Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Sevgiyi Öldürmek

@gunessu

Her sabah olduğu gibi kapının dışından gelen tıkırtı sesleriyle uyandım. Uyandırıldığım için sinirliydim. Üzerimdeki yorganı ayaklarımla ittirerek yataktan aşağı attım. Yatağın içinde kollarımı olabildiğince gerdim. Yataktan kalktım ve homurdanarak banyoya gittim. Tam elimi, yüzümü yıkayacaktım ki gelen tıkırtılar artınca dayanamayıp kapıya koştum. Büyük ihtimalle yine postacı posta kutusuna savaş karşıtı broşürler atıyordu. Emin olmak için hızlıca kapıyı açtım. Postacıyı posta kutusuna bir düzine savaş karşıtı broşür atarken yakaladım. Savaş karşıtlığı yasa dışı olmamasına rağmen her gün savaş karşıtı broşür basılıyor ve dağıtılıyordu. Belki de bu yüzden postacı beni görünce kızarıp utanmıştı. Postacı bana muzip muzip gülümsedi ve elinde kalan broşürleri bana uzattı. Kapıyı kapatmadan önce postacıya gülümseyip elindeki broşürleri aldım. Savaş karşıtı broşürleri teker teker incelemeye başladım. İçlerinden biri dikkatimi oldukça cezbetmişti. Özellikle üzerinde bir slogan yoktu sadece bir yazı yazıyordu.

Bu savşa bir son vermeliyiz. Caılar olarak bu savaşı bitmesini talep eiyoruz. Peralar artık lmesin istiyouz. Pomatların altına öle bebekleri çıkarmaktan çk sıkıldık. Annlerimizi gömmekten yorulduk. Kardeşlerimizi akere göndermekten ıktık. Sadece barış içinde yaşamak istiyoruz. lkede yiyebileceğimiz yemekler azaldı. Bebeklerimiz, çouklarımız, annelerimiz aç. Askerde kardeşlerimz ne yiyor bilmiyoruz. Sürekli insanlar ölyor. Sizi bu toplantıa görmek ve duruşunuzu ortay koymanızı istiyoruz. Bizimle birlikte savaşa karşı gelmeye vr mısıız? Eğer bu sorumuzun evabı evet ise yazan areste buluşalım.

Yanlışlarla dolu bu yazının nedenini merak ettiğimden dolayı odama götürüp kitaplığın alt çekmecesine yerleştirdim. Babam bu broşürleri görseydi eğer en az üç saat dilinden kurtulamazdım. Savaş karşıtı diğer broşürleri çöpe tıkıştırdıktan sonra doğruca mutfak dolaplarına yöneldim. Biraz eksa ve birkaç dilim kraker çıkardım. Eksaları krakere sürüp tek tek ağzıma attım. Düşüncelerim broşürlerden savaşa kaymıştı. Açıkçası bu savaşın başını görmemiştim ve sonunu da göreceğimden şüpheliydim. Tarih kitapları Peraların bizi bir tehdit olarak görüp saldırdıklarını yazardı ama ben bunun doğru olmadığını biliyordum. Dayımdan bütün hikâyeyi daha küçücük bir çocukken dinlemiştim. Biz üstündük, güçlerimiz vardı. En azından dayım böyle anlatmıştı. Savaşı ilk başlatan herkesin bildiğinin aksine bizlerdik. Toprakları paylaşmamızın üzerinden yedi yüz elli sene geçmişti ve cadılar hiçbir zaman kendi topraklarıyla yetinmemişlerdi. Kendi topraklarındaki bütün ağaçları kesmişler, kuşları yuvasız bırakmışlar ve ağaçları betona çevirmişlerdi. İki yüz elli yıl önce ise peraların topraklarına göz dikmişlerdi. Dayım bu kadarını bana ve kardeşlerime anlatmamıştı ben araştırmalarım sonucu bulmuştum. Bu bilgilerin hepsini kütüphanenin yasak bölümünde ki bir kitapta okumuştum ve her gece oraya gidip karanlıkta küçük bir ateş yakarak kitabı karıştırmaya devam etmiştim.

