@gulumse_gulumse
|
"Bende senin gibi birini bulamadım valla. Resmen şaka gibisin. Neden yazdığını sorabilir miyim? Aramızda ne gibi ilişki var?Ben seni tanımıyorum." Bazen beni çileden çıkartıyorlardı cidden. Bu kadar sert olmamın sebebi insanın kendiyle çelişmesiydi. Yağız oğlan resmen kendisiyle çelişiyordu. "Diyorsun ki burnundan getireceğim. Haklısın cidden, ben sadece özür dilemek istedim. İzin ver özür dileyim senden." Bir insanın kalbini kırdıktan sonra gelen özür neye yarardı ki? Onca laf ediyorsun sonra gelip özür diliyorsun. Affetmeyince yine sen suçlu oluyorsun. Ben Yağız oğlana kaç kere şans vermiştim. Her defasında yürümüştüm be. Kalbime sığmayan heyecanıyla, burnuma dolan kokusuyla önceki ettiği lafları unutmuş yürümüştüm. Ama o aramızdaki elektriklenmeyi farketmemişti. Yani bu devirde kimse elektrik alamazken biz almıştık oda kıymetini bilememişti. Yazdığı son mesaja görüldü atıp daha cevap vermedim. Bence anlarsa iyi tepkiydi. Hep diyorum ya bana yapılan her şeyi burunlarından fitil fitil getirirdim. Öyle oluyordu amacımada ulaşıyordum. Biraz kalbimin tarafı Yağız oğlanın çırpınışlarıyla erisede izin yoktu. Önce tepkisiz kalacaktık, sonra belki yürümeye devam edebilirdik. Kendi içimde hesaplar yaparken elimdeki telefon çaldı. Arayan abimdi. O anda aklıma bir hinlik gelmişti yine. Yatağın üzerinde uzanmış arkadaşıma baktım, birde ekrandaki arayan kişiye. Yüzümde muzur bir gülümseme oluştu. Arada sevap işlesek ne olurdu değil mi? Hemen ayağa kalkarak Feride'nin yanına yürüdüm. Elimdeki çalan telefonu üzerine koyup, bacaklarımı birbirine kapadım böyle çişim varmış gibi. "Ay Feride ben çok sıkıştım, arayan abim telefona bir bak sen. Şimdi açmazsam merak ederler biliyorsun." Arkadaşım bir bana baktı, bir telefona yattığı yerden heyecanla kalkarak tam bir şey diyecekti ona fırsat vermeden tuvalete kaçtım. Tabi arkamdan Dilruba diye cırlıyordu ama hiç aldırış etmedim. Banyoya kendimi atıp kapıyı kapattım. Kulağıma da kapıya yasladım. Bakalım bizim Feridecik ne yapacaktı? En önemlisi abim ne diyecekti? Heyecanla kulağımı açıp dinlemeye başladım. "Efennndim!" Bizim kız yine kekelemeye başlamıştı. "Benim Ersin Feride. Yani Ersin abi!" Ellerimi dudaklarıma götürerek kıkırdadım. Abi deme lazım olur güzelim. "Şey Dilruba banyoda yani çişte, yani çok sıkışmış. Neyse banyoda. O yüzden ben açtım." Ay en sonunda bir cümle kurmuştu. "Ben ben mi? Ben mi nasılım?" Aman Allahım kulaklarım neler duyuyordu, abim Feride'ye nasılsın mı demişti? Önceden direk kıza hal hatır sormadan kapatırdı şimdi ise. Vay be bizimkine bak sen. "İyiyim çok iyiyim. Sen nasılsın işler nasıl gidiyor?" Ooo şimdi oldu yürü be Feride! "Sevindim iyi olmana. Kendine dikkat et. Yani şu aralar salgın var ya hani korona." Yuh Feride sana iyi dedik sende sonunu getiremedin. Korona biteli kaç yıl oluyor. Hem ne alaka? "Yokkk bize buluşan yok. Yani Dilruba'ya. Bugun sadece Yağız oğlan geldi azcık olay çıktı o kadar." Aman Allah'ım ben az önce neler duymuştum. Yok kesin yanlış algıladım. Benim saf arkadaşım Yağız'ı yumurtlayamazdı değil mi? Böyle hata yapmış olamazdı. "Yok Dilruba için gelmemiş valla bak