Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3.Bölüm

@gzngsvg

Herkese tekrardan merhabalar Ayçiceklerim 🫶🌻


 


Nasılsınız iyi misiniz? Ben iyiyim Allaha şükür. Kitabı sevdikleriniz ile paylaşır mısınız?


 


Neyse aşklar keyifli okumalar.


 


🌻


 


Kliniğimde masamın önünde oturmuş elimdeki rubik küple oynuyordum. Bugün benim doğum günüm, annem ve babam gelmemişti abim beni terk etmişti.


 


Telefonum ısrarla titredi elime aldığımda mesajlara girdim.


 


Saudade: Serçe nerdesin? Niye telefonlarıma bakmıyorsun?


 


Saudade: St'de atmamışsın, normalde her sabah hayvanları paylaşarak st atardın iyi misin? (15.29)


 


Kerhane gülleri;


 


Saudade: En son Serçe'yle kim konuştu?


 


Beyinsiz Yakup: Aramalara bakmıyor değil mi? Oğlum st'de onu paylaştım geri paylaşım yapmadı normalde yapardı biliyorsunuz.


 


Yasemin Çiçeği: Dükkana baktınız mı?


 


Ferdicik: Selim'le oraya geldik, içeride.


 


Saudade: Geliyorum.


 


"Hayırdır kızım sana." Dedi Ferdi. Başımı masaya yerleştirdim. "Kokoya mama vermemiş."


 


"Ne demek vermemiş." Dedi Selim. Yanıma geldi. "Serçe anneni mi bekliyorsun."


 


Başımı hayır anlamında salladım. "Serçe." Dedi Ferdi. Elim ile yüzümü gizledim, gözyaşlarım sessizce süzülmeye başladı. "Ağlama lütfen."


 


"Noldu?" Diye sordu Selim. Saçlarımı okşadı. "Serçe."


 


"Yanlız kalmak istiyorum, dükkanı kapatırsınız." Dedim. telefonumu elime aldığımda dükkandan çıktım.


 


Eve doğru adımlarımı hızlandırdım, evin açık kapısından girdiğimde direk odama girdim. Kapıyı peşimden kilitledim, yatağa girdiğimde dizlerimi kendime çektim.


 


"Abii." Dedim. Sessizce ağlamaya başladım. "Hani kahramanlar terk etmezdi, kahramanlar sevdiklerini bırakır mı?" Bana böyle öğretmemiş miydi? Öğretti.


 


Önce annem ve babam, sonra abim. Neden herkes beni bırakıyor. Ben sevilmeyecek bir insan mıyım? "Abi gel bir daha çok konuşmam." Dedim. Hıçkırdım. "Abii, beni neden evsiz bıraktın. Evini mutlu etmek için gittin beni neden evsiz bıraktın."


 


"Serçe." Dedi Nergis. Cevap vermedim. "Bak biz sen kapıyı açana kadar buradayız bir yere gitmeyeceğiz! Seni yanlız bırakmayız, tıpkı senin bizi en zor günümüzde yanlız bırakmadığın gibi."


 


"Dedem öldüğü zaman bütün gece benimle kalıp teselli ettin hemde hiç uyumadan." Dedi Yakup. Başımı yastığa daha çok gömdüm.


 


"Annem kemoterapi görürken benimle birlikte hastanelere geldin." Dedi Selim. Yorganı başıma kadar çektim.


 


"Oturuyoruz burada." Dedi Yasemin. Omuzlarımı havaya kaldırdım. "Sancak abi?"


 


"Gökhan abi." Dedi Nergis. Yerimden kalkmadım yalan söylüyorlardı.


 


"Oğlum sen gitmedin mi?" Diye sordu babaannem. Gitmişti.


 


"Nereye?" Diye sordu Nergis.


 


"Serçe kızım sabah abisinin onu terk ettiğini öğrendi, abisi gidecekti ama vazgeçmiş." Dedi Babaannem.


 


"Serçe?" Diye sordu abim. Cevap vermedim. "Kapıyı açar mısın?" Cevap vermedim, gelmeseymiş. "Gidemedim Serçe, seni bırakamadım. Özür dilerim abiciğim hadi aç kapıyı."


 


"Siz Serçe'nin anlına baktınız mı?" Diye sordu Nergis. Sessizlik. "Sabah abim bir sürahi suyu başından aşağıya döktü hastalanmış olabilir."


 


"Serçe aç kapıyı lütfen." Dedi Abim. Yerimden kalkıp kapının kilidini açtım, tekrardan yatağa geçtiğimde başımı dizlerime yerleştirdim. Herkes sırayla içeri girdiğinde kimseyle konuşmadım. "Serçe." Elini başıma yerleştirdi, elini hızla çektirdim.


 


"Dokunma." Dedim. Kimse bugün bana dokunup yaklaşmasın. "Beni bugün yanlız bırakın. Ben gidiyorum." Yataktan kalktığımda telefonumu elime aldım, çalışma masamın üstünden cüzdanımı aldığımdan odadan çıktım.


 


Parmak arası terliklerimi aldığımda evden çıktım, sokakta yürümeye başladım. Dümdüz ilerledim, ardından Güneş mahallesine girdim. Tunç amcanın tekel bayisine girdiğimde bir şişe bira ve bir paket sigara aldım, zippo çakmağı poşete ekledim.


 


Ücreti ödediğimde tekel bayisinin karşısındaki parka gittim, parktaki banka oturup bira şişesini açtım.


 


Şişeyi kafama dikip birkaç yudum aldım. "Iyy! Acı." Dedim. Kusma ihtiyacı geldi. Sigara paketinden bir dal aldığımda ucunu yakıp dudaklarıma götürdüm, birkaç duman aldığımda öksürdüm. Öksürmeme rağmen sigarayı içmeye devam ettim.


 


"Bizsiz mi?" Diye sordu Ferdi. Yanıma oturup elimdeki bira şişesini aldı, kafasına diktiğinde yüzüne baktım.


 


"Yanlız bırakmayacaksınız değil mi?" Diye sordum. Selim güldü.


 


"Zeki kız seni." Dedi Yasemin. Paketimden bir dal aldı.


 


"Siz alışkın değilsiniz sigaraya içmeyin." Dedi Selim. Yasemin dalı yaktığında dumanı içine çekti.


 


Sigara dumanını içime çektiğimde öksürmedim. "Oğlum içmeyin lan." Dedi Yakup. Elimdeki Sigara dalını aldı, aynı şekilde Yasemin'in elindekini de.


