
Mutsuzluklarımızı mutluluğa çevirme yolunu sevdiğimiz bir şeyler yaparak geçirebilirdik. O an ki hüzün sana acı veriyorsa baş edemiyorsan yapmak istediğin seni mutlu eden ne varsa yapabilir biraz olsun nefes alabilirdin.
Benim tekrar nefes alabilmem için sevdiklerimle zaman geçirip biraz olsun gülümsemekti. Tabii tatilde vardı. En sevdiğim aktivite tatile gitmek. Okyanuslara açılmaktı. Biraz lükse kaçmış olabilirdim. Bu tatil için bütçemizde olmayabilirdi. Daha doğrusu Yağız oğlanın vardı ama bizim yoktu. Buna sonradan jetonum düşmüştü. Düştüğü an bizimkilere söylemiştim ama kabul etmemişlerdi. Abim bizim masrafları karşılayacak Yağız oğlan kendisi, Feride ise babasından alacaktı. Ama abim nasıl karşılayacaktı onu tam anlamamıştım. Sorgularkende beni susturmuştu.
Böylelikle çok istediğim tatile çıkmıştık. Çok sakin kavgasız şekilde gemiye binmiştik. Rota ise Dominik Cumhuriyetiydi.
Ferideyle odamıza çoktan yerleşmiş o yatağının üzerinde telefonla uğraşırken bende kollarımı birleştirmiş yuvarlak küçük camdan dışarıyı seyrediyordum. Dalgındım aklım susmak bilmiyordu. Peşindeki bu örgütle yani kuzenimle bir an önce görüşmem gerekiyordu. Onu tekrar görmek canımı yakacaktı ama mecburdum. Derdi neydi benimle öğrenmem gerekiyordu. Benim özgürlüğümü elimden alan sebep ne öğrenecektim. Özgürlük demişken bu sefer korumasız ve polis olmadan bir yere gidiyordum. Çünkü ben istemiştim. Onların asıl amacı beni öldürmek değildi bunu biliyorduk artık o yüzden korkulacak bir şey yoktu. Kendi kendime derin düşüncelere dalmışken Feride başını omzuma koymasıyla düşüncelerimden uzaklaştmıştım.
"Ne düşünüyorsun canım?"
"Hiç öyle dalmışım."
Ferideye öğrendiklerimi henüz anlatmamıştım.
Daha kendim kabullenmemişken anlatmak içimden hiç gelmiyordu.
"Dilruba sende bir şeyler var kuzum ne oldu?"
"Bir şey yok Feride."
O sırada kapının vurulmasıyla Feridenin sorularından kaçmış bulundum. Kapıyı açtığımda ise abimi hazırlanmış şekilde karşımda gördüm.
"Hadi hazırsanız yemeğe gidelim."
Başımı evet anlamında sallarken bakışlarım Ferideye kaydı. O çoktan hazırlanmış büyük adımlarla bize doğru geliyordu. Bakışları abimde, resmen kulakları zil çalıyordu. Sanırım ben çok önemli şeyler kaçırmıştım. Feride mutlulukla bakarken abim ise o kadar üzgün görünüyordu. Yanına biraz yanaşıp ellerimi kaldırdım. Gömleğinin yakasını düzeltiyor gibi yaparak sessizce fısıldadım.
"Her şeyi unut ve onun mutluluğunu sakın bozma."
Tebessüm edip geri çekildim ve yanıma ulaşan Feridenin abimin ellerinden tutarak odadan ayrıldık.
Yemek yiyeceğiz yere geldiğimde ağzım bir karış açılmıştı. Burası bildiğin lüks ötesinde bir restoranttı. Sadece deniz üstünde olan. Bir ortama baktım bir kıyafetlerimize uygun gözüküyor gibiydik. Beni üzerimde uzun koyu yeşil renkte kısa kollu bir elbise varken göğüs dekoltesi biraz derindi, abim ise beyaz bir gömlek giymiş altında siyah pantolon, Feride de pembe diz kapaklarında biten sırt dekolteli bir elbise giymişti yani hepimiz şıktık. Geriye bir kişi kalıyordu. Yakışıklı... O çoktan masamıza oturmuş bizi bekliyordu. Beni gördüğü an ayağa kalkıp ona ilerlememi bekledi. Yanına yaklaştığım da baştan sona güzelce süzdü. En son dekoltemde takılı kalınca boğazımı temizleyerek kendine gelmesini sağladım.
