Yeni Üyelik
9.
Bölüm

Yeşil ışık

@gulumse_gulumse

Her insanın hayali vardır. Mesela düşlediği biri...Bazen olmayan hayallere dalarız ama o hayaller bir gün muhakkak gerçekleştir. Ben yakışıklıyı bir kez daha görmek için çok hayal etmiştim ve tamda iki sefer görmüştüm. Takip isteğimi kabul etsin istemiştim oda olmuştu. Ama hayalimde fiziksel sarsıntı geçirip, onun kucağında hastaneye gideceğimi asla hayal edemezdim.

Gözlerimi hastane odasında açtığımda önce kısa bir hafıza kaybı yaşadım. Ben neden buradayım diye? Sonra bütün olanlar tek tek gözlerimin önüne düşmüştü. Bir güzel otobüsten uçarak yeri boyladığımı, ayağımın ve başımın ağrısıyla ağladığımı. Tam yine rezil oldum derken o an bir söz kulaklarımda çınladı.

"Güzelim!"

Ben olanları algılamaya çalışırken odamın kapısı açıldı. Heyecanla gelen kişiye baktım ve suratım asıldı. Kimi beklerken kim gelmişti. Yakışıklı yerine Feride telaşla yanıma yaklaşıp, yatağın kenarına otururak boynuma sarıldı.

"Oy çiçeğim sonunda uyandın. Senin için ne kadar korktum bir bilsen. Bu kazalar neden hep senin başına geliyor? Az dikkat etsen kendine."

Ben yaşadığım şoku hala atlatamamışken birde Feride'nin makine gibi konuşması, ağrıyan başımı daha da ağrıtmıştı.

"Feride Yağız oğlan nerede?"

"Ah çiçeğim bundan sonra yanından hiç ayrılmayacağım."

Kıza ben ne soruyordum o ne söylüyordu.

"Feride o nerede gitti mi?

Ağrıyan yerlerimi unutmuş onu soruyordum. Benimle konuşmadan gitmezdi değil mi?

"Malesef çiçeğim. Senin telefonundan beni aradı. Durumunu bildirdi. Hastaneye geldiğimde ise arkadaşın sana emanet diyerek apar topar gitti."

Feride'nin ettiği onca sözden sadece gitti kelimesi kulaklarımda çınlıyordu.

Elimi başıma götürerek ağrıyan yerimi okşadım. Halbuki asıl ağrıyan orası değil kalbimdi.

"Dilruba kuzum neden ağlıyorsun bir yerin mi ağrıyor?"

Serumlu elimi gözlerime götürerek bir yokladım. Gerçekten ağlıyordum. Elime düşen yaşa acayip bir şeymiş gibi baktım.

"Hayır ben ağlamıyorum. Tamam ağlıyorum ama başım ağrıyor. Kalbim değil. Biliyorsun ben erkek için ağlamam."

Kendimi bir süre sıkmaya çalıştım ama gözyaşlarım durmadı. Artık salıvermiştim.

Ağlamam sesliye dönüşünce Feride'ye baktım. Bana tuhaf bakıyor, anlamaya çalışıyordu. Burnumu çekerek içli içli ağlamaya devam ettim.

"Halbuki sadece teşekkürler edecektim. Niye öyle hemen gitti? Yüzümü görmeyi o kadar çok mu istemiyordu? Ama Feride bana güzelim demişti. Öyle deyip neden gitti?"

Bir hıçkırık daha koptu dudaklarımdan, bir burun çekiş daha. Feride beni izlemeyi bırakıp başımı göğsüne çekerek teselli etmeye çalıştı.

"Çiçeğim sen o gitti diye mi ağlıyorsun? Belki önemli bir işi çıktı? Acil gitmesi lazımdı. Seni önemsemese hastaneye getirir mi? Hem beni aradığında sesi öyle telaşlı geliyordu ki senin için endişelenmiş baya."

"Feride biliyor musun takip isteğimi kabul etti, sonra bana güzelim dedi."

"Bak işte sende diyorsun seni önemsemese güzelim dermi hiç?"

Başımı kaldırıp Feride'ya baktım. Yüzünde kocaman tebessümle bana bakıyordu.