 


Ferdi'nin elindeki bira şişesini çöpe attı. "Süt için, çay için ama bunları içmeyin. Ciğerlerinize yazık." Dedi Yakup. Önümde oturdu. "Anlat bakalım Serço."


 


"Abim gitti diye üzgünüm geldi ama kırgınım." Dedim. Ferdi elimi tuttu. "Bana iyi bir yaşam sağlamak için gitti, o yanımda olsun ben çöpten ekmek yerim. El ele verince herşeyin üstesinden geliriz biz."


 


"Tabii ki gelirsiniz." Dedi Selim. Saçlarımı okşadı. "Siz bu zamana kadar neleri halletmediniz." Halletmiştik, ama ben bir daha kimsesiz kalmak istemiyordum.


 


"Gelin şu itlerin mahallesinden gidelim." Dedi Yasemin. Nergis nerede? Yerimden kalktığımda birlikte parktan çıktık.


 


Serkan önümüzü kestiğinde yüzüne baktım. "Hayırdır size? Ne işiniz var?" Diye sordu Serkan. Cevap vermeden yanından geçtik.


 


Birlikte tepeye doğru gittiğimizde bir yandan sohbet ediyorduk. "Bencede." Dedim. Herkes güldü. "Siz konuşmuyorsunuz ben konuşuyorum sonra geveze oluyorum."


 


Herkes güldü. "Ne yalan mı?" Diye sordu Yasemin. Kıkırdadı. "Serçe çenesiyle herkesi bezdirir."


 


"Yetenek bu canım." Dedim. Tepeye vardığımızda birden konfeti patladı.


 


"İyi ki doğdun!" Dedi Nergis. Sancak abi elinde muzlu pasta ile karşımda duruyordu, yanında Faruk abi onun yanında abim.


 


"Aha kız gitti." Dedi Faruk abi. Yavaşça pastanın yanına gittim.


 


"Yaa şapşikler, muzlu pasta almışsınız. Nereden biliyorsunuz sevdiğimi?" Diye sordum. Pastanın üstünde 24 sayısı vardı birde mumlar.


 


"Hadi üfle ve dilek tut." Dedi Yasemin. Gözlerimi yumdum.


 


Sevgili yeni yaşım, senden tek bir isteğim var o'da sevdiklerimin beni bırakmaması. Kaderimde yazılan kişiyle bir yuva kurmak istiyorum. Rabbim kaderime kimi yazdıysa o olsun, not: zenginde olsun amiiin.


 


Derin nefes verip mumları üfledim. "İyi ki doğdun ben!" Diye bağırdım. Sırayla herkes hediyesini verdiğinde hepsine sarıldım, Gökhan abim karşıma geldiğinde yüzüne bakamadım.


 


"Bende verebilir miyim?" Diye sordu. Başımı hayır anlamında salladım. "Küs müyüz?" Yine hayır anlamında salladım. "O zaman sarılalım mı?"


 


"Beni bırakmayacağına söz verirsen olur." Dedim. Yanıma gelip sıkıca sarıldı.


 


"Söz, ölene kadar seni bırakmam." Dedi Abim. Kollarımı boynuna doladım.


 


"Serçe cücesi! Küs müsün benimle lan!" Diye bağırdı Faruk abi. O'na dil çıkardım. "Hediye almıştım."


 


"Hediyeyi ver sonra trip atarım." Dedim. Abimden ayrılıp hediyeyi aldım. "De hayde git lo."


 


Sancak abinin elindeki pastayı aldım ve tebessüm ettim. "Pasta için teşekkür ederim." Dedim. Onunda hediye vermesi gerekiyordu. Bekliyorum. "Eee birşey unutmadın mı Sancak abi."


 


"Hayır." Dediğinde yüzümü buruşturdum.


 


"Sancak abi hediye bekliyor." Dedi Selim. Evet bekliyorum. Hâlâ bekliyorum, verecek galiba. Yok vermiyor.


 


"Almadım." Dedi Sancak abi. Güldüm.


 


"Sorun değil. Size en büyük hediye benim." Dedim. Kilime oturdum, pastayı eşit şekilde kesmeye çalıştım.


 


Bir tane büyük bir tanede küçük dilim. Tabaklara koyduğumda Sancak abiye küçük dilimi uzattım. "Bu sana hediye almadığın için." Dedim. Büyük dilimi kendime aldığımda yemeğe başladım. "Bu daa bana!" Güldüm.


 


"Bu kızın kafasından istiyorum." Dedi Faruk abi. Pastayı mideme indirmeye devam ettim.


 


"Ulan cimri abilerim hani kola! Hani içecek!" Dedim. Herkes bana baktı. "Böyle mi kutluyorsunuz? He. Bir su bile yok, hani su? Tabi cimrisiniz ya şaşırmamak lazım, unuttum. Cimri 3 tane abi var hayatımda." Derin nefes aldım. "İnsan içecek almaz mı? Almalı, bu kadar cimri olunmaz be! Olunmamalı."


 


"Kaç kelime kullandı?" Diye sordu Nergis.


 


"39 kelime 1 tane sayı." Dedi Yakup. Oha saydı mı? Saymış.


 


"Bu çocuk harcanıyor." Dedi Abim. Başımı salladım, pastamı bitirdiğimde aklıma birşey geldi.


 


"Benim dükkanın anahtarı nerede?" Diye sordum. Ferdi cebinden anahtarı çıkardı.


 


"Serçe bu ne biçim anahtarlık! Sırf beğenmediğim için sana yenisini aldım onu kullanırsın." Dedi Ferdi. Anahtarlığı elime aldım.


 


"Bu benim için çok güzel ve değerli." Dedim. Civcivi yanağıma sürttüm. "Yumuşacık ve çok tatlı."


 


"Küçük hediyeler onu mutlu ediyor." Dedi Gökhan abim. Güldüm. "Pahalı hediyeler sever ama küçük hediyeler onu daha çok mutlu eder, mesela ona ansızın aldığım çikolata poşetlerini kaldırır."


 


"Bence çok tatlı kardeşin." Dedi Sancak abi.


 


"Sanada öyle geliyor değil mi Sancak abi, Serçe öyledir tatlıdır. Güzeldir." Dedi Nergis. Sancak abiye bakıyordu.


 


"Enerjik biri." Dedi Faruk abi. Lan ben buradayım.


