Yeni Üyelik
13.
Bölüm

Üç Maymun

@gulumse_gulumse

Bir insan kendiyle çelişebilir mi valla artık ben çelişiyordum. Kimin yüzünden Yağız oğlan sayesinde, kendi kötü huyunu banada bulaştırmıştı. Ben en son ona tripliydim. Öfkeliydim, intikam alıyordum ama gel gör ki hareketlerime bak. Resmen romantik bir dans yapmış en sevdiğim şarkıyı dinletmiş birde şey gelecekti. Ay o anı düşünce kalbim yine tekledi. Benim hangi ara huyum değişmişti yahu! Ben çok sert kızdım. Bana yanlış yapılana böyle yumuşak davranmak hiç benlik değildi. Ama o şey gelseydi be.

Büyük hayal kırıklığıyla birleşen ellerimize baktım ve bir anda bana gelmişlerdi. Birden yürümeyi kesip elimi elinden kurtardım ve onun konuşmasına fırsat vermeden ayağımla dizine bir tane geçirdim.

Yağız oğlanın ağzından ah diye ses çıktı. Bacağını tutarak şaşkın halde bana baktı

"Kızım ne yapıyorsun sen? Niye şimdi durduk yere vurdun?"

Ellerimi belime atarak sinirle ona baktım.

"Ya bir türlü öpemedin ya pes sana gerçekten pes. Bir saat beklersen romantik anımızı bölerler."

Yağız oğlan ağzı açık bana bakıyor bu kız neyin kafasında diye kesin beni sorguluyordu.

"Sırf seni öpmediğim için mi vurdun kızım bana? Öptüm ya!"

Evet öpmüştü ama işte.

"Öptün öptün ama ne öyle arkadaş gibi yanaktan."

Gerçekten ben iflah olmazdım. Biraz daha açık sözlü ol devam et Dilruba. Benim kafa gerçekten gidikti.

"Neyse zaten bir buhram geçirdim o buhram sayesinde seninle biraz yakınlaşmaya çalıştım o kadar gerçi onu bile beceremedik."

Ben kendi kendime konuşurken birden bileğimden çekilmemle yakışıklıyla yüz yüze geldik.

"Buhramlı olduğun için bana trip atıyorsun öylemi? Ama seni öpmediğim için tekme attın bana hatırlatırım. Buhranınla alakası yok bence."

Bencede vardı ama inkara devam.

"Aman neyse ne üşüdüm zaten ben cafeye gidip sıcak bir şeyler içeceğim, sende geliyor musun?"

Yağız oğlan gülümseyerek başını sağa sola salladı. Onun bile ayarını bozuyordum.

"Bence sen direk yurda git üstünü değiştir hasta olursun."

Yurt deyince dumura uğradım. Şuan o odaya dönüp Feride'yi görmek istemiyordum.

"Şuan oraya dönmek istemiyorum."

Cevap vermesini beklemeden bir zamanlar çalıştığım cafeye doğru yürüdüm. Hem gidip patronumla konuşmam gerekiyordu. Beni işten attı mı öğrenmem lazımdı. Sonuçta bir buçuk aya yakın gitmiyordum.

Kıyafetlerimde kuru yer kalmamış birde tir titriyordum. Hasta olmazsam iyiydi. Çaktırmadan yanımda yürüyen Yağız oğlana bakınca onunda benden farkı yoktu.

Bir on beş dakika sonra nihayet çalıştığım cafeye gelmiştik.

Kapıyı açıp içeri girdiğimizde fazla insan olmaması içimi rahatlatmıştı. Akşamın bu saatinde kapanmaya yakın genelde boş olurdu. Gözlerim Ayşe'yi aradı. Benimle birlikte diğer çalışandı. İleride bir müşterinin siparişin alırken benimle göz göze geldi. Gülümseyerek el salladım.

"Tanıdık bir yer sanırım burası."

Yanımdaki sesi işitince bir an onun varlığını unutmuştum.

"Burası çalıştığım cafe. Yani bir zamanlar öyleydi."

Hemen cafeyi tarayıp boş olan yer bularak oraya doğru yöneldim. Arkamdan oda adımladı. Ne güzel takip ediyordu beni.

Pencere kenarında bir masaya geçip oturduk. Ayşe müşterinin siparişini alır almaz soluğu bizim yanımızda aldı.