Kahvaltımı yaptıktan sonra Selekta'yı beklerken hazırlanmaya koyuldum. Selekta siyah deri ve bordo renk ağırlıklı giyineceğini söylemişti ona uyum sağlamak için ben de siyah deri ve bordo giyinmeye karar verdim. En büyük zevkimiz uyumlu giyinmekti ve bunu başardığımızda söylenebilirdi. Hiç kimse bizim bir çift olduğumuzu düşünmez genelde ikiz olduğumuzu sanırlardı bu da biraz moralimizi bozuyordu ama bir yandan da birbirimize benziyor oluşumuz bizi tatmin ediyordu. Dolaptan üzerime bordo boğazlı bir kazak seçtim altıma ise suni deri siyah bir etek. Üzerime beni sıcak tutacak yine suni deri bir ceket ve bordo topuklu botlarımla kombinimi tamamladım. Uzun saçlarımı yukarıdan atkuyruğu yaparak topladım. Kapı çaldığı sırada hazırlanmamı yeni bitirmiştim. Karşımda bordo elbisesiyle ve suni derilere boğulmuş bir güzellik abidesi duruyordu. Selekta'yı içeri davet ettim ve beş dakikaya geleceğimi söyledim. Bugün okulun son günüydü ve Selekta'ya evlenme teklif edeceğim gündü o yüzden yüzük kutusunu çantama attım ve salona geçtim. Selekta koltuktan ayağa kalkar kalkmaz dudaklarına yapıştım ve onu soluksuz bir şekilde uzun süre öptüm.

''Bu da neyin nesi?''

''Seni seviyorum.''

''Sevgini de al yola koyulalım. Okula geç kalacağız.''

Son bir kez daha Selekta'yı öptükten sonra kapıdan dışarı çıktık. Bugün beklediğim kadar soğuk değildi. Radyolar kar bile yağabileceğini söylemişti ama gökyüzü güneşi kucaklıyordu. Dersler pek umurumda değildi ama Selekta buna önem veriyordu. İkimizde öğretmen akademisindeydik. Ben ateş öğretmeni olmaya uğraşıyordum Selekta ise su öğretmeni olmaya uğraşıyordu. Bugün son günümüz ve son dersimizi alacaktık ve sonra mezun olacaktık. Mezuniyetten hemen sonra Selekta'ya evlenme teklifi edecektim hem sevdiğim kızla kalben birleşecektim hem de artık nişanlı sayılacağımız için bizi uzak yerlere gönderemeyeceklerdi. Bunu dikkatlice düşünmüştüm ve babama rağmen bu teklifi gerçekleştirecektim. Babam bizi asla onaylamamıştı ve Selekta'ya hep orospu derdi. Beni zehirlediğini, lezbiyen ve savaş karşıtı yaptığını iddia ederdi. Tabi ki bu doğru değildi ve olamazdı. Selekta'yı sevdiğimi babama bir türlü anlatamamıştım.

Bahçeye girdiğimizde bizi karşılayan manzaradan hiçbir zaman memnun olmamıştık. Yıkık dökük bir bina, kurumuş bakımsız çiçekler ve her dalı kesilmiş ağaçlar vardı. Selekta çocuk kalpli olduğu için bunları görmüyordu ama benim gözümden kaçmıyordu. Selekta koşarak yarısı olmayan bir banka oturdu ve eliyle yanına gitmem için bankın kenarına vurdu. Selekta’nın yanına gittim ve bankın yarısına ikimiz birden sıkıştık. Selekta rahatsız olmuş olacak ki hemen yanımdan kalktı ve ben de yayılarak banka oturdum. Selekta’da gelip kucağıma oturdu.

''Nerede görev alacağını düşünüyorsun?''

''Bilmiyorum tatlım ama rahat bir görev yeri olmasını diliyorum ve mümkünse aynı okulda olmamızı.''

''Biliyorsun cadılar hala eşcinsellik fikrine alışamadı. Her ne kadar evlenmemize izin verseler de bizi dışlayacaklardır.''

''İkimiz yan yana oldukça bizi dışlasalar da umurumda olmaz.''

Ders saatine kadar oturduk ve atamamızın nereye çıkacağı hakkında konuştuk. Ders zamanı geldiğinde ise dersliğe gitmek için yerimizden kalktık. Selekta'yı bir kez daha öptükten sonra elini avcumun içine aldım ve binaya doğru yürümeye başladık. Büyük ve yıpranmış tahta kapıları tüm gücümle ittirerek açtım. Dersliğimiz son katta olduğu için merdivenlere doğru yöneldik.

