35. Bölüm

Yüreğime ışık ol

Çilem Akpınar
gulumse_gulumse

Kalp kırmak öyle kolay oluyormuş ki ama sonradan o kalbin gönlünü almak hiçde kolay değilmiş. Ben abimin çok kötü kalbini kırmıştım. Beni koruyamıyorsun demiştim sen abim değilsin demiştim belkide en koyanıda o olmuştu. Çünkü o sözden sonra benimde kalbim paramparçaydı. Daha ailemle yüzleşmeden gerçekleri bir bir vurmaya başlamıştım. Ama söyleyemediklerimle boğazıma kadar doluydum. Gülmekten mutlu görünmekten öyle yorgundum ki...

 

Bir ıssız adada aç kirli bitap düşmüş haldeydim. Üstelik ayağımda şişmiş üzerine basamıyordum. Vücudum yavaş yavaş ateşlenmeye başlamıştı. Yakışıklı her ateşim çıktığımda beni denize sokuyor biraz suyun içinde durduktan sonra geri çıkartıyordu. Bu süreçte abim ise kenarda durmuş hüzünle bana bakıyordu. Sanırım bir tepki vereceğimden korkuyordu.

 

Bense gözyaşları içinde Feride'nin dizlerinde yatmış iyileşmeye çalışıyordum.

Arkadaşımın elleri saçlarımı şefkatle okşarken dudaklarımdan bir hıçkırık koptu.

 

"Dilruba ne olur yapma güzelim. Sen böyle oldukça bak bizde kötü oluyoruz."

 

"Sadece eve gitmek istiyorum. Bizi bulsunlar istiyorum."

 

"Bulacaklar bitanem ama biz böyle kendimizi salarsak olmaz."

 

Bende bir kaç gün önce öyle düşünüyordum bizi bulacaklar kurtalacağız diye ama gittikçe umutlarım tükeniyordu. Bakışlarım hüzünle biraz ötemizde oturmuş yakışıklıya dönünce suçluluk dolu yüzüyle karşılaştım. Benim bu halimden eminim kendini suçluyordu. Ellerimi kaldırırak ona doğru uzattım yanıma gelsin diye. Yavaşça ayağa kalkıp yanıma gelip oturdu. Başımı Feride'nin bacaklarından kaldırıp Yağız oğlanın bacaklarına koydum. Yanında duran elinide alıp yanağıma yasladım.

 

"Senin suçun olmadığını biliyorsun değil mi?"

 

Gözlerini acıyla kapatıp derin nefes aldı.

 

"Canının yanmasına engel olamıyorum. "

 

Yanağımı tamamen eline yaslayıp ona doğru döndüm.

 

"Yüzünü eğer misin?"

 

Anlamamış ifadeyle bana bakarken hadi dercesine gözlerimi kırptım. Sözümü dinleyip başını yüzüme doğru eğmişti. Burunlarımız değecek kadar yakınıma ulaşınca burnumu burnuna sürttüm.

 

"Senin suçun değil. Canımın yanması yada başka bir şey. Kimsenin suçu değil. "

 

Sessizce fısıldarken dudaklarımı dudağının kenarına yaklaştıp bir buse kondurdum. Sıcak nefeslerimiz birbirimize karışırken bu defa sağ yanağına bir buse kondurdum.

 

"Seni çok seviyorum Yağız oğlan. Kalbime göğüs kafesime sığmayan bir sevgin var. Bu kalp senle hayat buldu. Seninle güzel attı. Sen yanımda olduğun sürece benim canım yanmaz. Kimse yakamaz. Ama bir gün gidersen işte o zaman asıl canımı yakarsın anlıyor musun?"

Çekik gözlerinde oluşan duygu yoğunluğu, midemde kelebekler uçuştururken ellerimi boynuna sarıp onu kendime daha çok çektim. O anda sol gözümden bir yaş damladı. Sanki gelecekte olacakları bilmiş gibi daha şimdiden ağlamaya başlamıştı. İçimde tuhaf hisler vardı fakat anlamdıramıyordum.

