@gunisigi.12
|
Keyifli okumalar...
🤍❤️
......
Sara'nın anlatımıyla..
Kapının yan tarafında ki zile bir kez basıp geri çekildim. Arkadaşım Pelin'in evine gelmiştim. İstanbul'dan buraya annesinin yanına gelmişti ve bana haber vermemişti. Bu yüzden ona biraz sinirli olsam da bir aydır yüz yüze görüşemediğimizden aynı zamanda çok fazla özlemiştim. Şimdilik kızgınlığı rafa kaldırmış sadece özlem gidermeyi planlıyordum.
Kapı biraz sonra yavaşça açıldığında Pelin'in annesi Kevser abla kapıda göründü. Beni görünce yüzüne samimi bir tebessüm kondu.
Sakarya'ya geldiğimizden beri ilk defa görüyordum onu. Arada sırada telefon ile konuşuyorduk ama İstanbul'da kaldığımız dört senede sadece iki kere bir araya gelebilmiştik. Şimdi ise aynı şehirde olduğumuzdan Pelin burda olmasa bile istediğim zaman gelebileceğim bir yerdi Kevser ablanın evi.
Küçükken annemin en yakın arkadaşıydı ki Pelin ile zaten annelerimiz sebebiyle tanışıyor duk. Teyzem gibi seviyordum Kevser ablayı. Onunda beni kızı gibi gördüğünden şüphem yoktu.
"Selamün aleyküm." diyerek ilk konuşan ben olurken Kevse ablanın geçmem için kenara çekilmesi ile ayakkabılarımı çıkarıp eşikten içeri girdim.
"Aleyküm selam, Sara hoşgeldin." deyip arkamızdan kapıyı kapattı. Bana doğru döndüğünde gözlerime kadar ulaşan gülümsememle ona sarıldım.
O da sıkıca kollarını bana sardı. Bir annenin sıcaklığını hissetmeyeli çok olmuştu. İster istemez biraz daha sıklaştı kollarım. Kevser abla bana annemi çok fazla hatırlatıyordu. Annelerimiz çay içerken, Pelin ile benim yanlarında evcilik oynadığımız günler geliyordu aklıma. Hep beraber olduğumuz anılarımı hatırladığım da duygulanıyordum.
Şimdi de bir an o burukluğu yaşadım ama ilk andan kimseyi üzmek istemediğinden kendimi toparladım.
Kevser abla ile ayrıldığımız sırada canım arkadaşımın sesini duydum.
"Bana da bir hoşgeldin yokmu ballı lokmam." Gülerek ona döndüğümde aynı şekilde ona da sarıldım. Yerimizde sallana sallana sarılırken ikimizde gülüyorduk. Onu tahmin ettiğinden haha fazla özlemiştim.
Sarılmayı bitirip çekildiğimde, çantam ile çarşafımı çıkarıp sağ tarafımda bulunan portmantoya astım. Üzerimde kahverengi robalı elbisemle, bir ton daha koyu olan başörtüm ile kaldım.
Pelin'in üzerindekilere gözüm kaydığında, bol bir eşofman ile aynı şekilde bol, üzerinde küçük kırmızı kalp desenleri olan bir tişört giymişti. Topuzundan çıkmış bir kaç tutam saç omuzlarına dökülüyordu. Evde rahat olmayı sevdiğinden hep bol kıyafetler tercih ederdi arkadaşım.
"Evi bulman zor oldu mu?." diye sordu Pelin, hep beraber salona geçerken.
"Olmadı. Zaten aşinaydim bu mahalleye kolay buldum."
"Çok şükür." dedi Kevser abla. Salonun en başındaki tekli koltuğa oturdum.
Eskiden hatırladığım gibi olmadığını fark ettim salonun. Benim hatırladığım dan başka bir salon yapmıştı burayı Kevser abla.
"Nasılsınız, napıyorsunuz görmeyeli." deyince Pelin cevap verdi.
"İyiyiz balım, elhamdülillah. Sen nasılsın onu söyle."
"Bende iyiyim elhamdülillah."
Biz havadan sudan sohbet etmeye devam ederken Kevser abla çay koymak için ayağa kalkınca Pelin onu oturtup kendisi koymak için mutfağa gitti. Salonda Kevser abla ile kalınca onunla sohbet ettim.
Çok geçmeden Pelin yere çay sofrasını dizdi. Böylece sohbetimizin devamını çay ile beraber yapmış yapmış olduk. Konu benim nişanlılığıma gelince Kevser abla beni tebrik etti.
