@guvercin
|
Doktor, tatilin ilk günlerinde hafif bir rahatlama hissetmişti. Sabahları sahil boyunca yürüyüşler yapıyor, ayaklarının altında kumun sıcaklığını hissediyordu. Gözlerini gökyüzüne kaldırdığında, beyaz bulutların ağır ağır süzüldüğünü görürdü. Yüzüne vuran hafif esinti, içindeki karmaşayı bir süreliğine dağıtıyordu. Ama sadece bir süreliğine… Çünkü her şeyin üzerinde hafif bir gölge dolaşıyordu, ne olduğunu tam olarak adlandıramadığı bir huzursuzluk. Düşünceleri sürekli işine dönüyor, gözünün önüne o hastanedeki gri duvarlar, koridorlardaki sessizlik geliyordu. Her ne kadar ailesiyle huzur dolu bir tatilde olsa da, zihninin bir köşesinde bir şeyler yolunda gitmiyormuş gibi hissediyordu. Bir sabah, kahvaltı masasında ailesiyle sohbet ederken, içindeki huzursuzluk iyice belirginleşti. Kahvesinin tadı eskisi gibi değildi, sohbetin akışı ona yabancı geliyordu. Kafasının içinde, sürekli işine geri dönmek istemesine neden olan o sessiz çağrı yankılanıyordu.Gün geçtikçe bu huzursuzluk, adeta bir dalga gibi üzerine çökmeye başladı. Denizin kenarında oturup ufku izlerken, neden geri dönmek istediğini kendine bile açıklayamıyordu. Ama kalbinin derinliklerinde, iş yerinde onu bekleyen bir şey olduğuna emindi. Ailesine dönüp “Sanırım artık dönmem gerekiyor,” dediğinde, şaşırmışlardı. Onlar tatilin tadını çıkarırken, doktorun bu aceleci kararı herkesi biraz şaşkınlığa uğratmıştı. Ancak doktor, bu içsel çağrıyı daha fazla bastıramıyordu. Doktor, uçak biletini aldıktan sonra evde, valizini hazırlamak için odasına çekilmişti. Odaya adım attığında, duvarlarda asılı duran çocukluk anıları gözüne çarptı. Başarı belgeleri, çerçevelenmiş fotoğraflar... Hepsi bir zamanlar gurur duyduğu, şimdi ise biraz yabancı gelen parçalardı. Valizini yatağın üzerine koyarken zihni, geçmişine bir yolculuk yaptı. Çocukluğunda ailesiyle geçirdiği tatillerin anıları, bugün hissettiği huzursuzluğun tam tersiydi. O zamanlar her şey daha basit, daha kolaydı. Başarıya ulaşma hırsı, masumiyetin arkasına gizlenmişti. Valizini toplamaya başladığında, kapı aralandı ve annesi sessizce içeri girdi. Elinde bir fincan çay vardı. "Biraz daha kalsan iyi olurdu," dedi, yumuşak bir ses tonuyla. "Bu kadar aceleye gerek var mı? İstanbul seni bekler nasılsa." Doktor, annesine gülümsedi, ama o gülümseme yarım kaldı. Çocukken de böyleydi; annesi, onun sürekli ders çalışmasından endişelenirdi. Ne zaman dışarı çıkıp arkadaşlarıyla vakit geçirmesini söylese, o, "Daha iyi olmalıyım" diye düşünürdü. Hedeflerine ulaşma arzusu, hep içini kemiren bir şey olmuştu. "Anne, gerçekten geri dönmem gerek," dedi sonunda. "Bilmiyorum, ama bir şey beni çağırıyor gibi. İçimde bir huzursuzluk var, anlatamıyorum." Annesi, kızının gözlerinin içine baktı. Bu, ilk kez hissettiği bir şey değildi. Daha önce de kızı bu şekilde bir boşlukla eve dönerdi. Başarıyı yakalamıştı ama mutluluk, hep bir adım ötede kalmıştı. "Peki," dedi annesi, ona daha fazla ısrar etmeden. "Ama bu huzursuzluk seni bitirir. Kendine dikkat et." Doktor, bir süre odada yalnız kaldı. Bavulunu kapattıktan sonra pencereye doğru yürüdü. Dışarıda, akşamın yumuşak ışığı sokakları dolduruyordu. Tatil boyunca bu anı beklemişti, ama şimdi her şey bulanıktı. Bu huzursuzlukla nasıl başa çıkacağını bilmiyordu, tek bildiği şey geri dönmek zorunda olduğuydu. Ertesi sabah, ailesiyle vedalaşıp evden ayrılırken kardeşi omzuna dokundu. "Yine mi iş? Biraz tatil yapmayı öğrenmelisin," dedi alaycı bir gülüşle. Doktor, başını sallayıp gülümsedi, ama içindeki boşluk büyümeye devam ediyordu. Havaalanına giderken, zihni sürekli hastaneye, orada olup bitenlere kayıyordu. Geri dönmesi gereken bir şey vardı; ama ne olduğunu tam olarak bilmiyordu. İstanbul’a vardığında, evine gitmek için yola çıktı. Ev, her zamanki gibi sessizdi. Bitkiler solmaya başlamıştı, uzun süre bakımsız kalmışlardı. Onları sularken, içindeki huzursuzluk hâlâ geçmemişti. Hastaneye dönme fikri, beyninin arka planında sürekli yankılanıyordu. Daha fazla bu dürtüye engel olamayıp hızlıca hazırlanıp evden çıktı. Arabasının koltuğunda geriye yaslanmış, gözlerini yarı kapalı tutarak trafikte ilerliyordu. Şehir gürültüsü, her gün duyduğu ama fark etmediği o tanıdık sesler, bugün sanki üzerine çöküyordu. Radyoda çalan hafif müzik, bir zamanlar onu rahatlatırken şimdi sadece boş bir gürültü gibiydi. Ellerini direksiyonun etrafında sıktıkça, parmaklarının beyazlaştığını fark etti. İçinde anlamlandıramadığı bir huzursuzluk vardı. Her şey gayet normal görünüyordu, ama kalbinin atışı giderek hızlanıyordu. Bir şeyler ters gidiyordu, ama ne olduğunu bilmiyordu. Camdan dışarı bakarken, zihni sürekli farklı yerlere kayıyor, düşüncelerini toparlamakta zorlanıyordu. Gözleri, bir an için gökyüzündeki bulutlara takıldı. Beyaz, yumuşak görünen bulutlar, bir araya gelerek karanlık bir