 

O hislerler sevdiğim adamın sıcaklığıyla uykuya dalarken gözlerimi üşüyerek tekrar açtım. Tekrar Feride'nin bacaklarında yattığımı fark edince bakışlarım etrafa kaydı. Abim bir elimdem tutmuş korku dolu gözlerle bana bakıyordu.

Konuşmak için dudaklarımı araladım ama üşümekten dişlerim birbirine değince başarılı olamadım. Abim sanırım konuşacağımı anlayınca elini yüzüme doğru uzatarak yanağımı yavaşça okşayıp buğulu gözlerle bana baktı.

"Meleğim kendini yorma sen, endişe edecek bir şey yok. İyi olacaksın. Hem sana güzel haberlerimiz var bu koca adada nihayet birilerini bulduk biliyor musun? Hemen yardım çağırdık gelecekler birazdan."

 

Yardım sözünü işitince gözlerimi kapatıp bir oh çektim. Sonunda ülkemize gidecektik. Sonunda evime gidecektim. Gözlerimi tekrar açtığımda yakışıklıyı yanımızda göremeyince birden tedirgin oldum.

 

"Yağızzzz nerede?" Nihayet konuşmayı başarabilmiştim.

 

"Yağız bize yardım eden insanlarla ama gelecek birazdan."

 

Başımı sallayarak abime bakerken o hala endişeyle bana bakıyor her an ağlayacakmış gibi göz yaşı gözünün kenarında bekliyordu. Avucunda olan elimi dudaklarına götürüp bir öpücük kondurdu.

 

"İyi olacaksın. Sen hiç bir şeyi kafana takma. Artık bu abin seni her şeyden koruyacak. Sen benim kardeşimsin bende senin abinin. Bir abinin görevi kardeşini korumak."

 

Abim bütün bunları söylerken sanki kendinde değilmiş gibiydi. Sanki benim o söylediklerimin doğru olmadığını böyle söylemek istiyordu. Tam müdahale edecekken Feride benden önce davranmıştı.

 

"Ersin bana bakar mısın?"

 

Abim Feride'yi hiç duymuyordu. Bakışları bende öylece bir şeyler fısıldıyordu.

 

"Ersin!"

 

Feride bir kez daha seslenince başını kaldırıp ona baktı.

 

"Ne oldu?"

 

"Ersin Dilruba iyi olacak biliyorsun değil mi?"

 

Başını aşağı yukarı sallarken bakışları tekrar bana döndü. Elimi onu bırakmamam için sıkıca tutuyor acıyla tebessüm ediyordu.

 

"Biliyorum Feride benim kardeşim çok güçlü iyi olacak."

 

Abime üzgünce bakarken bilincimin yavaş yavaş gittiğini hissediyordum. Gözlerim kapanmadan söyleyeceğim bir şey vardı.

 

"Abi ben özür dilerim. Onları bilerek..." Dedim ve devamını getiremedim. Gözkapaklarım çoktan karanlığa bürünmüştü. Ardımdan ismimi acıyla bağıran bir abim vardı fakat gözlerimi açamamıştım.

 

 

***

 

Bir rüya görüyordum, rüyama hep o kişi geliyordu. Gerçek babam...Benimle çamurlu suyun içinde çocuklar gibi oynayan o adam. Yıllardır gördüğüm bu rüya belkide özlem barındırıyordu. İçten içe o kişiyi çok özlüyordum. Fakat farkında değildim. Hatırlamadığım bir anı kalbimi bu kadar sızlatırken her defasında o rüyadan uyanmak zorunda kalıyordum. Bu daha acı veriyordu. Karanlıktaydım o karanlıktan çekip çıkaran ise annemin güzel sesiydi.

Yavaşça gözlerimi açtığımda ilk ışık vurdu gözlerime ardından hemen kapadım gözlerimi ama tekrar annemin sesini duyduğum an tekrar açıp başımı yana çevirerek ona baktım. Annem elimden tutmuş gözyaşları içinde bana bakıyordu.