"Evleniyorsun resmen kızım ya," diyerek Pelin yakındı önce. Güldüm bu söylediğine." Tarihi ne zamna aldınız."
"Almadık ki daha. Nikah tarihini yarın karaklaştıracağız Yasir'le."
"Konuşuyor musunuz telefonda yada mesajlaşıyor musunuz?." diyerek elindeki çekirdeği çıtlattı.
Kafamı olumsuz anlamda salladım."Konuşmuyoruz, bir durum olunca Yasir babama söylüyor öyle haberim oluyor. Dini nikahı resmi nikahtan hemen önce kıyacağız. Günaha girmek istemedim bende."
"Hıı, başbaşa mı konuşacaksınız nikâh tarihini?." Kevser ablanın konuya dahil olmasıyla başımı ona çevirdim.
"Normalde evde konuşacaktık ama bu sefer dışarda konuşalım demiş Yasir. Bende Pelin'e soracaktım işte beraber gidelim diye. Tek gitmek istemedim."
"İyi yapmışsın." dedi çayından bir yudum alıp.
"Aynen balım gelirim ben seninle merak etme." dedi Pelin'de.
Kafamı sallayıp bu sefer ben sordum." Sende bir tık varmı kanka. Evlilik, kısmet işleri."
Annesinin yanında sorduğum soruyla beraber Pelin'inbir anda içtiği çay boğazında kaldı. Sesli bir şekilde öksürürken bunu söylememi beklemiyor muş gibi hazırlıksız yakalandı. Öksürüğünü gidermek için çayından bir yudum daha aldı. Kısık bakışlarını bana çevirdiğinde gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Helal, helal Pelinciğim dikkat et." dedim muzip bir tavırla.
"Ederim balım sağol." dediğinde kızgın bir bakış daha attı bana. Bense bu sefer kendimi tutamayıp güldüm.
Kevser abla ne olduğunu anlamamış olacak ki ikimize de garip garip baktı. Sonrasında da önüne konuşacak konu gelmiş gibi dudaklarını araladı.
"Yok kızım nerede. Evlenmek istemiyorum diyor başka bir şey demiyor bu kız. Bir tanecik çocuğumun mürüvvetinide goremeyeğim diye korkuyorum valla. "
"Ya anne niye öyle diyorsun, ben evlenmek için küçüğüm bir kere. Gör bak yaşım gelsin bir sürü torun yapacam sana." dedi Pelin.
"Yok, yok bu gidişle evde kalıcan sen kızım."
"Ya anne!." diyerek ikaz etti Pelin, ama bizimle beraber gülüyordu.
Saatler gülüşlerimizle beraber silinip gitti. Arkasında da güzle anılar bıraktı bir kez daha.
....
"Ben çıkıyorum baba!."
"Tamam kızım. Dikkat et!." diye seslendi ben çarşafımı giyerken babam.
Çarşafımı giydikten sonra küçük kol çantamı koluma asıp kapıdan çıktım. Kapıyı kapatmadan selam verince babamda selamımı aldı. Asansöre binmeyip merdivenlere yöneldim. Üç katı da hızlı hızlı inip apartmandan dışarı attım kendimi.
Kaldırımda biraz ilerleyip arabanın yanına geldim. Bugün Yasir ile konuşup nikah tarihini ayarlayacaktık. Önce Pelin'i evden alıp sonra ayarladığı mız kafeye gidecektim. Aramızda henüz nikah olmadığı için Pelin yanımızda iken konuşmak daha iyi olacaktı. Böylelikle bende daha rahat olurdum.
Arabaya bindiğimde kendime göre ayarladım herşeyi. Benden önce babam kullandığı için koltuk ve ön ayna düzeni bana göre değildi. Arabayı çalıştırıp sürmeye başladığımda yaklaşık yarım saat sonra Pelin'in evinin önündeydim. Telefonumu çıkarıp haber vermek için mesaj attım.
Ben: Geldim kanka, hazır mısın?
Pelin çevrimiçi
Pelin: Hazırım iniyom şimdi balım 🍯🍯🍯😎
Ben: Bekliyorum.
Telefonu kapatıp kenara koydum. Bugün hava ayrı bir güzeldi. Hafif esintili bir hava vardı. Açık havada kitap okumayı, yürüyüş yapmayı çok seviyordum. Ama genelde sessiz sakin yerleri tercih ediyordum. Bugün sabah mahallede ki parka gitmek istemiştim ama yetiştirememiştim.