Ersin. Bizim sınıftaki Elif var Dilruba'nın sürekli kavga ettiği, Dilruba'yı tuvalete kitleyen hatta bizim okulun karanlık bir odası var oraya kitleyen kız o Yağız oğlanın kardeşiymiş." Dilruba bu duyduklarından sonra ne yapsın ne etsin. Arkadaşım her şeyimi abime ötüyorsa ne yapabilirdim? Allahım yardım et bu kuluna. Ben bittim kesin bittim. İşin tuhaf yanı hala banyodan çıkıp arkadaşıma engel olamıyordum. Çünkü herşeyi ötmüştü daha ne kalmıştı ki? "Ersin ne olur sakin ol valla bak bir şey olmadı. Dilruba iyi hepsinin üstesinden geldi. Ama sen sinirlenme ne olur sinir vücuduna hiç iyi gelmez." Hala abimi düşünüyordu. Arkadaşının hayatını kararttı. Hala abim derdindeydi. Artık öfkem doruklara ulaşınca kendimi tutamadım. Kapıyı hızlıca açarak dışarı çıktım. Elimi önce güreşçiler gibi birbirine bir çarptım. Tabi Feride'nin bakışları üstümdeydi. Beni öyle görünce kendisinin bittiğini anlamıştı yüzü bembeyaz olmuştu. "Dilruba bana neden öyle bakıyorsun?" Elimle önce kulağında ki telefonu işaret ederek kapamasını emrettim. "Ben telefonu artık kapatayım değil mi? Çok konuştum haklısın. Ersin'in sesini duyunca çenem düşüyor biraz. Ersin ben şimdi kapatıyorum Dilruba seni arayacakmış. Ama bu arada bana hakkını helal et olur mu? Sanırım bittim ben. Ay birde sen çok tatlı bir insansın, çok yakışıklıda. İyi ki tanımışım senin gibi birini." Evet Feride saçmalamaya devam ediyordu. Neredeyse abime ilanı aşk edecekti. O etmeden boğazımı temizleyip susmasını işaret ettim ve telefon aniden abimin yüzüne kapatıldı. Yavaş adımlarla ona doğru ilerlemeye başladım. "Şey Dilruba valla bak bilerek yapmadım. Sadece ağzımdan kaçtı. O erkekler size bulaşıyor mu takılan var mı diye sorunca bende şey ettim. Ama gelme üzerime böyle ne olur korkmaya başladım." Ben üzerine gittikçe o yatağının ardındaki duvara iyice yapıştı. "Abim sana Yağız oğlanı sordu mu? Hayır! Peki abim sana Elif'in yaptıklarını anlat dedimi? Hayır! Ama sen ne yaptın Feride hepsini öttün." "Şey şey oldu Dilruba abin erkek felan deyince biran heyecanlanınca ağzım açıldı durduramadım kendimi. Biliyorsun abinin sesini duyunca bitiyorum kızım kafam gidiyor." Tam karşısında durup ellerimi belime attım.Yüzümü yüzüme yakınlaştırıp gözlerinin içine baktım. "Feride sen beni bitirdin farkında mısın? Abim zaten Yağız oğlanı sevmiyor şimdi bunu duyunca ne olacak? Hadi lan bunu geçtim Elif denen kızın yaptıklarını duyunca çıldıracak. zaten benim için endişeleniyorlardı buda tuzu biberi oldu." Sesim sona doğru gerçekten çok sert çıkmıştı. Çünkü benim için korkan bir ailem vardı ve hep diken üzerindelerdi. O yüzden sakladım ama Feride her şeyi maffetmişti. "Dilruba gerçekten özür dilerim. Biliyorum kötü bir şey yaptım valla bak bilerek yapmadım." Feride'nin gözleri dolmuş affetmem için üzgün üzgün bakıyordu. Ama bu defa başkaydı. "Tek Yağız oğlan sorunu olsa neyse ama diğer mesele çok büyük Feride be. Üzgünüm bu defa seni asla affetmeyeceğim." Son sözlerimi söyleyerek sırtımı döndüm. Tam adım atıyordum ki elimden tutmasıyla durakladım. "Dilruba ne olur affet. Ben gerçekten özür dilerim. " "Önce kırıyoruz sonra özür diliyoruz. İnan kırdıktan sonra gelen