"Bence derinlere dalmayalım boğuluruz yakışıklı."
Sözümle çapkınca sırıtırken, elimi tutup dudaklarına götürüp öpücük kondurdu.
"Ah keşke derinlere dalsak güzelim."
Her güzelim deyişinde kalbim teklerken yanındaki sandalyeye çekip oturmamı bekledi. Bugün pek kibardı. Bende kibar şekilde sandalyeye oturarak öpücük attım. Abimler ise çoktan oturmuş ikisi de bize bakıyorlardı.
"Merhaba çifte kumrular. Bizde böyleyiz gördüğünüz gibi."
İkisinide takılırken abimin yüzünde buruk bir gülümse geçti. Herşeyden habersiz Feride ise belkide içimizde en mutlu olandı.
" Dilruba birlikte geldik canım hatırlıyorsan yani yeni görmüş gibi merhaba deyince söyleyim istedim."
"Sağol canım iyi ki söyledin."
Onunla dalga geçerken garson çoktan yanımıza gelmiş yemeklerimizi söylemiştik. Elimdeki çatalı masaya bırakıp Ferideye baktım.
"Ee bize anlatacağız güzel haberler var sanırım."
Feride abime aşkla bakarken aynı karşılığı abimde vermişti.
"Siz çoktan olmuşsunuz. Ama ne zaman olmuşsunuz benim hiç haberim yok."
İkiside gözlerini kaçırdı bende sadece abime baktım.
"Yaptığım eşekliğin farkına vardım. Biraz geç oldu ama özür diledim Feride'den. Oda önce kabul etmedi haklı olarak ama kendimi affettirdim. Aşık olduğumu bütün okulun önünde mikrofonla bağırdım. "
O sırada su içiyordum abimin son konuşmasını duymamla su boğazıma kaçmıştı. Ardından öksürük krizi.
"Ne yaptı ne yaptı?"
Hem öksürüyor hemde merakla soruyordum. Çünkü duyduklarıma inanasım gelmiyordu. Abim telaşla bana bakarken Yağız oğlan sırtıma vuruyordu.
"Abiciğim önce bir kendine gelip sorsan. Bu halde bile konuşma derdindesin."
Biraz kendime gelince başımı çevirip Yağız oğlana baktım. Parmağımla da abimi gösterdim.
"O ne yapmış doğru duydum ben değil mi? Benim odun abim mikrofonla sevdiğini söylemiş hemde okulda yapmış bunu."
Yağız oğlan kaşlarını çatarken sanki hiç umurunda değilmiş gibi yemeğini yemeğe devam etti.
"Sanki ne yapmışsa çok büyük birşey. Ben sana galata da aşkımı ilan ettim."
Şuanda bile birbirleriyle yarış içindeydiler.
"Hadi oradan ben bir kere aşkımı bütün dünyaya duyurdum. Sen ne yaptın sadece Dilrubaya söyledin."
"Aaa yeter ama yine başlamayın. Feride kuzum sen anlat hadi!"
Feridenin yanakları kızarırken bakışlarını hepimizden kaçırıp tabağına baktı.
"Ay canım işte ben dersten çıkmıştım bahçede kızlarla otururken baktım mikrofonla biri Feride diye şarkı söylüyor. Feridem feridem. Sonra kimi göreyim Ersin. Ben önce inanamadım rüya sandım ama öyle güzel Feride dediki rüya olmadığını anladım. Gözlerimin içine bakarak özür diledi ve beni sevdiğini söyleyince dayanamadım koştum sıkıca sarıldım affettim."
Olanları anlatırken çoktan ellerini birleştirmişler sımsıkı tutmuşlardı.Abimi arkadaşımı bu halde görmek beni öyle mutlu etmişti ki.
"Sizin adınıza çok mutlu oldum. Özellikle sen abi hatanı anlaman aşkını ilan etmen çok güzel. Sonunda bir adım atabildin şükür yani."
