@gunes_ay21
|
Gözlerimden akan yaşı durduramamaktan nefret ediyorum. Kayra gibi gözyaşlarının zayıflık olduğunu hiç düşünmemiştim ama Umay gibi de çabuk ağlayan biri değilim. Ağladığım zaman gözyaşlarım kolay kolay durmaz. Mesela duygusal biri olduğumu düşünmüyorum. Drama filmleri beni üzmez mesela. Dünya da ki diğer insanların ağladığı filmi tepkisizce izleyen bir tek bendim sanırım. Bana bir şey ifade etmiyordu. Taki o güney dek. Biz aslında dört değil de beş kızdık. Beş masum kız çocuğu... Ama biz beş kişiden geriye kalan sadece dört kişi olmuştuk. Şafak artık yanımız da değildi. En iyi dostum dediğim kişi beni satmıştı... Kırgın ve kızgın mıyım? Elbette. Bana inanmak yerine hastane müdürüne inanması beni parçaladı. Ondan sonrası bir yok oluştu. " Neye daldın yine kedine gel! Odaklan! " Bu karşımda dikilen ruh bazen beni sinir ediyordu! " Odaklanıyorum! " Kaşlarını havaya kaldırarak bana inanmadığını belli etti. Tamam odaklanmıyordum. Ama bu benlik bir durum değildi. Bu yüzden bana kızamazdı. Şafak'ın aklıma gelmesinin sebebi onun bana öğretmeye çalıştığı o değerlerdi. Kural 1 Sana ihanet edene acıma. Kural 2 Gözyaşları seni kandırmasın. Kural 3 Yalnız geldin yalnız gidiceksin. Ve daha bunun gibi nice şeyler demişti bana. Ama beni en etkileyen kural bir olmuştu. İhanet edene acıma... Belki ırkımın bir özelliği olduğu için Şafak'ın ihanetini kaldıramadım emin değilim ama onun ihanetini öğrendiğimde onu öldürme isteğime engel olamicak derecede coşmuştu. Ben on dört yaşında birini öldürmek isticek kadar cozutmuşum. " Eğer ruhların ismini öğrenmezsen zayıf kalırsın! " Benim ırkımın en yegane özelliği ölüler ve yaşama gelenlermiş. Irkıma ait olarak benim de benliğim ruhlarmış... Ruhları görebilmek. Onları hissetmek ve onları köleleştirmek. Beni eğitmesini istediğim ruh bana ilk önce ırkımdan bahsetmişti. Ruhları kontrol ettirmenin iki yolu vardı. Ya onların ismini öğreniceksin ya da onların sana bir iyilik yapması gerekir ardından da ekledi. Böyle bir şeyin imkansız olduğunu ölü birinin kimseye iyilik yapmayacağını söyledi. Ben olsam ben de yapmam ki. Aptal mıyım da ben iyilik yapayım? " Adını söyle o halde de zatıf olmaktan kurtulayım. " Parmaklarını burun kemerine bastırdı. " Hala bu konu mu? Sana söylemiyeceğimi söylemiştim! " Sinirle gözlerinin içine bakarken, " Kölem olmak istemez misin? Ben iyi bir efendi olurum. " Ölü bir köle ne kadar da işime yarar anlatamam. " Senin istediklerini yapmam içim illa kölen olmama gerek yok. Sen Syndril'nın hepsini kölen yapayım. " " İstiyorum. " Bunu beklemiyor olucaktı ki kıkırtısına engel olamadı. " Başa belasın ama hoşuma giden bir bela. " Gülümseyip yanına doğru ilerledim. " Bazen beni sanki yıllardır tanıyor mussun gibi hissettiriyorsun ama bazen de kendimi anlamıyorum seni tanıdığım hissediyorum fakat hafızamı ne kadar zorlarsam zorlayayım senin tek bir anın bile yok bende. " Dürüst oldum. Şuan ona karşı bir karmaşa içindeyim neden böyle hissettiriyor bu herif? Bir ölünün benim ruhumda ne gibi bir izi olabilir ki? " Bazen herkes herşey unutur ama yürek unutmaz benim tatlı belam. Aklın beni unuttuğu doğru ama kalbin