görüntü oluşturuyordu. Sanki gökyüzü bile ona bir şey anlatmaya çalışıyor gibiydi. "Saçmalama," diye fısıldadı kendi kendine. Ama yine de, içindeki huzursuzluk artmaya devam etti. Daha fazla dayanamadı. Arabayı kenara çekti, motoru kapattı ve ellerini saçlarına götürdü. Parmakları, alnındaki ter damlalarını hissettiğinde şaşırdı. Hava çok sıcak değildi, ama vücudu sanki ateş içindeydi. Derin nefes almaya çalıştı, ama göğsündeki ağırlık buna izin vermiyordu. Birkaç dakika boyunca sadece oturdu, gözlerini kapadı ve derin nefesler aldı. Kafasının içinde yankılanan düşünceler vardı. "Kafayı mı yiyorum?" diye düşündü. Rahatlamaktan çok uzaktı. İçinde bir şeyler kopuyordu. Bir şeylerin peşindeydi ama ne olduğunu bilmiyordu. Zihni bu düşüncelerle doluyken, arabayı tekrar çalıştırdı ve yola devam etti. Bir süre her şey normalmiş gibi göründü. Ama bu sefer o tuhaf his çok daha güçlüydü. Bir kavşağa yaklaşırken, her şey bir anda durdu. Zaman sanki donmuş gibiydi. Gözleriyle yola baktı; arabalar hareket etmiyordu, insanlar olduğu yerde kalmıştı. Ağaçlardaki yapraklar bile kıpırdamıyordu. Sadece doktor hareket edebiliyordu. Kalp atışları hızlandı, boğazı kurudu. "Bu bir rüya olmalı," diye düşündü. "Bu mümkün değil." Ama bu bir rüya değildi. Bu gerçekte yaşanıyordu ve doktor ne yapacağını bilmiyordu. Ellerini direksiyondan çekti, derin bir nefes almaya çalıştı ama vücudu ona itaat etmiyordu. Ellerini tekrar direksiyona koydu, parmakları titriyordu. Gözlerini kapadı ve tekrar açtığında, her şey normale dönmüştü. Arabalar hızla ilerlemeye başladı, insanlar kaldırımda yürüyordu, hatta köşede bir çocuk topuyla oynuyordu. Her şey eskisi gibiydi. Ama doktor değildi. Kafasını iki yana salladı, içindeki bu garipliği kovmaya çalıştı. Ama ne kadar denese de, bu his onu bırakmıyordu. Sanki bir şey ona işaret veriyordu. Ama ne? İçinde beliren bu yabancı duygu, her an daha da güçleniyordu. Bir süre sonra, bu sefer çok daha garip bir şey fark etti. Yolun kenarında yürüyen insanların arasında, bir şey vardı. Bir grup insanın gözleri, diğerlerinden farklıydı. İlk önce bir adamın gözlerine takıldı. Koyu yeşil, neredeyse ışıltılı gözler… Adeta içinde bir şeyler saklıyordu. Adam, doktorun arabasına bakmıyordu bile, ama gözlerindeki o ışıltı onu tedirgin etmeye yetmişti. Ardından bir kadın fark etti. Kadının gözleri derin bir maviyle parlıyordu. Kadın, doktorun gözlerinin içine bakıyormuş gibi görünüyordu, ama aslında onun içini görüyordu sanki. Birkaç saniye boyunca kadının gözlerine kilitlenmişti, ama sonra hemen kafasını çevirdi. İçinde bir ürperti dolaştı. Bu insanlar normal değildi. Ama ne olduklarını bilmiyordu. İçindeki korku artık dayanılmaz bir hale gelmişti. Birkaç sokak ileride, tekrar o tuhaf hissi yaşadı. Zaman bir anlığına durdu, ama bu sefer sadece birkaç saniye sürdü. Yine de, doktor bunun tesadüf olmadığını biliyordu. Kafasını iki yana salladı, zihnindeki düşünceleri dağıtmaya çalıştı ama nafileydi. Bir şeyler oluyordu, ve bu şeylerin tam ortasındaydı. Arabayı kenara çekti, birkaç derin nefes aldı. Zihni tamamen karışıktı. Bir yandan geri dönmek, bir yandan da hastaneye gitmek istiyordu. Ama içindeki o bilinmezlik korkusu, onu geri tutuyordu. En sonunda, derin bir nefes alıp, arabayı tekrar çalıştırdı. Hastaneye doğru ilerlerken, içindeki huzursuzluk yerini başka bir şeye bırakıyordu: merak. Ama bu merak sıradan bir şey değildi. Büyüyen, kontrol edilemeyen bir merak. Neden burada olduğunu bilmiyordu, ama buradan kaçamayacağını da hissediyordu. Hastanenin önüne geldiğinde, binanın dış cephesindeki renk değişikliği gözünden kaçmadı. Eskiden gri olan bu yapı, şimdi soluk bir beyaza boyanmış gibiydi. Belki de beyaz değildi, sadece ışığın tuhaf bir şekilde yansımasından kaynaklanıyordu. Bir an, hafifçe başını eğerek binayı süzdü. Renklerin bu kadar net bir şekilde değiştiğini daha önce fark etmemişti, ama hastaneye her dönüşü farklı bir izlenim bırakıyordu. Derin bir nefes alıp hastaneye doğru ilerledi, içini kaplayan huzursuzluk adımlarını ağırlaştırıyordu. Kapıdan içeri adım attığında, hastanenin iç kısmındaki beyaz duvarlar, soğuk bir sterilite yayıyordu. Bu beyazlık gözlerini rahatsız etti. Aydınlatma, beyaz duvarlardan yansıyarak her şeyi olduğundan daha parlak ve keskin gösteriyordu. Koridorlarda gezinirken odaların bir kısmının kapıları hafifçe aralıktı. İçeriden fısıltılar, iniltiler ve mırıldanmalar duyuluyordu. Bazı hastalar duvarlara tuhaf şekiller çiziyor, kimisi sadece boş gözlerle tavana bakıyordu. Bir odada, bir adam yavaşça sallanıyor, kendi kendine mırıldanıyordu. Doktor bu manzaraları yıllar içinde o kadar çok görmüştü ki, artık ona şaşırtıcı gelmiyordu. Ama yine de içindeki huzursuzluk dinmiyordu. Koridorda ilerlerken, doktor birkaç tanıdık yüzle karşılaştı. İlk tanıştığı doktorlar, hafifçe başlarıyla selam