@gunisigi.12
|
Keyifli okumalar...
❤️🤍
....
Arabanın içindeki sessizliği, radyonun kısık sesi az da olsa azaltırken, gökyüzündeki güneşin azalan ışıkları hafif hafif genç adamın yüzüne vuruyordu.
Radyoda çalan şarkıyı bilmiyordu, ses olsun diye açmıştı. Alışkanlık haline gelmişti bu. Araba sürerken etrafının sessiz olmasını sevmiyordu.
Direksiyonu çevirip arabayı yol ayrımına sokarken arkasına yaslandı genç adam. Bugün kendine izin verip ailesi ve arkadaşlarıyla vakit geçirmek istiyordu. Uzun zamandır tatil yapmamıştı. İşleri bazen o kadar yoğun oluyordu ki ailesine bile zor zaman ayırıyordu. Bu durumdan kendiside hoşlanmıyordu fakat hedeflediği şeyleri elde edebilmek için çok çalışması gerekiyordu.
Sekiz ay önce bir şeker fabrikasının üçüncü ortağı olmuştu ve bu büyük bir sorumluluk getiriyordu. Bu sorumluluğun altında ezilmemek için çok çaba sarfediyordu. Ve son zamanlarda kendini çok fazla işe vermesi çevresi tarafından işkolik bir insan olarak anılmasına sebep oluyordu. Oysa o sadece daha iyisi olabilmeyi amaçlıyordu. İşini seviyordu, bunun için harcadığı zaman çok fazla olsa bile emeklerinin karşılığını fazlasıyla aldığını görmek onu rahatlatıyordu.
Yinede her insan gibi o da yorulmuştu. Sevdikleriyle zaman geçirmeyi özlemişti. Kısa bir süreliğine işlerini yardımcısına devretmişti biraz önce. Şimdi ise arabasına binmiş, arkadaşı Mirza'nın müdürü olduğu kitapçıya gidiyordu. Onu oradan alıp kendi evlerine götürecekti.
Mirza çok yakın bir arkadaşıydı, dolayısıyla ailesiyle hatrı sayılır bir samimiyetleri vardı. Annesi Nurcan çok severdi Mirza'yı. Fakat bir süredir birbirlerini görmemişler di ve Nurcan oğluna arkadaşını da alıp yemeğe gelmesini söylemişti.
Genç adamda zaten böyle bir şey planladığından memnuniyetle kabul etmişti.
Arabayı kırmızı ışıkta durdurduğunda, arabaya bağlı olan telefonundan bir arama geldi. Kulaklığını takıp kız kardeşinin aramasını cevaplandırdı ve yanan yeşil ışıkla tekrar yola koyuldu.
"Abicimmmm." dedi sevimli bir şekilde karşıdaki ses, genç adam kız kardeşinin bu ses tonunu, bir şey istemeden önce kullandığını bilsede belli etmedi.
"Efendim Beyza." diye cevapladı kardeşini.
Heyecanla atıldı Beyza. "Mirza abiyi almaya gidiyorsun değil mi?."
"Evet. Yoldayım şimdi."
"Tamam o zaman, sana gönderdiğim kitabı da gitmişken alır mısın?."
Kardeşi iflah olmaz bir kitap kurduydu genç adamın. Ama daha dün ona yeni bir kitap almıştı. Aldığı kitabı okumadan başka kitap almasını saçma buluyordu genç adam. Beyza'da bunu biliyor olmalı ki abisinin cevap vermesini beklemeden tekrar konuştu.
"Dün aldığım kitabı beğenmedim." dedi aceleyle. "Yoksa biliyorsun istemezdim normalde."
Normalde kitabı varken kitap almamasına dair kardeşini uyarırdı genç adam, fakat bu sefer bir şey söylemedi. Bugün üzerinde bir dinginlik vardı. Tatilin verdiği rahatlıktı belkide.
"Olur, bulabilirsem alırım." dedi onun yerine.
Karşıda nefesini tutmuş olan Beyza ise bunu duyunca sevinçten çığlık atmamak için kendini zor tuttu. Yinede dudaklarından çıkan gülüşü durduramadı.
"Teşekkür ederim, canım abimmm." dedi yalaka bir tavırla. Yüzünde kocaman bir gülümseme oluşmuştu. Sadece bir kitapla dünyalar onun olmuş gibi sevinmişti. Tatlı bir kızdı Beyza, olmadık bir şey bile onu mutlu edebilirdi. Bazı insanlar kolay mutlu olurdu, Beyza'da onlardan biriydi. Mutlu olmayı bilen insanlara sahip olmaksa en güzel şeydi.
Genç adamın yüzüne derin bir tebessüm yayıldı."Yalakalık etmede, anneme yardım et, Mirza'yı alıp geliyorum."
Kısa vedalaşma dan sonra telefonu kapatan genç adam, kitapçının önüne gelmişti. Arabasını park edip kitapçıya girdi.
Kasada Mirza sayesinde tanıştığı Kazım abiyi görünce oraya ilerledi. Kendisinden beş yaş büyüktü Kazım. Kısa sürede aralarında güzel bir muhabbet oluşmuş, uzun zamandır birbirlerini tanıyormuş gibi samimi olmuşlardı. Severdi Kazım abiyi genç adam, güler yüzlü tatlı dilli bu adamı kim sevmezdi ki.
Kendisini görünce "Ooo." dedi Kazım. "Siz buraların yolunu bilirmiydiniz Tuğkan bey?"