hala bana ait. " Başımı sağ sola salladım. Yanılıyordu. " Ben eşit biriyim hem kalbimi hem aklımı dinlerim. Aklım doğru seni unuttu kalbim unutmadıysa da senden nefret ediyor. " Ona karşı ne zaman bir duygu hissetsem kalbimde bir ağırlık oluyor. Kalbim onu istemiyorken ben de isteyemem. Buradan kurtulmak ve hayatta kalmak için ihtiyacım var ona o kadar. Başka bir şey yok. Başka bir şey demedi. " Devam edelim. " Elimde tuttuğum tırpan ile alıştırma yapıyordum. " Nefes alış verişlerini düzenle. " Neşesi kaçmış gibiydi ama doğru olan buydu ve hep böyle kalması gerekiyodu. Tırpanı başımım etrafında döndürmeye çalıştığım sıra da dengeyi sağlayamadım ve az daha bileğim dönüyordu. " Anasını ya ne kadar da zor! " Ruh bana öylece bakıyordu baktığı tek yer bileğimdi. " Yandı mı canın? " Ona dediklerime rağmen benim için endişeleniyor ve bu kendimi kötü hissetmem için yeterli oluyor. Bana fazla iyi davranıyor ve bu bazen beni ona karşı minnet hissetmemi sağlıyor. Bana iyi davranan ilk yabancı.... " İyiyim. Sadece dengeyi tutturamadım. " Hava da süzülerek yanıma doğru geldi. Bileğimden tutmaya çalıltığında içimden geçmişti... O an ona dediklerime rağmen yüzüne bakmamalıydım ama kendime hakim olamayıp başımı sağ tarafıma çevirdim. Bir ruh nasıl kokardı? Yanmış bire t kokusu gibi mi? Bu kadar güzel bir koku yanmış bir et olamaz. Kokusu o kadar naifti ki. Ağır bir kokudan ziyade daha yatıştırıcı bir kokusu vardı. Kokusu insana yaşadığını hissettiriyor. Ama ne kadar da inanılmaz bir ölünün bana yaşadığımı hissettirmesi. Siyah gözleri, aynı renk siyah saçları on da ahenk yaratıyordu. Her şeyi ile mükkemmel ötesi gibiydi. Ama dikkatimi çeken başka bir detay da şuydu. Yaraları iyileşmiyordu. Onu ilk gördüğüm andan itibaren yüzü yaralarla doluydu. O zamandan bu zaman kadar haftalar geçti ama hala aynıydı... Ne kadardır bir ölüydü? Ne kadardır bu haldeydi? Merak etmeye başladım. " Sana bir şey sormak istiyorum... " Güldü. Bana bakarken sürekli gülmesi çok hoşuma gidiyordu. Yüzünü benim haricimde bir yere çevirdiğinde yüzü iifadesizleşizleşirken bana bakarken sanki nadir bir elmasa bakıyormuş gibiydi. " Ne zaman birşey sorarken izin aldım ki? Bana sorulmaması gereken soruları sadece sen sorabilirsin. " Bana haddimden çok değer veriyordu... " Sen nasıl bu hale geldin? " Gözlerinden bir şimşek geçtiğine eminim ama buna rağmen bakışlarında başka bir şey gördüm. " Sevdiğim kadın uğruna oldu. Ona canımı verebileceğimi söylerken yalan olmadığını anladı. Bunun bir yalan olduğunu kimsenin onun içim canını vermeyeceğini düşünüyordu. Bunu ona kanıtladığım için ayrı bir mutluyum. " O kızı kıskandım. O kıza çok aşıktı demek. Onun içim canından vazgeçip yaşayan bir ölü olmasına değecek kadar değerli miydi ? Onun gibi sevilmek isterdim. Ruh onu o kadar sevmiş ki gözlerinden bunu anlayabiliyorum. Kızın yerinde olmayı isterdim. Kız ne yapmış da bu ruhu haketti. " Peki o nerede? Sen ölünce ne yaptı. " Yüzündeki tebessüm donuklaştı. Gözlerinin siyahının daha da karardığını gördüm. Boynundaki damar belirginleşmişti. "Başka biri ile mi birlikte oldu? S-seni unuttu mu? " Gözleri hızla yüzümü