"Biraz geç oldu ama oldu ."
Bakışlarını sevdiğine çevirip başını yaklaştırarak Feridenin yanağına bir öpücük kondurdu. Ben onlara tebessüm ederek bakarken dibimde bir fısıltı dıydum başımı çevirip Yağız oğlana baktım. Dibime kader girmiş bana bir şeyler söylüyordu.
"Şimdi Ersin elime geçti. Bize yaptıklarını ona bir bir ödeteceğim."
"Bencede haketti yap aşkım ne yapıyorsan yap."
Ben ona hayranlıkla bakarken o bana başka türlü bakmaya başlamıştı.
"O bakışlar ne öyle? Sanki biraz sapık gibi."
Yüzünü yüzüme biraz daha yaklaştırarak bir iç çekti.
"Sen az önce bana aşkım mı dedin?"
"Evet!"
"Ne güzel aşkım diyorsun sen öyle."
Nefesi yüzümü teğet geçerken içim titredi. Bende biraz daha ona yaklaştım. Neredeyse burunlarımız değecekti.
"Benim her şeyim güzel."
Sesimdeki tını biraz cilveli şekilde çıkmıştı zaten amacım onu deli etmekti.
"Sen dünyada eşi benzeri bulunmayan güzelimsin. Sadece benim güzelim."
Tam ağzımı açıp bir şey diyecektim abimin öksürüğüyle birbirimizden hemen uzaklaşmak zorunda kalmıştık.
"Ulan Ersin kendine sevgili yaptın ama bizi yinede rahat bırakmıyorsun."
Yağız oğlanın söylenmesiyle hepimiz gülmüştük ama abimin bakışları bendeydi.
"Ben kardeşimi hiç bir zaman bırakmam."
Abimin neden böyle konuştuğunu tahmin ediyordum. Gözlerim çoktan dolmuş ağlama moduna girmiştim.
Feridenin bakışları üzerime düşerken kaşlarını sorgular gibi kaldırdı.
" Sizde bir hal var. Dilruba ne oldu?"
Bakışlarımı kaçırdım çünkü kaçmak istiyordum, Yağız oğlana baktığımda yardım istediğimi anlamıştı. Hemen ayağa kalkıp elini bana doğru uzattı.
"Rose benimle bu gece yıldızları seyretmeye var mısın?"
Titanic filmi...Sanırım en sevdiğim o sahne bugün yaşayacaktım. Şaşkınlıkla ona bakarken gözleriyle elini tutmamı işaret etti.
"Jack Dawson seninle yıldızları seyretmeye sonsuza kadar varım. Bu biraz evlilik teklifi gibi oldu ama neyse."
Sessizce kıkırdarken elimi avuç içlerine bırakıp ayağa kalktım. Bakışlarım bizimkilere kayınca şaşkınlıkla bize bakıyorlardı.
"Bu gece Rose ve Jack olarak yıldızları seyretmeye gidiyoruz. Sizde romantik takılmaya başlayabilirsiniz. İnanıyorum ki romantik abim bulur bir şeyler."
Diyerek sırtımı onlara dönüp Yağız oğlanı çekiştirdiğim gibi oradan uzaklaştık.
Geminin uc kısmına doğru ilerlerken Yağız oğlanın elini hiç bırakmadım. En sonunda istediğimiz yere gelince durakladık. Eee Rose ve Jack olmak kolay değildi. Yönümü Yağız oğlana çevirip gözlerine baktım.
"Tahmin ettiğim şeyi istiyorsun değil mi?"
Başımı mutlulukla salladım
" Bugün burada Dilruba ve Yağız yok. Sadece onlar var. "
Bir adım atarak ona biraz daha yanaştım.
"O bileti kazanmak başıma gelen en güzel şeydi Jack!"
"Bu sözü benim söylemem gerekmiyor muydu Rose?"
Gözlerimi devirerek Yağız oğlana baktım
"Yakışıklı istersen beni sinirlendirme."
Başını arkaya doğru yatırarak bir kahkaha attı içimden aman Allahım dedim.
"Böyle gülmesen. Gamzelerini gördükçe çıldırıyorum."
"Sanırım bu senin sözlerin?"