özür hiç bir işe yaramıyor." Bir daha konuşmasına fırsat vermeden elimi kurtarıp hızlıca yürüyerek odadan ayrıldım. Eğer kalırsam dahada kötü olabilir, bu defa ben kalp kırabilirdim. O sinirle kendimi sokağa attım. Akşam vakti olduğu için sokakta kimsede yoktu ve yağmur atıştırmaya başlamıştı. Eskiden sevdiğim bir havaydı. Yağmurun altında yürümek, yüzüme düşen o damlaları hissetmek benim için nefes almak gibiydi. Sonra o malum olaydan sonra her şey değişmişti. Sokağın ortasında durdum başımı gökyüzüne kaldırırak yağmurun yüzüme yağmasına izin verdim. Gözlerimi kapadım. Dudaklarım ise sessizce bir şiir fısıldadı. Gökyüzü maviliğinden soyunuyor Gitsem kime, kalsam kimde, nereye kadar? Sılasızım işte, gurbetim de yok Adres defterime adlar değil Yalnızlıklar yazılıyor. O an kulaklarımda bir çocuğun kahkaha sesleri yankılandı. Yine aynı görüntü gözlerime yansımıştı. Küçük bir kız çocuğunun sokakta ayaklarıyla zıplayıp yağmur sularının üzerinde dans ettiği,yanında bir adamın onu koltuğun altından tutup kucağına alarak etrafımda döndürmesi beliri verdi. Şen şakrak kahkahaları ise sokağı inletiyordu. Bu görüntü ne zaman yağmur yağsa hayalime gelirdi.Ama yüzlerini tam seçemezdim. Neden her defa böyle oluyordu, onlar kimlerdi? Hiç tahminim yoktu. Neden her üzüldüğümde onların mutlulukla çıkan kahkaha sesleri işitiyordum? Sonra o görüntüler gitti başka bir görüntü belirdi. Yağmurlu bir günde sokağın ortasında yürürken ağzıma kapanan elle durakladığımı, çığlık atmak istesemde sesimi duyuramadığım bir yerdeydim. Belimden tutulmuş geri geri sürüklenirken hiç bir şey yapamamıştım. Gözlerim bir anda karşı binada bir evde balkona kaydı. Adamın biri bizi bakıyordu ama yardım çığlığımı duymuyordu. Sadece öyle izliyordu. Sonra yan tarafındaki evde cama çıkan teyze oda öyle izliyordu. Gözlerinin önünde bir kız kaçırılıyor öyle izliyorlardı. Yardım çığlıklarım yoktu ama gözlerim ne olur yardım edin diye bağırıyordu fakat hiç bir yardım eli bana ulaşamıyordu. Geçmişteki o acı an tekrar zihnime ulaşınca nefes alamadım. Boğazımı sıkan bir el vardı. Gözlerimi korkuyla açarak etrafa bakındım. Yağmur hala yağıyor, ben hala ıslanıyordum. Belki demiştim ruhumda acılar böyle geçer, böyle gider o izler. Dudaklarımdan bir hıçkırık koptu ne zaman ağladığımın farkında bile değildim. Yere çökerek elimle ağzımı kapadım. Hıçkırık seslerini duymak istemiyordum. Ben ağlamak istemiyordum. Kendime engel olmaya çalıştım ama olmadı ağlamaya devam ettim. O sıra omzuma bir el dokununca irkilerek hemen ayağa kalkıp arkamı döndüm. Karşımda gördüğüm kişiyle dona kaldım. "Yağız!" "Dilruba iyi misin sen? Ne yapıyorsun dışarıda bu yağmurda?" Onun tedirgin dolu sesini duyunca tuhaf hissettim. Bir adım atıp yanıma geldi. Başımı tamamen kaldırıp ona baktım. Yağmur hızını daha da arttırmış yüzüme kondukça gözlerimi açamıyordum. "Beennn!Yağız ben artık ailemi endişelendirmek istemiyorum. Onları korku içinde yaşatmak istemiyorum. Ama bela gelip hep beni buluyor. Ben istemedikçe daha da dibe batıyorum. " Yüreğimin çaresizliği dilime vurmuştu. Yağız elini kaldırıp çenemi tuttu. Şuan öyle hale gelmiştik ki kuru bir yerimiz