verdikten sonra hızla yollarına devam etti, ama biraz ileride birkaç kişi ona doğru yaklaşarak konuşmaya başladı. İki doktor, karşıdan gelirken alaycı bir ifadeyle gözlerini doktora dikmişti. Biri, sanki onu fark etmemiş gibi davranarak, "Vay, tatildeki yıldızımız dönmüş," diye mırıldandı. Diğeri ise hafifçe güldü. "Bakalım, bu kadar erken dönmesi bir şeyleri değiştirecek mi?" dedi, göz ucuyla onu süzerek. Her iki doktor da, doktorun hastanedeki başarılarını kıskanıyordu. Bu alaycı tavırları, her zamanki soğuk rekabetin bir yansımasıydı. Doktor, bu sözleri duymazdan gelerek ilerledi. Ama içten içe, bu insanların kendisine neden bu kadar takıldığını hep merak etmişti. Başarısı, bazılarına göre imrenilecek bir durumdu, ama diğerleri için bu başarı, bir rahatsızlık kaynağıydı. İçinde bir yerde, onlara cevap vermek istedi; ama şimdi bunun için doğru zaman değildi. Zihnini berrak tutmak zorundaydı, çünkü buraya erken dönmesinin asıl sebebi başka bir şeydi. Koridorun sonunda, tanıdık bir hemşireyle karşılaştı. Hemşirenin yüzünde, hafif bir şaşkınlık vardı. "Erken dönmenize şaşırdık," dedi, sesi tedirginlik doluydu. Diğer hemşirelerin aksine, bu hemşirenin sesi daha dikkatli ve saygılıydı. Doktor, hafif bir baş hareketiyle karşılık verdi, ama içinde hala büyüyen bir huzursuzluk vardı. Bütün bu beyaz duvarlar, parlak ışıklar ve gergin bakışlar, ona tuhaf geliyordu. Hastanede bir şeyler değişmişti, ama ne olduğunu tam olarak anlamıyordu. Birkaç doktor daha yanından geçerken, onların da hafif bir tedirginlikle fısıldaştıklarını fark etti. "Bu kadar erken dönmesi garip," diyordu biri. Diğeri ise, "Ne oldu da geri döndü ki?" diye ekliyordu. Sonunda, birkaç doktorla daha karşılaştı. Gözleriyle onu süzüp, soğuk bir gülümseme ile selam verdiler. "Bu kadar çabuk dönmen ilginç," dedi biri, alaycı bir tonla. Diğer doktor ise, gülümsemesini gizleyemeyerek ekledi, "Tatil, sanırım beklediğin kadar iyi geçmedi, değil mi?" Doktor, bu sözlere sadece hafifçe gülümsedi. "Her zaman bir şeyler yarım kalır," dedi sakin bir sesle. Ama içinde kaynayan rahatsızlık, cevap vermemesi için onu zorladı. Bu insanlar, onun her adımını eleştiriyor, başarılarını küçümsüyorlardı. Ama şimdi, onların alaylarına karşılık verecek zamanı yoktu. Sonra, diğer doktorlar da biraz daha ciddileşti ve fısıltıyla konuşmaya başladılar. "Burada bazı şeyler değişti," dedi biri. "Yeni bir hasta geldi.Genç bir kız ... Onunla ilgilenmesi için yeni bir doktor atandı." "Garip bir durum," diye devam etti diğer doktor. "Kimse o odaya girmeye cesaret edemiyor. Hemşireler bile korkuyor. Odada bir ışık beliriyormuş, sonra kayboluyormuş... Sanki karanlık birşey var o odada." Doktor gizemli konusmayı dinlemeye çalıştı ama diğer doktorların konuşma tarzlarına bir yere kadar sabredebildi, müsade isteyip odasına doğru ilerlerdi. Kendi odasına vardığında, eski dostlarının sesleri ve hastane rutiniyle dolu sessizliğin içinde kayboldu. Odanın içi titizlikle düzenlenmişti: Masasında açık dosyalar, raflarda dizilmiş tıp kitapları ve köşede küçük bir saksı bitkisi. Doktor, önce dosyalarına göz gezdirdi. Bir anlığına, anksiyete bozukluğu yaşayan bir hastanın tedavi sürecine dair notlar üzerinde yoğunlaştı. Bu hasta, iyileşme sürecinde umut veren küçük ilerlemeler göstermişti ve doktorun içi bu başarılarla dolmuştu. Gözleri, hastanın iyileşme sürecindeki her küçük adımda parlıyordu. Sonra, odanın kapısı hafifçe aralandı ve genç bir adam içeri girdi. Üzerinde beyaz önlüğüyle, gözlüklerinin biraz eğilmiş olduğunu fark etti. "Selam," dedi genç adam, biraz heyecanlı bir ses tonuyla. "Erken döndüğünüzü duydum. Her şey yolunda mı?" Doktor, ona nazikçe gülümsedi. "Selam," dedi, "Evet, tatilden döndüm. Her şey yolunda, sadece biraz daha erken dönmek istedim." Genç adamın gözleri, doktorun gözlerinde bir şeyler arıyormuş gibi parlıyordu. Doktor, bu ilginin farkındaydı ama ona karşı bir şey hissetmiyordu. Bu nedenle, genç adamın daha yakınlaşma çabalarına karşı, samimi ama mesafeli bir tavır sergilemeye devam etti. Genç adam, doktorun cevabından memnun kalmamış gibi görünüyordu. Samimi bir şekilde, "Tatil nasıl geçti? Hiç anlatmıyorsun, merak ediyorum." diye sordu, gözleri doktorun yüzüne dikkatle odaklanmıştı. Doktor, genç adamın bu yaklaşımını biraz boğucu buldu ve sohbeti başka bir yöne çekmeye karar verdi. "Bu arada, hastanede yeni bir gelişme olduğunu duydum. O gizemli hasta hakkında ne biliyorsun?" Genç adam, doktorun bu sorusuna hemen yöneldi. Ellerini önünde birleştirerek derin bir nefes alıp verdi "Ah, o konuya mı geldik? Aslında çok fazla bir şey bilmiyorum. Fakat bazı hemşireler odasına girmekte zorluk çekiyorlar. Bir tür ışık patlaması yaşanıyor ve hastanın kendisi de oldukça kapalı. Herkes oldukça dikkatli olmaya çalışıyor. Gerçekten rahatsız edici bir durum." Doktor, genç adamın