@gunes_ay21
|
İki isminin de cennet ile bir bağı vardı. Eflin cennete açılan kapı demekken Efnan cennetteki güzel gözlü kız demekti. Cennet kelimesi benim için kullanılacak belki de son kelime sayılırdı. Ben kimin hayatına girdiysem orası kötüleşti ve bulanıklaştı. Ben cehennem ateşiydim. Ben Cennetteki dingin su değil cehhennemin yakıcı ateşiydim. Kendimi böyle tanımlardım. Babam kendi gibi bir kız yetiştirmişti. İstediği gibi bir kız olmuştum. Rol olarak yaptıklarım artık benim benliğim olmuştu. Doğumum bile berbatken neden bana Eflin ve Efnan ismini koydular ki? Ben doğduğum da 14 Temmuz du. Annem o an tam benim doğacağım gün beni doğurmak istemediğini söylemiş. Beni öldürmek için kendini ikinci kattan atacak kadar çıldırmış. Ama Allah'ın takdiri işte. O gün anneme ve bana hiçbir şey olmamış. Bir kere bile anne sütü içmemişim. Altı ay boyunca beni süt annem emzirmiş. Altıncı ay sonunda ise maşalara geçirilmişim. Anne sütü içmediğim için kolay hastalan bir bünyem vardı. Çabuk hastalanır. Kolay grip olurdum ve atlatmam uzun süre alırdı. Değişmeyen şeylerden biri de zayıf bağışıklığımdı. Yine kolay hastalanırım. O yüzden yazın bile kolay kolay klima açmam. Uzun kollu ile yatmayı tercih ederim. Kışım kazaksız dolaşmam bile. Ama yine de hastalık gelir beni bulur ya. Lise de Basketbol oynarken ayağımı kırdım. İyileşmesi beş ay kadar sürmüştü. Hala daha arada o ayağımın sızladığı oluyor. Önümde babam annem ve benim geçirdiğim bu ev de biri daha vardı. Sevgili ablam Duru. Ablamı tanıtıcaksam iyi biri, beni çok seven çikolatasını benimle paylaşan benim canım ablam diyemem. Tam aksine bana nefretle bakan, bana hakaret etmekten başka hber şey söylemeyen ablam. Ve şuan ekranda onun numarası var. Yine ne diye aradığını merak etmiyorum. Aynı şeyler için ama belki bir umut önemli bir şey vardır diye de hep açıyorum. " Alo abla? " Ses gelmedi. Neden konuşmuyorsun? " Abla? Sesim geliyor mu? " Hayır yine cevap yok. Tam telefonu kapatacaktım ki telefonun diğer tarafından gelen sesle soluğum kesildi. " Efnan... " Ablamın sesi değildi. Daha sert ve ablama göre oldukça kadınsı bir sesi vardı ve en önemlisi ablam bana Efnan demezdi. " Anne... " Onun olmasını istemiyorum. Sesini duymak istemiyorum. " Tanıdın beni... Ben seni tanıyamazdım. " Sesi bir anne gibi geliyordu. Yumuşak ve naif. " Sen beni tanımasan bile ben seni tanırım biliyor musun anne. O kestane rengi saçlarına aklar düşmüştür ama yine aynı parlaklık eminim ki vardır. Gözlerinde ki o şeffaflık. Beni seni tanırım anne. " Ona anne demek çok güçtü ama ona anne diyememek daha da güçtü. Ne olursa olsun o benim annemdi. " Ben de hatırlıyorum,senin koyu kahve saçlarını, kahverengi gözlerini... " Kalbime acı saplandı. Tam anlamıyla. Yüzümdeki buruk gülümseme oluşmasını engelliyemedim. Gözlerim dolmuştu bile. " Öyle anne.. " Hayır değildi. Ben kumraldım. Gözlerim ise yeşildi... Anne sana kızmıyorum. Sonuçta yüzüne bir kez bile bakamdığın kızını hatılamaman normal... Neden hatırla ki zaten? Ama annemin doğru çıkması işin o çok sevdiğim saçları kahverengine boyayabilirdim. Gözlerime lens takar öyle