Ayağa kalkıp sıkıca sarıldım.

"Dilruba nasılsın canım, nerelerdesin sen?"

"Valla biraz karşık mesele bir kaza geçirdim felan derken gelemedim işe. Patron burada mı?"

"Yok o mal almak için çıkmıştı gelir birazdan."

Başımı sallarayarak onayladım.

Ayşe beni baştan aşağı bir güzel süzdü. Sonra karşımda oturan yakışıklığı süzdü. Biraz uzun süzmüştü galiba ve ben çok sinir olmuştum. Direk koluna dokunarak bana bakmasını sağladım.

"Fazla süzmeyelim değil mi? Ayıp olur."

"Hııı!"

Ayşe benim ne söylediğimi anlamazken karşımdaki yakışıklı pis pis sırıtıyordu.

"Neyse Ayşe bize iki kahve getirir misin?"

Yağız oğlana bakarak " Kahve içersin değil mi?"

"İçerim."

Ay nasılda bilmiştim kahve içtiğini kendimle gurur duyarak geriye doğru yasladım. Kollarımı birleştirerek gözlerimi dışarıya çevirdim. Bu kadar inkar yeterdi. Ne kadar gülsemde başka şeylerde olsa hüzünlerimi geri plana yitemiyordum

"Dilruba neyin var? Neden üzgündün ağlayacak kadar? Biri bir şey mi yaptı?"

Bakışlarımı pencereden çekip yakışıklıya baktım. Sorduğu sorulara derin bir of çekerek konuşmaya başladım.

"Ben 17 yaşında çok kötü bir olay yaşadım ve bunun sonucunda bir böbreğimi kaybettim. Bence sende biliyorsundur. Karakolda bütün bilgilerim var. Kendi vukatım hariç. Lise son sınıftaydım yine böyle yağmur yağıyordu. O gün otobüse binmedim sırf yağmurun altında yürümek için. Sonra bir sokağa girdim evimize yakın bir yerdi. Kulağımda kulaklık ama teki takılıdıydı. Yani bir araba gelse felan duyardım. Bir ayak sesi yada başka şey muhakkak duyardım. Öyle iyi işitir benim kulaklarım. Fakat o gün o kötü adımları duyamadım. Arkamdan gelen o kişiyi duyamadım. Birden ağzıma kapanan elle ne olduğunu anlayamadım. Eliylede karnıma sarılmıştı. O kadar direnmeme rağmen kurtulamadım. Tekmeler attım, elini ısırmaya çalıştım ama yok. Sonra geri sürüklemeye başladı. Çaresizce etrafa baktım biri var mı diye, yoktu sokak bomboştu. Yağmur yağıyordu çünkü benim gibi salak dışında sokakta kimsede yoktu."

Konuşmamı keserek biraz ara verdim. O anları tekrar konuşmak, yeterince canımı acıtıyordu. Ne kadar anlatsamda ne kadar unutmaya çalışsamda geçmiyordu. Elim istemsizce sağ tarafıma kaydı. Orada ki ize...

"Eğer kendini kötü hissediyorsan anlatma Dilruba."

Yakışıklının sesi endişeyle çıkınca buruk bir gülümseme yolladım. Çünkü onun değişmiş hali baya tuhafıma gidiyordu.

"Gözlerim senin bu halini görecekmiydi?"

O sırada Ayşe kahvelerimizi getirmişti. Yakışıklı o geldiği için hemen cevap vermedi. Ayşe'ye bakıp tam teşekkür edecekken onunda bakışları Yağız oğlana kaymıştı. İçimdeki kaynayan kurtlar durur mu? İlla fıkır fıkır dolanacaklardı.

"Ayşe gülüm bak yeterince sinir ettin beni. Seni severim bilirsin ama hadi sen başka müşterilere bak."

Ayşe ikazımdan sonra hiç bir şey söylemeden yanımızda hemen tüydü.

"Tövbe estağfurullah!"

"Tövbe çekmek iyidir. Günahların af olur."

Yağız oğlanın sesini işitince şaşkınca ona baktım.

"Hıııı!"

"Senin ünlü sözün hatırlamadın mı? Bende sana söylemek istedim. Günahların af oluyor."

