Yeni Üyelik
6.
Bölüm

Seviyorsan Yürüyeceksin

@gulumse_gulumse

"Ah sakarlığım sen ne güzel bir şeysin. Oysaki en sevmediğim huyum iken nasıl birden sana sevgiyle yaklaştım. Neden mi?

Sen bana yakışıklı çocuğun daha yakından gözlerine bakmamı sağladın. O kahvelere birkez daha vurulmamı sağladın. O yüzden güzel sakarlığım sana ne kadar minnettar olsam az. "

İçimden sakarlığıma iltifatlar yağdırırken, dışımdan gayet mutlu şekilde gülümsüyordum. Ben gülümsedikçe Yağız oğlan yüzüme daha dikkatle bakıyor, gözlerini neredeyse ayırmıyordu. Hele ki sağ yanağımda oluşan çukurdan hiç. Aynı bu şekilde gamzeme bir kez daha bakmıştı.

Yerim öyle rahattıki kalkmaya hiç niyetim yoktu. Ellerim onun göğsüyle benim yüzüm arasında köprü oluşurken istemsizce birini kaldırarak onun yüzüne doğru yol aldı. Baştan yapmak istediğim ama hayallerimde yaptığım birşeyi yaptım. Saniyelerdir alnına düşen saçlarına takılı kalmışken artık onlara dokunmak istiyordum ve dokundum. Bir tutamını alıp arkaya doğru yavaşça yatırdım. Ama öyle haylaz saçları vardı ki inat etmiş tekrar alnına düşmüştü.

"Seennn ne yapıyorsun?"

Elimin altında bir adet kekeleyen yakışıklının sesini duyunca gözlerine baktım.

"Kusura bakma ama artık dayanamadım. Seni gördüğümden belli saçlarına hep dokunmak istiyorum.Gerçi normal çiftlerde ilk erkek kızların saçlarını okşar ama malum bizde her şey tam tersi olduğu için."

Lafımı sokmadan edemezdim değil mi? Haklıydım çünkü. Çocuğa sürekli yürüyen bendim. İşin garibi hala yürüyordum.

"Dilruba hanım siz ne yaptığınızın farkında mısınız?"

Ay Allah'ım yine hanım diyordu ya bana yine geliyorlardı. Sinirle saçlarından elimi çekip dudaklarının üstüne kapadım.

"Ay yeter artık cidden yeter. Halimize bak sen hala hanım cicim derdindesin."

Elimin altında kımıldamalar vardı ama ne söylediği anlaşılmıyordu. Birkerede cevap vermese olurdu.

"Bak bir daha o hanım ağzından çıkarsa boksörlük tarafımla tanışırsın."

Biz gayet romantik anlar yaşıyorken kulaklarımda birden Dilruba sesleri yankılandı. Birileri benim ismimi bağırarak söylüyordu ve bunlar çok tanıdıkdı. İşte şimdi bitmiştik.

Başımı kaldırmadan yakışıklının yüzüne korkarak baktım.

"İşte şimdi bittik. Güzel Allah'ım daha kavuşamadan bize ayrılık nasip edecekmiş. Ama beni kısa zamanda çok mutlu ettin be yakışıklı."

Yakışıklı ben konuştukça hıçkırıp duruyor gözlerini belerterek şaşkınca bakıyordu.

"Şuanda karşımızda annem babam ve abim duruyor. Büyük ihtimallede bu bizim akşama helvamızı kavuracaklar manasına geliyor."

Yakışıklıdan bir hıçkırık daha koptu sonra arkadan abimin Dilruba sesi koptu ben ise hayattan koptum.