Hala gülmeye devam ederken elimle omzuna vurdum.
"Off sus!"
Aniden belimden tuttuğu gibi beni kendine çekmesiyle yüzlerimiz daha yakınlaştı.
"İyiki o gün bindin o otobüse, iyiki peşimi bırakmadın."
Burnumu burnuna sürterken gözlerimi kapadım.
"Seni ikna etmek için resmen anam ağladı. Yakışıklı şoförümüz birazcık pek nazlı çıkmıştı."
Gülümserken nefesi dudaklarıma değdi. Dayanamadım ayaklarımın ucunda hafifçe yükselerek dudaklarının kenarına öpücük kondurdum. Elleri belimi sıkıca kavrarken beni kendine daha çok yasladı.
Dudaklarımı ateşten çekip gözlerine tekrar baktım. Onun bakışları hala dudaklarımdaydı. Zorla bakışlarını gözlerime çıkarttı, belimde olan elini ise çekerek bana doğru uzattı.
"Elini ver."
Elimi tekrardan sıcak güvenli ellerine uzattım.
"Şimdi gözlerini kapat."
Hayranlıkla yüzüne bakıyordum resmen ne yapacağımı şaşırmıştım.Gerçekten o sahneyi yaşayacakmıydık?
"Hadi!"
Tekrar yineleyince gözlerimi kapattım.
"Basamağı çık."
Heyecanla ellerine sıkıca tutunup basamağı dikkatli bir şekilde çıktım.
"Küpeşteye tutun sakın gözlerini açma."
Söylediklerine uyarken küpeşteye sıkıca tutundum.
"Sakın bakma."
"Bakmıyorum."
Kalbimdeki heyecan sesime yansımıştı.Bir kez daha küpeşteye çık deyince yavaşça çıktım ve saçlarımın arasında bir rüzgar gibi esip geçen nefesini şakaklarımda hissettim. Tam arkamdaydı.
"Bana güveniyor musun?"
"Güveniyorum."
İki kollarımdan tutup yana doğru yavaşça açtı ve elleri belimi buldu.
"Gözlerini aç." Sesi bir fısıltı gibi çıkarken derin nefes alıp gözlerimi açtım ve senelerdir kilitli olan özgürlüğümü nihayet serbest bıraktım.
"Uçuyorum Jack. Nihayet kilitlerimi açabildin."
Başı omzunda yer bulurken nefes alışverişlerim hızlandı. Denizin üstünde gökyüzüne yakın, yıldızlara bir adım uzaklıktaydım. Rüzgarın fısıltısı kulaklarımı güzelleştirirken gözlerimi istemsizce kapatıp derin nefes alıp güzel havayı soludum. Mutluluğu içime çektim çektim ki bir daha beni terketmesin.
Saçlarımın arasında kulağımın tam dibinde bir şarkı işittim.
"I believe that the heart does go on
İnanıyorum ki kalp çarpmaya devam edecek
Once more you open the door
Bir kez daha, kapıyı açıyorsun
And you’re here in my heart
Ve sen burda kalbimdesin
And my heart will go on and on
Ve kalbim çarpmaya devam edecek…
Love can touch us one time
Aşk bize bir gün dokunabilir
And last for a lifetime
Ve bir ömür sürer."
"Yağız seni çok seviyorum."
Yüzünü yüzüme doğru yanaştırırken sessizce fısıldadı.
"Bende seni çok seviyorum Dilruba."
Sözlerinden sonra dudaklarıyla dudaklarımı mühürledi. Sol gözümden yaş yanağımdan süzüldü. Bu gözyaşı hüznün, acının yaşı değildi. Bu gözyaşı şükrüm sevdamın mutluluğumun gözyaşlarıydı.
Rose ve Jack olarak romantik anımızı tamamlamış mutluluk sarhoşluğuyla abimlerim yanına gidiyorduk. Ama bir an bakışlarım karanlık noktada bir yere kaydı.
İki kişi görmüştüm karanlıkta olsa bu iki kişinin kim olduğunu tahmin edebiliyordum. En önemlisi nasıl halde olduklarıydı. Heyecanla olduğum yerde durup kolumla Yağız oğlanı dürttüm.