Benim silahımla beni vuruyordu.

"Bak sen! Başka güzel sözlerde ettim onlardan da söylesene. Şu güzel kulaklarım bayram etsin be."

Yağız oğlan alayla gülerek kahvesini yudumladı. Zaten bu hödükten ne beklenirdi. Bende anlatmaya devam ettim.

"Neyse işte o gün beni bir ara sokağa kadar sürükledi. Ne olduğunu anlamadan yere fırlatıp birden karnıma tekme atmaya başladı. Canımı o kadar yaktı ki. Ağzımdan kan geldi. Gözyaşlarım zaten durmuyordu. Yalvardım beni bırakması için ama duymadı. Caniliğine devam etti. Ne kadar tekme yedim, yüzüme inen tokatlar ne kadardı hatırlamıyorum. Ama baya pertim çıkmıştı. Canımı daha ne kadar yakabilir sanırken sağ tarafıma saplanan bıçakla bitmiştim. O acıya daha fazla dayanamamış bayılmıştım. Gözlerini ise bir hastane odasında açtım. 15 gün sonra."

"Peki sana saldıran kişi tutuklandımı?"

Başımı hayır manasında salladım.

"Yakalanamadı çünkü yüzünü görmemiştim. Yüzünde siyah maske vardı. Sadece erkek olduğunu biliyorum, birde sol elinin üstünde akrep dövmesini gördüm. Etrafta kamerada yoktu. Sanki o adam hiç var olmamış beni bıçaklamamış gibi sır oldu. Hiç bir iz bulunamadı. Hırsız desen cüzdanım telefonum hepsi yanımda bulunmuş. Hırsızlık olayıda değildi Düşmanımızda yoktu. Neden öyle bir saldırıya uğradığımı hiç bir zaman öğrenemedim. Polis çok araştırdı, çok karakollara gittim ama bulunamadı."

Herşey sır olup kalmıştı. Ama bende bıraktığı izler hala geçmemişti.

"O seni kaçırırken hiç mi gören olmadı?"

Yakışıklının sesi öyle öfkeli çıkmıştı ki. Masanın üzerinde duran ellerini yumruk yapmış sanki her an saldıracak gibiydi.

Ama sorduğu soru benim en çok acıyan yaramdı.

"İk kişi görmüştü. Ben onlara çaresizlikle bakarken onlar hiç bir şey yapmadı. Sadece bakmakla yetindiler biliyor musun? Gündüz vakti kar maskeli bir adam kız kaçırıyor ama onlar kendi evlerinde izlemekle meşguldü. Ağızım kapalıydı belki çığlığım duyulmadı fakat gözlerimle bağırdım ben. Onuda görmediler. Olaydan sonra şahit olarak onları gösterdim. Ne oldu biliyor musun? Biz bir şey görmedik duymadık dediler. Üç maymunu oynadılar. Polise bile haber vermemişler. Ordan geçen bir kağıt toplayıcı beni görmüş o haber etmiş."

Yağız oğlan son söylediklerimden sonra öfkesini artık saklayamadı. Yumruk yaptığı eliyle masaya sertçe vurdu.

"Böyle insanlığın, böyle zamanın ben..."

Çok doğru bir söz etmişti aslında. Böyle zamanın. Biz öyle zamana denk gelmiştik ki. Artık kadınların çocukların hayvanların bir zerre değeri yoktu. Güçlülerin güçsüzleri ezdiği merhamet duygularının yok olduğu bir dönemdeydik. Ve daha kötüsü bu kötülerin hiç bir zaman cezalarını çekmemesiydi. Suçsuz yere giden bir can, yaptığı kötülüğe rağmen hala özgür alan caniler topluluğu.

"Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın sözü var ya. Tıpkı bizler ona döndük. Bize zarar gelmesin kime ne oluyorsa olsun kalıbına döndük. "

"O yüzden sen boks dersi aldın ve zor durumda olan insanlara yardım ediyorsun. Seyirci değil insan tarafını ortaya koyuyorsun."

Yağız oğlanın tespiti tam oturmuştu. Ama ben başkalarını koruyum derken ailemi üzüyordum.