gezerdim. " Efnan... Ekim denen kızla hala görüşüyor musun? " Annem Ekim'i bile benden daha çok severdi. Ekim'in adını bile söylerken ses tonunda mutlak bir değişim vardı... " Aynı dava üzerinde çalışıyoruz anne... İstemesem bile hergün onu görüyorum. " Diyorum ya annemin sevgisi ben ve babam dışında herkese yeterdi... " Hala kahverengi saçları ve mavi gözleri var mı? " Yüreğim burkuldu... Onu hatırlıyordu... Ama kendi öz kızına geldiğinde ise... " Öyle anne... " " Hala kolundaki doğum lekesi aynı mı? Çiçek şeklindeydi... " Yutkunmak ya güçlük çekiyordum. Anne beni merak etmiyor musun? " Sevgilisi falan var mı? Ya da nişanlı mı? Evlendi mi yoksa? " Bunları sorman gereken ben olmalıydım anne. Ekim değil... " Yok anne. " Sol gözümden akan yaş yanağımdan süzülüyordu. " Şimdi kapatmalıyım... " Ve telefonu çat diye kapadım. Biriken gözyaşlarım gözlerimden hücüm eder gibi aktı. Annem ile 17 yıl sonra ki ilk konuşmamız böyle olmamalıydı. Özlediğini söylemeliydi. Ben ona demeyliydim. O ise merak ettiği tek şey Ekim oldu... Ekim Ekim Ekim! Neden biri bile beni merak etme zahmetine girmiyor? Neden sevgimi verdiğim tüm herkes Ekim'e sevgisini veriyor? Lise de benimle çıkan çocuk bile Ekim'e yakın olmak için çıkarken ben nasıl olurda Ekim'e karşı böyle olmam. Çocuğu siktir et. Umrumda değil ama annem bile böyleyken nasıl olur da Ekim ile eskisi gibi olurum? Olamam. Herşeyden önce kalbim de bir kırgınlık var... Ekim'i kıskanmıyorum. Sadece ona yapılam muamele ile bana yapılanın aynı olmaması canımı yakıyor. Ekim saygı duyulan Savcı, Eflin ise arkasından konuşulan her ne yaparsa art niyet aranan Savcı. Sorsan onlara yanlış bir düşünce aşılicak bir davranışım olmadı. Belki de torpil ile bu kadar iyi olduğumu sanıyorlar. Bundan ben bile emin değilken onları suçlamak haksızlık olur. Sorun şurada babam yapar mıydı? Evet! Annem ile olan o kısa telefon konuşmasınsan sonra kendime gelemedim. Kafam allak bullaktı. Alkolik bir insan değilim. Hatta alkol kullanan biri de değilim. Ama şuan alkolle kafa bulmak çok iyi olurdu. Hafif bir şeylerle başlamak iyi olurdu. Votkayla bile sarhoş olabilecek kadar direncim zayıftı. Votka şişesini çıkarıp kafama diktim. " Öğh " İğrenç ya ama durmayıp geri kalanını da içmeye başlayınca. Kafamın güzelleşmesi çok daha gecikmedi. Sanki dünya dönüyor gibiydi. Sanki her taraf dönme dolaptı. Ayy. Ayağa kalkmaya çalıştığım da dengemi kuramadım. Ve koltuğa yapıştım. "Nefret ediyorum! " Ardından girdi bir kahkaha attım. " Yaaaaa. Neden burada kimse yok kiii. " Zihnimde bir şeyler hissedemiyorum. " Yaa. Burası neden bu kadaaar büyük ki? " Hangi akıllı burayı bu kadar büyük yaptırdı ki? Aa o akıllı ben mişim. Tabiki de akıllıyım yani. Telefonumdan rastgele bir şarkı açtım. Şarkı söyleyen nagette açtım. Ve saçma sapan şekilde dans etmeye başladım. Bunları nerden biliyorum ben?! Şarkı bitmeye yakın artık geri oturdum ve telefonu kapadım. Ardından yalpalaya yalpalaya odaya çıktım. Üzerime pijamalarımı giydim. Ben salona geri girince gördüğüm süliyet ile tiz bir çığlık attım. İlahi Bakış açısı Görünen o siyah süliet hiç de uzak biri