Gerisi ise büyük kargaşa abimin sesini duyar duymaz Yağız oğlanın üstünden nasıl kalktım nasıl ailemin üzerine atlayarak onlara sarıldım ben bile anlamadım. Sonuçta üç gündür görüşmüyorduk. Canım annem beni öyle güzel karşıladı ki sıcak kollarıyla, babam ise sadece ona sarılmama izin vermişti. Bence bu bile çoktu çünkü az önce kızını çok fena şekilde görmüştü. Ama abim işte en büyük sorun oydu. Tam ona gidip sarılacakken gözleri beni görmedi, direk yakışıklının üzerine atlayıp yüzüne bir yumruk indirdi. Sonra olanlar oldu. Benim çığlıklarım abimin küfürleri polislerin araya girmesiyle cennet mahallesine dönmüştük.

Zavallı Yağız oğlan ise elini kanayan dudağına götürerek bir şeyleri çözmeye çalışıyordu. Sanırım az önce yediği yumruğu çözemiyordu. Onun halini gördüğüm an yanına gidip bakmak istedim ama annem kolumdan tutarak engel olmuştu. Şimdi ise bir komserin odasında topluca toplanmış birbirimize hangi ara buraya geldik diye bakışlar atıyorduk. Hadi benim bakma hakkım yoktuda ya diğerleri.

"Evet sizi dinliyorum."

Komser konuşunca abimle Yağız oğlana baktım acaba ilk hangisi konuşacaktı. Acaba onlar konuşmadan ben araya girsem diye düşündüm ve girmiş bulundum.

"Sayın komserim!" Der demez lafım ağızıma tıkılı kaldı.

Abimle Yağız oğlan ikisi sen karışma diye beni susturdular.

"Lan sen kim oluyorsunda benim kardeşime karışma diyorsun?"

Bunu bana sen karışma diyen abim söylüyordu. Çaktırmadan Yağız oğlana baktım acaba ne cevap verecek diye. Keşke o benim gelecekteki alın yazım, Dilrubam dese diye hayallere dalarken.

"Dilruba hanımın avukatı oluyorum."

Herzaman ki gibi yakışıklı hayallerimi suya düşürdü. Hala hanım diyordu ya pes!

"Avukatı oluyorsan kardeşimin senin üzerinde ne işi vardı? Hemde öyle yakın yakın tövbe estağfurullah!"

"Abi tamamen benim suçum ayağım örtüye dolandı düştüm. Öyle anladığınız gibi birşey yoktu."

En sonunda bir cümlemi tamamlayabilmiştim.

"Tamam artık tartışmayı bırakın. Yağız Bey Ersin Beyden şikayetçimisiniz?"

Allah'ım neler oluyordu benden sonra abimde mi hapse düşecekti? Ben buralarda yalnızım derken abimde yanıma gelsin dememiştim ki. Korkuyla Yağız oğlana baktım. Dudağından çıkacak bir söz ya beni mutlu edecekti yada kalpten götürecek.

Benim bakışlarımı hissetmiş gibi onunda gözleri beni buldu. Bir süre öyle baktı. Herkes cevap beklerken biz birazcık romantizm yaşayabilirdik değil mi?

Baktı, baktım sonunda başımı sağa sola sallayarak şikayetçi olmasın istedim.

"Yok şikayetçi değilim, ortada büyük bir yanlış anlama oldu o kadar."

"Oy kurban olduğum."

Benim cümlem ortaya bomba gibi düşerken önce ne dediğimin farkına varamadım. O anda abimin ters bakışını üzerimde hissedince kırdığım potu anladım. Yine sesli konuşmuştum.

Çaktırmadan abimin yanına gidip boynuna sarıldım.

"Oy kurban olduğum abim."

Yani iyi sıvayabilmiştim. Abim kollarımı boynundan kurtarak beni kenara çekti.

"Neyse komserim sorun yoksa artık gidebilir miyiz?"

"Siz dışarıda bekleyin kardeşinizin bir kaç imza işi kaldı. Ondan sonra gidebilirsiniz."

Annem babam abim bize bakarak odadan zorla çıktılar. Bende gereken imzaları atarak komsere teşekkür edip Yağız oğlanla odadan çıktık. Ne o konuşuyordu ne ben. Bakmaya cesaretimde yoktu.

Gözlerim ailemi aradığında ortalarda gözükmüyorlardı. Kesin abim yine darlanmıştı kendini dışarı atmıştı. Zavallı annem babamda peşinden gitmişti.

