Yeni Üyelik
6.
Bölüm

İlk Temas

@gunessu

Ablam ne kadar ısrar etse de şifacılar iyileştiğimi doğrulamışlardı. Artık eve dönebilirdim. Hem Ayçena’yı çok özlemiştim. Bundan sonra Ayçena’yı fazla göremeyecektim o yüzden olabildiğince onunla vakit geçirmek istiyordum.

Ablamın endişesini anlayabiliyordum. Onca askerin içinde bir hain arayacaktım. Bu tehlikeli bir görevdi ama bunu birinin yapması gerekiyordu. Kendi isteğimle bu görevi ben seçmiştim hatta bu göreve bir miras olarak bakıyordum. Keta’nın mirası.

Tam on beş gün sonra askerliğe alımlar başlayacaktı ve bende askerlik kuyruğunda yerimi alacaktım. Planı ezberlemek için tam tamına on beş günüm vardı. Bu yüzden kendimi odama kapattım. Bütün planları yatağın üzerine serdim ve yatağın köşesine oturarak bütün planı, haritaları ve kaçış yollarını ezberlemeye başladım.

On beş gün boyunca Ayçena’yı bile görememiştim. Neyse ki on beş gün çabuk geçti. Ayçena’nın kokusunu içime çekip onu öptükten sonra askeriyeye doğru yol aldım. Benim aklıma sürekli haritalar vardı. Askeriyenin içinde kaybolmam imkânsızdı çünkü bütün yolları ezberlemiştim.

Askeri malzeme sırasını gördüğümde şaşkınlıktan az daha düşüp bayılacaktım. Askerliğe kayıt olmaya gelen herkese asker üniformaları ve silah veriliyordu. Duyduğuma göre bu giysiler ve silahlar genelde ölen askerlerden alınıyormuş. Gözümün önüne gelen savaş manzarasını aklımdan uzaklaştırmak için başımı salladım ve sıraya doğru ilerledim.

Sıra bana geldiğinde üç belgeye ayrı ayrı imzamı atarak üniformaları ve silahı teslim aldım. Asıl kayıt yapılan yere doğru gitmek için sıradan çıktım ama önümü üç tane iri kıyım adam kesti.

Ortadaki iri kıyım ''Sırıkları askere aldıklarını bilmiyordum.'' diyerek benimle dalga geçmeye çalıştı. Diğer iki iri kıyımda anırarak gülmeye başladılar. Bilmedikleri şey ise Selekta'dan sonra beni hiçbir şeyin incitemeyeceğiydi.

 

''Önümden çekilir misiniz?''

 

''Neden sırık? Nereye böyle?''

 

''Sizi ilgilendirmez ama askere kaydımı yaptıracağım.''

 

Üç iri yarı adam kulaklarımı sağır edecek biçimde anırarak gülmeye başladılar. ''Senin gibi çıtkırıldımları askere almazlar.''

 

Utangaç halim bir anda kendini ön plana çıkaracakken bir anda artık beni koruyacak bir Selekta’m olmadığı aklıma geldi. Böylece kendimi korumam gerektiğini hatırladım. ‘’Sizin gibi damacanalarla ne yapıyorlar peki’’ diyerek bir elimi belime koydum.

 

Ortaya attığım laf pekte iyi sayılmazdı ama o üçünün canını sıkmaya yetmişti. En öndeki bana hırlayarak yanımdan geçip gitti. Diğer iki iri kıyım da onu izleyerek iki yanımdan geçip gittiler.

Sıraya girdikten sonra en öne gelmem uzun sürmüştü ama sonunda en öne gelebilmiştim. İmzalamamızı istedikleri belgeler askeriyeye gönüllü katıldığımızı vurguluyordu ki hiç kimse buraya zorla getirilmiyordu. Belgeleri imzaladıktan sonra diğer asker adaylarını izleyerek yatakhanelere doğru ilerledim. Bir tane kızlar yatakhanesi vardı ve içerisinde yedi kişilik ranza yataklar yer alıyordu. Daha fazla kadının askere girmek istememesine şaşırmıştım ama az kişi olduğumuza da memnun olmuştum. Bunun anlamı araştıracak daha az kişinin olmasıydı. Öncelikle askerlerden başlamam gerekiyordu sonrasında ise komutanları araştırıp kraliçeye bilgi verebilirdim. Tabi bunu yaparken kimsenin benden şüphelenmemesi gerekliydi. Zor bir görev üstlenmiştim.

 

Yatakhaneye girer girmez önce elimde taşıdığım çantamı boş yatağa koydum ve eşyalarını yerleştirmekte olanları incelemeye başladım. En baştaki yataktaki kız eşyalarını dolabın içerisine yerleştirmekle meşguldü. Benimkinden bile koyu saçları erkek saç kesimine sahipti. Kısa boylu ve kaslı bir yapısı vardı. Neredeyse kel başını gördüğümde 'Acaba bu saç bana yakışır mı?' diye düşünmeden edemedim. Hemen yan tarafında yatağına uzanmış olan kız ise tam tersi upuzun saçlara sahipti. Kahverengi saçları ve ela gözleri vardı. Aslında ilk yatağın yanında duran kıza çok benziyordu. Üçüncü ve dördüncü yatak henüz dolmamıştı. Benim tarafımdaki yataklara geçtiğimde yine kısa sarı saçlı bir kız gördüm. Yatağın ucunda gözyaşlarına hâkim olmaya çalışıyor gibi gözüküyordu. Diğer iki kız ise kendi aralarında konuşuyor ve dertleşiyorlardı. Kimseyi tanımadığım için insanlarla sohbet etmek yerine eşyalarımı dolabıma yerleştirmeye başladım. Bir müddet sonra kulağıma kaba bir ses geldi.