Belki de yıl boyu işlediğimiz en sıkıcı dersteydik. Çocuklara öğretmemiz gereken her bir dersi öğrenmiştik. Bu ders çocuklara davranışlarımızla ilgiliydi. Onlara savaşın güzel bir şey olduğunu aşılamamız isteniyordu. Peraların kötü oldukları ve cadıların hiçbir suçu olmadığı anlatılmalıydı. Öğretmenler böyle buyuruyorlardı. Kralımız böyle istiyordu yani dayım. Çocuklar eğer bizi dinlemezlerse onları dövmekle tehdit etmemiz isteniyordu ama ben asla bunu yapmayacaktım. Cezalar ve ödevlerle onları teşvik etmemiz isteniyordu yani yapmamamız gereken her şeyi yapmamız isteniyordu.

‘’Evet, çocuklar neler yapmanız gerektiğini anladınız mı?’’

Selekta’nın kalkan elini bir anlığına gördüm. Kitaptan başımı kaldırdım ve olanları izlemeye başladım. ‘’Çocuklara eğer sizin dediğiniz gibi davranırsak dersten soğumazlar mı?’’

‘’Onların işi sessiz olmak ve öğrenmek. Eğer benim dediklerimi uygularsanız hiçbir sorun yaşamazsınız.’’

Ders bittiğinde başka bir öğretmen gelip müdürün Selekta’yla beni çağırdını söyledi. İlk başta sevgili olmamızla ilgili bir şey sansak ta sonradan öğrendik ki mezuniyet belgelerimizi müdür bize bizzat verecekmiş. Okulda Selekta birinci ben ise ikinciydim. Zor bir bölümde birinci ve ikinci olduğumuz için müdür bize başarı belgesi takdim edecekti. Kapıyı büyük bir heyecanla çaldım ve içeriden ''Gir.'' sesi yükseldi. Kapıyı hafifçe ittirip açarken içeride birinin daha olduğunu gördüm. Bu kişinin de okul üçüncüsü olduğuna emindim. Diğer çocuk Selekta ile benim yüzüme sanki bizi boğmak istiyormuş gibi bakmaya başlayınca bir adım geri gidip ondan uzaklaştım. Selekta'nın elini hala tutuyordum ama Selekta bir anda elini çekti. Bunun nedenini biliyordum. Müdürün karşısında utanmamak için benim elimi bırakmıştı.

''Evet çocuklar. Burada okulun ilk üçü yer alıyor. Sizinle ne kadar gurur duyduğumu anlatamam. Bütün yıl boyunca derslerinizi bir kez bile ihmal etmediniz.'' Aklıma evde kalmak için bir sebep gelmediği için her gün okula geldiğimi söyleyemediğim için susmayı tercih ettim. ''Özellikle sen Parasi. Her gün erkenden gelip derslere bu denli özen göstermen ve ayrıca gücün üzerinde bu kadar kontrol sahibi olman beni memnun ediyor. Ateş gücü olup da bu kadar dengeli olan başka bir öğrencim daha yok. Öğretmenler olarak bir karar aldık. Bu yıl ve sonrasında gücünü en iyi şekilde kullanan öğrenciye bir plaket daha vereceğiz ve sen bu plaketi çoktan hakkettin Parasi.'' Müdür tek tek mezuniyet belgelerimizi verirken bende Selekta'ya bakıyordum. Müdüriyetten dışarı çıktığımız anda yüzüğü ona verecek ve evlenme teklif edecektim. Müdür birincilik belgesini Selekta'nın eline tutuşturdu sonra da elini sıktı. İkincilik belgesini bana üçüncülük belgesini ise yanımızda duran suratsız çocuğa verdi. Benim yeni plaketimi almaya gitti ve elinde altın bir plaketle arkasını döndü. Plaketi elime aldım ve kapıya doğru ilerledim. Tam o anda kırmızı bir ışık gözlerimi kamaştırdı.