 

Dudaklarımı araladım konuşmak için fakat boğazım kuruduğundan yapamadım. Bakışlarım arka tarafa kayınca babamı abimi gördüm. Duvara yaslanmışlar öylece bana bakıyorlardı.

 

"O nerede?"

 

Konuşabilidiğim an tek soru sormuştum o nerede?

 

"Yağız dışarıda bekliyor güzelim."

 

Ama ben onu sormuyordum ki. Başımı sağa sola salladım. Dudaklarımdan bir hıçkırık koptu. Ağlıyor muydum onuda bilmiyordum.

 

"O nerede? Babam nerede?"

 

Bir cümle herkesin yıkımına sebep olurken o anda hiç bir şeyin farkında değildim.

Sadece rüyama geri dönmek istiyordum. Sadece onu tekrar görmek. Ailem bana hüzünle bakarken hepsinden gözlerimi kaçırdım. Gözyaşlarım bir bir yastığa damlıyordu ama neden ağladığımı bile bilmiyordum.

 

Ortamda büyük bir sessizlik hakimken odanın kapısı birden açıldı içeriye doktor ve hemşire girdi. Onlar durumumu konuşurken sadece izliyordum.

 

"Dilruba hanım kendinizi nasıl hissediyorsunuz?"

 

"İyiyim!" Diyebildim.

 

"Hastaneye geldiğinizde ateşiniz çok yüksekti. Ayağınıza batan dikende vücudunuza alerjik reaksiyon yapmış. Üstelik vücudunuzun direnci düştüğünden dolayı da halsiz kalmışsınız. "

 

Doktor ardı ardına sıralarken ölmediğime gerçektem şükretmiştim. Maşallah yok yoktu.

 

"Yani durumunuzu düşünürsek sizi bir süre daha burada ağırlayacağız."

 

Durumum derken sanırım tek böbrekli olmamdı.

 

Doktora hiç cevap vermedim gözlerimi kapatıp kendimi uykunun kollarına bıraktım. Zaten yeterince yorgundum o ıssız ada beni çok yormuştu. Bir ara uyanır gibi olduğumda annemle babamın konuşmalarını duydum.

 

"Şimdi ne yapacağız kızımız elimizden kayıp gidecek mi?"

 

Annemin kahrolan sesi kalbimi acıtırken babamda sessizdi.

 

"Kenan sana diyorum ne yapacağız biz?"

 

"Kızım gerçek babasını sordu. Ben burada dururken onu sordu. Hatırlıyor onu artık. Abimi hatırlıyor. Hatırladıkça benden uzaklaşarak git gide beni sevmeyecek artık."

 

Gözlerimi açıp ben seni sevmekten vazgeçmem babam diyecektim ama yapamadım. Neden yapamıyordum bilmiyorum ama bana bir haller olmuştu. Ailem orada acı çekerken ben sadece duruyordum. Gidip sarılmak yerine sadece bekliyordum. Daha fazla acılarını duymak istemediğim için kendimi tekrar uykuya verdim.

Kaç saat uyudum bilmiyorum ama uyandığımda baş ucumda yakışıklıyı gördüm. Ellerimi sıkıca tutmuş öylece bana bakıyordu. Göz göze geldiğimiz anda yüzünde kocaman tebessüm oluşmuştu.

 

"Sen ne zaman geldin?"

 

"İki saat oluyor."

 

Gözlerimi büyüterek şaşkınlıkla baktım.

 

"Ben iki saattir uyuyor muyum?"

 

"Evet uyuyan prenses tam iki saattir uyuyorsun."

 

Bakışlarım odayı tarayınca; "Onları eve gönderdim. Gitmek istemediler ama perişan haldeydiler zorla ikna ettim. "

 

Bu sefer o güzel gözlerden bakışlarımı kaçırdım.

 

"Dilruba neden onlara böyle davranıyorsun? Sormak istemiyorum ama gerçekten kötü haldeydiler. Özellikle baban."

 

Bir iç çektim. Neden böyle davranıyordum? Çok haklı soruydu.