 


"Ölmedim arkadaşlar arkamdan konuşmayın, ölürsem bedeni mezarda aklı hayvanlarda kaldı diye mezarıma yazın." Dedim. Abim başıma vurdu.


 


"Boş yapma." Dedi Abim.


 


"Sen boş olduğun için biliyorsun değil mi?" Diye sordum. Abim gözlerini kıstı, karşılık verdim.


 


"Serçe kaşınma." Dedi Abim. Elimi belime yerleştirdim.


 


"Kaşınıyorum gelde kaşısana." Dedim. Abim ayağa kalktığında yerime sindim. "Yaa abi seni ne kadar çok sevdiğimi söyledim mi?" Pasta tabağını arkama saklayıp ayağa kalktım. "Canım abim." O'na sarıldığımda boş pasta tabağını ensesine geçirdim, sadece krema kalmıştı. "Tüh ensene krem şanti bulaştı."


 


"Sıçtım ağzına kızım!" Diye bağırdı. Tepede koşmaya başladım, abim kovalıyordu. "İnsan böyle kalleşliği abisine yapar mı?"


 


"Yapmaz mı?" Diye sordum. Hızla kilimin etrafında koşmaya başladım. "Yaramazlık yapmayacaksam neden abimsin o zaman!"


 


"Ben ikna oldum." Dedi Selim. Gülüyordu.


 


"Valla bende." Dedi Ferdi. Murat koşarak yanımıza geldiğinde durdum.


 


"Serçe abla! Sana mörücü gelmiş." Dedi Murat. Mörücü? "Törücü müydü? He he tamam hatırladım Görücü."


 


Gözlerim ilk Sancak'la buluştu gözlerinde öfke vardı. "Nebahat Teyze seni çağırıyor." Dedi Murat. Kilimin üstünden telefonumu ve cüzdanımı aldım.


 


"Geldim canım." Dedim. Murat'la birlikte eve doğru yürüdük.


 


"Adamı sevmedim." Dedi Murat. Aa Nereden görmüş? "Değişik biri birde kötü kokuyor." Başımı salladım. "Sakallı böyle, dişleri sarı."


 


"İnsanları yargılamak iyi değildir canım." Dedim. Bakkalın önünden geçtiğimizde başımla Fevzi amcaya selam verdim.


 


"Biliyorum ama öyle." Dedi Murat. Bahçenin önünde durdum. "Konuşuruz sonra." Bahçeye girdiğimde uzun sıska sakallı bir adam, yanında türbanlı bir teyzede vardı.


 


"Maşallah maşallah kızımızda pek güzel." Dedi Teyze. Tebessüm ettim.


 


"Kız Melahat biz içeri geçelim onlar konuşsunlar az." Dedi babaannem. Onlar içeri geçerken bende tekli sandalyede yerimi alıp oturdum.


 


"Ben Hatip." Dedi Hatip. Yüzüne baktım dişlerinde beyazlık yoktu, biraz yaklaştığında yoğun bir koku geldi. "Kaç yaşındasın?"


 


"24, peki siz?" Diye sordum. Dişlerini göstererek sırıttı.


 


"33." Dediğinde kaldım. 9 yaş nedir ya? Mantıklı mı hayır.


 


"Tuttuğunuz takım, hobileriniz neler?" Diye sordum. Yüzüme aval aval baktı.


 


"Takım tutmam, hobilerimin arasında kıraathaneye gitmek var. En sevdiğim şeydir." Dediğinde yüzüne sadece baktım. "Avrat dediğin evde oturacak, temizliğini yapacak çocuk bakacak." Ha?


 


"Avrat biraz ayıp oluyor." Dedim. Avrat ne demek? Cahil dersem saygısızlık olur mu? "Öncelikle hiçbir şekilde evde oturmayı sevmem, çalışma hayatım vardır. Temizlik yaparım ama yaşım çocuk için genç. Anladığım kadarıyla meslek sahibi değilsiniz, ailenizden para alıp boş boş harcıyorsunuz."


 


"Evet. Ailem bana bakmak zorunda, erkeğim ben erkek!" Diye bağırdı. Biraz daha yaklaştı midem bulanıyor. Kokusu berbattı.


 


"Erkeksiniz diye aileniz size bakmak zorunda değil, siz bir bireysiniz. Kendi ayaklarınızın üstünde durmanız gerekiyor." Dedim. Hatip ayağa kalktı.


 


"Allaha şükür duruyorum." Dedi Hatip. Ardından yüzüme uzunca baktı. "İyi günler avrat bana laik değilsin."


 


"Peki." Dedim. Hatip bağırdığında irkildim.


 


"Ana! Gidiyoruz." Dediğinde yüzüne tiksinircesine baktım.


 


Bahçeden içeriye Sancak abi girdiğinde yüzümde sebepsiz yere tebessüm oluştu. Hatip'in annesi evden çıktığında babaannem Sancak abiye baktı.


 


"Nasıl kız?" Diye sordu Teyze.


 


"Cık bana laik değil. Neymiş evde oturup çocuk bakamazmış." Dedi Hatip. Annesine anlata anlata bahçeden çıktı.


 


"Babaanne bu çocuktan olmaz." Dedim. Babaannem birşey demedi.


 


"Sancak oğlum otur, sıcak çay yaptım içersiniz." Dedi Babaannem. Sancak abi sedire oturduğunda babaannem içeri girdi.


 


"Nasıl geçti konuşmanız?" Diye sordu Sancak abi. Ay ay merakta edermiş.


 


"Cık umutsuz vaka." Dedim.


 


"Güzel, desene kalbin beni bekliyor." Dediğinde yüzüne baktım.


 


"Ne münasebet canım, hâlâ görücü listem var ve kabarık." Dedim. Güldü.


 


"İsterse kapına 40 kişi gelsin, kaderin ne yazdıysa o olur minik Serçe." Dedi Sancak abi. Nasıl bu kadar emin oluyordu.


 


"Ya annen beni istemezsen ya ailen istemezse yine kader diyebilir misin?" Diye sordum. Gözlerine baktım burukça tebessüm etti.


 


"Annem ve babamı trafik kazasında kaybettim." Dedi. Durdum. O'da öksüzdü, o an o'na sıkıca sarılmak istedim. O'nu anlayabiliyorum.


 


Annesizlik ve babasızlık zordu. "Özür dilerim bilmiyordum." Dedim. Tebessüm etti ve gamzesini gözlerime sundu. "Başın sağ olsun."