"Bugün hastanedeyiz yarın sabah çıkacaksın. Ayağında ezilme varmış bir kaç gün üzerine basamayacaksın. Ailenede haber vermedim sen istemezsin diye."

"İyi ki haber vermedin. Zaten benim için endişeleniyorlar birde halimi görürlerse daha üzülürler."

İçimden bir söz geçti dilime düşmeyen, belkide bu hayata onları üzmek için gelmiştim. Onlara bir türlü mutluluk vermeyen bir çocukları vardı ve halada uslanmıyordu.

Feriden ayrılıp başımı yastığa koydum. Bir süre sessizliğe ihtiyacım vardı. Uyumak yasaktı, düşünebiliyor musunuz uykuya düşkün olan ben sabah kadar uyumayacaktım. Onunda yükü omuzlarıma binince tamamen depresyona girdim. Bir kaç saat Feride'nin okulla ilgili dedikodularını dinledim. Arada abime geliyordu konu ama soramıyordu. Neden çekiniyordu acaba hiç mi arkadaşına çekmemişti.

"Abim gayet iyi merak etme. İşe gidip geliyor, hayatında da kimse yok."

Birde ben bir halt ettim, senin duygularını söyledim desem hastaneden çıkmam artık imkansız olurdu.O yüzden o güzel ağızımı hiç açmadım.

"Peki beni sordu mu hiç?"

Başımı olumsuz anlamda salladım. Abimde bir şeyler vardı ama emin olmadan arkadaşıma söyleyemezdim. Feride'nin yüzü düşünce elimi kaldırırak eline dokundum.

"Ne yapalım çiçeğim bizede aşk yasak. Her şeyde gülen yüzümüz aşkta hiç gülmüyor. Seninle kader ortağız. Ah ah yine yakışıklı aklıma geldi. Telefonumu son kez ver bir bakayım belki instagramdan mesaj atmıştır."

Evet son takıntım yakışıklının mesaj atmasıydı. Yani nasıl oldum diye mesaj atabilirdi ama bizim hödükte hareketlilik yoktu.

"Of Dilruba senin bu takıntılı halin ne olacak? Ben kantine gidip bir şeyler alacağım yoksa fena olacak."

Feride söylenerek elini elimden çekti tam ayağa kalkacekken kolundan tutup durdum.

"Tamam sen kantine git ama benide pencerenin önüne götürür müsün dışarıyı izlemek istiyorum."

Feride isteğime karşı gelmedi önce sandalyeyi pencerenin önüne götürdü sonra benide koltuğumun altından tutarak sandalyeye oturttu. Sağ ayağım gerçekten fenaydı. Üstüne bastığım an canım yanıyordu ve benim iyileşene kadar işim cidden zordu.

Güzelce sandalyeye oturup pencerenin ardındaki güzelliği izledim. Şansıma manzaralı bir oda düşmüştü. Ağaçlarla ve yeşilliklerle dolu bir güzellik. Fakat bu güzellikler arasında insanlar mutlu değildi.

Bir hastane bahçesinde nasıl mutlu olabilirlerdi ki? Belki en sevdikleri hastaydı, belki kendileri. O yüzden bu bahçede gülümseme yerine göz yaşı vardı.

Sırayla insanları izledim. Yüzlerinde ki acıyı.Kiminin elinde sigara dertli dertli içine çekiyor, kimin elinde peçete gözyaşlarını siliyordu. Onlari izledikçe geçmişi hatırladım.

Yine bir gece hastane odasında ailemin çaresizce dua ettiğini, tıpkı bu insanlar gibi annemle babamın gözyaşlarını peçeteye sildiklerini, abimin sigara içtiğini hayal ettim. O sırada dudaklarımdan bir türkü koptu. Annemin ben hastanede yatarken baş ucumda söylediği o türkü.