Onların olmadığını anladığım an hemen durup Yağız oğlana baktım.

Aniden durunca tabi yine yüz yüze gelmiştik.

Gözlerim dudağının kenarındaki yaraya takıldı, içimde bir yerler acıdı.

"Özür dilerim." Sessizce dilediğim özrün yararını olmayacaktı ama ben yinede dilemiştim.

"Hangi biri için özür diliyorsun?

Gözlerimi yavaşça kaldırıp kahvelerine baktım. Öyle öfkeli bakıyordu ki, sertçe yutkundum. Bir kaç kez öfkeli bakışına denk gelmiştim ama bu defa farklıydı.

"Bennn."

"Sus birşey duymak istemiyorum. Yeterince sorun yarattın hayatımda, yeterince rezil ettin. O yüzden sus artık."

Kulaklarım duyduklarıma inanmak istemiyordu. Dudaklarım ise üzgünce titriyor ona cevap vermeye çalışıyordu.

"Ama sen soru sordun bende cevap verecektim."

Yağız oğlan yüzünü yüzüme biraz daha yaklaştırarak üzerime iyice eğildi.

"Bir daha karşıma çıkma. Ne otobüste, ne karakolda. He eğer bir daha buralara düşersen seni asla kurtamam bunu bil. Bu sefer zor yırttın bir kez daha olursa direk hapishaneye girersin ona göre Dilruba Hanım!"

İşte son sözü söylemeyecekti. Ben suçumla alttan almaya çalıştıkça o hödüklüye devam ediyordu. Öfkeyle omzundan yitikleyerek kendimden uzaklaştırdım.

"Dilruba hanımmış. Ulan gözlerini gamzelerimden ayırmazken hanım değildik. Böyle yüzümü incelerken, hatta dudaklarıma bakarken hanım değildik. Onuda geçtim elime dokundun be o zamanda mı hanımdık. Hayırdır birader senin derdin ne? Dengesiz tavırlar sergileyen sensin, gelmiş bana laflar söylüyorsun. Sana avukatım ol diyen ben değildim. He bindiğim otobüsün şoförü ol diyende yoktu. Ne bu şimdi zor delikanlıyı mı oynuyoruz? İki iltifat ettik diye kendini birşey sanma. Özür diledik ne bu öfke?"

Evet içimdekilerini bir güzel kusmuştum ama biraz ağır olmuştu sanki. Çünkü öyle bakıyordu ki eski öfkeli bakışı unuttun bu daha beteriydi.

"Sen az önce bana neler dedin? "

Sinirle üzerime yürüyerek beni duvara yapıştırdı. Ama korktum mu hayır.

Çenemi dik tutarak gözlerinin içine baktım

"Duydun ne söylediklerimi tekrarlattırma, yorma beni!"

İki koluylada ablukaya aldı. Daha kaçışım yoktu. Fakat unuttuğu birşey vardı karakoldaydık.

"Sayın avukat bey nerede olduğunuzun farkındasınızdır umarım?"

"Eline dokundum çünkü küçük bir kız çocuğunun desteğe ihtiyacı vardı. Eline dokundum çünkü o çocuğun gözlerinde korku vardı. Bende bir büyüğü olarak destek olmak istedim. Ama sen bunu anlamakta bile zorlanıyorsun. Neden mi hala çocuksun. Yüzüne iki baktım diye hemen seninle ilgilendin mi sandın? Sen kendin yazdın kendin oynadın ve ben sana karşılık vermedim."

Birde utanmadan karşılık vermedim diyordu ya? Gözlerime başka türlü bakan o değildi? Yada üzerine düştüğümde heyecanlanan. Sonrada beni deli ilan etmişti. Ama Dilruba bunun altında kalırmıydı? Hayır!

Bacağımın tekini kaldırıp diz kapağımla tam karnına doğru tekme attım. Tekmemi yediği an iki büklüm olup acı içinde kıvrandı. O kıvranırken kolundan tuttuğum gibi duvara yapıştırdım. Birde öyle ahladı.