 


"Sorun değil, bende bilmiyordum ailenin olmadığını." Dediğinde burukça tebessüm ettim.


 


"Sancak oğlum." Dedi babaannem. Elinde bir tepsiyle yanımıza geldi. "Gönlünde biri var mı? Sevdiğin sevdalandığın, yoksa eğer ben seni Serçe kızımla baş göz etmek istiyorum."


 


Başladı yine. "Hayır, Nebahat Teyze." Dedi Sancak abi. Niye var demedi? Var deseydi ya. "Serçe'ye ile seve seve evlenirim."


 


"Abi dediğim adamla evlenmem." Dedim. Evlenirsin de naz yapıyooor bakmayın. Yoo evlenmem. Serçeğğ evlenirsin. Evlenmem. Görürsün. Görelim.


 


"Ben sana Sancak oğlumu laik görüyorum." Dedi Babaannem.


 


"Kimi?" Diye sordu Abim. Hızla yanıma geldiğinde babaanneme baktı. "Kimi laik görüyorsun?"


 


"Sancak'ı." Dedi babaannem. Abim hızla Sancak'ın karşısına dikildi.


 


"Buraya kardeşimi istemeye mi geldin?" Diye sordu Abim. Başımı hayır anlamında salladım.


 


"Abi Sancak abi birşey demedi, babaannem sordu." Dedim. Abim, Sancak abiyle burun buruna geldi. Hızla abimin yanına gittim.


 


"Korkmuyor musun seni burada evire çevire döverim diye?" Diye sordu abim. Dövmek mi?


 


"Biz Allah'tan başka kimseden korkmayız, sevdalandığım kadının abisinden korkmam." Dedi Sancak abi. Bismillahirahmanirahim.


 


"Sikerim ecdadını puşt!" Dedi abim. Sancak abinin yakasına yapıştı. "Kız kardeşimi sana vermem."


 


"Ben istiyorum." Dedim. Abim gözlerime baktı. "Ben Sancak abi ile tanışmak istiyorum."


 


"Tanışmak mı?" Diye sordu abim. Sancak abiyi Sertçe evin duvarına yasladı. "Sikerim lan belanı! Kız kardeşimden uzak dur!"


 


"Bırak!" Dedi Sancak abi. Hızla aralarına girdiğimde sırtım Sancak abinin göğüs kafesine yaslandı.


 


"Abi, yapma lütfen. Böyle dedeme benziyorsun. Annemin babasına benzeme lütfen, senden korkmak istemiyorum." Dedim. Abim hızla Sancak abinin yakasını bıraktı. "Sancak sende git!"


 


"Abi diyeceksin ona!" Dedi abim.


 


"Sancak abi git!" Dedim. Sancak abi hızla bahçeden çıktığında elimi kalbime koydum aptalca atmayı bırakması lazım.


 


"Serçe git Sancak oğlumla konuş bende abinle." Dedi babaannem. Yüzüne baktığımda başıyla kapıyı işaret etti.


 


Bahçeden çıktığımda etrafa baktım, Sancak abi arabasına binmişti. Hızla arabasının önüne geçtiğimde gözlerime baktı.


 


Yolcu koltuğuna ilerleyip arabaya bindim. "Nereye gidiyoruz?" Diye sordum. Arabayı çalıştırıp yola koyuldu. "Abim adına özür dilerim." Cevap yok. "Tamam sinirlisin sanırım." Yüzüne baktım, yeşil gözlerini gözlerime dikti. "Susmam lazım değil mi?"


 


"Susma. Ben seni hep dinlerim." Dedi. Tebessüm ettim.


 


"Mantı gömelim mi? Yani aç mısın? Ben açım." Dedim. Güldü.


 


"Bende açım." Dediğinde güldüm.


 


"Sence bir kadın evde mi olmalı çalışmalı mı?" Diye sordum. Yola bakıyordu.


 


"Bence bir kadın ne isterse onu yapmalı. İsterse çalışmalı isterse evde olmalı, bir kadını evde tutmak zaten saçmalıktır. Kadınlar hürdür, kimse onları kısıtlayamaz." Dedi Sancak abi. Başımı salladım.


 


"Peki Sence bir kadına Avrat demek doğru mu?" Diye sordum. Başını hayır anlamında salladı.


 


"Arapça'da avrat, kusurlu ve edep yeri demek. Yani kadını bir obje olarak görüyorlar. Bence kadınlar bir obje değildir. Avrat yerine Hatun demek daha doğrudur, hatun ise en kıymetli hazinem demek." Dedi Sancak abi. Düşüyorum şuraya.


 


"Tuttuğun takım." Dedim. Tebessüm ettim.


 


"Milli takım olarak ülkemin takımı, ama Fenerbahçe'liyim." Dedi.


 


"Civciv?" Diye sordum. Başını salladım. "Bende civcivliyim, aslında aslanda tutuyorum. Kartalda, kısaca bütün takımları tutuyorum."


 


"Güzel, desene maç izlemek çok keyifli senin için." Dediğinde yüzümü buruşturdum.


 


"Nç, maç izlemeyi sevmem. Ama çok güzel dedikodu yaparım, ileride kocam benimle dedikodu yapmayacaksa evlenmem."


 


"Serçe." Dedi Sancak abi. Bakışlarımı yüzüne çevirdim. "Gerçekten ister misin?"


 


"Evet. Evlenmeyi istiyorum, çünkü evlenmek güzel bence. Yaşımda var, babaannemin yanında kalmak istemiyorum. Evlenmekten başka çarem yok. Sen olmazsan başka biri ama sonunda mutlaka evleneceğim." Dedim. O evden gidemezdim, doğup büyüdüğüm mahalleyi terk edemezdim. Ama evlenip o mahalleye taşınabilirim.


 


O evde kalmak istemiyorum. Babaannemin iğneleyici lafları artık ağır geliyor.


 


"Peki emin misin? Evlilik ciddi bir konudur, yani senin düşündüğün kadar basit değil." Dedi Sancak abi. Basit olduğunu düşünmedim.


 


"Kısaca senin gibi ciddiyetsiz bir insan yapamaz diyorsun, anladım ben." Dedim. Eve gitmek istiyorum. "Kenarda durur musun inmek istiyorum."


 


"Öyle demedim." Dedi. Kaşlarımı çatarak yüzüne baktım.