Gözlerimi açtığımda harap olmuş müdüriyet kapısının önündeydik. Selekta yerde boylu boyunca yatıyordu ve elinde benim yüzük kutuma benzer bir kutu vardı ama ben daha teklifimi yapmamıştım. Ayrıca yüzük kutusu hala çantamdaydı. Biraz ileride suratsız çocuğun doğrulduğunu gördüm. O an her şeyi anladım. Bir bomba müdüriyet binasını vurmuştu. Müdürün kapısını çalmadan içeri daldım ve her tarafa saçılmış vücut parçalarını gördüm. Kapıdan girdiğim anda yere çömelip kusmaya başladım. Yapabileceğim hiçbir şey yoktu bende bu yüzden Selekta'yı kurtarmak için çabalamaya karar verdim. Arkamı döndüm ve yerde yatan sevgilimi kucağıma almak için eğildim. Dikkatlice Selekta'yı kucağıma aldım ve koşar adım binadan çıkmak için kapıya ilerlemeye başladım. Selekta'yı ne kadar erken şifahaneye götürürsem iyileşme şansı o kadar fazla olacaktı. Müdüriyet binası boyunca Selekta kollarımın arasında son hız koşarak ilerledim. Kapıya vardığım anda ters dönüp sırtımla kapıyı ittim ve kapıyı açtım. Dışarıda kıyamet kopmuşçasına bir hava vardı. Yerde insanlar kollarını ya da bacaklarını kaybetmiş bir şekilde yatıyorlardı. Cadılar bağrışıyor ve yardım istiyorlardı. Kucağımda Selekta'yla birlikte çömeldim ve etrafı inceledim. Selekta'yı ablamın şifahanesine götürmeye karar verdim. Yardım çığlıkları arasından okul çıkışına doğru koşmaya başladım. Öğrencilerin korkuyla bezenmiş sesleri kulaklarımı parçalıyordu. Belki de bombanın etkisiyle kulaklarım seslerle parçalanıyor gibi hissediyordum. Koşarak Selekta'yı okulun şifahane bölümüne yetiştirdim. Ablamı gördüğümde çıkan son sesimle bağırmaya başladım. ''Bana yardım edin.'' Şifacılardan biri kollarımın arasından nazikçe Selekta'yı çekti. Aslında onu bırakmak istemiyordum ama kollarımın gücü kuvveti kalmamıştı. Selekta'yı bıraktığım anda dizlerimin üzerine yığıldım ve bir karanlık beni sarmaya başladı.

Gözlerimi tekrar açtığımda tepemde Tesela dikiliyordu. ''Abla biraz geri çekil. Benim alacağım nefesi bile sömürüyorsun.'' diyerek sırıtmaya çalıştım ama pek başarılı olduğum söylenemezdi.

''Kötü esprilere başladığına göre kendine gelmişsin.''

''Persea nerede? Ya da babam?''

''Mektup gönderdim ama daha gelmediler. Birazdan burada olurlar biliyorsun çok yoğunlar.''

''Onlar hep yoğun abla. Selekta nasıl?'' Ablamın gözleri yaşlarla doldu. ''Öldü değil mi?'' ablam başını evet dercesine salladı o an hayatım boyunca yaşadığım belki de en büyük acıyı yaşadığımı hissettim. Gözlerimden birer damla yaş geldi ve yaşlar bir türlü kesilmedi.

Belki de aradan üç-dört saat geçmişti babam ve ablam hala gelmemişti. Tesela işlerini bırakıp benim yanımda kalmıştı. Ben ise hala ağlıyordum. Salyam ve sümüklerim birbirlerine girmişti. Gözyaşlarım çenemden kucağıma almış olduğum yastığa damlıyordu. Tam o sırada beni diğer yaralılardan ayıran perde çekilerek açıldı. Gelen babam ve en büyük ablamdı. Ablam koşarak önce bana sonra Tesela'ya sarıldı babam ise hiçbir zaman sarılan biri olmamıştı. Tesela ayağa kalkarak babama yer verdi. Babamda Tesela'nın kalktığı yere oturdu.

''Ne oldu?'' Babam normal bir şey yaşanmış gibi davranıyordu. Biliyorum komutan olduğu için bu gibi durumlara alışıktı ama kızı şifahanedeydi. Biraz daha duyarlı olabilirdi.