cevabını dinlerken, genç adamın yüzündeki garip gülüşleri ve vücut dilindeki rahatsız edici sinyalleri fark etti. Genç adamın bu konuda kaçamak cevaplar vermesi ve konuyu değiştirerek doktorun dikkatini dağıtmaya çalışması, doktorun kafasındaki soru işaretlerini daha da artırdı. "Anladım," dedi doktor, demek kimse bu konu hakkında ona detaylı bilgi vermiycekti.Genç adam, doktorun dikkatini çektiğini düşündüğü konuya yöneldi. “Bu arada, bir tıp festivali var. Orada iki biletim var, belki birlikte gitmek istersin. Tatilin erken bitti, biraz kafa dağıtmak iyi olabilir,” diye öneride bulundu. Doktor, genç adamın bu önerisini kibarca geri çevirdi. “Teşekkürler, ama şu anda işlerimi halletmem gerekiyor.” Genç adam doktorun bu ilgisiz tavrını fark etsede pes etmeye niyeti yoktu. Doktor bu hastaneye geçen sene gelmişti, onu ilk gördüğü andan beri aşıktı.Sesi, gülüşü,davranışları o kadar büyüleyici yedi ki onun için... Başını önüne eğip ahşap parkeleri incelemeye başladı .Artık daha fazla ne yapabilirdi bilmiyordu.Ne derse ya red ediliyor yada kibarca geçiştiriliyordu.Bir şeyler olmalıydı... Onun dikkatini çekecek bir şeyler.Başını hafifçe doğrulttu, o her zaman ki gibi bilgisayarına ve dosyalarına gömülmüştü , çok güzeldi. Siyah saçları, koyu hafif çekik gözleri, beyaz teni hepsi birbiriyle o kadar uyumluydu ki... Hele ten rengi ,bazen geceleri parlıyordu. evet! Gerçekten parlıyordu bu nasıl mümkün olabilirdi?. O bir peri derdi her zaman içinden, bir peri ancak böyle olabilir. Ona dikkatlice bakarken bir parıldama gördü gözlerinde, baktığı yeri aydınlığa kavuşturuyordu. "Yok artık" dedi kendine. gözlerini ovuşturup tekrar baktı ona , gözleri parıl parıl parlıyordu. "Ela" dedi.“Gözlerin biraz farklı parlıyor gibi görünüyor,” sesi hafifçe titreyerek. Doktor, genç adamın bu yorumunu duyduktan sonra aniden irkildi. İçinde bir huzursuzluk dalgası yükselirken, gözlerini gizlice kontrol etmek için masanın altındaki çekmeceden küçük bir ayna çıkarıp aceleyle gözlerine baktı. Bu gün ki gördüğü şeyler hiç normal değildi, şimdi ona böyle söylenmesi... Normalde olsa "ne saçmalıyorsun?" Diyceği şeye hiç sorgulamadan baktı. Aynadaki yansıması, her şeyin normal olduğunu gösteriyordu. Ancak doktorun içindeki rahatsızlık hissi, kolayca geçmeyen bir endişeye dönüştü. Gözlerinde beliren endişeyi ve belki de kendi iç karmaşasını gizlemeye çalışan doktor, genç adama döndü ve “sanırım güneş ışığından dolayı böyle” dedi, sesinde hafif bir titreme vardı. Genç adam, doktorun bu açıklamasına bir nebze olsun rahatlama getirmeye çalıştı. Hafif bir gülümsemeyle, “Yok canım, tabi ki bir ışık yanılsaması olmuştur,” dedi. “Gözlerin gayet normal. Neden bu kadar gerildin?”(bu periler için normaldir nasıl olsa). Doktor, genç adamın rahatlatıcı tavrından biraz rahatladı. Yine de, içindeki huzursuzluk duygusunu tamamen atamadan, gözlerinde hafif bir endişe kaldı, gözlerini saklamaya çalışarak. “Yeni geldim ve biraz yorgunum. Seninle sonra konuşsak desem, kabalık etmiş olur muyum?” Genç adam ne zaman kovulurum acaba diye bekliyormuş gibi oturduğu sandalyeden yavaşça kalktı. "Aslında olursun, ama bir öğle yemeğiyle telafi edebilirsin belki" diyerek doktorun yüzüne baktı, hala bir umut görmeyi bekliyordu. Doktor ellerini başında topladı, sonra yüzünü avuçlayarak genç adama baktı bu "beni zorlama" demek oluyordu. Genç adam, savruk bir gülüş atıp kapıya doğru yöneldi. "Periler yemek yemezdi ,doğru" deyip odadan çıktı. Doktor, genç adamın gitmesinin ardından derin bir nefes aldı ve oturduğu sandalyeye iyice yerleşti. O an içindeki huzursuzluk daha da arttı. Hastaneye dönünce yaşadığı gariplikler ve genç adamın söyledikleri, doktorun içinde bir endişe yarattı. Bu huzursuzluğun ne kadar süreceği belirsizdi. Birkaç gün boyunca kendisini toparlamaya çalışsa da, yolda yaşadığı o tuhaf olaylar ve genç adamın gözleriyle ilgili yaptığı o garip yorum, zihninin bir köşesinde sürekli dolaşıyordu. Hastanedeki günlük işlerine odaklanmaya çalıştı, hastalarıyla ilgilenmek için dosyalarını açtı, notlar aldı, fakat bir türlü tam anlamıyla işe odaklanamıyordu. Kafası sürekli olarak o gizemli kıza kayıyordu. Kız hakkında duydukları, onun hakkında söylenenler, odasından yayılan o garip enerji… Her şey doktorun zihninde dönüp duruyordu. Zihninde oluşan bu karmaşa içinde çalışmaya devam etmeye çalıştı, fakat günler geçtikçe, gördüğü gariplikler artmaya başladı. İlk olarak, yolda arabayla gelirken yaşadığı o anı tekrar düşündü. Etrafındaki her şey bir an için durmuştu, sonra ise hızla normale dönmüştü. Bu olay tekrar yaşanmaya başladı. Hastanede bir sabah, kahve almak için durduğunda, çevresindeki herkesin bir anlığına donup kaldığını fark etti. Zaman durmuş gibiydi, fakat doktor tam anlamıyla bunun farkına varmadan, aniden her şey tekrar hızla eski haline döndü. “Bu neyin