bulduğunda korkudan geri çekilmek zorunda kaldım. Neden bu kadar korkunç bakıyordu? Kalbim korkudan hızlanmaya başlamıştı. Travması mı vardı? Üzerime geliyordu. Bir bu eksikti. Geriye doğru kaçmaya çalışıyordum. Sırtım bir yere çarptığımda durmak zorunda kaldım. Geniş bir gövdesi olan bir ağaçtı. Sırtım onun şeffaf bedeni ile ağaç arasındaydı. Kaçsam kaçardım ama kaçmak istemiyorum. Tehlikeli bir durum hissettiğim anda ayaklarım beni dinlemez hemen koşardı ama bu ruh bana öyle bir güven vermişti ki kaçmak istemiyorum. Belki beni korkuttu ama bana zarar vermeyeceğine emin olmam ondan kaçmamı engelliyordu. Elleri havalanıp yanağıma sürttü. " En acısı şu biliyor musun? Beni unutmasına rağmen kalbi beni gördüğü anda hala hızlanması. Beni unuttu ama hala kalbi bana ait. " Ben mi öyle düşünmek istiyorum yoksa gerçekten de öyle miydi ? Benden bahsediyor olamazdı dimi. Eğer bensem bu benim dehşet sürükler... Evran Siyah bir yağmur bulutu vardı gökyüzünde. Başımı yukarı kaldırdığım da alnımın ortasına bir damla düştü. Başlamıştı yağmur. O zaman da böyle yağmurlu bir gündü. O zamanda böylee yağmurlar yağıyordu. Sevdiğim kadının ölümünü izlerken. Şiddetli bir gök gürültüsü işitmiştim. Sevdiğim kadın dünyasından koparılıyordu. Sevdiğim kadın artık yoktu. İlk gözümden yaş geldiği an o andı. Krallıklığımızın yükselişini göremeden gitmişti. Karım son nefesini benim dudaklarımda vermişti. Onun nefesi dudaklarımda kilitli kaldı. Ondan sonrası ise çıkışı olmayan karanlıl bir patikaydı. Yaşayan bir ölüydüm. Tüm diyar da onun ruhunu aradım ama hiçbir iz yoktu. Arkadaşları amacına çok iyi ulaştı. Yaptıkları mührü kendi gücümle kırmam imkansızdı. Özden, Arden ve Faris'ten yardım istedim. İlk defa yalvardım ben. Benim ilklerim hep onun içindi. Gözümden akan yaşa rağmen reddettiler beni. Onların da sevdiği kadınlar oradaydı ama onları kurtarmaktan da önemliydi krallıkları. Onların da krallıklarında canı cehenneme! O zamanlar aklımda kara büyü yoktu. Kara büyü de son hakkımı kullanışım kaldı. Yaptığım kara büyü benim kalbimi sömürmeye başladı. Ama olsun benim tatlı belam yaşasında gerisi umrumda değildi. Ama bedeli tahminimden de ağır olmuştu. Gereken saygıyı göstermeyi umduğumuz Krallık lanetli toprakların arasında kaldı. Giriş çıkışları sadece ben yapabiliyordum. Ardından ise bedenim çürümeye yüz tuttu. Kalbimden başlayarak bedenim karardı. Sonrası ise uyanamadığım bir gerçeklikti... Yüzüm de acı tebbessüm oluştuğuna emindim. Yazgı dostlarının ihanetini yeniden yaşicaktı. Yazgı yeniden hükümdar olmak isticekti. Bedeni değişse de ruhu aynıydı. Yazgı benim tatlı belam. " Yavaş yavaş onu hazırlamalısın. Akademiye gitme zamanı yaklaşıyor. " Başımı salladım. Bir yıllık eğitimi altı aya düşürdüler. Yazgı'ya neredeyse iki aydır eğitiyordum. Yine eskisi gibi hızlı öğrenmesi beni mutlu etmişti. " Ben diğerleri gibi değilim. Krallığımızı anlamdan ona bahsetmem. Krallığımızın amacını anladığında öğrenicek her şeyi. " Tomris'in gözleri bana dikkatlice bakıyordu. " Nisannın on yedisine kadar anlatlasın Kralım. Yoksa geri dönüşün daha da zorlaşır." Benim ölü ya da diri olmam Yazgı için bir önemi