"Sennn!"

Konuşmasına fırsat vermeden elimle dudaklarının üzerini kapadım. Benden uzun olduğu için biraz daha eğilip yüzümüzü eşitledim.

"Birincisi ben küçük çocuk değilim 25 yaşındayım. İkincisi o küçük kız çocuğu kendi kafasında kurmadı sende bal gibi biliyorsun. Üçüncüsü bu kız çocuğuna seninde dibin düştü ama kendine yediremiyorsun. Dördüncüsü sen benim yüzüme bakmadın ben baktım. Anladın mı? Gerçi yüzün birşey olsada için bir halta yaramazmış. Ha bu arada beni içerden çıkardığın için sana asla teşekkür etmeyeceğim."

Son sözlerimi söyleyip elimi dudaklarından çektim. Bir adım uzaklaşarak gözlerim dolu dolu ona baktım. O hala acı içinde kıvranıyor öylece bana bakıyordu.İçimden tekrarladım ağlamak yok. Bir erkek için ağlamak yok.

Geri geri giderek ondan uzaklaşmaya başladım. Yeterince dersini vermiştim bu ona yeterdi. Sonra arkamı dönüp oradan hızlıca uzaklaştım. Bu arada neden gelip bize müdahale etmediklerini anlamıştım. Biz hangi ara kuytu bir yere girmiştik haberim yoktu. Polislerin bizi görmesi imkansızdı. İyikide görmemişlerdi yoksa ona dersini bildiremezdim.

Büyük bir hayal kırıklığı dışarıya kendimi atıp ailemi aradım. Annem sesimi duyar duymaz yanıma gelip elimden tutarak beni oradan uzaklaştırdı. Arabaya bindigimizde ise kimseden ses çıkmıyordu. Bende ilk defa konuşmuyordum. Başımı cama yaslayarak gözlerimi kapadım. Önce bu akşam yaşadıklarımı hazmettmem lazımdı.Daha bu akşamı hazmedemeden babamdan ve abimden büyük bir azar yiyordum. Hemde daha eve girmeden, kapının önünde.

"Ben sana kaç kare dedim, bir olaya karışma kızım. Eğer kavga görürsen direk polisi ara. Sen müdahale etme diye ama beni dinlemiyorsun? Bu kaçıncı olayın?"

"Beşinciymiş babam."

"Ay Allah'ım birde sayısını tutuyor.Kızım biz seni boksör eğitimini almanı istedik ama böyle her önüne geleni döv diye istemedik."

"Ama babam ben herkesi dövmüyorum. Kadın, çocuk ve hayvanlar en hassas noktam biliyorsun. O pislik kadını nasıl dövüyordu biliyor musun? Belki müdahale etmesen öldürecekti."

Babam karşımda durup öylece üzüme baktı.

"Ya bir gün sana birşey olsa?"

"Bana birşey olmaz babam!"

Babam daha fazla dayanamadı, elini saçlarıma götürerek yavaşça okşadı.

"Yapma kızım ne olur bir daha böyle birşey yapma! Başka bir yol bul polisi ara ama kendini tehlikeye atma. Biz senin sesini ilk gün duymadık ve neler olduğunu anladık. Ne kadar Zeynep saklamaya çalışsa da anladık. Yine karakollara düştüğünü yine bir olayın içinde olduğunu."

Babam az önce ne demişti?

"Yani siz nezarette olduğumu biliyordunuz ve beni kurtarmadınız?"

"Çünkü bu defa cezanı çekmeni istedik. Cezanı çekki bir daha bulaşma böyle olaylara diye. Ayrıca seni orda bırakmadık sadece sen bildiğimizi bilmiyordun."

Bu defa konuşan abimdi. Nihayet gözlerime bakarak konuşuyordu. Yol boyu ne yüzüme bakmıştı, nede iyi misin diye sormuştu. Sadece azarlayıp durmuştu.