 


"Ha ben yanlış anladım yani, okey. Anlayacağımı anladım." Dedim. Ne anladın Yurdagül ne anladın!


 


"Serçe yanlış anladın." Dedi. Olabilir.


 


"Tamam diyorum ben yanlış anladım, durur musun? İnmek istiyorum." Dedim. Arabayı kenara çektiğinde şaşırdım.


 


"İnmek istersen inebilirsin Serçe, dediklerimi yanlış anlaman benim değil senin sorunun."


 


"Ha öyle ben sorunluyum." Dedim. Gözlerime baktı.


 


"Evet, sorunlusun bazen konuları yanlış anlıyorsun. Bu senin huyun, bu huyun bile seni tatlı gösteriyor." Dedi Sancak abi. Gözlerimi kırpıştırdım. "Üst göz kapağında 403 tane kirpik var, alt göz kapağında ise 149 bir tanede küçücük." Ha? Neyi saydı bu?


 


Gözlerim dudaklarına kaydı, bacak aramda bir sızı oluştu. Hayatımda ilk kez bu sızıyı hissediyordum, tuhaftı. "Yemek." Dedim güçlükle. Önüme döndüm. "Açım."


 


Sancak abi tekrardan arabayı çalıştırdı. Telefonum ısrarla çaldığında Nergis arıyordu aramayı cevapladığımda bağırdı. "Allah aşkına yardım et! Nolur! Bütün mahalle sokakta! Ebemizi sikiyorlar!" Dedi Nergis. Dilimi ısırdım. "Serçe! Sende yan! Bir tek biz yanamayız, haksızlık bu!"


 


"Reçel zamanı değil mi?" Diye sordum. Nergis bağırdı.


 


"Eveeet! Bokunu yiyeyim yardım et!" Diye bağırdı. Başımı salladım.


 


"Geliyorum." Dedim. Telefonu kapatıp Sancak abiye döndüm. "Sonra yemek yesek olur mu? Çünkü Nergis geberecek birazdan."


 


"Olur." Dedi. Arabayı mahalleye doğru sürmeye başladı. "Serçe."


 


"Hm?" Diye sordum.


 


"Bir kere sarılabilir miyim?" Diye sordu. Bunu neden bu kadar çok istiyordu bilmiyorum ama şuan sarılmak için doğru zaman değil.


 


"Bir dahaki sefere mantı yerine çiğköfte yiyelim mi?" Diye sordum. Tebessüm ettim.


 


"Sen yeter ki iste." Dedi Sancak abi. Yol boyunca ikimizde birbirimizi hakkında birçok şey öğrendik.


 


Mesela Sancak abinin en sevdiği yemek mantı, domates çorbasını bıkmadan içebilirmiş. Krem renk dışında siyah rengide seviyor, asitli içecekler tüketirmiş ama çok fazla değil. Sadece rakıyı tüketirmiş o'da çok nadiren.


 


Bir tane tek kız kardeşi var o'da şuan amerikada okuyormuş, 19 yaşında ismini Frezya olduğunu öğrendim. 27 Ekim 1993 doğumlu, yani 30 yaşına girmedi ekimde girmiş olacak.


 


Ben ise 12 temmuz 1999 doğumluyum.


 


"Sonra?" Diye sordu gülerek.


 


"Sonra yanlışlıkla Nergis'e tokat atacağım diye Faruk abiye attım." Dedim. Kahkahaların arabayı doldurmuştu. "Ama görmen lazımdı, Faruk abi bütün gün yanağı kırmızı dolaştı."


 


Güldü. "Ayy." Dedim. Mahalleye geldiğimizde etrafa baktım. Mahallenin tam ortasında 5 tane kilim serilmişti, marmelat için meyveler alınmıştı.


 


Nergis ve Yasemin meyvelerin kabuğunu soyarken, Selim ve Yakup ise ocak başındaydı. Ferdi ise en arkada meyve poşetleri taşıyordu.


 


Mahallemizin kadınları ise şen kahkahalar ile meyveleri doğruyordu. "Hayde bismillah." Dedim. Sancak abiye son kez baktığımda tebessüm ettim. "Görüşürüz." Arabadan indiğimde Sancak abi geri geri gidip mahalleden uzaklaştı.


 


Ayakkabılarımı çıkartıp Nergis'in yanında yerimi aldım. "Kız! Serçe ellerini yıkadın mı?" Diye sordu Filiz Teyze. Yasemin'in annesiydi.


 


"Hayır." Dedim. Filiz Teyze terliğini çıkardığında hızla ayağa kalktım, rastgele bir terlik giyip eve doğru koştum. Ellerimi güzelce yıkayıp geri mahalleye çıktım.


 


Tekrardan yerime oturduğumda Nergis bir yazma verdi, yazmayı başıma taktığımda Yasemin elime bıçak verdi. "İnce ince kabuğu doğra!" Dedi Yasemin. Başımı salladım.


 


"Anne yeter!" Dedi Ferdi. Meyveleri sertçe yere bıraktı. "Bıktım meyve taşımaktan bitmiyor ya."


 


"Doğru diğer tencerenin başına güzelce karıştır onu!" Dedi Ayfer Teyze. Kahkaha attım.


 


"Gülme Serço!" Diye bağırdı Ferdi. Selim yavaşça kaçmaya çalıştığında Yeliz Teyze bağırdı.


 


"Selim kaçtığın an bu gece arabayı unut! Babandan gizlice araba anahtarı çalmana izin vermem." Dedi Yeliz Teyze.


 


"Oğlumla gurur duyuyorum, baksanıza sessiz sakin karıştırıyor." Dedi Merve Teyze. Yakup göğsünü kabarttı. "Aferim oğluma."


 


"Sancak abiyle nereye gittiniz?" Diye fısıldadı Yasemin. Ortadaki lehene soyduğumuz şeftali kabuklarını yerleştirdik.


 


"Yemek yiyecektik, Nergis aradı." Dedim. Nergis dizlerine vurdu.


 


"Allah belamı versin." Dediğinde güldüm.


 


"Ne yaptınız? Konuştunuz mu?" Diye sordu Yasemin.


 


"Evet, onun hakkında çok şey öğrendim o'da benim hakkımda." Dedim. Yasemin güldü.


 


"Eee!" Dedi Nergis.


 


"Ne eee?" Diye sordum. Ne bekliyorlar.