Hastane önünde incir ağacı

Annem ağacı

Doktor bulamadı bana ilacı

Annem ilacı

Doktor bulamadı bana ilacı

Annem ilacı

Baştabip geliyor zehirden acı

Annem oy acı

Garip kaldım yüreğime dert oldu

Annem dert oldu

Ellerin vatanı bana yurt oldu

Annem yurt oldu

Mezarımı kazın bayıra, düze

Annem oy düze

Yönünü çevirin sıladan yüze

Annem oy yüze

Yönünü çevirin sıladan yüze

Annem oy yüze

Benden selam edin sevdiğinize

Sevdiğinize

Başına koysun karalar bağlasın

Annem bağlasın

Gurbet elde kaldım diye ağlasın

Annem ağlasın

Türküyü bitirdiğim an gözlerim dolmuştu ama ağlamadım. Çok şükür iyiydim. Artık ağlanacak bir şeyim yoktu ki...Ben kendi kendime dalıp gitmişken kapı açıldı. Ama dönüp bakmadım gelenin kim olduğu belliydi.

"Feride ne çabuk geldin? Ben biraz daha kaçarsın sandım ama geldin. Neyse seninle uğraşamayacağım. Biliyor musun aklıma ne geldi? O kötü hatıra geldi. Benden bir parçamı alan, yine hastanedeydim ama ciddi ciddi ölüme yakındım he. Son anda dönmüşüm dünyaya sırf seninle tanışmak için. Tabii birde Yağız oğlanla. Bence onun için bile ölmemiş olabilirim. O güzel gözlerini görebilmek için. Ama o hödük benim değerimi bilmiyor. Baksana bir mesaj bile atmadı ya. Sadece kuru mesaj nasılsın diye. Bu sefer cidden kırdı kalbimi tamam doğru geçen seferde kırmıştı ama bu defa başka bu defa hastalık ya. Yani birde güzelim demişti açık bir kapı bırakmıştı ama onu hemen kapadı odun."

Ben kendi kendime konuşup dert yanmıştım. Feride'den hiç cevap yoktu, cevap olmadığı gibi hala yanımada gelmemişti. Bu işte bir şey vardı. Yavaşça başımı döndererek arkama kapıya doğru baktım. Gördüğüm kişiyle önce gözlerimi belerttim.

Küçücük gözlerimi açtım sonuna kadar. Ama gördüğüm kişi hala aynıydı. Yada yine rüyaya dalmış, bir tarafımı açık bırakmış rüyalar alemindeydim. Çünkü karşımdaki kişi omzunu yine duvara yaslamış, kollar birbirine bağlı, bir ayak önde diğer ayak arkada o güzel endamıyla bana poz veriyordu. Bir insan pozunu hiç mi değiştirmezdi. Yani rüyada olsa bile farklı pozlar verebilirdi.

" Bu pozu verdikçe çok mu karizmatik durduğunu sanıyorsun?"

Halbuki çok karizmatik duruyordu ama çaktırmamak lazımdı. Bir de üstüne beyaz tişört altına kot pantolon çekmiş ayaklarda spor ayakkabı Allah'ım gel resmen bana yürü diye bağırıyordu.

"Af buyur!"

"Buyurdum buyurdum. Yani rüyada olsan biraz farklı duruş sergiler insan, ne öyle omzunu bir yere yaslamadan olmuyor mu?"

Yağız oğlan yine bana garip bakışlar atarak elinin birini kaldırıp salladı. Sallamak dediysem böyle deli misin sen gibi.

"Senin kafa düzeleceğine daha da mı kötü olmuş? Ama normal o kadar darbe aldı."

"İyide halimde ne var gayet iyiyim. Hem rüyada olsan bana laf sokamazsın. Çık git derhal aaa zaten sana kızgınım. Gelipte rüyalarımın içine etme."

Benim sözlerimden sonra bir kahkaha sesi koptu odada ama baya yankı yapmıştı. Gülen kişiye baktım cidden kahkaha atıyordu o sert adam.

"Hayırdır neden gülüyorsun?"

"Sen iyileşmişsin belli."

Hiçte bile hala her yerim ağrıyordu yani. Ben kendi içimde ağrıları sayarken Yağız oğlan o sevdiği duvardan ayrılıp yanıma doğru gelmeye başladı. Yanıma yaklaştıkça kokusu geliyor beni eritiyordu.