Eve dönerken mahallede biraz yürüyüş yapardım belki.
Arabanın kapısı açıldığında Pelin'in geldiğini anladım. Yerleştiğinde vakit kaybetmeden arabayı çalıştırdım.
"Nasılsın balım."
"İyiyim ama biraz stresliyim ya." diye cevap verdim endişeyle.
"Neden ki ? Bir şey mi oldu?." dedi Pelin bana bakarak." Olmadı da işte ne bileyim kuruntu yapıyorum herhalde."
"Heyecanlısın bence sen balım. Boşuna üzme kendini." Heyecanlı değildim ama bunu ona söylemedim."Olabilir." dedim onun yerine.
Yasir ile ne zaman bir araya gelsek hep böyle bir sıkıntı kaplıyordu içimi. Kendimi yanlış bir şey yapıyormuşum gibi hissediyordum.
"Ee, sen napıyorsun." Sokaktan çıkıp ana yola girdim. Pelin'e kısa bir bakış attığımda yüzünün sıkıntılı bir hale büründüğünü gördüm. Fakat sonrasında toparlanıp cevap verdi." İyiyim işte ne olsun. Özlemişim buraları."
"Kötü bir şey olmuş belli. Anlatsana." Derin bir nefes aldı arkadaşım." Evet oldu ama baya uzun. Akşam anlatırım. Seninde moralini bozmiyim şimdi."
Başımı sallayıp şimdilik onu kendi haline bıraktım. Ne olduğunu az çok tahmin ediyordum zaten. Ben araba sürerken Pelin'de bir şeyler anlatıp kafamı dağıttı. Kısa bir yolculuk sonrası çok geçmeden kafenin önüne gelmiştik.
Arabadan inip içeri girdiğimizde Yasir'i göremedim. Gelmemişti daha anlaşılan. Çok kalabalık olmayan küçük bir kafeydi burası. Arka tarafta bir masa bulup oraya oturduk.
Pelin kendine içecek sipariş etti ama ben bir şey istemedim. Canım bir şey çekmiyordu. Yasir'in gelmesini beklerken sohbet ettik biraz.
En sonunda Pelin'in bakışlarının arkamda kalan kapıya doğru kaydığını gördüğümde Yasir'in geldiğini anladım. Pelin'e yan masaya geçmesini söylediğimde Yasir çoktan masanın başına gelmişti.
Karşımdaki sandalyeyi çekip oturdu." Selamün aleyküm."
"Aleyküm selam." diyerek selamını aldıktan sonra sağ elimle sol avcumu kaşıdım.
Bakışlarım istemsizce üzerindeki giysilere kaydı. Vücudunun hatlarını belli etmeyen bol, lacivert bir gömlek giymişti. Açık mavi kot pantolonu ile gömleği bir uyum yakalamıştı.
Bakışlarım kısa bir an yüzüne degdirip tekrar masaya indirdim. Benim bir şey söylememe kalmadan konuştu Yasir.
"Nasılsın." diye sordu önce. Bir an duraksayıp ekledi. "Kerem amca tam olarak yerleştiğinizi söyledi. Alışabildin mi yeni evinize?."
"İyiyim elhamdülillah." deyip ilk sorususunu yanıtladım."Yerleştik evet. Ufak tefek şeyler var onlarda halledilir. Bu süre içinde ne kadar alışılabilirse o kadar alıştım bende."
"Anladım." dedi söyleyecek başka bir şey kalmamış gibi. Bir süre susup konuşmadığında ben devam ettim."Sen nasılsın? Gülsüm teyze, Ragıp amca nasıllar?."
"İyiyim işte, aynı her zamanki şeyler. Annemlerde iyi selamları var sana."
"Aleyküm selam."
Aramızda rahatsız edici bir sessizlik yaşandığında gerilen omuzlarım la arkama yaslandım. Nasılsın iyimisin muhabbetinden sonra ikimizde ne diyeceğimiz bilmiyorduk sanırım. Nikah tarihini konuşmak için buraya gelmiştik ama ikimizde birbirimizden bir hamle bekliyorduk.
Öte yandan konuşmak için aklıma başka bir konu geldiği de söylenemezdi doğrusu. Yasir nasıl hissediyordu bilmiyordum ama aramızda dakikalar süren sessizliğin içindeki gerginlik su götürmez bir gerçekti.