değildi. Bilinmedik biri ise hiç değildi. Eflin'nin babasının katili ve bu gece ile birlikte onun katili olucaktı. Listesinde çok az kişi kalmıştı. Artık bu geceden sonra sayı bir tık daha da azalıcaktı. Buraya bu amaçla gelmişti. Üzerine siyah tişört ve aynı renk bir hırka ve pantolon giymişti. Eflin'i bu gece öldüreceği için yüzünü saklama ihtiyacı yoktu. Sarı saçları ve ela gözlerini... Parlak sarı bir saçları vardı. Bu saçları annesinden almıştı. Gözlerindeki ela rengi ise babasından... Eflin'nin babası tarafından öldürülen babasından. Anka saçları hariç çoğu özelliği ile babasına benzerdi. Onun gibiydi. Anka kişiliğine bürünmediği zamanlar merhametli sevecen biri oluyordu. Anka onun için bir zehirdi ve Eflin'ni her gördüğümde bu zehir daha da artıyordu. Eflin'den daima nefret ederdi. Ve hep öyle de kalıcaktı. Evine girdiği kızı sarhoş bir şekilde bulmayı hiç beklemiyordu. Kaç kadeh içmişti? " Sen de kimsin? " Kaşları havalandı. Cidden mi? Ne kadar da mantıklı bir soru sormuştu. " Sen ciddi misin? " O an hiç tereddüt etmeden silahını çıkarıp. Eflin'nin tam kalbine dayadı. " Anka ismi tanıdık geliyor mu? " O an onun için bir şeylerin yerine oturduğunu düşündü ama Eflin sırıtmıştı. " Anka bu kadar yakışıklı olamaz bir kere. Hem yunan heykelleri gibi biri benim sonum olucaksa bunu çok da dert etmem yani. " Anka hayretler içinde kaldı. Patavatsızlığında böylesi. " Hem sen neden bu kadar siyah giydin ki? Depresyonda mısın? " O an Anka Eflin'nin bakışlarımda bariz bir şekilde acıma duygusunu gördü. Aşağlandığını hiç bu kadar net hatırlamıyordu. " Sen! " Acınacak bir insan değildi. Özellikle de bunu yapan Eflin ise bu daha da aşağlayıcı oluyordu. Eflin gülümseyerek Anka'nın yanına gitti ve elini tuttu. Onu çekiştirmeye çalışırak, " İri bedenini biraz oyanatır mısın? Lütfen! " Sırf ne yapacağını merak ettiği için ona uydu. Eflin onu koltuğa oturttu. Ardından kendi de yanına oturunca Anka'nın başını dizlerine yasladı. Bu anka için tüyler ürperticiydi. Hiç beklemediği bir hamleydi. Herşeyi bekliyordu ama bu kesinlikle buna dahil değildi. " Seni üzen nedir? " Bunu gayette ciddi bir sesle sormasa Anka gülebilirdi. Cidden mi? " Hiçbirşey. " Eflin kaşlarını havaya kaldırdı. Anka tam dizlerinin üstünden başını kaldıracaktı ki. Eflin ellerini saçlarının üstüne bastırdı ve saçlarıyla oynamaya başladı. Anka bir kez daha hiç beklemediği bir hamle ile karşılaştı. " Sen ne halt ediyorsun? " Gülümsedi. Eflin, Anka'ya gülümsedi! " Saçlarla oynamanın insanı rahatlattığını duydum. Gergin görünüyorsun. " " Gergin değilim. " Anka için birini öldürmek onu germiyordu ama bu kızı öldürmeye gelirken tereddüt içindeydi. " Peki neden evime geldim? Ben seni tanıyor muyum? " Sustu cevap vermedi. " Evine her gelene böyle mi davranırsın? " Cidden bunu merak etmişti. Eflin'nin gülümsemesi genişledi. " Pek değil. Evime insan geldiğini pek söyleyemem. " Eflin hala Anka'nın saçları ile oynuyordu. " Çok güzel saçların var. Yumuşakta. Gözlerin de çok güzel. " İlk kez duyuyordu Anka tüm bu bunları. " Önemli bir şey değil. " Bu sefer kaşlarını çattı. " Nasıl önemli değil! " Ellerini