 


"Yani nasıl beğendin mi? Hoşuna gitti mi? Ay el ele tutuştunuz mu?" Diye sordu. Gülüyordu.


 


Fısıldadım. "Evet hatta işi pişirdik." Dedim. Yasemin hayretle bakarken Nergis şaka yaptığımı anladı.


 


"Arabada mı?" Diye sordu Yasemin. Kahkaha atarak başımı salladım. "Yaa niye dalga geçiyorsun."


 


"Bizede anlatın." Diye bağırdı Ferdi.


 


"Önüne bak karıştır onu!" Diye bağırdım. Yasemin alındı.


 


"Kız bırak el ele tutuşmayı yaklaşmadı bile." Dedim. Bende yaklaşmadım. "Sadece sarılmak için izin istedi."


 


"Anne?" Diye sordu Nergis. Aklına birşey gelmişti. "Bugün kaç yıl oluyor?"


 


"21." Dedi Senem Teyze. Ne 21 yıl.


 


"Neyden bahsediyorsunuz kız?" Diye sordu Merve Teyze. Harbi neyden bahsediyorlar.


 


"Sancak oğlumun ailesinin kaybedeli tam 21 yıl oluyor." Dedi Senem Teyze. "Bugün ölüm yıl dönümleri." Sancak abi ailesini kaybettiğinde 9 yaşında mıydı? Hemde tam benim doğum günümde.


 


"Tamda Serçe kızımızın doğum gününde vefat etmişler." Dedi Filiz Teyze. Acaba bu yüzden mi dün geceden beri sarılmak istedi?


 


"Tam bugün mü kaybetti?" Diye sordum. Nergis başını salladı.


 


"Kıyamam enişteme." Dedi Yasemin. Bende kıyamam.


 


"Nereden enişten oluyor?" Diye sordu Yakup.


 


"Ooo sizin haberiniz yok! Anlatırız sonra." Dedi Nergis. Zaman su gibi akıp geçmişti ve benim krem elbisem şeftali, vişne, frambuaz olmuştu.


 


"Yeter! Omzum koptu!" Diye bağırdım. Bıçağı sertçe lehene bıraktım.


 


"Biz gidiyoruz! Üstümüze başımız battı! Saat 10!" Diye bağırdı Yasemin.


 


"Oturun! Bitti zaten, sadece evlere bölünecek." Dedi babaannem. 150 kavanozu 9 eve dağıtırlar ev başına 15 kavanoz kalan marmelatlar Sancak abiye gidecekti.


 


Ve o'na sadece 5 tane gidecekti. "Bence hepsinden 2'şer tane koyalım. 2 şeftali, 2 vişne ve 2 frambuaz." Dedim. Bize gidecek kavanozların arasından bir tane daha frambuazlı marmelat aldım.


 


Boş tepsiye yerleştirdim. "Ben götürürüm, az önce gelmişti." Dedim. 10 dakika önce eve gelmişti. Tepsiyi elime aldığımda Sancak abinin apartmanına girdim, merdivenlerden dikkatlice çıktığımda kapısına ayağımla vurdum. "Kapıyı açar mısın?"


 


Kapı açıldı. "Çok ağırlar." Dedim. Tepsiyi elimden aldı.


 


"Neden taşıdın ki?"


 


"Sana getirdim." Dedim. Terliklerimi çıkarıp içeri girdim. "Tezgah temiz mi?" Başını salladı, kapıyı kapattığımda mutfağa doğru ilerledim. "Bunları tezgahın üstüne koymamız lazım, 1 gün boyunca ters durmalı."


 


"Sen yorgunsun, Nergis getirirdi." Dediğinde kaşlarım çatıldı.


 


"Gideyim o zaman." Dedim. Mutfağa girdiğimde Tepsiyi elinden aldım, tezgahın sonuna ters şekilde yerleştirip sırtımı döndüm. "Ben kısa mıyım?"


 


"Boyunu en son ne zaman ölçtün?" Diye sordu. 6 yıl oluyor.


 


"6 yıl önce." Dedim. Şaşkınlıkla havalandı.


 


"Senin boyun 1.70 rahat var." Dediğinde tebessüm ettim.


 


"Yarın gidip eczanede ölçeceğim." Dedim. Güldü.


 


"Yakışmış." Dediğinde kaşlarım çatıldı.


 


"Ne?" Diye sordu. Başıma baktı "Yazma mı?" Başını salladı yavaşça başımdan çıkardım. "Sarılalım mı?"


 


"Anlamadım." Dedi. Burukça tebessüm etti, bugün kimsesiz hissediyordu çünkü bugün ailesini kaybetti. O yüzden hep sarılmak istedi.


 


"Sarılabilir miyim?" Diye sordum. Ayağımı havaya kaldırıp kollarımı boynuna doladım, ellerini belime yerleştirip başını boynuma gömdü.


 


O an zaman durmuş gibiydi. Bedenim ailemi kaybettikten sonra ilk kez bu derece rahattı, sanki huzur oymuş gibi. Ruhumda hafifleme vardı, kokusu. Kokusunu bulamıyorum.


 


Burnumu boynuna yaklaştırıp derin nefes aldım. Meltem? Hayır bambaşka bir kokusu vardı, beni kendine çekecek kadar güçlü bir koku.


 


Saçlarımı okşamaya başladığında gözlerim kapanıyordu, kokusu uykumu getiriyordu. Başımı omzuna yerleştirip gözlerimi yumdum, sadece birkaç dakika.


 


Saçlarımı okşamaya başladı. "Serçe'm." Dediğinde tebessüm ettim. "Nasıl bu kadar huzur kokuyorsun?" Huzur kokan sensin, ben yıllardır huzursuz hissediyordum ama şuan dünyanın en huzurlu insanıydım.


 


Kapı alacaklı gibi çalındığında ayrılmak zorunda kaldık, gözlerimi ovuşturdum. "Serçe, abin geldi. Ulan Allah belamı versin lan, nasıl sizi rahatsız ediyorum ama yalan söyledim seni çağırmamı istedi." Dedi Nergis. Mutfaktan çıktığımda kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açtığımda Nergis yüzüme baktı. "Uykun mu geldi."


 


"Ne dedin abime?" Diye sordum. Üst katı işaret etti.


 


"Yukarıdan hamile Banu abla varya o'na marmelat götürdü dedim." Dediğinde başımı salladım. Terlikleri giydiğimde Sancak abi kapıda bekliyordu.