Ben zaten bu tür şeylerde ilk konuşan yada bir şeyleri yöneten taraf olmamıştım. Yasir normalde böyle birimiydi bilmiyorum ama anlaşılan o da bu tür bir karaktere sahip değildi. Bu açıdan birbirimize benzesekde bence bu iyi bir şey değildi. Bu beni huzursuz eden bir etkendi doğrusu.
"Eee..." dedim. "Senin işlerin nasıl gidiyor." Konuşacak konu bulmak için soğuk terler döküyordum resmen.
"Normal gidiyor, değişen bir şey yok. Herşey güzel." Diye cavap verdiğinde dudaklarımdan bir "Hımm." Mırıltısı döküldü. Sonrası can sıkıcı bir sessizlik. Bu adam neden konuşmak için hiç çaba göstermiyordu?
"Öyle işte.." dedim biraz sonra kendime engel olamayıp. Zaten gergin değilmişim gibi sessizlik beni daha fazla geriyordu."Başka ne navar ne yok."
"Öyle işte.." diyor Yasir alalade bir tavırla. Ve ben engel olamadan damarlarımda yoğun bir sinir filizleniyor." Başka olan bir şey yok."
Çıldırmama ramak kaldı.
İlerleyen saniyelerde hiç bir şey söylemiyorum çünkü her an ağzımdan istemediğim bir şey kaçabilir. Anlaşılan Yasir buraya oturmaya gelmiş. Garson gelip siparişlerimizi aldığında çok geçmeden içeceklerimiz masaya geldi. Yasir filtre kahve isterken ben su istemekle yetinmiştim.
Sonsuza kadar bu konuyu konuşmaktan kaçmak istesemde bu mümkün değildi. Yasir'in de konuşmaya istekli olmadığını anladığım dan vakit kaybetmeden konuya girdim. Bu konuyu çabucak konuşup rahatlamaktan başka çarem yoktu çünkü.
"Peki.. bu nikah işi hakkında ne düşünüyorsun." Kahvesinden bir yudum alırken yüzünde konuşmamı beklemiyor muş gibi bir ifade belirdi. Bakışlarını bana çevirirken yerinde hafifçe toparlandı. Sanki bunu söylemeyi bekliyormuş gibi, "Aslında annemlerin bu işi aceleye getirdiğini düşünüyorum. Yani.. Nikâh için biraz daha süreye ihtiyacımız yokmu sencede."
Açıkça bellirtiği şeyler karşısında şaşırsamda bir şey söylemedim. Böyle düşündüğünü bilmiyordum. Hatta evlilik sürecinin hızlı ilerlemesinin ailesinin değilde onun isteği olduğunu düşünmüştüm.
"Hayırlı işlerde acele ediniz diye buyurmuştur Peygamber efendimiz. Bu yüzden ailelerimizi bu konuda yargılayamam. Fakat bende biraz daha zamana ihtiyacımız olduğunu kabul ediyorum."
"Öyleyse nikâh tarihini biraz daha ileriye almayı sorun etmezsin değil mi?." Cevap bekler gibi yüzüme baktığını hissettim. "Sorun değil elbette. Senin düşündüğün tarih ne?."
Önümdeki suyu alıp peçemin altından bir yudum aldım.
Yasir beklemeden cevapladı."Üç ay sonra olmasının ideal bir süre olduğunu düşündüm ama senin fikrininde önemli tabi."
Bu konu hakkında biraz daha konuştuktan sonra üç ayın ideal olduğu hakkında hemfikir olduk. Nihayet nikâh tarihine karar verdiğimizde Yasir bizi bırakmayı teklif etti ama zaten araba ile geldiğimizden kibar bir dille geri çevirdim.
Pelin ile kafeden çıktığımızda üzerimdeki gerginliğin yavaş yavaş dağılmaya başladığını fark ettim.
....
Yavaş adımlarla yürürken temiz havayı içime çektim. Rüzgar hafif hafif esiyordu. Bu güzel havayı kaçırır sam kendime çok kızardım çünkü tamda sevdiğim hava vardı bugün. Parka gidip, bu havanın tadını çıkaracaktım. Kitap okuyacağımı sanmasamda ne olur ne olmaz diye bir kitap koymuştum çantama. Kafeden çıktıktan sonra Pelin'i davet etmiştim ama Kevser ablanın misafirleri olduğundan o da eve gidip ennesine yardım etmek istemişti. Ben de zorlamamıştım daha fazla. Önce eve uğrayıp kendim için bir şeyler hazırlamıştım. Babama da haber verdikten sonra evden çıktığımda parka, araba ile değil de yürüyerek gitmeyi tercih etmiştim.