saçlarından geri çekecekken bu sefer onu durduran Anka olmuştu. Bu sadece Eflin'ni değil Anka'yı da şaşırttı. " Çekme ellerini. " Anka neler dediğinin farkında değildi ama Eflin'nin ellerinde huzuru buldu. İlk kez... " Peki öyle olsun. " Anka Eflin'nin sarhoşken daha çekilir olduğunu fark etti. Her gün ki gibi burnu havada o ukala kız değildi. Eflin aslında hepsinden daha iyi biriydi. Bencil görünümün altında fedakar bir insan yatardı. Merhametliydi. En önemlisi ise dürüst biriydi. Aldığı davalarda insanlar onu şikecilikle suçlamalarına rağmen o daima davalarda dürüst bir laf cambazıydı. Eflin'nin en belirgin özelliği tam bir laf cambazı olmasıdır. " Neden üzgünsün? " Anka aslında hep bu ifadeyi yapardı. Gülerken, kızarken hep bu ifade sabit dururdu. " Üzgün değilim. Nerden çıkardın bunu? " " Gözlerin nemli bakıyor. " Anka direk olarak doğruldu. " Saçma salak konuşma! " Sinirlenmişti. Anka'nın ağladığı tek zaman ailesinin katledi zamandı. O kadar sinirlenmişti ki Eflin'nin elini bile sıktığının farkında değildi. " Şey... Elini çeker misin? Çok fazla sıkıyorsun. " Sesi sakindi ama canı o kadar çok yanıyordu ki. Anka ikisinin birleşme ellerine baktığında elini hızlıca çekti. Eflin ayağa kalktı ama o an yine dengesini sağlayamıyınca Anka'nın üstüne düştü. O an orman yeşili bir çift göz ile ela rengi bir çift göz birbirilerine ne yaptıklarını unutup bu ana odaklandı. Anka'nın içinde bir şeyler kıpırdandı. Önündeki bu kızın bu gece katili olmak için geldiği bu evde onun dizine uzanıp bu yeşil gözlerine bakıp hayran olacağını beklemiyordu. Elleri titremişti. Birini öldürüken titremeyen bu eller, Eflin'e dokunurken titriyordu... Ellerini güçlükle Eflin'nin yanağına sürttü. Saçlarının uçlarına dokundu. Kendini kaybetmiş gibiydi... Sanki ona karşı hiç kazanamacağını hisettmişti. Anka için Eflin yıllardır varolan biriydi. Sonuçta babası Eflin'nin babasının şoförüydü. Babasına o kurşunu sıkan Eflin değildi ama babasını öldüren Eflin'di. Anka'nın zihninde beliren o anı ile Eflin'e dokunurken titreyen elleri buz kesmişti. Hızlıcs elini çekti. " Kalk! " diye bağırdı. Eflin'nin korkularından birini yaşatıyordu ona. Eflin bir erkeğin ona bağırmasından çok korkardı. Kızsın,vursun, işkence etsin korkmazdı ama bağırınca onu köleleştiren zihni harekete geçer ve emre uyardı. Eflin bu zamanlarda köleden farksızdı. Eflin o kadar hızlı hareket etti ki. Anka bian için duraksadı. Ardından çok beklemeden oturduğu koltuktan ayağa kalktı. Eflin'nin dibine girip kulağına fısıldadı. " Savaş bu ismi hep anımsa Azrail'in güzel kızı ve siyah güller geldiğinde kaçıcak delik ara. " *** Eflin Zihnimde buğulu bir simge. Gece gördüğüm o korkunç rüyadan nasıl uyandığımı bile anımsayamıyorum. Ben odaya nasıl geldim? Tek sorum bu olsa daha iyi ya. Dün geceye dair hiçbir anı zihnimde yok sadece bir şey hariç sarı saçlar. Onun bile gerçek veya rüya olduğunu ayırt edemiyorum. Zihnim benimle oyun oynuyordu. Yataktan kalktığımda berbat haldeydim ama tuhaf sorun şu ki herhangi bir baş ağrım yoktu. Berbat kokumdan kurtulmak için hızlı bir duş aldım ve o şık kıyafetlerimden