"Ben başka şeyleri düzeltmeye çalışırken ailemi yok ediyorum. Onları üzüyorum, onları hep diken üstünde bırakıyorum. Şuan bile benim için korkuyorlar. Abim beni kaç kere aradı ama açmadım. Sadece bir mesajla iyi olduğumu belirttim. Fakat o duramaz ve soluğu burada alacak."

Kahvemden bir yudum daha alıp masaya bıraktım. Yağız oğlan ise anlattıklarımı sindirmeye çalışıyordu.

"Bugün başına bir şey mi geldi."

Merakla sorduğu soruyla sertçe yutkundum. Ne diyecektim senin kardeşinin yaptıkları yüzünden oldu her şey mi? Yoksa Feride'nin yaptığı boş boğazlık mı?

"Peki senin ne işin vardı o sokakta karşıma çıktın? Yoksa beni takip mi ediyordun?"

"Elif'i okula bıraktım. Kütüphanede ders çalışacakmış. Eve dönerkende seni gördüm. Kendinde değildin yerde öyle dizlerinin üstüne ağladığını görünce endişenlendim."

Oy yakışıklı ne güzel sözler ediyordu böyle.Biraz eriyip bitmiştim. Ama kendimi frenledim. Neden çünkü intikam... Neden çünkü pişman edecektik. Zaten pişmanlık yolunda ilerliyordu.

"Bu arada azcık romantik an yaşadık diye sana yürüdüğümü sanma. Bu sefer sen yürüdün. Bende kibar bir kız olarak seni terslemedim. Senin yaptığın gibi ay sen benim için küçük erkek kardeşim gibisin demedim."

"Höst ne kardeşi?"

Ben az önce ne duymuştum?

"Bak kibar ol fena olur. Hem o argo kelime benim sözlerim. Sen kullanamazsın. Bu arada küçük kız çocuğu gibi beni gören sensin. Ben seni kardeşim gibi gördüm diye ne sinirleniyorsun?"

Dilruba be yine vurdun gol oldu yürü kızım devam.

Yağız oğlanın boynundaki damarlar sinirden gerilirken bende galibiyetle iyice arkama doğru yaslandım. Sonra onu izlemeye koyuldum. Yağmurdan dolayı ıslan saçları alnına düşmüş, pek bir karizma gözüküyordu. Islanan beyaz tişörtü kaslarını belli etmiş bana bak diye bağırıyorlardı sanki.

O an oturduğumuzdan belli neden böyle bir görüntüyü kaçırdım diye kendime küfür ettim. Ben onu incelerken oda bana bakmaya başladı. Önce yüzümde bakışları oyanlandı. Sonra sağ omzuma yatırdığım ıslak saçlarımda ve en sonda tişörtün açık bıraktığı sol omzumda.

O bakışlarda neydi aman Allah'ım sanki bir elektriklenme oluyordu ve biz birbirimizin akımına kapılıp gidiverecektik. Karnımda uçuşan kelebekler ortaya çıkmış yerinde duramıyorlardı. Bir kalbime pır uçuş bir mideme.

"Eğer bakman bittiyse kalkalım mı artık?"

"Kim ben mi bakıyorum önce sen bana baktın kızım."

Doğru söze ne hacet ama ne yapıyorduk inkar...

"Yooo ne bakacam sana ben. Sadece şeyden dolayı baktım ama neyden dolayı benden unuttum."

Bu sefer sıvıyamadık o yüzden hemen ayağa kalktım.

"Ben gideyim bir Ayşe'ye bakıyım sonra çıkalım."

Yağız oğlanın konuşmasına fırsat vermeden hemen yanından kaçtım ama arkadan duyulan kahkaha sesiyle rezil olduğumu anlamıştım.

Cafeden dışarı çıktığımızda hafif bir rüzgar vardı, havada çoktan kararmıştı artık. Yavaş adımlarla yürümeye başladık. İkimizde sessizdik. Aslında benim konuşmam lazımdı. Böyle sus pus olmuyordu. Biraz düşündüm laf sokabileceğim bir şeyler olmalıydı.

"Dilruba sen çok güçlü bir kızsın. Her şeye rağmen hayata küsmemişsin ve o olayı atlatabilmişsin."

Ben hinlik düşünürken Yağız oğlanın sözleriyle aklım durmuştu. Sertçe yutkunarak başımı kaldırıp ona baktım.

