@guvercin
|
Güneşin yalnızlığı, onun büyüklüğünden gelir derdi bir arkadaşım. Güçlü olan, her zaman yalnız olurmuş. Hiç kendimi büyük bir insan olarak görmedim, ama bir yandan da hiç yalnız hissetmedim. Kendi işinde gücünde, huzurlu bir ailede büyüyen, zorluklara pek de aşina olmayan biriydim. Belki de bu yüzden insanlar bana kendi deneyimlerini, hiç yaşamayacağımı düşündüğüm zorlukları anlatırken büyük bir dikkatle dinledim. Mesleğim bana yaşamayı öğretmişti; dünyaları tanımayı, insanları anlamayı ve herkesin her şeyi yapabilme ihtimalini kabul etmeyi... Hayat değil, mesleğim büyüttü beni, diyebilirim. Kusursuz bir dünyada insan olmanın ağırlığını yalnızca beyaz önlüğümü giydiğim anlarda hissediyorum artık.Belki de herkesin bir noktada yalnız kaldığına inanıyorum, ama bu yalnızlık illa etrafımızda kimsenin olmaması anlamına gelmiyor. Asıl yalnızlık, düşüncelerinde kimseyi bulamamak. Belki ben de yalnızdım, ama etrafım kalabalıkla doluydu, ya da belki kalabalığın içinde bile yalnızlığı deneyimliyordum. Herkes güçlü olduğunu sandığında, yalnızlık kaçınılmaz hale gelir. Ancak güç sadece fiziksel ya da zihinsel bir yetkinlik değil; bazen insanları anlamak, onların acılarına ve mutluluklarına ortak olmak da güçtür. Benim gücüm, onları dinleyip sessizce anlamaktan geliyordu. Belki bu yüzden hayatım boyunca zorluklarla boğuşmadım; çünkü başkalarının yaşadığı acılar, onların dilinden benim hikayeme akıyordu. Ve böylece, ben de onların hayatlarını bir parça olsun hissedebiliyordum. ... Doktor, uzun koridor boyunca ilerlerken her adımında havada yoğun bir tedirginlik hissediyordu. Hastanenin bu bölümündeki personelin yüzleri solgundu, gözlerinde hafif bir korku vardı. Onun adımlarını izliyorlardı, sanki nereye gideceğini bildiklerinden dolayı tedirginlikle bekliyorlardı. Kızın odasına yaklaştıkça fısıltılar çoğaldı. Koridorda çalışan hemşirelerden biri, bir başka görevliye başını eğerek, "Yine o ışığı gördün mü? Karanlık tarafta ama odadan fırlayan o ışık... Ne olduğunu kimse bilmiyor. Nasıl cesaret edebiliyor o doktor oraya girmeye?" dedi. Duymazlıkdan gelmeye çalışıyordu ama bu sözler beyninde yankılanıyordu. Bu odanın karanlık bir köşede olmasına rağmen, zaman zaman içeriden çıkan yoğun bir ışığın tüm koridoru aydınlattığını duymuştu. Personel, bu durumu "normal" bir hastalıkla açıklayamayacaklarını düşünüyor, kızı adeta bir büyücü gibi görüyordu. Gözlerinde korkuyla karışık bir inanç vardı; sanki kızın doğaüstü güçlere sahip olduğuna inanıyorlardı. Işık, kimi zaman odayı patlarcasına aydınlatıp kayboluyor, ardından yine derin bir karanlık çöküyordu. Bu, herkesin zihninde bir esrarengiz sır gibi yankılanıyordu.Yaklaştıkça tedirginlik artıyordu. Bir hemşire ona doğru birkaç adım attı, korku dolu gözlerle bakarak "Doktor hanım, o kızın yanına gitmekten gerçekten emin misiniz? Oradan yayılan o ışığı hepimiz gördük… Kimse ne olduğunu bilmiyor. Büyülü gibi bir şey, ama biz buna dokunamıyoruz... Ona yaklaşmak tehlikeli olabilir,” dedi. Hemşirenin sesi çatallaşmıştı, adeta onu durdurmak ister gibi. Doktor kısa bir an duraksadı, derin bir nefes aldı. İçindeki tereddütü bastırmak için kendini zorladı. Bu kızla ilgili bilinmeyen bir şey vardı, ama o bu sırrın peşinden gitmeye kararlıydı. “Her şey yolunda, ben ilgileneceğim,” diyerek kendini daha kararlı göstermeye çalıştı. Ancak içindeki gerginlik her adımda büyüyordu.Doktor, kızın odasına yaklaştıkça koridorun karanlığına inat, kapı altından süzülen ince bir ışık huzmesi dikkatini çekti. İşte, herkesin anlattığı o tuhaf ışık işte oradaydı. Sanki odanın içinden kaçıp dışarıya ulaşmaya çalışıyormuş gibi ince bir çizgi halinde kapı eşiğinden taşarak, gölgelerle dans ediyordu. Bu ışık, hastanenin soğuk beyaz duvarlarına inat, sıcak ve davetkar bir parlaklık yayıyordu.Doktor, adımlarını yavaşlatırken gözleri