''Bomba baba.''

''Hain peralar.''

''Hayır, baba bu sefer cadılar.'' Persea'nın ne demek istediğini anlamamıştım. Cadıların kendi halkına saldıracağını düşünmüyordum.

''Ne demek istiyorsun abla?''

''Bombayı inceleyen ekip bizdik ve üzerinde cadı arması vardı. Büyük ihtimalle peralara atılmış ama patlamamış onlarda bize geri atmışlar. Yani baba cadıların bombası ama küçük kardeşim sevgilini peralar öldürdü.''

''O orospu öldü mü?''

''Baba kaç defa ona öyle seslenmemeni söyleyeceğim.''

''Parasi seni kızlara âşık etti sonra da cadı karşıtı yaptı.''

''Ben cadı karşıtı değilim. Ben savaş karşıtıyım. Üstelik o beni lezbiyen yapmadı. Bunu kafana sok baba.''

''Ne haliniz varsa görün. Umurumda değil.'' Babam yerinden kalktı ve perdeyi arkasından çekerek gözden kayboldu. Persea arkasından ağlamaya başladı ama bu bana bir şey ifade etmiyordu. Persea elinin tersiyle gözyaşlarını sildi ve babama seslenerek onu beklemesini istedi. Perdeyi sonuna kadar açtı ve babamın peşinden koştu.

Eve vardığımda etrafta kimselerin olmadığını gördüm. Babam da ablam da büyük ihtimalle komuta üstündeydi ve ben sadece babama değil her şeye kızgındım. Bu olanlar benim güzel Selekta'mın başına gelmemeliydi. Kitaplık çekmecesine kaldırdığım broşüre gitti aklım. Ablam peşimden geliyordu o yüzden şimdi alamazdım. Beni eve yerleştireceğini ve sonra şifahaneye döneceğini söylemişti. O gittiğinde broşür beni bekliyor olacaktı. Ablam içeri girip kapıyı çektikten sonra bana salona bir divan hazırladı. Her ihtiyacımı düşünen tek kişi Tesela olmuştu. Şifahaneye dönmek zorunda olduğu için özür diledi ve kapıyı arkasından çekerek çıktı. Divandan kalktım ve doğruca odaya yöneldim. Kitaplığın çekmecesini açtım ve broşürü çıkardım. Eksik harfler olduğunu hatırladığım için elime bir kalem ve bir küçük not defteri aldım.

Bu savşa bir son vermeliyiz. Caılar olarak bu savaşı bitmesini talep eiyoruz. Peralar artık lmesin istiyouz.

Burada eksik olan harfler a, d, d, ö, r idi. Bunları bir kenara not ettim.

Pomatların altına öle bebekleri çıkarmaktan çk sıkıldık. Annlerimizi gömmekten yorulduk.

N, o, e, harfleri sırasıyla yazılmamıştı.

Kardeşlerimizi akere göndermekten ıktık. Sadece barış içinde yaşamak istiyoruz. lkede yiyebileceğimiz yemekler azaldı.

Tekrardan harflere baktım s, b, ü harfleri yine kayıptı.

Bebeklerimiz, çouklarımız, annelerimiz aç. Askerde kardeşlerimz ne yiyor bilmiyoruz. Sürekli insanlar ölyor.

C, i, ü harfleri yine yazılmamıştı.

Sizi bu toplantıa görmek ve duruşunuzu ortay koymanızı istiyoruz. Bizimle birlikte savaşa karşı gelmeye vr mısıız? Eğer bu sorumuzun evabı evet ise yazan areste buluşalım.

Son olarak d, a, n, c, d harfleri eksikti.

''Salaklar adres yok ve yanlış yazılmış. Sen ne yapıyorsun.'' Yerimden zıpladım. Babamın geldiğini fark etmemiştim bile. Arkamı döndüm ve babamla yüz yüze geldim.

''Size bilgi sağlıyorum. Belki bir şifre olabilir diye düşünmüştüm ve onu çözmeye çalışıyordum.''

''Aferin benim kızıma.'' Babam hiç şefkat göstermeden evden dışarı çıktı. Bense bulmacayı çözmeye odaklandım. Bu harfler bana bir adres tarif etmişti. Dördüncü cadde son bina.

Loading...
0%