kalmamıştı. "Neyin var güzelim hadi bana söyle!" Acı içinde tebessüm ettim neyim yoktu ki. Geçmişe ait karanlık bir nokta, oraya ait bir acı... "Yağmur bana bir zamanlar nefes olurdu. Sonra o nefese kan bulaştı. Şimdi o yağmura yeniden nefes ekleyebilir misin? Yeniden hikaye yazabilir misin Yağız?" Yağız söylediklerimden bir anlam çıkaramadı. Çenemde duran baş parmağını oynatarak orayı hafifçe okşadı. İstemsizce, belkide isteyerek. Aklıma gelen fikirle hiç düşünmeden ona sordum. "Benimle dans eder misin yağmur altında?" Hayır cevabına hazırlıklıydım. Ama yinede şansımı denemek istemiştim. "Ederim tabii, sen şuan ne istiyorsan onu yaparım.Yeterki eski haline geri dön." Yağız sorgusuz sualsiz isteğimi kabul etmişti. Bu sefer mutlulukla tebessüm ederek cebimde ki telefonu çıkardım. Diğer cebimde olan kablosuz kulaklığımıda. Hemen telefonumdan en sevdiğim müziği ayarladım. Kulaklığın birini ben taktım, diğerini ona takmak için biraz daha yanaşarak ayaklarımı yukarıya kaldırdım. Boyum küçük olduğundan bazen böyle işkence çekiyordum. Biraz dengem bozulacak gibi oldu ama hemen bir el belimden tutarak yardımcı oldu. Başımı Yağız'a biraz daha yaklaştırıp kulaklığı taktım. Fakat bir süre daha orada oyanlandım. Çünkü kokusu burnuma ulaşmıştı. "Bu koku beni benden alan tek şey." Sessizce mırıldanırken yavaşça geri çekilip gözlerine baktım. Gözleri öyle hayranla bakıyordu ki. Daha fazla akıl sağlığımı yitirmeden telefona bakıp müziği açtım. Tum hi ho Herşeyi ayarlamıştım ama biz hala olduğumuz yerde durmuş birbirimize bakıyorduk. Onun eli belimde. Kulağımızda çalan bir şarkı, üzerimize yağan yağmur... "Bu hangi şarkı?" Nakaratta çalan kısmı önce tercüme ettim. "Çünkü sadece sensin. Artık sadece sensin Hayatım sadece sensin. Dermanımda derdimde." Yağız şaşkınlıkla bana bakarken bu sefer hintçe kısmınıda söylemeye devam ettim. "Tum hi ho, Ab tum hi ho Zindagi , Ab tum hi ho Chain bhi, Mera dard bhi." O anda herşey gerçekleşti. Yağız belimdeki elini daha sıklaştırarak kendine doğru çekti. Uzattığı elini tutarak bende adım attım. Boyum yetmediği için ayaklarının üzerine çıkıp başımı göğsüne koydum ve gerisini o getirdi. Sadece bedenim onun hareketlerine uyuyordu. Ayaklarım ayağına, ellerim ellerine, kalbim ise kalbine. Kulağımızda çalan şarkıda... Gözlerimi kapatıp, o anın tadını çıkardım. Yağmur üzerimize yağarken, geçmişteki kan izlerinin izi gitmiş, yerine kalbimizin atışları gelmişti. Yağız başıma çenesini yaslayarak bizi etrafımızda döndürdü. Ayaklarımız bir sağa bir sola giderken ritimlere uyarak devam ettik. "Eğer gerçekten bu rüyaysa ne olur uyandırma beni Yağız." "Yağız oğlana ne oldu? Böyle Yağız deyince baya tuhaf hissediyorum." Konuşmasında ki ima beni gülümsetmişti. Evet her zaman öyle seslenirdim ama bu defa sadece ismini söylemek istiyordum. Tıpkı şarkıdaki gibi. " Sadece Yağız, sadece sen." Şuan sadece o vardı. Sadece onun nefes alışverileri, sadece kalbi. Başımı göğsünden çekerek arkaya doğru yattım. Gökyüzünü izlemek istiyordum. Yağız belimdeki elini sırtıma doğru çıkartarak destek oldu. Gözlerim gökyüzüyle çakışınca daha doğrusu yağmur damlaları fırsat verince derin bir nefes aldım. Az önce boğazıma dolanan o el kaybolmuştu. Bir süre dansa ara verip gökyüzüne bakmaya çalıştım. Yağmurda hızını azaltmış bana yardımcı olmuştu. "Artık kötü izler silindi." Başımı dikleştirerek ona doğru baktım. 