Elini tutması için Kazım'a uzatırken mahçup bir edayla güldü genç adam. "İşler yoğun biliyorsun abi. Ancak vakit bulabildim."
Kazım elini tutup genç adamla tokalaştığında yüzünde anlayışlı bir ifade vardı. "İyi bakalım," deyip yanındaki sandalyeyi gösterdi."Gel otur şöyle sohbet edelim."
Tuğkan hemen Mirza'yı alıp çıkmak istesede, uzun süredir görmediği Kazım abisini kırmak istemediğinden sandalyeye oturdu. Aynı anda Kazım kasanın hemen yanındaki küçük camdan dışarıya seslendi.
"Fırat! oğlum iki çay göndersene buraya!."
"Hemen geliyo abi!."
Kitapçının çaprazındaki çay ocağından istemişti çayları Kazım. Yerine oturduğunda biraz sonra gelen çaylarını içerek havadan sudan kısa bir sohbet ettiler. Çok geçmeden de genç adam izin isteyip ayağa kalktı. Mirza'ya geldiğini haber vermemişti. Muhtemelen odasındaydı. Kardeşinin istediği kitabın bölümünü öğrenip oraya doğru ilerledi, kitabı alıp Mirza'nın odasına öyle gidecekti.
Rafların arasında ilerlerken elini cebine atıp telefonunu çıkardı genç adam. Bildirimleri kontrol edip, kardeşinin attığı kitaba baktı.
Aradığı bölüme geldiğinde Beyza'nın istediği kitabı bulmaya çalışarak gözlerini rafta gezdirdi. Göremeyince yavaşça sağ tarafa doğru ilerleyerek aramaya devam etti.
Polisiye kitaplarıyla doluydu yan yana olan üç raf. Kardeşinin istediği kitapta polisiyeydi. En çok polisiye kitaplarını severdi kardeşi. Bir adım daha atıp kısa bi anlığına kafasını çevirip etrafa göz attı genç adam. Tekrar önüne döndüğünde ise mavi kapaklı kitap çarptı gözüne.
Elini uzatıp alacağı sırada sağ tarafından gelen adım sesleriyle istemsizce kafasını çevirdi. Çarşaflı bir kadının ona doğru geldiğini gördü. Daha doğrusu raflardaki kitapları inceleye inceleye yanına yaklaşıyordu. Omzunda küçük bir çanta asılı iken elinde iki kitap taşıyordu. Gözlerine kadar peçeyle kapatmış olduğu yüzü kitaplara doğru dönüktü.
Önüne dönüp mavi kapaklı kitabı eline aldı genç adam. Bu sırada kadın bir adım ötesinde durmuştu. Elindeki kitabı inceledi,evirip çevirdi Tuğkan. Kitabı bulmuştu,burada işi bitmişti. Yinede orada durup raftaki diğer kitaplara baktı.
Biraz sonra bakışları kadının baktığı rafa kaydı. Hemen ardından da tekrar yanındaki kadına çevirdi bakışlarını. Sessizce kitaplara bakıyordu genç kadın. Üzerindeki bakışı hissetmiş gibi kafasını genç adama döndürecek gibi oldu fakat onun yerine eline uzatıp zarifçe raftaki bir kitabı aldı.
Derken Tuğkan, burada daha fazla oyalanmak istemeyerek kasaya gitmek için arkasını dönmeye meyletti. Fakat aynı anda genç kadının da ona doğru dönmesiyle karşı karşıya geldiler. Adımları anında durdu genç adamın. Gözleri birbiriyle kesişirken ikiside bunu beklemiyor gibiydi.
Yeşildi.
Yemyeşil di gözleri genç kadının.
Genç adam göğüs kafesinde bir sıcaklık hisseti. Öyle güzle bir yeşil di ki insanı rahatlatıyordu. Uzun uzun bakma isteğiyle doldu kadının gözlerine. Olmadı. Genç kadın bakışlarını hızla kaçırıp aceleci adımlarla Tuğkan'ın yanından geçip gitti.
Hareket edemedi genç adam. Durduğu yerde taş kesilmişti. Hipnotize olmuş gibiydi. Zihnini bir sis kaplamıştı sanki. Bakıştıkları o beş altı saniye aklında dönüp duruyordu. Ne kadar süre orda öylece durduğunu anlamadı.
Kendine geldiğinde ise derin bir nefes aldı. Elinde tuttuğu kitaba bakıp kasanın yolunu tutarken etrafına bakıp yeşil gözlerin sahibini aradı. Bulamadı, çoktan gitmiş olmalıydı. Kasaya geldiğinde de genç kadını göremedi.
Kitabın fiyatını öderken zihnindeki sis hala kaybolmamıştı. Bir damla bile içki içmemisti, ama sarhoş olmuş gibi hissediyordu. Öyle ki hangi ara yukarı kata çıkıp Mirza'nın odasının önüne gelmişti hatırlamıyordu.
Mirza'yı alıp eve geçerken o çarşaflı kadın hâlâ aklındaydı. Yemek yerken de ara sıra gözlerinin önüne aynı sahne geldi.
Bariz dalgınlığı göz önünde iken kendini toparlamaya çalıştı. Fakat başarılı olduğundan emin değildi.
O kadın onun değerlerine tamamen yabancıydı.
O zaman neydi, o kadının gözlerini tekrar görmek istemesinde ki bu ısrarı.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~ 🥰 |
0% |