Yağız oğlan anlamsız şekilde bana bakarken parmağımla karanlıkta ki çifte kumruları gösterdim. Yağız oğlan önce anlamadı kim olduklarını baktı baktı sonra bir küfür etti. Elimle kolunu cimciklerken o birden pis pis sırıtmaya başladı.
"Bak sen şu işe istediğim şey resmen ayağıma denk geldi."
Kaşlarımı çatarak ona baktım.
"O ne demek?"
"Şimdi görürsün." Demesiyle bakışları tekrar onları buldu. Onlar çoktan dudişlerini birleştirmişlerdi. Gözlerimi utanarak kaçırıp yanımdaki yaramaza baktım.
"Ersiiiiiiiiiiiin!"
Baktım ama birden Ersin diye bağırmasıyla olduğum yerde zıpladım. Bakışlarım abimi bulunca onlarda birden irkilmiş ayrılmak zorunda kalmışlardı.
"Ersiiiiiiiiin!"
Yağız oğlan hala bağırmaya devam ediyordu. Kötü olan ise abimin bana bağırması gibiydi.
Abimler korkarak bize bakarken Yağız oğlan elimden tuttuğu gibi onların yanına doğru çekiştirdi. Yanlarına ulaştığımız da Feride domates gibi kızarmış abimin ise gözlerinden ateş püskürüyordu.
"Ne var lan ne bağırıyorsun? Birde ismimi uzatarak bağırıyor."
"Tabi bağırırım lan! Gördüğüm manzarayı kaçırmak istemedim. Ee nasılmış romantik anınızı bölmek?"
İşte yakışıklının derdini şimdi anlamıştım. Derdi intikam almaktı.
Abim öfkeyle bakmaya devam derken sinirle soludu.
"Oğlum sen dayak mı istiyorsun? Gel beni döv Ersin diyorsun resmen."
Ortam iyice kızışmaya devam ederken hızlıca ikisinin ortasına girdim.
"Aaa yeter ama bıktım sizin çocuk gibi kavga etmenizden. Uzaklaşın hemen."
Ben uzaklaşın dememişim gibi bunlar iyice yakınlaşıp beni ortada sıkıştırdılar.
"Oğlum ben sana ne dedim sakın sevgilin olmasın diye. Üstelik sakın yakın görmeyeyim diye. İşe bak ki gördüm ve romantik anınız bölündü."
Bu sefer öfkeyle Yağız oğlana bakarken susması için işaret ettim. Ama kimse susmadı abim konuştu o konuştu sonrada yumruklar havada uçuştu. Onları ayırmak için Ferideyle ben elimizden geleni yapıyorduk ama gücümüz yetmiyordu. Ortalıkta kimsede yoktu en kuytu yerde olduğumuz için. Zaten olsa rezil olurduk.
Bunlar iyice birbirlerine girerken öfkeyle aralarına girmeye çalıştım fakat daha araya girmeden ikisi koluyla beni yitti dengemi kaybettim arkaya doğru sendeledim hop geminin diğer ucundan diğer ucuna geçtim. Geçtim derken denizden tarafına sanırım denize düşüyordum. O telaşla yanımda ki Ferideye tutunurken onuda kendimle birlikte çektim ve biz metrelerce havada uçtuk sonra pat denize düştük.
Herşey bir anda olmuştu. Suyun derinliklerine dalarken hala Ferideyi bırakmamış sımsıkı tutuyordum. Yüzme biliyordum ama o kadar iyi değildim. Kendimi suyun yüzeyine çıkarmaya çalışırken birilerinin ismimi bağırdığını duydum ama kim olduğunu algılamayadım. Bilincim ise yavaş yavaş kapanıyordj sanırım artık herşeyin sonuna gelmiştim. Bu defa kesin ölüyordum. Yanımda canım arkadaşımı da götürüyordum. Daha Yağız oğlana doyamamışken daha gerçekleri sindirememişken böyle ölüp gitmekte vardı.
Gözlerim tamamıyla karanlığa bürünürken dudaklarımda tek isim vardı. Yağız...