nesi?” diye içinden geçirdi, başını iki yana sallayarak toparlanmaya çalıştı. Birkaç gün içinde, bu garip olaylar sıklaşmaya başladı. Doktor, bir gün lavaboya gitmek için hastane koridorlarından geçerken, kendi saçında tuhaf bir elektriklenme hissetti. Bir an için sanki saçlarına dokunulmuş gibi hissetti. Hızla aynaya baktı, saçlarının uçlarında hafif bir kıvılcım gördü. Gözlerini ovuşturdu, ama bu sırada bir şey daha fark etti: Elleri, parmak uçlarına kadar hafif bir karıncalanma içindeydi, sanki içinde bir enerji birikmiş gibiydi. Zamanla, bu gariplikler doktorun bedeninde de kendini göstermeye başladı. Bir sabah odasında otururken, ellerinin avuç içlerinde hafifçe parlayan bir ışık gördü. Hemen ellerini ovuşturdu, gözlerini kırpıştırdı ve bu durumu kendisine açıklamaya çalıştı. “Yorgunluktan,” diye düşündü, “Belki de tüm bu olaylar sadece stres kaynaklıdır.” Ama içten içe, durumun basit bir yorgunluk belirtisinden fazlası olduğunu hissediyordu. Bir şeyler değişiyordu, ama ne? ... Akşam saatlerinde, hastane koridorları iyice sakinleşmişti. Doktor, masasındaki son dosyaları toparlarken bir yandan o gizemli hastanın, gizemli doktoru hakkında düşündü . Onu bir kaç defa görmüştü ama yüzünü tam hatırlayamıyordu, sanki hafızasında bir bulanıklık oluşmuştu.O adamı görünce içine işleyen bir huzursuzluk hissetmişti, bir şeyler doğru değildi. Adamın gözlerinin derinliklerinde, anlam veremediği bir soğukluk ve gizem vardı. İşini bitirip hastaneden çıkmak üzereyken koridorda yine onunla karşılaştı. Adam, yavaş adımlarla koridorda yürüyordu. Doktor, gözlerini ondan ayıramıyordu. "Hoş geldiniz demek istedim," diyerek yaklaşmaya karar verdi. "Bir akşam birlikte bir şeyler yiyip konuşalım mı?" Sesi nazikti ama bu nazikliğin altında yatan asıl niyet, onun hakkında daha fazla şey öğrenme arzusuydu. Adam ise duraksamadan yürümeye devam etti, yalnızca başını hafifçe eğdi, dudaklarında belirsiz bir tebessüm vardı ama tek bir kelime bile etmedi. Bu sessizlik doktorun içinde daha da derin bir rahatsızlık uyandırdı. Adamın neden bu kadar ketum olduğunu anlamaya çalışırken içindeki merak iyice büyüdü. Adamın arkasından bakarken bir anda içgüdüsel bir dürtüyle hareket etti ve adımlarını hızlandırdı. Gözleri adamın sırtına kilitlenmişti; onu takip etmek zorunda hissediyordu. Bir süre sessizce mesafeyi koruyarak takip etti, adamın herhangi bir şeyden haberi yokmuş gibi yürüdüğünü izledi. Gittikçe hastanenin daha izole, kimsenin uğramadığı kısımlarına doğru ilerliyordu. Koridorlar karanlıkla dolmuş, ışıklar daha seyrek yanmaya başlamıştı. Adımlarını hızlandırırken etrafındaki atmosferin gittikçe ağırlaştığını hissetti. Yalnızca hastane koridorlarının rüzgarı değil, sanki duvarların bile üzerlerine kapanıyormuş gibi bir his vardı. O sırada doktorun adımları hızlanmaya başladı. Birkaç köşeyi döndükten sonra birdenbire adamın da hızlandığını fark etti, peşinden giderken onun gittikçe hızlandığını ve yolunu bilerek kaybettirdiğini düşündü. Karanlık köşeler ve uzun koridorlar arasında kaybolan adamın gölgesi, doktorun zihninde belirsizleşmeye başladı. Adam, koridorun sonundaki büyük bir kapıya doğru ilerlerken bir anda durdu. Doktorun kalbi hızla atıyordu. Fark edilmekten korktu ama merakı onu durduramadı. Tam o anda adam yavaşça arkasına döndü ve doktorun gözlerine dik dik baktı. Doktor, olduğu yerde donup kaldı. Birkaç saniyelik bu göz teması, saatler sürmüş gibi geldi. Adamın gözleri derin, soğuk ve anlayamadığı bir biçimde çekiciydi. "Ne yapıyorsun?" diye sormadı. Sadece gözlerinde, doktorun her adımını bildiğini ve onu izlediğini gösteren bir bakış vardı. Doktor, adımlarını geri çekmek isterken, adam ani bir hareketle bir köşeye doğru döndü ve ortadan kayboldu. Doktor hemen ardından koştu, ama adam bir anda gözden kaybolmuştu. Koridor bomboştu. Nasıl bu kadar hızlı hareket ettiğini, nereye gittiğini anlayamadı. Kalbi hızla çarpmaya devam ediyordu, kafası karmakarışıktı. Adamı bir anlığına gördüğüne emin olduğu köşeye doğru ilerledi ama orada kimse yoktu. "Nereye gitti?" diye mırıldandı kendi kendine. Nefesi hızlanmış, kafasında beliren binlerce soruyla boş koridorun ortasında kaldı. Adamın o sessiz ve tehditkar tavrı, peşinden gelen o göz teması, doktorun içini ürpertmişti. İçinde anlamlandıramadığı bir korku ve merak birleşmişti. Hastanenin bu karanlık ve izole kısmında bir kez daha yalnız kalmıştı. Artık her şey daha da gizemliydi. Üzerindeki baskı ve merak öylesine ağırlaşmıştı ki, içgüdüsel olarak bu adamın peşini bırakmayacağına karar verdi. Ama şu anda yapabileceği tek şey, ofisine dönüp gördüklerini sindirmeye çalışmaktı. Derin bir nefes aldı ve karanlık koridorun sonuna, doğru adım adım yürümeye başladı. Aklında sürekli aynı düşünceler dolanıyordu. Bu gizemli olaylar, durmadan gördüğü garip insanlar ve kızın odasından yayılan tuhaf enerji... Ne kadar kaçmaya çalışsa da bir şekilde karşısına çıkıyordu. Ama artık buna bir dur demeliydi. Hastanenin kapısından çıktığında içini büyük bir rahatlama kapladı. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı; temiz hava ciğerlerine dolarken, sanki tüm o hastane koridorları ve yaşadığı karmaşık anılar bir anlığına arkasında kalmış gibiydi. Arabanın kapısını açarken kendi kendine mırıldandı, “Artık yeter, ben bir doktorum ama hayatıma da odaklanmalıyım.” Gözleri arabasının yan aynasına kaydı. Kendi yansımasına baktı, yorgunluktan yüz hatları iyice gerilmişti, ama bir şey daha vardı... Derinlerde bir huzursuzluk, tedirginlik, onu neyin beklediğini bilememek. Motoru çalıştırdığında radyodan akan sakin, hafif bir melodi aracın içini doldurdu. Bu ses, zihnindeki karmaşayı hafifçe dağıtmaya başlamıştı. Yolda ilerlerken her şey daha basit görünmeye başladı; hayatı, kararları, düşünceleri… “Belki de gerçekten yorgunum,” diye geçirdi içinden. “Uykusuzluk, dengesiz beslenme... Bütün bunlar kafamı karıştırıyor olmalı". Bu düşüncelerle yolda ilerlerken bir market tabelası gözüne çarptı. Arabasını park etti ve içeri adım attı. Alışveriş arabasını yavaşça iterken, taze sebzeler, meyveler, etler… Elini gezdirerek seçtiği her şey, ona yeniden kendine bakmayı hatırlattı. “Kendime iyi bakmalıyım,” diye düşündü, “Zihnim ve bedenim toparlanmalı. Belki de tek ihtiyacım olan bu.” Bütün bu karmaşadan sıyrılmanın bir yolu varsa, o da rutine dönmek olmalıydı. Marketin soğuk havasından çıkıp arabanın sıcağına geri döndüğünde, müzik yeniden ona eşlik ediyordu. Kafasında bir düzen oluşturmuş gibiydi. Sanki her şey, biraz daha anlamlı ve basit görünüyordu. Arabayı evin önüne park ettiğinde bir süre öylece oturdu. Gözlerini kapatıp, kafasındaki son düğümleri de çözmeye çalıştı. “Bu gece, sadece kendime odaklanacağım,” diye fısıldadı kendine. Anahtarı çevirip kapıyı açtı, içeri adımını attığında bir rahatlama hissi daha vücudunu sardı. Eve adımını attığında, hafif loş ışıklar ona eşlik etti. Hemen duş alıp rahatlamak istedi. Banyoya girdiğinde, sıcak suyun vücuduna değdiği anda bir huzur dalgası yayıldı. Her damla, üstündeki yükleri yavaşça arındırıyormuş gibiydi. Üzerine rahat bir kıyafet giyip mutfağa geçti, marketten aldığı yiyecekleri dikkatlice hazırlamaya başladı. Ocağın başında duran doktor, kendisine küçük ama özel bir ziyafet sunuyordu. İstediği her şeyi, keyifle pişiriyor, her adımında kendine biraz daha iyi davranıyordu. Masaya oturduğunda, hazırladığı yiyecekleri bir ödül gibi önüne dizdi. Uzun zamandır kendini böyle önemsememişti. Yavaşça bir içecek hazırladı ve salona geçti. Televizyonu açtı, karşısına çıkan renkli yarışma programı anında dikkatini çekti. Yarışmanın neşeli ve gürültülü atmosferi, onu bir süreliğine dünyasından kopardı. Gözleri ekrana kitlenmiş, bir süre boyunca zihnindeki bütün karanlık düşünceleri geride bıraktığını fark etti. Kafasındaki ağır yük hafifliyordu, sanki uzun zamandır kendine vermediği molayı alıyordu. Televizyonun karşısında güldüğünü fark ettiğinde içi ısındı. “Bu kadar basitmiş demek ki,” diye düşündü. “Bazen sadece anda kalmak, uzaklaşmak gerekiyor.” Yarışmadaki renkli karakterler, kahkahalar… Hepsi, onu bir şekilde geri getirmişti. Bütün o gizemli olaylar, korkular, gördüğü garip insanlar… Hepsi yavaşça arkasında kalıyordu. “Kendi hayatımı yaşamaya devam edeceğim,” diye düşündü. “Ve anda kalmaya, şimdi burada olmaya…" ... Günün sıcak sabahında, doktor her zamanki gibi hastaneye doğru ilerliyordu. Ancak girişe yaklaştıkça, fark edilemeyecek kadar küçük bir kargaşa dikkatini çekti. Arabasının camından bakarken, güvenlik görevlilerinin genç bir adamla tartıştığını fark etti. Genç adam, sanki içeri girmek için savaş veriyormuş gibi kendini zorluyordu. Elleri titriyor, gözleri kızgınlık ve endişe dolu bir şekilde parlıyordu. Doktor arabayı park alanına doğru sürerken gözlerini bu sahneden alamadı. Genç adamın haykırışları otoparkın duvarlarında yankılanıyordu. “Lütfen, beni içeri alın! Sadece bir kez göreyim onu!” Güvenlik görevlileri ise hiç taviz vermiyordu. “Buraya giremezsiniz. Hastalarla görüşmek yasak,” diye tekrarladı bir güvenlik, yüzünde soğuk bir ifade vardı. Genç adam, bu sözlerle daha da çaresizleşmiş bir şekilde bağırdı: “Bir tane aklı başında doktor yok mu bu hastanede?” Bu söz, doktorun dikkatini daha da çekmişti. Arabayı hızla park ettikten sonra kapıyı kapamadan koşar adımlarla girişe yöneldi. Genç adam, güvenliklerin arasında sıkışmış halde doktorun yanına doğru baktı. Doktor ona yaklaşırken güvenliklere döndü. “Ne oluyor burada? Neden içeri almıyorsunuz?” diye sordu, gözlerinde şaşkınlık vardı. Güvenliklerden biri ağır bir nefes aldı ve başını eğerek, “Bu adam hastaneye girmeye çalışıyor ama izinsiz. Kendisini tanımıyoruz,” diye cevapladı. Bu sırada