 


"İyi geceler Allah rahatlık versin." Dedim. Merdivenlerden inmeye başladığımda bir yandan gözlerimi ovuyordum.


 


"Ulan az önce cin gibi gözlerin vardı noldu 10 dakikada, gözünden uyku akıyor." Dedi Nergis. Kokusu uykumu getirdi.


 


"Yoruldum galiba o yüzden." Dedim. Apartmandan çıktığımızda abim kapıda bekliyordu.


 


"Neredeydin?" Diye sordu Abim. Derin nefes verdim.


 


"Banu ablaya marmelat götürdüm." Dedim. Eve doğru ilerledim.


 


"Serçe kızım yardım etmeden mi?" Diye sordu Merve Teyze. Sırtımı döndüm, bize ait olan tabak çanakları elime aldım. Bir yandan abimde yardım ettiğinde birlikte eve girdik.


 


Elimdekileri mutfağa bıraktığımda odama doğru ilerledim. "Serçe kızım duş al." Dedi babaannem. Odama girip kapıyı kapattım.


 


Bedenimi yatağa teslim ettiğimde gözlerim kapandı, üstümdeki koku sayesinde kolaylıkla uykuya daldım.


 


🌻


 


"Hâlâ mı yatıyor o?" Diye sordu Selim. Yorganı başıma kadar çektim. "Bu bizim kız mı? Gece onu kaçırmış olmasınlar! Saat 10!"


 


"Ve Serçe kuşu kliniği açmadı! Uykuyu tercih etti!." Dedi Yasemin. Yavaşça yerimden kalktım ve gözlerimi ovdum.


 


"Sabah sabah odamda ne işiniz var?" Diye sordum. Nergis bağırdı.


 


"Kaç saat uyuduğumuz farkında mısın?" Diye sordu Nergis. Hayır.


 


"Uyuduğum zaman saat akşam 11'di şimdi 10. Bugün hafta sonu, haberiniz olsun ve tatilim." Dedim. Yatağa geri uzandım.


 


"Yaa uyuma bugün hep birlikte gezecektik." Dedi Yakup. Yerimden kalktım.


 


"Tamam bana yarım saat verin hazırlanıp geliyorum." Dedim. Herkes odadan çıktığında hızla dolaba yöneldim diz üstü pileli mandalina desenli bir elbiseyi elime aldım, iç çamaşırlarımı hazırlayıp odamdaki banyoya girdim.


 


Kısa bir duş aldıktan sonra odama girip temiz kıyafetlerimi bedenime geçirdim, makyaj masamın önüne oturup saçlarımı kuruttum. Taraklı düzleştirici sayesinde hafif dalgalı olan saçlarımı düzleştirdim.


 


Hafif bir makyaj yapıp parfüm sıktım. Babet çoraplarımı giyince artık hazırdım. "Bence geç kalacak." Dedi Yakup. Kalmam. Çantamın içine eşyalarımı yerleştirdim. Ama telefonum ortada yoktu ve dün başıma geçirdiğim yazmada.


 


Salona girdiğimde salonu iyice aradım. "Telefonum nerede?" Diye sordum. Salonun hiçbir yerinde yoktu, acaba abim mi aldı? Abimin odasına yavaşça girdiğimde ilk işim yatağına bakmak oldu.


 


Oradaydı ve gitmemişti. Odasını iyice aradım ama telefonum yoktu, odadan çıkıp mutfağa geçtim. "Çalıyor." Dedi Ferdi. Bir ses duyuldu. "Açıldı. Alo?"


 


"Efendim." Dedi Sancak abi. Onun evinde mi kalmıştı ama nasıl?


 


"Sancak abi, Serçe'nin telefonu sende mi?" Diye sordu Ferdi. Yani telefonu o açtığına göre onda.


 


"Evet, dün marmelat tepsisinin üstünde kalmıştı almayı unuttu." Dedi Sancak abi. Portmantodan beyaz spor ayakkabımı alıp ayağıma geçirdim.


 


"Tamam almaya geliyoruz." Dedi Ferdi. Hep birlikte evden çıktığımızda çantamı Selim'e kilitledim.


 


Sancak abinin apartmanına doğru ilerledim, ziline birkaç kere bastığımda kapı açıldı. Merdivenlerden çıkmaya başladım, bir beden hızla bana çarptığında bağırdım.


 


"Yavaş ol be!" Dediğimde siyah gözlü bir adam gözlerime baktı. "Özür dilemen lazım değil mi? Bana çarptın!"


 


"İşine bak!" Dedi adam. Terbiyesiz.


 


"Özür dile bakayım." Dedim. Adam bağırdı.


 


"Dilemiyorum kızım! İşine bak!" Dediğinde kaşlarım çatıldı.


 


"Odun!" Dedim. Yanından geçecekken Sancak abi merdivenlerden iniyordu. "Pislik!"


 


"Noldu?" Diye sordu. Hızla yanıma geldiğinde sırtımı döndüm adam gitmişti.


 


"Bir tane adam bana çarptı ve özür dilemedi, ayıp etti bana değil mi?" Diye sordum. Başını salladı.


 


"Nasıl bir adam?" Diye sordu. Sadece gözlerine dikkat ettim.


 


"Boşver beyin nimetinde yoksun bir insan." Dedim. Bakışlarımı gözlerine çevirdim. "Günaydın." Saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdı.


 


"Günaydın." Dediğinde telefonumu uzattı. "Nereye gideceksiniz?"


 


"Bizimkilerle dolaşacağız malum bugün hafta sonu kendime zaman ayırıyorum, sen nereye?" Diye sordum. Birlikte merdivenlerden inmeye başladık.


 


"Önemli bir iş için şehir dışına." Dediğinde durdum. Gidecek mi?


 


"Kaç gün?" Diye sordum. Bakışlarını yüzüme çevirdi.


 


"Bilmiyorum ki güzelim." Dedi. Güzelim.


 


"Tamam." Dedim. Tekrardan merdivenlerden inmeye başladım.


 


"Eğer konuşmak istersen numaramı vereyim." Dediğinde güldüm.


 


"Ben numaramı vereyim sen çaldır." Dedim. Telefonunu çıkarttığında numaramı söyledim, telefonum çaldığında numarayı kaydettim.


 


"Ne diye kaydettin?" Diye sordu. Omuzlarımı havaya kaldırdım.