'Teşekkür ederim." Yağız'ın gözleri parlıyordu. Daha şefkatli bakıyordu. Artık orada öfke yoktu. Bana bakarken o öfke gitmişti. Bunu başarmıştım sanırım. Kahveleri sonunda bana aşık olmuştu. Ben onun gözlerine dalıp gitmişken yüzünü yüzüme daha çok yakınlaştırdı. Yakınlaştı, yakınlaştı kalbim tekledi. Galiba bir öpücük geliyordu ama nereye? Heyecanla öpücüğümü beklerken burnunu burnuma sürttü. "Ah Dilruba!Ah güzelim! Ne yaptın ettin beni etkiledin küçük kız!" Aha itirafta gelmişti. Ben depresyonumu unutmuş Yağız oğlanın denizine dalıyordum. Burnumdaki temasıyla gözlerimi kapadım. Nefes alışverişlerimiz hızlanmış birbirine karışıyordu. Nefesi tam dudaklarımın üzerinde hissedince elim istemsizce koluna yapıştı. Heyecandan ne yaptığımı hiç bilmiyordum. Sıkıca tutundum ondan destek almak için. Ama bir atak yoktu hala ben burada kalpten gidecektim ama o bekliyordu.
"Öpeceksen öp hadi çatladım." Ah şu çenemi yine tutamamıştım. İlla karışacaktı. Ben kendimle uğraşırken onun gülme sesini duydum. Gözümün tekini açıp merakla baktım hala aynı pozisyondaydık. "Neden gülüyorsun? Komik bir şey söylemedim." Bir şey söylemeye fırsat olmadan arkadan gelen korna sesiyle birbirimizden hemen ayrıldık. O anın büyüsü bozulmuş yüzümüze bir utangaçlık yansımıştı. Tam Yağız'ın tatlı yüzüne izlerken arkadan bir korna sesi daha duyulunca artık bende herşey kopmuştu. Arkamı dönüp arabaya doğru baktım. Adam camdan başını uzatmış bize söyleniyordu. "Kardeşim çekilin şu yolun ortasından. Başka yerde öpüşün koklaşın ne böyle? Çattık valla!" "Şimdi buradan sana bir çatacam göreceksin. Sayende öpüşme, koklaşmamız yarıda kaldı. Hep senin yüzünden." Adam sözlerimden sonra hayrete düşerek bana bakarken Yağız oğlan elimden tutarak yürümeye başladı. "Yağız oğlan bırak şu elimi gidip benzeteyim adamı. Romantik anımızın katili oldu. Of ya niye böyle oluyor hep. Önce Hüseyin bozuyordu romantik anımızı şimdi de bu adam. Ama sende on saat beklersen öpmeyi olacağı bu uyu..." Birden sözüm yarıda kesildi çünkü bir anda yürümeyi bırakmış ve yanağımda hissettiğim temasla dona kalmıştım. Yağız oğlanın dudakları yanağımdaydı. Ben şoklar geçirirken o dudaklarını hemen çekmedi, yanağımdan alacağı varmış gibi bekledi. Bekledi bekledi sesli bir öpücük bırakıp geri çekildi. "Oha az önce ne oldu?" Şaşkınca Yağız oğlana bakarken o bana çapkın çapkın bakarak gülümsedi. "Az önce öptün ama beklediğim öpücük bu değildi ki." Sokağı inleten bir kahkaha sesi duyulunca karşımda ki adama bakakaldım. Bizim hödük sesli bir şekilde gülüyordu. "Valla gerçekten uyurken bir yerlerim açık kalmış yoksa bu yaşadıklarım kesin rüya." Kahkahası bir kez daha yankılanınca şaşkınlığım devam etti. Sonunda gülmesini bitirmişti. Tekrar yürümeye başlayınca peşinden bende hareket ettim. Eğer bu rüyaysa hiç uyanmak istemiyordum. Çünkü içimde kopan fırtınalar dinmiş yerine aşk yerleşmişti. Tabii bizim hödük rüyayı kabusa çevirmezse. |
0% |