 

"Biliyorsun gitmeden önce onlarla yüzleşmekten korktum. Kaçtım resmen ve ben çok yoruldum. Her şeyi içime atmaktan hiç bir şey olmamış gibi davranmaktan. Gerçeği bildiğim halde ne zamandır susuyorum biliyorsun. Onları üzmemek için onlarsız kalmamak için. Ama sırlar yavaş yavaş açığa çıkarken gerçek ailemin karanlık bir hayatlarını öğrendikten sonra artık susturamıyorum. Şu kafa var ya!"

 

Elimle başımı işaret ettim.

 

"İşte bu kafa var artık susmuyor. Eskiden herşeyi unutan üstünü kolayca silip atan bu kafa artık yapamıyor. Neden öyle oldu bende bilmiyorum. Belki bunca zaman içine at at oda tükendi. Sırlarla dolu bir hayatımı bu kafada kaldıramadı. Bir yerden sonra patlak verdi. Abimin babamın kalbini kırdım ve gönüllerini alamadım. Çünkü kırgınım. Kırgınım daha bilmediğim sırlar sakladıkları için. Hissediyorum ama konuşamıyorum."

 

Bütün içimdekilerini döktüğüm an yine ağlamaya başlamıştım. Yağız oğlan hemen sandalyeden kalkıp yatağa oturarak beni göğsüne çekip sıkıca sarılmıştı.

 

"Şişt ağlama. Kolay şeyler atlatmıyorsun çok normal böyle davranman."

 

Ellerim kollarına sıkıca sarılırken başımı tamamen boynuna gömdüm. Bana şifa gelen kokusunu içime çektim.

 

"Yağız ben ne yapacağım? Artık normal düşünemiyorum. Ne olur bana yardım et."

 

Ondan yardım isterken öyle çaresiz haldeydim ki aslında bana kimsenin yardım edemeyeceğini biliyordum.

 

"Dilrubam ne olur ağlama! Bak tam iyileşmedin daha kötü olacaksın . Söz veriyorum önce bir iyileş sonra her şeyi yoluna koyacağız."

 

Sustum cevap veremedim. Sadece ağlamak istiyordum ve devam ettim. Yakışıklı beni teselli etti ben ağladım. Sonunda da yorgun düşüp ağlamayı kestim ama şefkatli kollarından ayrılamadım.

 

"Bizi nasıl buldular? Ne çabuk Türkiye'ye geldik ve ben neden hiç bir şey hatırlamıyorum?"

 

En çok merak ettiğim konuydu.

 

"Sana su getirirken ormanın biraz ilerisinde sesler duydum. Önce yanlış duydum sandım ama bir kaç kadının sesini işitince inanamadım. Hemen sesin geldiği yöne doğru koştum. Görsen beni bu yakışıklı onlara ulaşmak için depar attı resmen."

 

Son sözüne gülümserken başımı kaldırıp yanağında beliren çukura baktım. Ah o çukur ölme nedenim olacaktı. Konumuz çok farklıydı ve ben neler düşünüyordum. Ama bu gamzeler bir gün beni kalpten götürecekti. Kalbim eriyip giderken yüzümü yüzüne doğru eğerek o gamzeye dudaklarımı yasladım. Gözlerimi kapatıp bir iç geçirdim. Dudaklarım resmen bayram etmiş benim bu halimde yakışıklının hoşuna gitmişti. Öyle altan altan sırıtıyordu. Tabii hemen gıcık olmuştum. Ne kadar uzaklaşmak istemesemde geri çekildim. Başımı tekrar göğsüne yasladım.

 

"Eee sonra ne oldu yetiştin mi onlara?"

 

Hala gülümseye devam ederken elimle bir tane omzuna vurdum.