Adımlarım sonunda parka ulaştığında içeri girip boş kamelyalardan birine yöneldim. İçinde. İçinde piknik masası olan küçük, mavi kamelyaların çoğu boştu zaten. Çevredeki insanların çok sık geldiği bir park değildi ki buraya ne zaman gelsem kalabalık olmuyordu. Kamelyanın piknik masasına oturup çantamdan mini çay termosumu ve getirdiğim kitabı çıkarıp masaya yerleştirdim. Kaydırak ve salıncakların olduğu yerde beş altı çocuk yüzlerindeki gülücükler ile oyun oynuyorlardı. Onları görünce yüzüme içten bir tebessüm yerleşti. İnsan bazen çocuk olmayı özlüyordu. Çocukluğumda evden içeri girmez, günlerimi parklarda, bahçelerde geçirdim. Salıncakta sallanmayı o kadar seviyordum ki bir kere bindim mi zor kaldırıyorlardı beni. Fakat annemin vefat ettiği senelerde parklardan uzak kalmış, gitmek istememiştim hiç. 'Annem götürmeyecekse beni salıncakta kim sallayacak' derdim hep. Zamanla bu düşünceyi atlatmıştım tabi. Annemi kaybetmiştim ama en sevdiğim oyunun onunla birlikte kaybolmasına izin vermemiştim. Annem olmasa bile kendi kendimi sallamış annemin hala arkamda durup beni salladığını hayal etmiştim.
Salıncakta sallanmayı hâlâ bu yaşımda bile seviyordum ama kendi evimizin bahçesi olmadığından senelerdir hiç sallanmamıştım. Parklarda zeten sallanmam mümkün değildi. Termosumun kapağını açıp kendime çay doldurduktan sonra oturdum. Etrafımı izlerken Yasir ile konuştuğumuz konuyu düşündüm. Nikahın üç ay sonra olması benim için çok iyiydi çünkü Yasir'in ailesi herşeyi oldu bittiye getirmek istiyordu. Yasir bu ay evlenmemizi teklif eder diye sterse girmiştim açıkçası.
Neden bu kadar acele ettikleri hakkında hiç bir fikrim yoktu. Babamın tanıdığı oldukları için saygısızlık olur diye bir şey de diyemiyordum. Zaten Yasir ile ortak kararımız olarak düğün yapmayı istemiyorduk. Sade bir nikah yeterli olur diye düşünmüştük. Bunlardan ayrı olarak içimde bir huzursuzluk vardı ayrıca. Buraya kadar her şey çok fazla hızlı gelişmişti.
Sakarya'ya taşınmadan bir ay önce babamın Sakarya'da tanıdığı bir arkadaşı yani - Yasir'in babası - görücü usulü beni istemeye gelmişlerdi. Babamın sevdiği güvendiği bir aileydi. Dinini yaşayan, namazında niyazında, dürüst insanlardı ve reddetmem için hiç bir sebep yoktu. Bu devirde böyle insanlar azdı. Üstelik babam bu işe çok sıcak bakıyordu. Onu hayal kırıklığına uğratmak istemiyordum, onun onay verdiği biriyle evlenmek istiyordum.
Yasir'i ise ilk gördüğüm zaman garip hissetmiştim. Beş vakit namazını kılan, giyimine kuşamına önem veren, nerede ne konuşacağını bilen bir insandı. Hayal ettiğim eş kriterlerinin hepsini karşılıyordu.Yakışıklı olduğu da bir gerçekti fakat nasıl desem, onu gördüğüm an bir elektrik almamıştım. Onu sevmediğimi biliyordum, evlendiğimizde zamanla ona alışırdım, severdim. Bunu sorun etmiyordum. Yinede biraz huzursuzdum ve korkunç bir hatadan geri dönmek için az zamanım kalmış gibi bir his vardı içimde.
Düşüncelerimin iyi yerlere gitmediğini anladığım da derin bir nefes alıp çayımdan koca bir yudum aldım. Vesvese! dedim kendi kendime. Şeytan vesvese veriyor! Hem babam Yasir'i çok seviyordu.Bu evliliği reddedip onu hayal kırıklığına uğratmak istemiyordum. Bazı şeyler için zaman gerekiyordu belki de. Boşuna evham yapmama gerek yoktu. Düşüncelerimi başka şeylere odaklayıp çayımı yudumlamaya devam ettim. Biraz kitap okudum biraz parktaki çocukları ve yoldan geçen arabaları izledim. Sonunda geldiğimden beri iki saat olduğunu gördüğümde toparlanmaya başladım.