yok. Her ne halde olursam olayım onun yanındayım. Bana aşık değil biliyorum ama benden etkilenmeye başladığını da görüyorum. Beni kendisinden kısakıncak kadar... " Onları nasıl ikna edecek peki? " " Orası Yazgı'nın uzmanlık alanı. " Manüpüle Yazgı'nın işiydi. " Yazgı onlara ihanet etmez. Onlara eskisinden de çok bağlı. Bunu görüyorum. Neredeyse her gün bir mektup alması eksik. " Faris'in karısı Savaşçı Kraliçe olarak anılan Kayra Aros. Arden'nin biricik karısı Sosyetenin göz bebeği Deniz Kozan . Özden'nin evlendikleri gün ölen karısı Diplomasi de yetenek dehası İmge Atlı. Ve Evran'nın karısı Kanlı Kraliçe Yazgı Melez. Yazgı kıtanın hakimiyetini elinde tutmak isterdi. Neredeyse ittifak kurduğu Verena krallığıydı. Diyar ikiye bölünmüştü. Özden&İmge ~ Yazgı&Evran Vs Arden&Deniz ~ Kayra&Faris Savaş kapıdaydı ama ihanet işte kimden geleceği belli olmaz. Yazgı ihanetten nefret ederken ihanet etmez. İhanet eden onlar olucaktı. Yazgı'yı sırtından vuran Deniz, İmge, Kayra ve Elçim olucaktı. Yazgı ihaneti kabul edemez. Herşeyi affeder ama ihânet önünü kırmızı çizgisi konumunda. " O halde Elçim diğerlerinden birini ziyaret etti diye bilir miyiz? " Başımı salladım. İlk kurbanı içlerinden en zayıfı olmuştu. Kayra Bu bilemem ne derslerinden en zevk aldığım kılıç talimi olmuştu. Kılıçla sanki bir bütünmüşüm gibi hakeret ediyoduk. Axem krallığın da ya saldırı ya da savunma gücü kullanılır. Saldırı gücü tam benlik olsa da bendeki bu şansa anca sıçtığım bok çıkardı. Kalkan yani kısacası savunma! Ben saldırı insanıyken bana neden savunma büyüsü çıkar ki? Gerçi bunu öğrendiğimde muhafızı az biraz dövmemiştim. Tabi Faris salağı durur mu burnumdan getirdi. Tam onu dövmeye yeltenmiştim ki ağzıma sıçması eksikti! Bu ne kuvvet. Anası babası yememiş İçmemiş yedirmiş buna! " Leydim Misafiriniz var. " Hizmetçilerden Mina gelmişti. Arka bahçeye doğru yönelmiştik. Acaba hangisi beni ziyarete geldi? Deniz geçen gelmişti. Belki tekrar gelmiştir. İmge ise birkaç gün sonra gelicekti. Yazgı ise şüpheliydi. Nereye gittiğini bile bilmiyorum. Arka bahçeye gittiğim de tanımadığım birini görmek beklediğim son şey bile değildi. Masaya oturduğum da kız bana baktı. O lafa atlamadan, " Tanıştık mı? Daha önce? " Bu leydilik işi hiç benlik değildi! Kibar olmak ve ben? Ne kadar da zıttık. Kibar olan Deniz'dir. Umay da patavarsız olduğu için kibar demem ona. Yazgı ise yıllardır biz hariç kimseyi umursamıyor. Bu kızı bir yerlerden tanıyorum dilimin ucunda ama. " Akademiden Elçim değil mi? " Başını salladı ama kız da tanıdık başka bir şeyler vardı. Koyu kumral saçları boncuk boncuk bakarken masumane bir görünüme katıyordu. Giydiği elbisenin onu sıktığı çok belli. " Hem Evet hem hayır... " Kaşlarım havalandı? Ne demek istiyordu? Kabul ediyorum tanıdık bir yüzü vardı. Hem de beya bir tanıdık. " Nerede tanıyorum seni o halde? " " Şafak... Ben Şafak'ım. " İşte o isim hiç beklemediğim bir andı. Şafak bizim Şafak! Yıllar Önce Yazgı ile kavga ediyorduk. Ben zamanın da en çok Yazgı ile Kavga etmişimdir. Yazgu ile Kavga eder, Deniz ile ağlar, İmge ile de dertleşirdim fakat Şafak ile her daim gülerdim. Şafak beni