o ışık huzmesine takıldı. Kalbi hızlanmıştı; odanın içindeki bu garip enerji her zamankinden daha güçlü hissediliyordu. Işığın kaynağını merak ederken, içindeki tedirginlik de büyüyordu. Odaya birkaç adım kala, elini kapının tokmağına uzattı. Tam o anda, bir şey oldu. Doktorun parmakları tokmağın soğuk metaline değdiği anda, ışık aniden geri çekildi. Sanki birisi perdeyi hızla çekmiş gibi, ışık hızla söndü, koridor bir kez daha karanlığa gömüldü. O an bir boşluk hissetti; ışıkla birlikte içindeki o garip çekimin de anlık olarak kaybolduğunu fark etti. Ama bu, bir rahatlama getirmedi, tam aksine, onu daha da huzursuz etti. Oda şimdi tamamen karanlıktı, sessizlik daha yoğun ve ürpertici bir hal almıştı.Koridorda kalan birkaç görevli, bu ani ışık kayboluşuna şaşkınlıkla bakakaldı. Fısıldaşmalar yeniden başladı, ama bu kez daha belirgindi. “Işık geri gitti… Ne yapıyor bu doktor?” diye mırıldandılar. Kimse, odaya adım atma cesareti gösterebileceğini düşünmemişti. Odayla ilgili bir sır vardı ve bu sır, ışığın ani kayboluşuyla daha da derinleşmişti.Kısa bir an duraksadı, derin bir nefes aldı. İçindeki korkuya rağmen kapıyı yavaşça araladı ve sadece çok küçük bir aralık açtı. İçerideki karanlığı net bir şekilde göremese de, odanın içine bir göz atmak istedi. Tam bu sırada, başhekim koridorda hızla ilerliyordu. Doktorun odaya yaklaşacağını önceden öğrenmiş gibi görünüyordu. Hızla hareket ediyordu ve doktorun kapıyı araladığını fark ettiğinde, yüzündeki endişe derhal belirginleşti. Yüksek ve keskin bir ses koridorda yankılandı. “Ela hanım, buraya kimsenin girmesini istemiyoruz!” Başhekimin sesi, koridorda yankılanarak geniş bir alana yayıldı. Bu ses, çevredeki hastane personelinin aniden irkilmesine neden oldu. Herkesin gözleri şaşkınlıkla açıldı, bazıları konuşmanın etkisiyle donakaldı. Daha önce başhekimin bu kadar sinirli bir şekilde konuştuğunu hiç görmemişlerdi. Personelin aralarındaki fısıldaşmalar arttı; “Ne oluyor?” “Başhekim neden bu kadar sinirli?” şeklindeki meraklı sorular yankılanmaya başladı. Başhekim, doktorun üzerine doğru yürüyerek, gözlerinde belirgin bir sertlik vardı. “Bu hasta başka bir doktorun sorumluluğunda ve bu işlere karışmak sizin yeriniz değil!” diye bağırdı. Sesindeki sertlik, koridordaki havayı aniden gerdi. Doktor, başhekimin bu güçlü ve öfkeli çıkışı karşısında şaşkınlık içinde kalakaldı. “Ama ben sadece...,” dedi doktor, sesi titreyerek ve yüzünde belirgin bir şaşkınlık ifadesiyle, “Sadece hastanın durumunu öğrenmek istedim.” Başhekim, doktorun bu tepkisini gözlerken, aniden yüzündeki sert ifade yumuşadı. Ses tonu, bir anda yumuşak ve nazik hale geldi. “Üzgünüm” dedi, tonunda şimdi bir yumuşaklık vardı. “Bunu böyle sert bir şekilde ifade etmem gerekmiş olabilir ama güvenliğiniz ve hastanın mahremiyeti her şeyden önce gelir.” Başhekim, doktoru nazikçe kolundan tutarak, “Daha gençsiniz ve meslekte yeni sayılırsınız. Belki bazı şeyleri henüz öğrenmiş olmayabilirsiniz,” dedi, ses tonunda samimi bir not vardı. “Bu hasta, sizin izinde olduğunuz dönemde buraya kabul edildi ve siz bu hasta hakkında çok fazla bilgi sahibi değilsiniz. Öte yandan, kendi hastalarınızla ilgili bazı önemli konuları ele almanız gerekiyor. Sizin hastalarınızın durumları ve tedavi süreçleri üzerine çalışmalısınız. Şu anda bu odanın durumu hakkında daha fazla bilgi edinmeniz uygun olmayabilir.” Başhekim, doktoru kendi odasına yönlendirdi. “İlginiz ve merakınız takdire şayan,” diye devam etti, tonunda sıcak ve samimi bir yaklaşım vardı. “Ama şu anda bu konuyu bir kenara bırakmanız sizin ve hastanın güvenliği açısından en iyisi olacaktır. Hadi gelin, hastalarınızla ilgili mevcut durumlar ve devam eden tedavi süreçleri hakkında bilgi vereyim. Bu konuda size yardımcı olabilirim.” Doktoru tatlı bir şekilde başka konulara yönlendirirken, çevredeki personel