Geldi geldi tam sandalyemin dibinde durdu. Oy verene kurban boyuda öyle uzundu ki başımı arkaya doğru yatırarak baktım.

"Sen az önce bana odun mu dedin he bir hödük vardı?"

Beyfendi azcık eğilmek yerine bana ızdırap çektiriyordu. Elimle kolundan tutarak bana doğru eğilmesini sağladım. Yüzünü yüzüme yaklaştırınca sıcak nefesi değdi. Garip hissettim çünkü rüyada olsa böyle hissedebilir miydim? Yada rüya değil miydi?

"Yağız oğlan senden bir şey istesem yaparmısın?

"Nedir?"

Sağ elimi havaya kaldırarak ona doğru uzattım.

"Elimi tutup sıkar mısın?"

Yağız oğlan garip garip bakarak dediğimi yaptı elini kaldırıp elimi tuttu ve sıktı.

" Ee ne oldu?"

Ne olmadıki? Rüya değil gerçek olduğunu anlamıştım. O buraya beni görmeye gelmişti. Rüya felanda değildi, sıcaklığınıda hissetmiştim.

"Sen rüya değil gerçeksin."

Başını biraz daha eğerek burnumun dibime girdi.

"Sen galiba fazla rüya görüyorsun. O yüzden gerçeği ayırt edemiyorsun."

Gerçeği çok güzel ayırt etmiştim böyle burnumun dibinde oldukça, çünkü her an kaza çıkabilirdi. Her an sakıncalı şeyler yapabilirdim o yüzden aklımda ki tilkileri kovup ona kızdığımı hatırladım.

Sol elimi bir güzel yumruk yaptım çünkü diğer elim hala ondaydı. Yumruğumu sıktım ve ileriye doğru yolunu aldı gitti gitti yerini buldu. Yakışıklının karnına...Tabii yine acı dolu sesi ortalığı inletti. Böyle geri geri gidip yatağımın üzerine oturu verdi. Bende bir güzel oh çekiverdim.

Ellerimi birbirine vurarak ona doğru baktım

"Dua et sağ elim sendeydi eğer sende olmasaydı asıl yumruğu o zaman görürdün."

Zavallı yakışıklı yüzünü buruşturarak derin nefes almaya çalıştı ama zorlanıyordu. Galiba bu sefer ki çok sert olmuştu.

"Biraz sert oldu ama hakkettin artık. Önce beni kucakladın sonra güzelim dedin sonra hastaneye getirdin ve ortadan kayboldun. Bir geçmiş olsun demeden yada iyi olduğumu görmeden. Hadi bunları geçtim bir teşekkür etmeme bile izin vermedin."

"Kızım sen gerçekten deli misin?"

"Yooo gayet akıllıyım."

Acı içinde başını eğerek derin derin nefes alıp verdi. Eli bir süre karnında oyalandı. Onun halini görünce içime yine bir öküz oturdu. Aslında o kadar sert vurmamıştım ama canı yanmıştı. Daha fazla izleyemedim yavaşça ayağa kalkarak tek ayağım üzerinde durmaya çalıştım. Dengemi sağladığım an zıplayarak ona dogru yanaştım. Tam önünde durup elimle omzunu dürttüm.

Hala başını yerden kaldırmamış öylece duruyordu. Bana tepki vermeyince korkarak elimle tekrar omzuna dürtecekken birden kolumdan tutarak bana engel oldu. Ama bu engel hiç iyi olmamıştı. Zaten ayakta durmakta zorlanan ben kolumdan tutulmasıyla dengemi sağlayamadım onun üzerine doğru yol aldım. Bu yollar gayet güzel oluyordu. Hatta en sevdiğim yollardı çünkü direk samimiyeti kuruyorduk. Şimdi olduğu gibi. Benim yol onun yerine gidiverince oda arkaya doğru gitti kendini yatakta buldu bende üstüne düşü vermiştim.

Yine bir aradaydık, yüzlerimiz yakın nefeslerimiz bir başka alemlere giriş yapmıştık.

"Sen ne zaman ayakta durmayı başaracaksın?"

Dudaklarımı büzerek cevap vermedim. Çünkü bende bilmiyordum.