genç adam güvenliklerin arasından bir an fırsat bularak, doktorun yanına yaklaştı. “Lütfen, onun iyi olup olmadığını bilmek zorundayım,” diye hızlıca konuştu, sesi endişeyle doluydu. Doktor tam ona ne demek istediğini soracakken, genç adam bir an duraksadı. Ellerini aceleyle cebine soktu, içinden bir not defteri ve kalem çıkardı. Kargaşanın içinde, titreyen elleriyle bir şeyler yazmaya başladı. Doktor bu sırada güvenliklerle tartışmaya devam ediyordu. "İçeri almıyorsunuz, tamam, ama bu adamın burada ne işi olduğunu anlamalıyız,” dedi doktor, güvenliklere daha sorgulayıcı bir ifadeyle bakarak. Genç adam bu esnada bir yandan not defterine hızlıca bir şeyler yazıyor, bir yandan da doktorun güvenliklerle olan konuşmasına kulak kesiliyordu. Kalemi titriyor, cümlelerini toparlamaya çalışıyordu. Sonunda, birkaç kelimeyi hızlıca yazdıktan sonra notu kopardı. “Lütfen, bu çok önemli,” dedi, bir yandan notu doktorun eline sıkıştırırken. Güvenlikler yeniden onu uzaklaştırmaya çalışsa da, genç adam son bir kez gözlerinin içine baktı. “Onun hikayesini bilmeniz lazım.” Doktor kağıda bakarken kafasında bin bir soru vardı. Güvenlikler yeniden doktoru içeri yönlendirmeye çalışırken, genç adamın cebinden koparıp verdiği not hâlâ elindeydi. Kağıdı açtığında, üzerinde bir telefon numarası ve kısaca şu cümle yazıyordu: “Onun hakkında konuşmalıyız.” dedi. o kişi gizemli kızdan başkası olamazdı.Genç adam, doktorun eline sıkıştırdığı notu verdikten sonra, bir an duraksadı ve gözlerini doktorun gözlerine dikti. Sanki o an için her şey donmuştu. “Onun hakkında konuşmalıyız,” dediği anda, ani bir kararlılıkla geriye dönüp hızla koşmaya başladı. Ayak sesleri koridorda yankılanırken, güvenlikler ne olduğunu anlamadan arkasından bağırıyordu. Ancak genç adam, hızla uzaklaşarak gözden kayboldu. Doktor, hala elinde tuttuğu nota boş bir şekilde bakıyordu. Ne olduğunu anlamaya çalıştı ama bir türlü toparlayamıyordu. “Bu da neydi şimdi?” diye fısıldadı kendi kendine. Yavaşça adımlarını atarak arabasına doğru yöneldi. Arabasının kapısını açık bırakmıştı içine bindi, kapıyı kapattı, kilidi indirdi ve bir an durdu. Başını direksiyona yaslayarak derin bir nefes aldı. “Ne yapıyorum ben şu an?” diye mırıldandı. Aklı tamamen karışıktı. Gözleriyle etrafı taradı, ancak hiçbir şey net değildi. Kendi düşüncelerinin içinde kaybolmuştu. Zihni bir yandan genç adamın sözlerini, bir yandan da gizemli kızın odasından hissettiği garip çekimi tekrar tekrar sorguluyordu. Arabasından indi, kapıyı kapatıp kilitledikten sonra ağır adımlarla hastaneye doğru yürümeye başladı. Koridora yaklaştığında, her şey daha da tuhaf bir hal aldı. O kızın odasına geçiş sağlayan koridor, her zamankinden daha sessiz ve boştu. Ancak hava, bir şekilde yoğunlaşmış gibiydi. Doktor, istemsizce koridora göz attı. İçinde tuhaf bir enerji dalgası hissetti. O tanımlayamadığı çekim, tüm vücudunu kapladı. Birkaç adım atmaya yeltense de kendini geri çekti. “Hayır, gitmeyeceğim,” diye fısıldadı, kendini zorlayarak yönünü değiştirdi. Başını iki yana sallayıp derin bir nefes aldı ve odasına doğru ilerlemeye devam etti. İçeri girdiğinde kapıyı kapattı ve masasına yaslandı. Elindeki notu açtı, içindeki kelimeleri bir kez daha dikkatlice inceledi. "Onun hakkında konuşmalıyız." Bu kadar basit görünen bir cümle, zihninde koca bir karmaşaya yol açıyordu. Notu masaya koydu, derin bir nefes aldı ve ellerini saçlarının arasından geçirerek başını geriye attı. Dışarıya baktı, camın ötesindeki şehir hareketli ama bir o kadar da uzaktaydı. "Ne oluyor bana? Bu olaylardan kurtulmaya çalıştıkça daha çok batıyorum," diye fısıldadı kendi kendine. Bir anda kararlılıkla notu alıp buruşturdu ve çöp kutusuna fırlattı. "Bitti," dedi kendi kendine, "Bu saçmalıklara son vereceğim." Ancak içindeki ses ona hala direniyordu. Odayı terk etmeye karar verdi, bir nefes almak için dışarı çıktı. Hava serin, hafif bir esinti vardı. Göğsündeki ağırlığı biraz olsun hafifletmeye çalışıyordu.Bu esnada omzunda bir el hissetti "Selim?". Genç doktor endişeyle ona bakıyordu. "Ne oluyor sana ela? Başta ısrar etmek istemedim ama artık kusura bakma, bitmiş görünüyorsun". Doktor, onun sözlerini duyarken yutkundu. Kendine bile itiraf edemediği o zayıflığı, şimdi genç doktorun karşısında kabul etmek zorunda kalıyordu. Bir an için kendini tutmaya çalıştı, ama gözlerindeki yaşlar artık daha fazla saklanamaz hale geldi. Birden, kontrolsüz bir hareketle genç doktora sarıldı. Sanki onun sıcaklığı, doktoru o derin uçurumdan geri çekebilecek tek şeymiş gibi sarıldı. Genç doktor, doktorun ona sarıldığını hissettiğinde nefesi kesildi. Kalbi hızla çarpmaya başladı.