başhekimin ani tavır değişikliğini merakla izledi. Bazı personeller, başhekimin kızgınlıkla bağırdığı anı görünce şaşkınlık ve korkuyla sarsılmıştı. Ardından, bu tavır değişikliği karşısında biraz da merakla gözlerini diktiler. Birkaç kişi, hastanenin diğer işlerini yapıyor gibi görünerek, ama aslında konuşmalara kulak kabartarak durumu izlemeye devam etti. Başhekim, doktoru odasına götürürken koridorda sessizlik hakimdi; sadece uzaklarda bir kaç ayak sesi ve arada bir dökülen eşyaların yankısı duyuluyordu. Odanın kapısı açıldığında, başhekim içeriye geçmek için nazik bir jestle kapıyı tuttu. İçeriye girdiklerinde, doktoru rahatlatmak için kendinden emin bir tavırla, “Buyurun, burası daha sakin bir ortam” dedi. Doktorun bakışları, başhekimin bu ani tavır değişikliği karşısında şaşkınlıkla doluydu. Başhekim odanın köşesindeki rahat bir koltuğu göstererek, doktorun oturması için nazik bir davette bulundu. Doktor, bu yumuşak tavır karşısında biraz şaşkın bir şekilde gözlerini ovuşturdu. Hemen ardından başhekim, büyük bir içtenlikle konuşmaya başladı: “Yazın sıcağında içeriye gelmekten pek keyif aldığınızı sanmıyorum, hava gerçekten bunaltıcı, bir çay ya da kahve almak ister misiniz?” dedi. Cevap vermek için tereddüt eden doktorun, bu samimi yaklaşımından sonra biraz daha rahatladığı belliydi. Doktor, başhekimin nazik tavrına karşılık “Bir çay alırım, teşekkür ederim,” dedi. Çay servisi yapılırken, başhekim doktorun rahatlamasını sağlamak için çabalarını sürdürdü. “Yaz tatiliniz nasıl geçti?” diye devam etti. “Dinlenebildiniz mi? Geri dönüş biraz yorgunluk getirmiş olabilir. Buradaki yoğun tempoya alışmanız biraz zaman alabilir.” Başhekim bir yandan doktorun rahatlamasını gözlemleyerek, kendisi de derin bir nefes aldı. Gözlüğünü parmaklarıyla düzeltirken, bir yandan da beden dilini kontrol etmeye çalışıyordu. Doktor, başhekimin bu şekilde sorularını yöneltmesini biraz garip buldu. Özellikle başhekimin sinirli tavırlarından sonra şimdi bu kadar rahat ve samimi bir hava yaratması, doktorun kafasında bazı soru işaretleri oluşturmuştu. Doktor, çayı yudumlarken başhekimin rahat tavrına rağmen, içindeki merakını bastırmakta zorlandı. “Evet, tatilim iyi geçti,” dedi ama gözleri başhekimin tavrındaki ince değişiklikleri izlemekteydi. “Ama koridorda sizi oldukça gergin gördüm. Genellikle bu kadar sinirli ve gergin değilsinizdir,” diye sordu. “Neden bu kadar dikkatlisiniz? O hastanın durumu hakkında bilgi almak istiyorum. Bariz bir sorun olduğu belli! kimse odaya girmek istemiyor. A-ayrıca orda görünen şeyler hiç normal değildi, neler oluyor, başhekimim?”. Başhekim, doktorun bu durumda hissettiği rahatsızlığı fark etti. İçinde bir anlık gerginlik oluştu ve bir şekilde bu durumu kontrol altına almaya çalıştı. Gözlüğünü parmaklarıyla düzeltti, yüzüne garip bir gülümseme oturttu; bu sırada bir terleme başladı. Başhekim, bir an gözlerini kısıp derin bir nefes aldı ve beden dilini toparlamaya çalıştı. O anda, doktor başhekimin bu küçük çatışmalarını fark etti. Gözleri hafifçe daraldı, ama hızla gülümseyerek konuşmaya devam etti. “Ah Gergin görünmüş olabilirim. Yoğun bir dönem geçiriyoruz. Bazı konular üzerinde hassasiyet göstermemiz gerekiyor,” dedi. Başhekim, aniden belirgin bir şekilde gözlüklerini düzeltti, ellerini önünde birleştirdi ve kendini toparladı. Sakin bir ses tonuyla, “Bu konuyu daha sonra konuşalım istrseniz, Ela hanım. Şimdi sizin hastalarınızla ilgili konuşabiliriz.” dedi. Doktor, başhekimin bu sözleri karşısında hala içsel bir şok yaşıyordu. Önceki sert tavır ve şimdi karşılaştığı bu gizemli tavır arasında bir uyumsuzluk vardı. “Anladım, başhekim,” dedi doktor, yüzündeki şaşkınlık ifadesini gizlemeye çalışarak. “O zaman, diğer hastaların durumlarına geçelim." (Şimdilik istediğiniz gibi olsun, çünkü ben bu işin peşini bırakmıycam).
|
0% |