39. Bölüm

Tesadüfün tesadüfü (Erik Dalı)

Çilem Akpınar
gulumse_gulumse

Bir aydır onu görmüyordum. Ne onunla ilgili haber almak istemiştim nede başka bir şey. O ise beni bulmak için yapmadığı şey kalmamıştı. Evime kadar gitmiş abimle kavga etmiş yinede ulaşamamıştı bana. Sonra ise bir daha gelmemişti. Pes etmişti belkide. Çabuk vazgeçmişti. Gerçi isteseydi burayıda bulurdu. Ama istememişti.

 

"Onu çok özlüyorsun değil mi?"

 

Abimin sesiyle birden irkilerken başımı çevirip ona baktım.

 

"Sen ne zaman geldin?"

 

"Az önce ama duymadın. Öyle dalmışsın ki."

 

Abimden bakışlarımı çevirip tekrar makyajıma devam ettim.

"Biliyor musun yine fena şekilde kavga ettik. Böyle yumruk yumruğa. "

 

Kiminle diye sormadım çünkü biliyordum.

 

"Seni bulmak için kapımızın önünden üç gün ayrılmadı. Ben nereye gitsem takip etti. Her defasında ise hayal kırıklığına uğradı. Gözlerindeki acıyı görsen ben bile üzüldüm."

 

"Beter olsun."

 

Abim yatağımın üzerine oturarak konuşmasına öyle devam etti.

 

"Dilruba bir dinleseydin. Kızmakta haklısın ama bu kadar tepki olmaz kardeşim."

 

Kaşlarımı çatarak abime baktım.

 

"Sen ondan taraf mısın?"

 

"Hayır tabii değilim ama mecbur kalmış çocuk. Söz konusu en yakın arkadaşının katili. Sen olsan ne yapardın Dilruba?"

 

"Ben olsam başka yollar bulurdum ama ona ihanet etmezdim. Bu yalanda olsa ihanet sayılıyor. Üstelik abi o eski nişanlısı bir zamanlar aşık olduğu kadın. Nasıl kabul ederim söylesene? Ne olursa olsun olmaz. Yalandan olsa herkes onu nişanlısı biliyor yalandan olsa elini tutuyor. Ben böyle birşeye nasıl katlanırım? O yüzden ayrıldım hem kendimi bitirmemek için hemde onu."

 

"Bu bitmemiş haliniz mi? Sen burada böyle o orada öyle. Kızım haliniz perişan üstelik ben bile acıdım ona. Bir gün içtik biliyor musun? Bir meyhaneye gittik sabaha kadar içtik konuştuk. Bana sana olan aşkını anlattı. Oda kızgın hemde çok. Ona söylediğin sözler çok dokunmuş. Ben onun için ölürüm dedim ama inanmadı diyor. Onun için her şeyi yaptım yaparım diyor. Haklı çocuk Dilruba. Seni korumak için adamlarını kapımıza dikmedi mi? Senin yüzüm gülsün diye neler yaptı."

 

Evet doğruydu. Yapmıştı ama kabul edemiyordum.

 

"Abi izin verirsen hazırlanmak istiyorum."

 

"Yine kaçıyorsun hep kaçtın. Öyle olsun hep kaç sen böyle."

 

Son sözünü söyleyip sinirlenerek odamdan çıktı. Bende hazırlıklarıma devam ettim. Bugün hiç bir şey düşünmek istemiyordum. Son defa aynada kendime bakıp mutlulukla gülümsedim.

 

"Seni üzenler utansın be." Kendime teselli verip odadan nihayet çıkmıştım .Hepimiz hazırlanıp evden çıkarak düğünün olduğu yere gitmiştik bile.

 

Düğün denize yakın bir mekandaydı. Kır düğünü konseptinde tasarlanmıştı. Beğenmiştim üstelik denize yakın olmasına daha çok bayılmıştım. Kendimize en güzel yeri bulmuş oturmuştuk. Bakışlarım insanların üzerinde akrabağalarımı tanımaya çalışıyordum. Onlarda masamıza gelerek bir selam veriyorlar bana talip olup gidiyorlardı.

 

Allahım her gelen teyzenin mi bekar oğlu olurdu? Valla oluyormuş. Resmen kısmetim açılmıştı. Doktorlar mı dersin mimarmı mühendis mi hepsinin maşallahı vardı. Ne şanslı kızdım cidden. Abimle babam hepsine ters ters bakerken ben gülme krizine giriyordum. En sonunda bu görücü faslı bitmiş bütün teyzeler gelip gitmiş gelinle damat gözükmüştü. Onları hayranlıkla izlerken gelinin gözlerinde gördüğüm parıltı içimi burkmuştu.

 

Bizde böyleydik bir zamanlar diye içimden geçirmiştimki kulaklarım bir anons işitti.

 

"Sayın davetliler gelin tarafından Ersin ve Dilruba kardeşleri erik dalı oyunu için sahneye davet ediyorum."