 

"Tamam tamam gülmüyorum. İşte ulaştım onlara beş kişilik bir gruptu. Adanın biraz ilerisinde pansiyon gibi bir yer varmış orada konaklıyorlarmış. Onlarda yürüyüşe çıkıp ormanın derinliklerine kadar gelmişler. Bende anlattım başımızdan geçenleri hemen yardımcı oldular. Deniz polisini felan aradılar iki saat sonra gelip bizi aldılar. Sende bu süreçte hep baygındı. Sanırım ateşten dolayı bir ara gözlerini açtın ama farkında değildin. Buraya gelmemiz ise tam bir buçuk gün sürdü. "

 

Anlatılanları düşünce gerçekten hiç bir şey hatırlamıyordum. O kadar olay olmuş ve ben uyuyordum.

 

"Feride nasıl iyi mi? Peki abim?"

 

"Merak etme hepimiz iyiyiz. Feride'yi abin size götürdü. Oda kalmak istedi ama izin vermedik. "

 

Demek survivor hayatımız sona ermişti. Dört saf bir ıssız adaya düşmüştü ama kurtulmayı başarmıştık.

 

"Valla şimdiden o ıssız adayı özledim ne güzel Ankara'nın bağlarını oynuyorduk."

 

Yakışıklı kahkaha atarken tamamen yatağa uzandı. Bende ona sırtımı dönüp başımı kollarına yasladım. Elleri karnımı bulurken beni kendine daha çok çekti.

 

"Sen ne güzel la diyordun öyle. Bir kez daha söyle bakalım."

 

"La biz bayadır şarkı atışması yapmıyoruz ya!"

 

Benim sözlerimden sonra yakışıklının kahkaha sesleri odayı inletti.

 

"He ya biz bayadır şarkı söylemiyoruz. Ee başla bakalım."

 

Bir süre durup düşündüm ama aklıma hiç şarkı gelmiyordu. En iyi Müslüman babadan devam etmektir diye aklıma gelen ilk şarkısını söylemeye başladım.

 

Işıkları sönük şehrin

Her yer zindan, kapkaranlık

Bir kor gibi bedenimde

Gezer durur bu yalnızlık, gel

Bir kor gibi bedenimde

Gezer durur bu yalnızlık, gel

Çıkıp da gel sürpriz yap

Yüreğime ışık yak

Acımasız, kör bir bıçak

Çekilmiyor bu yalnızlık, gel

 

Gel bahtımın kar beyazı

Gel canımın can yoldaşı

Gel bitsin bu zalim sızı

Çekilmiyor bu yalnızlık, gel"

 

Şarkıyı bitirip derin nefes alıp verdim ve karnıma sarılı ellerine daha çok tuttundum.

 

"Yüreğime hep ışık yak olur mu? Sakın karanlığım olma. Bir tek sen kaldın aydınlığın sadece sen."

 

Gözümden bir yaş akarken başımı çenesine dayadım.

 

"Eğer seni karanlığa bırakırsam o güzel yumruğunla gel yüzüme bir tane geçir. Hatta en iyisi döv sen beni."

 

Söylediklerine gülümserken onuda şarkı söylemesi için dürttüm. Fazla beklemeden Ferdi babadan bir şarkıya başladı.

 

"Senden bir hatıra bana bu şarkı

Bir gün gitsen bile hatıran yeter

Unutmak mümkün mü böyle bir aşkı

Bir gün gitsen bile hatıran yeter

Hatıran yeter hatıran yeter

Senden bir hatıra bana bu şarkı

Bir gün gitsen bile hatıran yeter

Unutmak mümkün mü böyle bir aşkı

Bir gün gitsen bile hatıran yeter

Hatıran yeter hatıran yeter

Bir gün gitsen bile hatıran yeter

Hatıran yeter."

 

Yakışıklı şarkıyı bitirdiği an kalbime bir acı oturdu. Biz neden böyle ayrılık şarkıları söylüyorduk anlamıyordum. Sanki bir mesaj gibiydi. Ama bunun düşüncesi bile çok kötüydü. O yüzden aklındakileri def edip yakışıklı kollarında biraz daha dinlenmek istedim. Bu yorgun bedenim sadece onun varlığıyla dinleniyordu.

 

Bölüm : 29.09.2025 01:07 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...