Büyük bir karanlık beni kendine doğru çekiyordu fakat direniyordum.Şimdi olmazdı hayatımda sorular cevapsız kalmışken şimdi gidemezdim. Benim aydınlığa ihtiyacım vardı küçük bir gün ışığına. O esnada birileri uyan Dilruba diye seslendi hatta yeniden nefes alabilmem için uğraşıyordu. Sanki kötü bir rüyada gibiydimde üstüme karabasan çökmüş gibiydi. Nefes alamıyordum
Bir kaç defa nefes almaya çalıştım havayı solumaya çalıştım başarılı olamadım.
Son kez demek istedim ailem için sevdiklerim için o ışığı bulabilmek için. Ve o anda bir ışık görünmüştü ve bir nefes. Nefesi içime çektiğim an derin bir şekilde solukladım ve o karanlıktan kurtuldum.
Gözlerimi birden açarak nefes almaya çalıştım evet oluyordu yeniden hayat buluyordum. Kendimi topladığım an etrafıma baktım. Abim Feride gözyaşları içinde başımda dikilmiş bana bakıyorlardı.
Bunlar neden ağlıyor diye sorgularken birden başım birinin göğsüne yaslandı. Kokusunu aldığım onun kim olduğunu anlamıştım. Yağız oğlanın kucağında başım onun göğsünde beni sıkıca sarıyordu. Arada çok şükür Allahım diye mırıldanınken ben hala neler olduğunu anlamış değildim. En son abimle yakışıklı kavga ediyordu. Sonra ne olmuştu evet ben araya girmiştim bir dakika araya girememiş düşmüştüm şeye düşmüştüm. Yani düşmüştük. Olanları yeni yeni algılarken başımı hızlıca kaldırıp etrafa baktım. Denizde değil karadaydık.
"Ee denizde değiliz. Ama ben en son denize düşmüştüm."
"Düşmüştük."
Feride ağlayarak burnu çekerken bakışlarım abime Yağız oğlana kaydı.
"Ama bunlar düşmemişti en son kavga ediyorlardı."
Aklım karman çorman olurken etrafıma iyice bakmaya başladım. Burası neresiydi böyle? Şaşkınca bakarken onlara tekrar döndüm
"Biz neredeyiz? Neden gemide değiliz?"
Hepsi sus pus olmuş bana bakıyordu. Bu bakışlar hayra alamet değildi. Feride bir kez daha burnunu çekerken korkarak gözlerime baktı.
"Dilruba burası neresi biliyor musun?"
"Neresi?"
"Burası ıssız bir ada."
"Ha!"
İnşallah yanlış duymuşum diye yakışıklıya bakarken başını çaresizce salladı.
"Nasıl yani biz ıssız bir adaya mı düştük?"
Hepsi koro halinde evet derken hala inanamıyordum. Tiz bir kahkaha atarken Yağız oğlanın kucağından kalkıp ada dedikleri yere tekar baktım. Baya baktım yani etrafta belki birileri olur diye ama yoktu. Yönümü onlara çevirip durumu tekrar anlamaya çalıştım.
"Ne yani biz cidden ıssız adada mıyız? Dominikte bir adaya hep birlikte düştük. Peki gemi nerede?"
Hiç birinden de cevap alamamıştım. Hepsi yanyana oturmuş çaresizce bana bakıyorlardı. Olanları düşündükçe bir kahkaha daha attım.
"Gerçekten şaka gibi. Bundan kaç saat önce Rose ve Jack olmuşken hayalini kuramayacağım romantik anlar yaşamışken düştüğüm yere bak. Bir ıssız ada. Hem evren acaba bana sordu mu ıssız adaya düşersen yanına neyi alacaksın diye."
Karşımdaki üçlüye bakarken kesinlikle bunları düşünmezdim. Yani Yağız oğlan ve abim aynı anda yanıma almak istemezdim. Üstelik duygusal bir Feride asla. Ama ne olmuştu bilin bakalım?
Yanıma harika üçlüyü almak nasip olmuştu.
Ben bundan bir kaç saat önce Titanic filmine ışınlanırken Allah beni Dominikte bir adaya survivor gönülsüz takımı olarak atamıştı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.18k Okunma |
442 Oy |
0 Takip |
41 Bölümlü Kitap |