 

Duyduklarımla gözlerimi büyüterek bizimkilere baktığımda abim sırıtarak çoktan ayağa kalkmış ceketini bile çıkarmıştı. Sonrada gömleğinin kollarını bir güzel katlamış bana göz kırparak hadi demişti.

 

Ben başımı hayır anlamında sallasam da fayda etmemişti çünkü annem beni zorla dürterek ayağa kaldırmıştı. Zavallı ben ise etrafa sahte gülücükler saçarken abime ateş saçıyordum. Ama o aldırış bile etmiyordu belimden tuttuğu gibi beni sahneye doğru çekiştirmeye başlamıştı.

 

Evet her yerde oynamıştım Dominik adasında bile oynamıştım ama böyle herkesin içinde sahnede oynamak valla bakın bana göre değildi Hemde hiç bana göre değildi. Ben domates gibi kızarmış ortada beklerken abim orkestraya başını sallamıştı ama bir anda bir anons daha ilan edildi. Ay dedim içimden böyle anonsun.

 

"Af edersiniz damat tarafından biri daha aramıza katılacak. Evet alkışlar lütfen Yağız bey için!"

 

Yağız Bey dediği an benim için zaman durmuştu. İsmi bile yüreğimi hoplatıyordu. O anda başımdan aşağı kaynar sular dökülürken kendi kendime mırıldanıp durdum. Yok canım dedim o benim Yağız Bey değildir diye düşündüm ve yanımaza boylu poslu siyah takım elbiseli bir delikanlı geldi. Bakışlarım ayaklarından başlayıp yukarıya doğru çıkarken karşılaştığım Japon gözlerle geriye doğru sarsıldım.

 

Yok artık gerçekten yok artıktı. Bu kadar tesadüfün tesadüfü olamazdı. Ya Yağız oğlan ne alakaydı? Üstelik damat tarafından ne demekti? Ben hayatı sorgularken o bana hiç bakmamış abime bile baş selamı vermişti ama dönüpte bana bakma tenezülünde bulunmamıştı.

 

Ben şok üstüne şoku atlatmaya çalışırken arkadan çalan erik dalı gevrektir sesiyle karşımdaki delikanlılar çoktan kollarını kaldırıp oynamaya başlamıştı. Ama ben bir milim bile kımıldamıyordum.

 

Yağız oğlan hayde deyip etrafında dönerken sertçe yutkundum. Neden mi çünkü içim gidiyordu eriyordum. Karşımdaki yürüyen karizmaya. Allahım dedim içimden böyle olmamalıydı. Hala şaşkın şaşkın bakarken abim yanıma gelerek omzuyla omzuma vurdu hadi dercesine.

 

Elin kızı naziktir amanın küsmeye gelmez kısmında bende aniden oynamaya başladım. Ne öyle kazık gibi ortada durmak haydi kızım dedim içimden yap şovunu. İşte tam o anda benimle göz teması kurmuştu beyefendi. Hemde çarpık gülümsemesiyle.

 

"Erik dalı gevrektir.El kızı naziktir amanın değmeye gelmez." Dedi şarkı o an tam karşıma geçip elini öne doğru sallayıp etrafında döndü.

 

Neydi şimdi bu bana mı laf sokuyordu? El kızı nazikmiş. Tabii alta kalır mıyım? Bende ona "Gide gele bir söğüde dayandım." Kısmında gülümseyerek yanına doğru yaklaşıp arkamı döndüm ve hayde diye bir tur attım. Ama daha bitmemişti.

 

"Ben o yare dağlar kadar güvendim Güvendiğim dağlar önüme geldi ölem ben ölem ben." diye bir bağırmışım bütün davetliler ıslık çalmış alkış tutmuşlardı. Şimdi çarpık gülümseme sırası bendeydi. Ona nispet ederek başımı çevirip abime baktım. Abim ise bize hem bakıyor hemde gülüyordu.

 

"Amanın haydi abiciğim omuzları salla!"

 

Abimle omuzlarımızı keyifle birbirimize vururken ortamıza deve gibi boyuyla yakışıklının girmesiyle geriye doğru çekilmek zorunda kalmıştım. İşte benim keyfim buraya kadardı.

 

Ona şaşkınlıkla bakarken sırtını bana dönmüş abimin karşısında oynamaya devam ediyordu bu arada geri geri giderek benide pisten uzaklaştırmaya çalışıyordu. Artık oynamayı bırakmış ona bakıyordum. Öfkem gittikçe artarken tam elimi yumruk yapmış üzerine gidiveriyordum ki şarkının bitmesiyle durmak zorunda kalmıştım. Abimle o tokalaşırken bakışlarım güzel akrabağalarıma kaymıştı kaymaz olaymış hepsi gözlerini belertmiş elleri ağızlarında kınayan bakışlarıyla bize bakıyorlardı.