"Peki ne zaman şiddeti bırakacaksın?"

Yine cevap vermedim.

"Peki küçük hanım ya sizden şikayetçi olursam o zaman ne olacak? Çünkü bana kaç kare şiddet uyguladın ve bu sonuncusu çok fenaydı. Bunun bir cezası olmalı değil mi?"

Bencede cezası olmalıydı. Böyle böyle nefesi yüzüme vurdukça aklıma acayip cezalar geliyordu. Ve ilk gelen ceza dudaklarımdan çıkı verdi.

"Beni öperek ceza verebilirsin."

"Af buyur!"

Oha ben az önce ne yumurtladım.

"Bencede af buyur!"

Güzel cevap değil mi?Yağız oğlan şaşkın şaşkın hala bakarken ben bakışlarımı kaçırdım. Bakışlarım önce elime gitti. Ellerim bir güzel yakışıklının tişörtünün yakasından tutmuş sıkıca tutuyordu. Hiçte bırakası yoktu. Ellerim bile başka niyet peşindeydi. Ama onlara itiraz etmedim yerleri çok güzeldi.

Bu arada kalbime yine tık tık etmeye başlamıştı. Bu kadar yakınlıktan dolayı mı oluyordu acaba? Ben kendi derdimle uğraşırken diğerinden ses yoktu. Yavaşça başımı yüzüne çevirince muzip şekilde gülümseyişle karşılaştım.

"Hayırdır neden gülüyorsun?"

"Gülmek yasak mı? Hem senin böyle köşeye sıkıştığını görmek çok güzel. Üstelik kendin tarafından."

Yok o kadar yumruktan sonra bunun akıllanmaya niyeti yoktu. Tam ağzımı açıp konuşacakken parmağıyla dudaklarıma dokundu.

"Şişt kızma hemen. Neyse hadi bana az önce okuduğun türküyü söyle."

Elini dudağımdan çekerek yattığı yerden hareketlendi benide kollarımdan tutarak yan tarafına oturttu. Kendiside oturur pozisyona geçerek gözlerime baktı.

"Hadi seni dinliyorum."

"Benden türkü söylememi mi istiyorsun?"

Hiç inandırıcı şeyler olmuyordu. Yağız oğlan burada yanımda ve benden türkü söylememi istiyordu.

"Az önce odaya girmeden seni duydum. Yine söyler misin benim için."

Gözlerime öyle baktıki yüreğinde olan acıyı hissettim. Onunda canı yanıyordu. Hastaneler onuda hüzünlediriyordu anlamıştım. Yanından kalkıp sandalyeme geri oturdum. Yüzüne bakarak asla söylemezdim. Bakışlarımı da dışarıya çevirip yeniden türküyü söyledim.

Hastane önünde incir ağacı

Annem ağacı

Doktor bulamadı bana ilacı

Annem ilacı

Doktor bulamadı bana ilacı

Annem ilacı

Türküyü bitirdiğim an bir süre kendime gelemedim. Yağız oğlandan da ses çıkmıyordu. Ne kadar sustuk bilmiyorum, bu suskunluğuda bozan o olmuştu.

"Hastaneler bana ölümü hatırlatıyor. O yüzden senin yanında duramadım. Nefes alamadım. Beklemek istedim ama olmadı. Bu koku burnuma geldiği an babamı kaybettiğim gün gözlerimin önüne geldi. Onun çektiği acılar. Yani bilerek gitmedim. Gitmek zorunda kaldım."

Yağız oğlanın dudaklarından dökülen her sözcük boğazımda bir düğüm oluşturdu.

"Özür dilerim. Gerçekten özür dilerim. Eğer hala kötü hissediyorsan gidebilirsin bak asla kızmam sana. "

"Ama kalmak istiyorum. Şuanda bana iyi gelen bir şey var ve bunu çözmek istiyorum."

Bu sefer gözlerinde öfke yoktu. Gözlerime baktığı an içim titredi. İlk defa şefkatle bakıyordu. Onun öyle bakması yüzümde bir yanma oluşturdu. Sanki çok sıcak olmuştu burası. Kalbimin atışını unutarak bakışlarımı kaçırdım.