güldürebilen nadire bir insandı. O benim pamuk şekerimdi. " Bıktım senden! Artık biraz büyü Kayra! Çocuk gibi davranmayı bırak!" Yazgı'nın bazı tavırlarından hoşlanmıyorum. Bazen çok ciddi duruyordu. Çoğu zaman da kaba! " Çocuk değilim ben Yazgı! On üç yaşımdayım artık! " Tek kaşı havaya kalktı. " Öyle davran o halde! Hala senin çocuksu tavırlarınla uğraşıyorum! " " Uğraşma o halde! Sana ihtiyacım yok benim! Sen annem değilsin ve öyle davranmayı bırak. " Yazgı'nın yüzüne baktığım da ifadesizliğini gördüm. Kırmış mıydım onu? " Peki o halde Kayra. " Yazgı arkasını dönüp odadan çıktı. Yazgı'nın kalbini kırdım. Ama öyle demek istememiştim ki. Ona ihtiyacım vardı. Gözlerim dolmaya başladığın da yanıma Şafak geldi. " Kayra iyi misin neden ağlıyorsun. " " Ben Yazgı'nın kalbini kırdım ona kötü şeyler söyledim. " Şafak bizden üç yaş büyük olmasına rağmen onunla çok iyi anlaşırdık. " Ah ben de önemli bir şey sandım. Eminim Yazgı bunu dert bile etmemiştir. " Gözlerimden yaş akmaya başladı. " Hop hop sakin ol. Yazgı'nın ne kadar şakacı biri olduğunu biliyorsun. " Hayır yalandı bu. Yazgı şaka yapmaktan nefret eder. " Affeder yani beni dimi? " Başımı salladı. " Affetmiştir bile. Hadi yanına gidelim. Sonra da yıldızları izlemeye. " Başımı salladım. Hızlıca ayağa kalkıp Yazgı'nın yanına gittim. " Yazgu ben çok özür dilerim... Öyle demek istememiştim. " " Özür dilenecek bir şey yok Kayra. Kızgın da değilim. " Bana tebbessüm ederken Şafak'a bakarken yüzündeki ifade hissizleşti. Küs müydüler? " Hadi gidelim! " Deniz, Şafak'ın koluna girmişti. Şafak ve İmge hala daha konuşmuyordu. Hastaneden çıkmak için duvarın altındaki delikten çıktık. En son Yazgı çıkarken, Şafak ona elini uzattı. Yazgu bir ele bir de Şafak'a bakarken yüzündeki ifadesizlik kısa bian kayboldu. Ardından Şafak elini çekti ve ona elini İmge uzattı. İmge'nin elini bi an bile tereddüt etmeden tuttu. Bunu Yazgı ile konuşamlıyım. Yıldızların altına gittiğimiz de. Etraf çok güzeldi. " Vay çok güzelmiş! " Hepimizden onaylayan mırıltılar çıktı. Yıldızları incelediğimiz de çok eğleniyorduk. İmge bile gülüyordu ama bir gülmeyen Yazgıydı. O sırada hiç beklenmedik bir şey oldu. Şafak'ın etrafında yeşil ışıklar belirdi ve yavaş yavaş Şafak'ın bedeni kaybolmaya başladı. Bunu gören ben hüngür hüngür ağlamaya başladım. Deniz Şafak'ın kolunu tuttu. Bırakma der gibi. İmge ise, " Gidemezsin! Neler oluyor! Yazgı bir şeyler yap! Şafak çok özür dilerim! Affet Şafak! " En hissizimiz Yazgıydı. Sadece sabit gözlerle bakıyordu. Ardından ise Şafak tuzla buz oldu. Üçümüz de hüngür hüngür ağlarken Yazgı öylece duruyodu. Bize dediği şeyle hepimizin vücudundaki kan geri çekildi. " Ağlamayın biz de gidicez onun yanına. " " Ne? Nereden çıkardın bunu? " " Bir ruh kulağıma fısıldıyor. " Günümüz Yazgı'nın dediği ortaya çıkmıştı. Onun yanıma gitmiştik. Artık yine hep birlikteydik. Ayağa kalıp hızla Şafak'a sarıldım. Onu özlemiştim. " Deniz'in yanına da gidelim. Umay'ın da hatta Yazgı'nın da! " " Yazgının olmaz! " Şafak Doğa - İksirler onun silahı -Temsil ettiği renk yeşil - En iyi anlaştığı kişi Yazgıydı. -Syndrillaya ilk gelen Koruyucu.
|
0% |