birini giydim. Bu sefer üzerime pembe takımımı giydim. Ceketim ve pantolon pembeydi içine giydiğim o ince askılıklı tişört ise beyazdı. Kahveyi yoldan bir yerlerden alma kararı verdim. Aşağ inip arabayı sürdüm. Yıldan bir yerlerden kahve ve kuruvasan aldım. Büroya geldiğim de kimseler yoktu. Kahvaltımı yapıp çalışmaya başladım. Hala alkolün etkisinde olmalıydım ki biraz başım dönüyordu. Telefonu alıp, " Odama bir tane şekersiz Türk kahvesi istiyorum. " Ardından telefonu kapatıp. Aklımda oluşan planı şekillendirdim. Güzel bir plan olucaktı ama yer cücesi ve benim için oldukça risk taşıyordu. Ama onun haricinde sorunsuz ilerlerdi. Haydı bismillah, odanın kapısı çalınca, Asistan kızın geldiğini düşünerek " Gir ve kahvemi bırak. " Yer cücesi gibi çalışanlarımla çok samimi değildim ama bir sorun olduğunda geldikleri ilk kişi Ekim yerine bendim. " Kahve istediğini bilseydim sana da alırdım. " Duyduğum erkek sesi ile bian için irkildim. " Ah kusura bakma Asistan sandım seni. Günaydın buarada. " Deniz neredeyse buraya geleli bir ay olmuştu. Biraz uyuz biri olsa da işinde oldukça iyiydi. Beni ilgilendiren işiydi zaten. " Planların hazır mı? Ayaz ve Ekim en iyi planları daima senin yaptığını söyledi. Her türlü riski değerlendirir mişsin. " Başımı salladım. " Detaycı biriyimdir. Mesela giydiğim kıyafetlerde bile detay vardır. " Tabi anlayan için geçerli bu. " Güzel o halde. Anka'nın mizacını anlamak üzereyiz. " Başımu salladım. " O sadist köpeğin sonu yakın. Adalet yerini bulucak. " Hayır Adaleti ben sağlıcam onun bildiği yoldan. Ve bu dava Savcılık kariyerimin ilk ve son davası olucaktı. Ardından ise kayıplara karışacaktım. Verdiğim karar buydu. Mesleğime ihanet etmeyi seçmiştim. " Buarada pembe yakışmış sana. " Sesinde bir şeyler gizliydi. Ne olduğunu anlayamadım ama sprun etmedim. O sırada önce Ekim en son da Ayaz girdi. " Malefiz erkenci bugün? Bu şerefi neye borçluyuz? " Ekim'in neşesi yerinde gibiydi. Onun aksine bugün neşeli değildim. Annemim dedikleri hala da zihnimde yankılanıyordu. " ... " Sustum. Benden beklenilmeyecek şekilde sustum. Bu Deniz'i bile affallattı. " Sen iyi değilsin? " Ekim bana demişti. " İşimize dönelim. " Evet iyi değildim. Kısa bian zihnimde silinen annem yine geri gelmişti. " Ne oldu? " Sesi endişeli çıkmışı. Endişeleniyor muydu? Geri kalanı mutlak bir sessizlikle devam etti. Ekim ve Deniz araştırma yapmak için Vakfa gizlice giricekti. Ayaz ise üst makamlara bilgi vericekti. Kaldım bir başıma. O an da telefonum gizli numara tarafından mesaj geldi. " Cumartesi günü saat 18.00 da kadınların satıldığı bir açık arttırma yapılacak. Levent'in ailesi de orada olacak. O açık arttırmada vakfa gelen zayıf kadınlar adamlara satılıyor. " Dona kaldım. Neydi bu şimdi? "Sen de kimsin? En önemlisi neden inanayım sana? " " Anka ile ilgili ipucu bulmak istiyorsan o açık arttırmayı durdur! Ben de sana Anka hakkında bilgi vereyim. " " Delil karartmak bir suç! Söyle kimsin! " "Adalet benim Efnan. Küllerim adalet terazisidir. " Ekim Soylar - 26 yaşında - Boğa burcu - 165 - 59 kilo - Fiziksel güç iyi - Siyah renk hastası - Savcı
|
0% |