"Peki sorun olmazsa bir şey sorabilir miyim? Babana ne oldu?"

"Bugün uyumak yasak sana değil mi?"

Sorduğum soruyu cevaplamak istememişti. Haklıydı nasıl dile gelirdi canından öte birisinin ölümünü.Bende daha fazla üstüne gitmek istemedim. Belki bir gün anlatırdı.

"Evet uyumak yasak. Bu arada Feride nerede kaldı acaba kantini mi satın alıyor ?"

"Arkadaşınla kantinde karşılaştık beni görünce Dilruba'nın yanında biraz kalır mısın dedi? Sanırım işi vardı. Sonra kayboldu ortadan."

Kim bilir aklından ne planlar geçiyordu. Ama bu planlar gayet güzeldi. Karşımdaki yakışıklıyı görünce iyi ki gelmedi diyordum. Ben hülyalara dalarken kasıklarımda bir ağrı hissettim. Sanırım tuvalete gitmem lazımdı. Yavaşça ayağa kalktım, bir tuvaletin kapısına baktım birde olduğum yere. Ben oraya nasıl gidecektim? Daha fazlada bekleyemezdim. Ayakta biraz kıvrandım. Çare aradım derken bir anda kendimi havada buldum. Daha ne olduğunu anlayamadan yakışıklı oğlanın kucağında bulmuştum kendimi. Düşmemek için boynuna sıkıca tutundum.

"Yağız oğlan sen ne yapıyorsun?"

Yüzünü yüzümün hizasına getirerek gülümsedi. Bugün ne çok gülümsüyordu böyle.

"Sadece yardım ediyorum. Arkadaşın seni bana emanet etti." Dedi ve tuvalete doğru ilerledi. Tam kapısında durup beni indirdi. Bu arada yüzüm pancar gibi olmuştu. Yani benim çişimin olmasının bilmesine gerek yoktu. Olan olmuştu. Yüzüne hiç bakmadan kapıyı açıp direk içeri kendimi attım. Aynadan kendime baktığımda kıpkırmızı olduğumu gördüm. Hissediyordum yüzümün yandığını ama bu kadarı pes artık. Kesin oda görmüştü tamamen rezil olmuştum

Zaten benim ömrüm bu yakışıklığa rezil olmakla geçiyordu. Birde başımda kocaman sargı çok stildim canım. Maşallah bana. Görenin kesin nazarı değerdi. Bu morel bozukluğuyla daha fazla altıma kaçırmadan işimi halledip elimi yüzümü yıkayarak tuvaletten çıktım. Yağız oğlan bıraktığım yerde durmuş beni bekliyordu. Daha kendimi hazır hissetmeden pat yine kucaklamıştı.

"Valla sevdim ben bu kucaklama işini."

Ellerim yine yerini almış sıkıca tutunuyordu. Yavaş yavaş yatağı doğru ilerledik. Sanki bilerek yavaş yürüyordu.

"Yağız oğlan sen bana biraz yürüyor gibisin."

Başını kaldırıp yüzüme baktı. Ama böyle dalga geçer gibi bakış vardı.

"Nereden anladın sana yürüdüğümü."

"Bana güzelim dedin."

"Başka!"

"Beni kucağına alıyorsun habire."

Sonunda yatağa yaklaşmış bir güzel beni üstüne koymuştu. Sırtımı yastığa yaslayarak vereceği cevabı bekledim.

Kendidi sandalyeye oturup bacak bacağı üstüne attı. Bir rahatlık gelmiş gibiydi, gözlerinde de öfke yoktu. Hayır olsun inşallah. Normalde kızar inkar ederdi ama sesi hala çıkmıyordu.

"Ee soruma cevap vermedin."

"Sen hep hayal dünyasında mı yaşarsın? Yoksa gerçekleri göz ardı mı edersin?"

"Bu sorumun cevabı değil."

Evet başlıyorduk, bende diyordum niye böyle sakindik. Ama çok fena fırtına gelecekti hissediyordum.