Ama şuan sorun o değildi. Sorun olan beni o hödüğün eline bırakmalarıydı.

"Cezamı gayet iyi çektim ben, üç gün orada kaldım. Zaten kendimi cezalandırmak istemiştim. Ama beni o avukatın eline bırakmanız varya işte bu hiç olmadı."

"O avukatı ben tuttum, bir arkadaşım önerdi ama keşke tutmaz olaydım."

"Abi ne yaptım ne yaptım dedin avukatı sen mi tuttun?"

"Evet ben tuttum ama adam kardeşime yürümüş resmen haberim yok."

Onu abim tutmuştu, tesadüfünde tesadüfü demeliydim.

"Bir kere o bana yürümedi, ben yürüdüm ben."

Aha bunu demeyecektim degil mi? Hemde çok yanlış kişiye.

Abim anamın şefkatli kollarını aşarak bana doğru gelmeye başladı.

"Ne yaptın ne yaptın?"

"Yürüdüm."

Aramızda beş adım kalmıştı ve ben hala yürek yiyordum.

"Baba ben yanlış duyuyorum değil mi? Bu kız yürüdüm demiyor."

"Ah yeter ama yürüdüm hemde bas baya ama o hödük beni tersledi. Abi düşünebiliyor musun beni beni Dilruba'yı reddetti."

"Ne yaptı, ne yaptı."

Canım ailem onlar bile şok olmuştu koro halinde ne güzel soruyorlardı.O anda Yağız oğlanın söyledikleri aklıma gelince gözlerim doldu. Ha ağladım ha ağlayacaktım.

"O beni reddetti çünkü çocukmuşum. Ama ben 25 yaşında bir üniversite öğrencisiyim."

Sesim ağlamaklı çıkınca daha fazla dayanamayarak babama sarıldım. Çünkü güç aldığım kişi oydu. O benim sığınağımdı.

"Dilruba kızım ağlıyor musun yoksa?"

Bayadır sesi çıkmayan annem nihayet konuşmuştu. Böyle anlarda üçümüzün arasına girmez sadece izler sonrada kim haksızsa onu savunurdu.

"Yok annem niye ağlayacak mışım biliyorsun ben bir erkek için asla ağlamam."

Ama gözlerim ve kalbim öyle demiyordu.

"Ben bu avukatı dövmezsem adım Ersin değil."

Dövme sözünü işitence babamdan ayrılıp abimin yanına gittim.

"Bak sakın ona dokunmuyorsun. Eğer bir daha vurduğunu görürsem karışmam. Biliyorsun benim bir boksör geçmişim var ona göre abicim."

"Sen o yabancıyı mı koruyorsun, hemde seni reddedeni. Kızım bak bana geliyorlar yandan yandan. Zaten yürüyen senmişsin birde gelmiş bana marifetmiş gibi söylüyor."

Çıldırmak serbestmiydi? Bence kesinlikle serbestti. Öfkeyle elimi saçlarıma götürerek bir güzel çekiştirdim. Derin nefes aldım ama geçmiyordu.

Bu sefer abimin üzerine yürüyerek işaret parmağımı kaldırdım.

"Sevmek marifet tabi. Seviyorsan yürüyeceksin. Ama sizin gibi hödükler ne anlasın sevgiyi yürümeyi. Anlasaydın Feride'nin sana yürüdüğünü anlardın. Birde gelmiş bana yürüyor diyor. Sen önce yürümek ne onu öğren."

Oh ben sonunda içimde ki öfkeyi dökmüştüm.

"Seenn sen ne dedin az önce?"

Abimde kekeleme moduna geçmişti.

"Ne dedim yürümeyi anlattım."

"Yok sen Feride bana yürüyor mu dedin?"

Oha ben öyle mi söylemiştim?

"Yok yok demedim ben birşey sen onu unut."

Bekle tabi unuturdu Dilruba. Kırdığım potu unutarak annemin yanağına bir öpücük kondurdum. Babama sarıldım, en sonda abimede gülücük atarak odama koşar adım kaçtım. Kaçtım kaçtım ama Feride'nin gazabından kim kurtaracaktı beni bilmiyordum.