Şimdiye kadar ona hiç bu kadar yakın olmamıştı. Oysa genç doktor, uzun zamandır onun yanında olmak, ona dokunmak, onu korumak istemişti. Bu anın içinde bir yanıyla mutluluk, bir yanıyla ise büyük bir acı vardı. Ela'nın omuzlarına dökülen yaşları hissediyordu. Kalbinin atışları daha da hızlanırken, kafasındaki düşünceler birbirine karışıyordu. Onun gözyaşları, genç doktorun omuzuna akarken, genç doktor ne yapacağını bilemedi. İlk kez ona bu kadar açık bir şekilde duygularını gösteriyordu. Ela’nın derin kırılganlığını bu kadar yakından hissetmek, onu hem mutlu ediyor hem de acıtıyordu. Bir yandan ona ihtiyaç duyması kalbinde büyük bir dalga yaratmıştı, diğer yandan ise onu bu kadar kırılmış görmek, canını yakıyordu. “Ela, lütfen... sakin ol,” dedi genç doktor, sesi hem nazik hem de titriyordu. Ama Ela, ona daha da sıkı sarıldığında, onun kırılganlığına karşı tamamen teslim olmuştu. Genç doktor, onun sırtını okşayarak biraz olsun destek olmaya çalıştı, ama kendisi de ne yapacağını bilemez haldeydi. O an içindeki tüm duygular bir sel gibi dışarı taşmıştı. Kalbindeki yoğun sevgi, Ela’nın gözyaşlarıyla karışıyordu. Ona yardım edememek, onu bu halde görmek, genç doktorun içinde tarifsiz bir ağırlık yaratıyordu. "Ela... sana yardım edeceğim, ne olursa olsun seni yalnız bırakmayacağım," diye fısıldadı, Ela’nın saçlarına hafifçe dokunarak. Sesi bir yemin gibi, hem kararlı hem de duygusal tınıyordu. Ancak Ela’nın ağlaması durmuyor, onu sarıp sarmalayan bu çaresizlik daha da derinleşiyordu. Genç doktor, Ela’nın ağlayışındaki derin acıyı hissediyor, onu kaybetmekten korkuyordu. İlk kez ona bu kadar yakın olduğunu, ona bu kadar ihtiyaç duyduğunu fark ediyordu. Kalbi, ona daha fazla sarılmasını, onu bırakmamasını söylerken, diğer yandan onun acısının altında eziliyordu. Doktor, genç doktorun güven veren kollarında yavaş yavaş sakinleşmeye başlarken, genç doktorun içinde bir yandan rahatlama bir yandan ise daha derin bir karmaşa vardı. Ela ona bu kadar yakınken, onu koruma isteği daha da büyüyordu. Ama bir yandan da Ela’nın bu acı halinin çözülmesini izlemek zorunda kalmak, genç doktor için en zor şeylerden biriydi., Doktor gözyaşlarını silerken genç doktordan hafifçe uzaklaştı ve başını önüne eğdi. “Özür dilerim...” dedi kısık bir sesle. “Ben... Ne yapıyorum bilmiyorum. Çok özür dilerim.” Genç doktor, doktorun gözlerine baktı. “Ela, özür dileme. Gerçekten, ne olursa olsun buradayım. Bunu unutma. Her şey düzelecek. Ben buradayım,” dedi, sesi nazik ama bir o kadar da kararlıydı. Ela’nın kendini toparlamasını izlerken, onun bu halini asla unutamayacağını biliyordu. ona bu şekilde sarılması, onun için tarifsiz bir an olmuştu. Doktor ,yüzüne yapışmış siyah saçlarını umursamazca geriye atarken, bir yandan da göz yaşlarını siliyordu.Genç doktor ona dokunmak istedi , karşında sanki bir yetişkin değilde küçük bir kız çocuğu vardı. Doktor Ela Arıkan, genç yaşında bir çok başarıya imza atmış, tıp camiasının gözdelerinden. Şuan karşısın da o kadar savunmasızdı ki... onu böyle görmek istemiyordu. Normalde olsa asla cesaret edemezdi ama bir anlık doktorun yüzünü avuçlarının arasına aldı koyu gözleri, gözleriyle buluştu. Eliyle nazikçe saçlarına dokundu onları düzeltti, göz yaşlarını sildi ama gözlerini, gözlerinde tutmaya çalışsada bakışları aşağıya kayıyordu. Onu yoğun bir şekilde istiyordu. Başını yavaşça aşağıya eğdi,gözlerini kapattı. Hiç bir şey şuan da olduğu durumdan önemli değildi. Ama bir anda güneş tüm sıcaklığını dünyadan çekmiş gibi vücudun da bir soğukluk oluştu, doktor kendini geri çekmişti. Yaşadığı boşluktan çıkamıyordu. O hala o andaydı. Doktor bir şey söylemeden uzaklaşırken, aklı başına geldi hızlıca peşinden koşup onu kolundan tuttu. "Ela...!" Doktor kendini toplamıştı, işte tekrardan Ela Arıkan olmuştu. "Hiç bir yere gidemezsin". Doktor bakışlarını ciddileştirip genç doktora uzunca baktı. "Selim , sen beni çok yanlış anlıyorsun. Sen benim hayatımda hiç bir şey değilsin! bu zamana kadar seni alttan aldım, bana karşı hissettiğin şeyleri fark etmeme rağmen alttan aldım. Seni bir daha yanımda görmek istemiyorum!". Genç doktor duydukları karşında dona kaldı, onu sevdiğini biliyormuş ,hemde çok uzun zamandır. Bilmesine rağmen... Elini yavaşça doktorun kolundan çekti. Bakışları değişmişti. Uygun bir kaç kelime bulmaya çalışıyordu ama yok. Dili düğümlenmiş gibiydi. Konudan uzaklaşmak istiyordu, bunu kabul etmek istemiyordu ama buda zaten onun uzun zamandır bildiği bir şeydi. "Bunu zaten biliyordun" dedi kendine "bilmediğin bir şey değildi". Doktor hızlıca yanından uzaklaştı. Bunu aklımı yapıyordu , yoksa hava mı bozulmuştu, her yer bir anlığına buz kesti. Ağustosun ortasında.. Doktor sonunda onu kendinden uzaklaştırmıştı. Uzun zamandır onun ilgisinden rahatsızdı, sonunda ona söylemek istediklerini söylemişti. Odasının kapısını sertçe açıp çöpteki buruşturduğu kağıdı açtı, bunun artık geri dönüşü yoktu. Numarayı telefonuna yazıp bekledi. İkinci çalışta o çoçugun sesini duydu. "Bana ne biliyorsan anlat".
|
0% |