"Benden sana tavsiye gerçekleri görmeye çalış olur mu? Yoksa çok üzülürsün. Senin üzülmeni istemem. Bende gördüğün nasıl bir sevgi bilmiyorum ama aşk felan değil. Sadece bir hayranlık gibi. Bir abi gibi."

" Oha yani artık cidden Oha!"

Ben demiştim felaket şekilde fırtına geliyordu.

"Şuna artık bir açıklık getirelim ben sana senin baktığın gibi bakmıyorum. Yada yürümüyorum diyelim. Sen bir tanıdığımın tanıdığısın o kadar. Buraya gelme sebebin o yüzden hemde eski avukatın olarak yalnız bırakmak istemedim."

"Allah'ım görüyorsun ben sakin durmaya çalışıyorum ama etrafımdakiler kaşınıyor."

Onu daha fazla dinlemek istemiyordum eğer dinlersem kaza çıkabilirdi. Kulaklarımı ellerimle kapadım ama oda çözüm olmadı.

"Bak Dilruba böyle kavgacı kız olmaya devam edersen ailen daha çok üzülür."

Öfkeyle gözüne bakarak "Sanane!" diye çıkıştım. Biz hangi ara bu hale gelmiştik anlayamadım az önce flörtleşiyorduk şimdi ise tom ve Jerry gibiydik. Bir tuvalete girip çıktım çocuğun huyu değişmişti.

"Sen benim için küçük kız çocuğusun. Öyle görüyorum ve değer verdiğim için üzülmeni istemem. O güzelim sözüde küçüklere söylediğim bir söz sende onlardan birisin."

Evet sayın seyirciler benim tahammül seviyem artık sona ermişti. Bir çok erkek tanımıştım ama bunun kadar ne yaptığı belli olmayan birini hiç görmemiştim. Kendi kendine çelişen dengesiz herifin tekiydi ve benim sabrımı artık tüketmişti. Sinirle arkamdaki yastığı elime alıp yüzüne doğru fırlattım. Tam isabet.

"Defol git buradan, hemen çık dışarı." Avazım çıktığı kadar bağırdım haketmişti. Yüzündeki yastığı indirerek yüzüme baktı. Hala yüzü vardı bakmaya. Ama konuşmasına fırsat vermedim. Elim bu sefer masanın üzerinde duran şu şişesine gitti onuda fırlattım.Bu defa elini tam zamanında kullanıp yakaladı.

"Kızım ne yapıyorsun, kafayı mı yedin?"

"Kızım deme lan bana, çabuk defol git bir daha gözüme gözükme."

O konuştukça öfkem daha artıyor elime gelen herşeyi atıyordum. Plastik bardak peçete ve en son çantam. Bazıları isabet etmesede çantam görevini yapmış tam gözüne gelmişti. Beyfendi sonunda keyif sandalyesinden kalkarak kapıya doğru koştu. Bende ayaklarımı yere indirip yerdeki terliği aldım.

"Bak Dilruba konuşalım. Tamam sakin ol. Hadi bırak o terliği."

"Konuşalım öylemi? Konuşalımda kalbimi daha fazla kır. Öküz seni!"

Ve son darbe terliğimi attım ama kapı çoktan açılmış kapanmıştı bile. Hayal kırıklığı çoktan kaçmıştı. Boş boş kapıya bakarak az önce neler yaşadığımı sindirmeye çalıştım. Ama olmuyordu kızgınlığım öfkem gitmiyordu. Yatağın üzerine oturarak ellerimi saçlarıma götürdüm. Sinirimi onlardan çıkardım arada yarama denk gelsede hissetmedim acıyı.

Kalbim param parça olmuştu. O yara hiçti. Anlamıyordum neden böyle oluyordu? Önce sıcak davranıyor sonra hiç sevgi dolu bakmamış gibi soğuklaşıyordu. Resmen kendiyle çelişiyordu. Ama buna izin veren bendim. Ona sevgiyle giden, her şeyi belli eden ben sonunda hep hüsrana uğruyordum. Artık bitmişti bütün sınırlarımı yok etmiş kalbine doğru yolculuk yapmıştım ama bu yolculukta yeşil ışık yakıp içimden geçmişti resmen.

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%