Odama kendimi atar atmaz güzel bir duş aldım. Ördekli pijamalarımı giyip yorganım altına girdim. Tam telefonu elime alıp birşeye bakacakken odamın kapısı vurulmasıyla geri vazgeçtim.

Gelen kişi annemdi. Elinde kakaolu sütle beni mutlu etmeye gelmişti. Yatağımın üzerine oturup sütü bana uzattı. Sevinçle kakaolu sütümü alıp bir güzel içtim. Şimdi daha iyiydim.

"Dilruba kızım bir daha bizi seninle sınama olur mu? Bizi bir kez daha senin canınla sınama."

Annemin hüzün dolu sesini duyunca kendime ilk defa kızdım.

"Özür dilerim anne, gerçekten özür dilerim. Bir daha olmayacak. Bu sondu. Bir daha sizi üzmeyeceğim."

Annem ellerimi avuç içlerine alarak sıkıca tuttu. O anda gözünden bir damla yüzünden akıp geçti.

"Seni birkez kaybedecektik, bu duygu var ya evlat acısı tarif edilemez. O yüzden kızım kendini tehlikeye atacak şeylerden uzak dur. Yapma bunu bize."

Suçlu olduğumu bildiğim için sesim çıkmadı. Kendimi savunmaya geçmedim.

"Eğer o avukat olmasaydı adam şikayetini zor çekerdi. Kanıt bulmak için üç gün boyunca uğraştı. Bulduda adamın bulaştığı bütün pis işlerini buldu. Uyuşturucudan tut, başka şeye kadar. O yüzden adam korkudan şikayetini geri çekti."

"Ama o bir suçlu, o kadar suçu varsa nasıl dışarıda kalır anne? Ya o kadına yine zarar verirse?"

"Merak etme o sevgili avukatın adamın peşini bırakmaya niyeti yok. Öncelik seni çıkarmaktı. Sonrası ona kaldı. Artık ne yapar bilemem."

Demek önceliği beni çıkarmaktı. Demek benim için o kadar uğraşmıştı. Tam içimde bir umut doğuyordu ki sözleri tekrar aklıma geldi. O yüzden umutlarımı geri söndürdüm.

Annem yüzümün düştüğünü anlayınca çenemi tutup tekrar kaldırdı.

"Bu gözlerde gördüğüm şey doğru mu? Gerçekten ondan hoşlandın mı?"

"Hoşlandım ama çabuk bitirdim. O hödük haketmiyor benim narin sevgimi."

Ben öyle söyleyince annemin yüzünde bir tebessüm oluştu. Elinin tersiyle yüzümü okşadı.

"Ah güzel kızım, ah Dilrubam kalbim öyle güzel ki. Sen en güzelini hakediyorsun. Eğer o avukat seni mutlu edecekse, kalbine mutluluk nasip edecekse tekrar karşına çıksın. Ama üzecekse çıkmasın kızım."

"Zaten bir daha çıkması imkansız. Çünkü birbirimize çok kötü şeyler söyledik. Yani hayat bizi tekrar yanyana getirmez sanmıyorum."

"Eğer o avukat senin kaderinde varsa herşekilde karşına çıkar kızım. O yüzden hayatın bize ne sürprizler getireceğini bilemeyiz."

Annem son cümlesini bir güzel söyleyip beni ikilemde bırakarak odamdan çıktı.

Gel şimdi uyu uyuyabilirsen. Aklım karmakarışık, kalbim hüzünlü öylece duvarı izledim. Sonra telefonumu alarak en çok merak ettiğim şeye baktım.

Yağız oğlan isteğimi kabul etti mi diye.Ama gördüğüm istek gönderildi yazısından sonra birkez daha hayal kırıklığına uğradım.Eğer o inatçıysa bende inattım. O istek çekilmeyecekti. Ya kabul etmeyip öyle kapanacaktı. Yada kabul edip yeni bir masal yazacaktı.

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%