Etraftaki evlere göz gezdire gezdire eve doğru yürümeye koyuldum. Evlerin çoğusu apartman olmasına rağmen dışardan gördüğüme göre büyük bahçeleri vardı. Bizim evimizin bahçesi de böyleydi fakat daire sakinleri sebze falan ekmişlerdi. Biz eve taşınmadan önce herkesin izni ile yapılmıştı.
İstanbul'daki evimizde de bahçemiz olmadığı için buna biraz üzülsemde yapacak bir şey yoktu. Buna da şükür dü.
Yürümeye başlayalı beş dakika olmuştu ki, yürüdüğüm kaldırımın yanındaki apartmanın bahçesinde kocaman erik ağacı dikkatimi çekti. Dallarından tek tük yeşil erikler vardı. Erik sevdiğim bir meyveydi ama dalında tap taze duran ve pas parlak gözüktüğü için şuan ayrı bir canım çekmişti. Adımlarım ister istemez durmuş gözüme kestirdiğim meyveye bakıyordum. Ne yazık ki izin almadan ve bahçenin içine girmeden o eriğe ulaşabilmem imkansızdı.
Dudaklarımı büzüp üzgün bir şekilde önüme döndüm. Babamdan erik almasını isteyebilirdim. Ama yinede canım çekmişti. Bakışlarım tekrar ağaca döndü. Melül melül bakmaktan kendimi alamadım. Yinede bu eriği yememi sağlamıyordu.
Omzumdan düşmesine ramak kalmış çantamı düzeltip yürümeye başlamıştım ki bahçe kapısında durmuş buraya bakan adamla göz göze geldim. Şaşkınlık ile kalakaldığımda bir an algılarım çalışmadı fakat hemen gözlerimi kaçırıp yürümeye devam ettim.
Bu o adamdı. Önce kitapçıda karşılaştığım sonra parkta yanıma gelen, ela gözlü adamdı. Onun burada ne işi vardı demek istiyordum ama bu mahallede yaşadığını tahmi ediyordum. Yâda yaşamıyordu, benimkisi sadece tahmin di.
Üç adım uzağından yanından geçeceğim sırada, bir şey buna engel oldu.
"Hanımefendi." diye seslendi bahçe kapısında durmuş adam. Üstüme alınmayarak yürümeye devam ettiğim sırada, "Hanımefendi bir dakika bekler misiniz?." diyerek tekrar seslendiğinde ise adımlarım duraksadı. Durmak zorunda kaldım.
İki adımla aramızda ki mesafeyi kapatıp tam karşımda durdu. "Sakıncası yoksa, bir şey söylemek istiyorum. Siz bu mahallede mi oturuyorsunuz?"
Sakıncası var demek istedim ama sustum. Onun yerine, "Bunu neden soruyorsunuz bilmiyorum ama, evet yeni taşındık buraya." diye cevapladım tereddütle. Yutkunup omzunun üstüne baktım ."Müsade ederseniz geçeyim."
Bakışlarını yüzümde hissederken kararsız gibiydi. Beni rahatsız etmek istemiyor, aynı zamanda benimle konuşmak istiyor gibiydi. Yüzünde nasıl bir ifade var bilmiyordum ama bir kaç saniye sonra usulca önümden çekildiğinde, gönülsüz olduğunu hissettim.
Yüzüne kısa bir bakış atmamak için zor tuttum ve beklemeden ileriye adımladım. "En azından isminizi söyleyin hanımefendi." diye tekrar seslendiğinde ela gözlü adam, sesi sanki çaresiz miş gibi çıkmıştı. Aklım bunun yanlış olduğunu, yoluma devam etmem gerektiğini söyledi. Duraksadım. Arkamı dönmeden bekledim.
Yabancı birine, üstelik bana haram olan bir erkeğe ismimi söylemem yanlıştı. İçimden bir ses adamın kötü bir niyeti olmadığını söylüyordu ve durmadan yanından geçip gittiğim için bilmeden onu kırıyordum sanki. Yinede bunu yapamazdı m.
Arkamda bana baktığını hissettiğim adamın derince iç çektiğini duydum. İsmimi söylemeyeceğimi anlamış olmalı ki,"Tamam." dedi sakince." Madem öyle, ben ismimi söyleyeyim o zaman. Tuğkan bende. Siz bilmek istemesenizde ben bilin istedim." |
0% |