 

Aha Dilruba dedim onlara yirmi yıllık dedikodu verdin ya tebrikler. Gerçekten bizi tebrik etmek gerekiyordu özellikle o deve boylu adama.

 

Sinirlere ayaklarımı yere vurarak tam karşısına geçtim.

 

"Neydi bu şimdi bana meydan mı okuyorsun?"

 

Kaşlarını çatarak gözlerime baktı.

 

"Af edersiniz ama siz kimsiniz de size meydan okuyayım?"

 

Sert sözleriyle vurguna uğrarken işaret parmağımı kaldırıp yüzüne doğru salladım.

 

"Şimdide canımı böyle mi yakacaksın? Tanımazlıktan gelerek gözlerime bakmadan karşıma geçip oynayarak mı?"

 

Adımlarını bana doğru yanaştırıp yüzüme doğru eğildi.

 

"Çok mu koydu gözlerine bakmamam? Oysa sen gittiğinde arkanda nasıl bir enkaz bıraktın haberin var mı? Bu nasıl koydu yüreğime biliyor musun? Şimdi gelmişsin karşıma bana hesap soramazsın."

 

Tam cevap verecektim ki abimin kolumdan tutmasıyla susmak zorunda kalmıştım.

 

"Dilruba yeter herkes size bakıyor. Derdiniz neyse gidin başka yerde konuşun."

 

"Benim konuşacak hiç bir şeyim yok."

 

Son sözümü söyleyip sırtımı onlara dönerek bizimkilerin yanına ggittim. Bizimkiler neler oluyor diye sorarken cevap veremedim çünkü konuşsam ağlayacaktım. Abimde sonunda sahneden gelmiş yerine oturmuştu.

 

"Dilruba bunun burada ne işi var?"

 

"Ah bir bilsem abi."

 

Yani hayatın bana daha ne sürprizleri vardı merak ediyordum.O merakla bir anons daha edildi.

 

"Şimdi Damat Bey ve arkadaşlarını harmandalı oynamaları için sahneye davet ediyorum."

 

O arkadaşların içinde yakışıklıda var mı diye baktım ve onuda gördüm. Az önceki olayı sindiremeden yenisi ekleniyordu. Bu sefer ceketini çıkarmıştı. Beyaz gömleğiyle kaldığı an bakışlarım davetlilere kaydı daha doğrusu kızlara. Gelinin arkadaşları ayakta durmuşlar hepsi benim yakışıklıma bakıyorlardı sadece ona. Hemde daha oynamadan. Birde oynasa dedim. İşte o zaman bitmiştim. Bütün o ağır sözlerin üzerine birde kıskançlık eklenmiş tam olmuştu.

 

İşte o an ağır adımlarla ortaya çıktı.Omuzları geniş, alnı dimdikti. Sanki kalbimi hiç kırmamış gibi bir an durdu; ne müziğe baktı ne de kalabalığa. Sadece benim gözlerime baktı ve kalbim durdu. Sanki dünya bir anlığına sustu. Yalnızca o ve ben vardık.

 

Sonra ilk adımını attı. Sağ ayağını ağır bir kararlılıkla vurdu. Çevredeki kalabalığın nefesi hafifçe titredi. Ardından sol ayak geldi; acelesi yoktu, zaman onun elindeydi. Omuzları ritme uyarak usulca dalgalanıyor, kolları bedeninin kenarında sabırlı bir güçle bekliyordu.

 

Her adımda yer hafifçe sarsılıyor, yer ona cevap veriyordu. Oyun ilerledikçe bakışlarındaki ateş daha da belirginleşti; bu yalnızca bir dans değildi, yaşanmışlıkların meydan okumasıydı. Bu bana meydan okumaydı. Bütün kızlar pür dikkat ona bakarken o sadece bana bakmaya devam ediyordu.

 

Bir noktada çöktü. Dizlerini yere indirirken kollarını iki yana açtı; gökyüzüne kanat geren bir kartal gibiydi. Rüzgâr saçlarının arasından geçti. Çöktüğü yerden kalkarken yavaş ve gururluydu; sanki yeniden doğuyordu.Ve sonra döndü…

 

Dönüş bir tehdit değildi, bir hatırlatmaydı:“Ben buradayım. Unutma.” der gibiydi.

 

Son adımı yere öyle sert vurdu ki sahne bir an sarsıldı. Kalbim tekledi. Kollarını iki yana açtığında göğsü kabardı, nefesi sıcak ve gururluydu. O sıcaklığı ensemde hissediyor gibiydim.

 

Bir süre öylece durduk kahve gözleri gözlerimde kalakaldı. Kalabalık ise nefes almaya bile cesaret edemedi. Ben zaten baştan belli nefes almayı unutmuştum.

 

O anda herkes anlamıştı bende anlamıştım Bu bir oyun değildi. Bu senin yüreğini her zaman hoplatacağım mesajıydı ve öylede olacaktı.

 

Bölüm : 05.11.2025 03:25 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...