazdı.
"Bak aklından geçirdiğin şeyi yapma."
"Ne geçiyorum ki?"
Bunu söylerken bile dudaklarıma doğru çoktan yaklaşmaya başlamıştı.
Yaklaştı yaklaştı tam dudakları dudaklarıma değecekken arkadan bir bağırma sesi geldi ki ikimiz irklimiş hatta Yağız oğlan kolumu bırakıp hızlıca üzerimden kalkmıştı. Çünkü o ses kime aitti biliyorduk. Romantik anlarımızın katili canım abim.
"Dilrubaaaaaa!"
Evet o meşhur son harf uzatma seside geldiyse durum ciddiydi.
Sert bakışları ikimizin üzerinde ne yapacağını ne diyeceğini düşünüyordu. Eğer ben abimi tanıyorsam Yağız oğlanı bitirecekti. O yüzden bakışlarımı yakışıklıya çevirip sessizce fısıldadım.
"Yağız oğlan hemen bu odadan kaçmalısın. Abimin bakışlarını görüyorsun hiç iyi değil. Seni fena paralayacak."
"Kızım beni paralayacak..."
"Ay şimdi egona. Kalk çabuk hemen kaç."
Abimin gözleri benle yakışıklı arasında mekik dokurken kaşlarına çatarak ne konuştuğumuzu anlamaya çalışıyordu.
"Siz siz az öncee."
Kekeleme modunada geçmiş ise gerçekten bitmiştik. Hemen ayağa fırlayıp karnımı tutmaya başladım.
"Ay anam ölüyorum ay karnım."
Yağız oğlan saf saf bana bakarken abim çoktan yanıma gelmiş korkarak bana bakıyordu.
"Ne oldu Dilruba? Karnın mı ağrıyor?"
İkisi telaşla aynı cümleyi kurarken önce Yağız oğlana bakıp kaçması için kaş göz işareti yaparak sinyal verdim. Önce bir anlamadı sonra jetonu düşmüş yavaş yavaş bizden uzaklaşmaya başlamıştı. Onun uzaklaştığını gördüğüm an abime dönüp yüzümü dahada buruşturdum.
"Ay abi bilmiyorum ki birden ağrı girdi. Ay karnım."
Abim telaşla bana doğru eğilip kucağına almak isterken geriye doğru gidip engel oldum. Bu arada Yağız oğlan çoktan kapıya ulaşmış kaçmayı başarmıştı bile. Sevinçle gülümserken bakışlarım aniden abimi buldu.
"Kızım iyi misin sen cidden şimdide gülüyorsun. Hadi gel hastaneye gidelim."
Tekrar kucağına almak için yeltelenince hızla ayağa kalkıp dikeldim.
"Ay abicim ne hastanesi iyiyim ben geçti karnımın ağrısı. " Dememle önce kaşlarını sorgular gibi kaldırdı. Ardından bakışları odayı taradı ve oda yavaşça ayağa kalktı.
"Sanırım bir oyuna geldim. Sırf o herifi dövmemem için."
Evet abiciğim ne yazıkki öyle dedim ama içimden. Mahcup şekilde ona bakarken o daha sinirlenmiş ellerini yanında yumruk yapmıştı.
"Dilruba ben sizi daha ne halde göreceğim kızım?"
Çok haklı bir isyandı. Tabiki yine sesim çıkmıyordu.
"Sana sesim çıkmıyor diye ileri gittikçe gidiyorsun. "
"Abi valla bak bir şey yapmıyorduk. Ben düştüm öyle şey oldu."
Elini kaldırırak susturdu beni.
"Sus daha fazla bir şey duymak istemiyorum. Gördüklerimemi kızayım yoksa onu dövmemek için yalan söylediğine mi inan bilmiyorum?"
Abim ciddi ciddi bana kızarken bu defa gerçekten kızdığını anlamıştım. Tam ağzımı açıp özür dileyecekken sırtını bana dönüp odadan çıktı.
Üzgün şekilde arkasından bakarken yatağın üzerine oturup az önce olanları düşündüm. Abim çok haklıydı daha bizi ne halde görecekti. Yağız oğlanda haklıydı neden sürekli yaramazlık yapıp duruyordum. Neden böyleydim ben? İçimdekilerini susturmak için hep bir şeyler yapıyordum. Yada her zaman yaptığım gibi kaçıyordum. Bıkkınca nefes verip yine ağlamaya başladım. Kolumla yüzümü silerken hala ağlamaya devam ediyordum.
"Ben neden böyleyim?"
İç çeke çeke kendime kızıyordum.
"Dilruba!"
Yağız oğlanın seslenmesiyle gözyaşları içinde ona baktım. Halimi gördüğü an hızlıca yanıma gelip oturdu.
"Dilruna neden ağlıyorsun? Yoksa abin bir şey mi yaptı?"
Başımı hayır anlamında sallarken dudaklarımı büzdüm.
"Güzelim ne oldu peki niye ağlıyorsun?"
"Abim çok kızdı. Onu hayal kırıklığına uğrattım. Senide sürekli hayal kırıklığına uğratıyorum. Ben neden böyle oldum anlamıyorum."
Yakışıklı daha fazla dayanamayıp beni kendine çekerek sıkıca sarıldı.
"Güzelim sen beni hiç hayal kırıklığına uğratmadın. Sakın böyle düşünme."
Kollarım sırtına sıkıca sarılırken bir iç daha çektim.
"Şuan örgütün başında kim var peki? Bana saldıran kimmiş?"
Sanırım gerçekleri öğrenmeden kendime gelemeyecektim.
"Alex diye bir adam. Kemalin yani örgütü kuran adamın yeğeni. Ablasının oğlu. Babası İngiliz. Kemal öldükten sonra kendi içlerinde çok karışıklık olmuş. Sanırım kimse onun başa geçmesini istememiş. Örgütün kurallarına göre örgütü kuran kişinin çocukları geçermiş fakat adamın çocuğu olmadığı için yeğeni geçmiş. Zorla bir geçiş olmuş. Çünkü bu adam kuralları çiğneyen biri. "
Duyduklarımla Yağız oğlandan ayrılıp şaşkınca yüzüne baktım.
"Eğer o adamın çocuğu ortaya çıkarsa Kemalin yani ne olur?"
Öğrenmekten korktuğum şeyle yüzleşmek zorundaydım.
"Eğer bir çocuk ortaya çıkarsa örgüt çok karışır. O yüzden Alex denen adam buna izin vermez."
Elim istemsizce sağ tarafıma gitti.
"Bu yüzden mi yaptı bana? Ama öldürmek istemedi isteseydi bunu çoktan yapardı."
Yakışıklı bir süre sessiz kaldı. Elini kucağımdaki ellerime uzatarak sıkıca tuttu.
"Daha hiç bir şey belli değil. Senin o adamın kızı olduğun belki biz yanlış düşünüyoruz. "
"Ya öyleyse?"
" Eğer öyleyse seni öldürmemesi için büyük bir sebebi var demektir."
O sebep neydi beni yıllardır korku içinde yaşatan. Hayatımı maffeden. Bunu artık öğrenmenin zamanı gelmişti.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.18k Okunma |
442 Oy |
0 Takip |
41 Bölümlü Kitap |