"O kadar kolay olmadı. Bugünlere gelebilmek için psikoloji tedavi gördüm. Önce kimseye anlatamazken yavaş yavaş çözüldüm. Her anlattığımda o günü tekrar yaşadım. Her karakola gittiğimde tekrardan canım yandı. Ama başardım. Şimdi herkese anlatırken hiç birşey olmamış gibi anlatıyorum sıradan bir olay. Sana anlattığımda da gördün sıfır duygusallıktı. Yani o kadar seansa gittim değil mi? Bana bir kötülük yaptı oda tek böbrekli bir hayat. Eğer onuda kaybedersem sanırım hayatta kalma şansım sıfır. Çok şükür onada iyi bakıyorum."

Uzun uzun konuşunca bir an yorulmuştum. Hem yürüyüp hem konuşmak olmuyordu canım. Sonra yan yana olan ellerimize baktım. Bundan bir saat önce o eller beni tutarken şimdi hiç oralı olmuyordu.

"Hayırdır bir saat önce elimi tutuyordum. Şimdi hiç oralı değilsin. Yürümen bitti mi?"

Sözlerimin üzerine bir kahkaha attı. Birden yürümeyi bırakıp sinirle baktım

"Sen niye hep benim sözlerime gülüyorsun önceden höt höttün şimdide polyanacılık mı oynuyorsun?"

Hala gülmeye devam ediyordu. Yanıma biraz daha yaklaşarak güzel yüzüyle bir baktı ki ah ah dedim içimden. Yine dibimde yerini alınca elini kaldırırak yüzüme doğru ilerledi. Baş parmağı yüzümde yerini alınca gözümü kapadım. İncitmeden yanağımı okşarken kulaklarımda bir nefes hissettim.

"Sen hep böyle gül olur mu? Sen hep çocuk kal. Bir daha öyle ağladığı görmek istemiyorum. Öyle yerde dizlerinin üstünde olma. Sen hep dik dur. Ben hep elini tutarım."

Oo sanırım eridim bittim. Böyle yere doğru düşüyordum. Bu sözlerden için bir aya yakın bekliyordum ve sonunda olmuştu.

Gözlerimş yavaşça açarak başımı yan yatırdım. O omzundan başını çekmemişti. Alnımı başına yaslayarak derin nefes aldım.

"Neden geç kaldın. Ben çabalarken sen beni hep yittin neden şimdi?"

Bunu öğrenmek hakkımdı. Her defasında beni red etmişti. Her defasında ayrı üzmüştü. Ondan bir cevap beklerken gözlerim karşı tarafa takıldı. Ve kimi gördün bilin bakayım.

"Abiiii!"

Evet abimin kendisi, biraz ötemizde ellerini yumruk yapmış öfkeyle bize bakıyordu.

"Yağız oğlan şimdi arkana bakmadan kaçmanı rica ediyorum."

Yağız oğlan başını alnımdan çekerek şaşkınca yüzüme baktı.

"Ne oldu ki?"

"Neler olmayacak ki? Abim şuan burada ve bize çok kötü bakıyor. Eğer bu defa burnunun kırılmasını istemiyorsan kaç."

Yağız oğlan sanki beni hiç duymamış gibi arkasını tamamen abime dönüp baktı. Abim ise çok hızlı adımlarla bize doğru geliyordu.

Yağız oğlanın kolundan tutup çekiştirdim.

"Ya ben sana ne diyorum gitsene bak geliyor hemde uçarak."

Ama dinlemedi. Abim geldi geldi yumruğunu tam Yağız oğlanın yüzüne geçirecekken abim birden nakavt oldu. Neden mi o önce davranmadan benim yakışıklı yumruğunu abimin güzel yüzüne geçirdi ve abim pat yere düştü.

Ağızım açık olanları izlerken yere düşen abime bir baktım acı içinde kıvranıyordu. Ondan bakışlarımı çekip yakışıklığa baktım. Hiç birine vurmamış gibi.

"Valla bakma öyle geçen sefer fena vurmuştu unutmuştum ama bu defa olmazdı. Ben kendimi savundum. Meşru müdafaa."

"Meşru müdafaa öyle mi? Ama o benim abim."

"Peki ben neyinim?"

Ooo ne güzel soruydu öyle? Bu sefer yakışıklı vurdu gol oldu. Tam bir şey söyleyecekken abimin sesi araya girdi.