 

''Sen kimsin?''

 

''Pardon?''

 

''Sen adın ne?''

 

''Adım Parasi senin ismin ne?''

 

''Seka bu da şapşal ablam Senka.'' Eliyle dolabına kıyafetlerini tıkıştıran başı kel kızı gösterdi.

 

''Memnun oldum.''

 

''Nereden geldin?''

 

''Sendey' den.'' İri yarı kız bir anda bana kılıç çekti. Diğer kızlar bize doğru gelerek Seka'nın kollarından tuttular.

 

''Bu kız bir hain. Bırakın beni. Ölmesi gerek.'' Diğer kızlar sakinleştirmek için onu yatakhaneden çıkarırlarken Senka yanıma geldi.

 

''Kardeşimin kusuruna bakma.''

 

''Önemli değil. Ben senin daha şey olmanı beklerdim...''

 

''Kaba mı?''

 

''Öyle demedim.''

 

''Biliyorum. Ama demek istedin. Herkes görünüşümden ve saçımın kısalığından beni daha saldırgan sanıyor ama tam tersi. Kardeşim daha öfkeli ve saldırgandır maalesef. Tanıştığımıza memnun oldum.''

 

''Ben de.'' Uzattığı elini sıktıktan sonra uzaklaşan kızdan gözlerimi ayırıp tekrar çamaşırlarıma odaklandım. Burasının ilginç olacağı kesindi.

 

Yemekhaneye girdiğimde kocaman bir salon beni karşıladı. Büyük ama sade şamdanlarla aydınlatılmış bir salonda altı tane uzunlamasına masa yerleştirilmişti. Bir yandan yemek sırasına doğru yürürken bir yandan kızların oturduğu masayı bulmaya çalışıyordum ama her biri erkeklerin aralarına dağılmış biçimde oturuyordu. Başka tanıdığım kimse olmadığı için masalardan birindeki uzak ve boş yeri gözüme kestirdim. Sıra ilerledikçe daha sık oturacağım yeri kontrol etmeye başladım çünkü kapılma ihtimali vardı. Yemek alma sırası bana geldiğinde elimde tuttuğum tabağa bir miktar çiğ selif biraz eksa ve üç tane kızarmış ekmek koydular. Yüzümü buruşturmuş bir şekilde yemek tabağına bakarken gözüme kestirdiğim yer aklıma geldi. Hemen başımı tabaktan kaldırıp artık insanlarla dolmuş olan köşeye baktım. Nereye oturacağımı düşünürken yan masadan bir ses kulağıma geldi.

 

''Merhaba buraya gelebilirsin.'' Bir genç yanındaki sıkış tepiş boşluğu göstererek bana gülümsedi. Oturacak başka bir yerim olmadığı için mecburen yanına yanaşıp dar yere sıkışmaya çalıştım. Yanına oturduğum genç, beyefendi gibi yemek yerken diğer herkes yemeklerine saldırırcasına yiyorlardı.

 

''Tekrar merhaba benim adım Aksey. Senin ismin ne?''

 

''Parasi. Memnun oldum.''

 

Geri kalan zaman boyunca hiç konuşmadan yemeklerimizi yemeye devam ettik. Bu sırada etrafı incelemek daha doğrusu insanları incelemek için vakit bulmuştum. Çoğu erkek olan salonda çok az da olsa kadın vardı. Neyse ki bu sayı komutanlarda daha fazlaydı. Eşitliği seven biri olarak çoğu askerin erkek olması canımı sıkıyordu. Altı masanın her birinde en az bir kadın asker oturuyordu. Benim oturduğum masada ise bu sayı ikiye çıkıyordu. On kişi ileride Senka oturuyor ve ara sıra bana bakıp gülümsüyordu. O kıza güvenmemiştim. Gerçi kardeşi de bana güvenmemişti ama yine de aynı ortamda bulunmak zorundaydık. Seka arkamdaki masada oturuyordu ve sürekli gözlerini üzerimde hissediyordum. Bu bir miktar korkutucuydu ama kendimi ifşa etmemek adına salağa yatıyordum. Eğer salakmışım gibi davranırsam kimse benden şüphelenmezdi. Ara sıra rapor almak için kraliçenin beni çağıracağını biliyordum ve bunun bir an önce olmasını diliyordum. Dağınık düşüncelerimin arasından bir anda bir el beni çıkardı. Omzuna sertçe konan el beni korkutarak havaya sıçrattı.

 

''Merhaba Sendey krallığı.'' Bunu duyan yakınımızdaki askerler bana bakmaya başlamıştı bile Seka'nın bu lafı ve insanların bana bakması beni utandırmış ve yanaklarımı kıpkırmızı yapmıştı. Sanırım küçük bir kavga bizi bekliyordu. 

 

Loading...
0%