"Dilruba uzak dur şu heriften.

"Allahım neden hep böyle oluyordu, neden romantik anımız bozulmak zorumdaydı.

"Abi bir sus Allah aşkına, neden hep araya girmek zorundasın sen."

Abim beni hiç duymamış gibi yavaşça ayağa kalktı. Ellerini birbirine çarptı,sonra dudağının kenarındaki kanı sildi ve bismillah diyerek Yağız oğlana saldırdı. Sanki savaşa gider gibi birde besmele çekmesi yok muydu?

Abimin hamlesiyle ortalık tamamen karıştı. Yağız oğlanında eli armut toplamıyordu. Oda abime vurdu, birbirlerine vurma sırasına girmişler, önce abim sonra Yağız oğlan. En sonunda abim yere düşmüş, Yağız oğlan onun üstünde abimin saçlarını yoluyordu. Zaten o görüntüyü görünce bende her şey koptu. Allah aşkına kız gibi kavga etmekte nedir? Resmen saç başa girmişlerdi.

Hallerine gülsem mi ağlasam mı bilemedim. İkisininde yüzü kanlı, gözler mosmor. O görüntüyü gördüğüm an benim öfke kabardı kabardı. Kendimi tutacağıma söz vermiştim değil mi? Ama gel gör ki izin vermiyorlardı. Hızlı yürüyerek ikisinin yanında durdum. Hala abim yerde Yağız oğlan yakasına yapışmış yumruk atıyordu. Tekrar yumruk atacakken elini yakaladım.

Dönüp bana baktığında hayırdır demez mi?

"O dövdüğün kişi benim abim, hayırdırı mı var."

"Dilruba sen karışma!"

Elini elimden kurtarmak istedi fakat başarılı olamadı. Tekrar yumruk atmak isterken bileğini ters çevirmemle canını yaktım.

"Ah kızım ne yapıyorsun?"

"Ben sana bırak dedim."

O tekrar hamle yapmadan dalgınlığından yararlanıp tişörtünün yakasını tuttum ve ayağa kalkması için zorladım. O ne yaptığımı bilmeden yavaşça abimin üzerinden kalktı. Tam karşıma geçti ne oluyor demesine fırsat vermedim ve yumruk yaptığım elimi mor olmayan diğer gözüne geçirdim. Arkaya doğru sendelendi benden uzaklaştı.

Arkada abimin kahkahaları duyulurken bakışlarımı ona çevirip baktım. Sanıyor ki zafer kazandı. Sıradaki hedefime yavaşça eğilerek elimi uzattım tutması için. Abim elimi tutarken hala gülüyordu.

"Aslan kızım benim, abini nasıl savundun. Aferim benim cimcimeme."

He ya aferim bana, halbuki şimdi yapacağım hareketi bilse yine böyle över miydi?

Abim acı içinde ayağa kalkarken hala benimle övünüyordu. Tam karşımda durduğunda bir sefer daha yumruk yapıp hop abimin alnının ortasına geçirdim. Abim yediği yumrukla Yağız oğlanın kollarına düşmesin mi?

Yağız oğlan her zamanki centilmenliğini yapıyordu. Beni kurtardığı gibi abimede yetişti.

"Tam bir kurtarma kahramanısın Yağız oğlan."

Bu defa gülümseyen bendim.

"Dilruba!"

"Dilruba!"

İkiside aynı anda ismimi söyleyince ne var diye baktım bunlara.

"Sen ne yaptın?"

"Sen ne yaptın?"

Yine aynı anda konuşmuşlardı.

"Sizi nakavt ettim ne yapacağım."

Ellerimide bir güzel birbirine çarptım büyük bir zaferle.

"Baktım sizde bir şey yok ben yeteneğimi konuşturuyum dedim ve konuştu."

Onlar birbirine saf saf bakarken arkadan Feride'nin sesi duyuldu.

"Dilruba!"

"Buyur benim!"

"Ersinle Yağız oğlan niye bu kadar samimiler. Ersin'in onun kolları arasında ne işi var?"

Feride'nin büyük şoku sesine yansımıştı. Onu bakıp sinsice gülümsedim.

"Çünkü ikisinide nakavt ettim."

Loading...
0%