 


"Bilmem." Merdivenler bittiğinde apartmandan çıkmadım. "Gitmeden önce sarılayım, öyle git." Kollarımı boynuna dolayıp burnumu boynuna yaklaştırdım derin nefes aldığımda kokusunu ciğerlerim ile doldurdum. Ondan ayrıldığımda yüzüne baktım. "Çabuk gelmezsen bir daha sabahları sana birşey getirmem haberin olsun."


 


"O zaman gelebildiğim kadar çabuk geleceğim." Dediğinde güldüm. Birlikte apartmandan çıktığımızda o arabasına bindi.


 


Ferdi babasının arabasına binmişti arka koltukta yerimi aldığımda sohbet etmeye başladık. "Sancak enişte nereye gitti?" Diye sordu Yasemin.


 


"İş için şehir dışına." Dedim. Nergis başını salladı.


 


"Görev için sınıra gitti, sınırdaki eski komutanı timiyle birlikte çağırmış gelmesini istiyormuş." Dedi Nergis. Tim? Görev?


 


"Ne görevi? Ne timi? Sancak abinin mesleği ne ki?" Diye sordum. Nergis nefes verdi.


 


"PÖH, yani terörle mücadele. Kendi kurduğu timi var. Ama o polislik üzerinden yapıyor, aslında bir zamanlar her daim sınırda çalışıyordu. 3 yıl önce tamamen özel olarak çalışmaya başladı, time görev geliyor onlarda gidiyor. İstanbulda'da çok fazla terör olayları görülmeye başladı o yüzden burada devam ediyor." Dedi Nergis. Sancak abi asker gibi birşeydi, bunu bana söylememişti.


 


Hayır. Olamaz, ben Sancak abiyle bir gelecek kuramam.


 


Bütün gün bizimkilerle Taksimi altını üstüne getirdik, alışveriş yapıp torbaları Selim, Yakup ve Ferdi'ye taşıttık. Yemek yiyip, lunaparka gittik.


 


Zaman o kadar hızlı geçmişti ki anlayamadım. Aklım sürekli Sancak abinin mesleğine kayıyordu, ben yapamazdım onunla yuva kuramazdım. Bir askerle olmaz.


 


Eve geldiğimde elimdeki torbaları odama bıraktım, yatağa oturduğumda telefonu elime aldım.


 


Sancak;


 


Öncelikle merhaba nasılsın? (23.55)


 


Mesaj tek tikti, İnterneti kapalıydı.


 


Mesajımı ne zaman görürsün bilmiyorum ama sana karşı dürüst olacağım.


 


Bugün mesleğini öğrendim. Neden bana mesleğini söylemedin? Söylemen gerekiyordu, söyleseydin umutlanmazdın. Sana umut vermiş oldum, bu benim salaklığım. (23.57)


 


Umarım görevden sağ salim gelebilirsin, döndüğünde konuşmamıza ara vereceğiz. Bundan sonra aramızda herhangi bir diyalog bile geçmeyecek.


 


Çünkü ben seninle yapamam. Sen askersin veya polis bilemem ama mesleğin bana ters.


 


Allah'a emanet ol. (23.59)


 


Seni sevmeye başlamıştım (00.00)


(Bu mesajı sildiniz.) 


 


Keşke asker olmasaydın, yada şuan yanımda olsaydın.


(Bu mesajı sildiniz.)


 


Tekrardan Allah'a emanet ol. (00.01)


 


🌻


 


Mesajlarımı gitti ama görmedi. Ve ben ona hergün mesaj atmaya devam etmiştim.


 


Sancak;


 


Bugün 14 temmuz. Sen gideli tam tamına 2 gün oldu. (13.02)


 


Sabah babaannem pişi yapmıştı sana getiremedim 🥲


 


Orada yemek veriyorlar mı? Bence veriyorlardır.


 


Öğle yemeğinde ne vardı. (16.47)


 


Aç mısın? 


 


Ben yemek yaptım bugün, mantı ama güzel olmadığını söyledi babaannem.


 


İyi gecelerr (23.37)


 


Mesajların hepsi tek tikti ikinci bir tik asla olmamıştı.


 


Günaydın Sancak bey, sabah şerefleriniz hayırlı olsun? (07.32)


 


Bugün nasılsınız? 


 


Bugün 6.gün. maşallah mesajlara bakmamaya


Devam! 


 


Şu şekil mesajıma bakmanızı bekliyorum.


 



 


Tahminen dönmen ne kadar sürer? Seninle konuşmam gereken mesele var. (23.58)


 


Sedirde dizlerimi kendime çektim. "Hadi ama Serçe, yapabilirsin biliyorsun değil mi?" Diye sordu Ferdi. Başımı hayır anlamında salladım. "Oğlum bu kadar mesaj atıyorsun sonra ben yapamam diyorsun."


 


"Yapamam çünkü, mesajlarıma cevap vermiyor. İyi mi bilmiyorum, tok mu aç mı?" Diye sordum. Son kez saate baktım. Bugün tam 1 hafta oldu.


 


"Zordur, Asker sevdiğin olması. Beklemesi daha zor." Dedi Yasemin. Seviyor muyum bilmiyorum ama merak ediyorum dönmesini istiyorum.


 


"Seviyor muyum onuda bilmiyorum." Dedim. Çayımdan bir yudum aldım.


 


"Seviyorsun, benim tanıdığım Serçe sevmediği insana hergün mesaj atmaz onu merak etmez." Dedi Yakup. Herkes onu onayladı. "Oğlum harbi çok yakışıyorsunuz, sen mavi gözlü o yeşil. Onun boyu 1.88 senin 1.70 acayip tatlı duruyorsunuz." Geçen gün eczaneye gidip boyumu ölçtüm tam tamına 2 santim uzamışım. Artık boyum 1.70


 


"Off!" Dedi Nergis. Bakışlarımı yüzüne çevirdim. "Şiştim!"


 


"Sen balon musun ki şişiyorsun?" Diye sordum. Kahkaha atmaya başladım.


 


"Tamam keyfi yerine geldi bunun." Dedi Selim. Tebessüm ettim. Bahçeden içeriye bir beden girdiğinde kapıya baktım.


 


Sancak karşımdaydı hızla yerimden kalkıp ona doğru koştum kollarımı boynuna sıkıca doladım. "Nerdesin sen?" Diye sordum. Ondan ayrıldım. "İnsan hiç mi mesajlara dönmez! Görmez! Demez mi belki beni merak eden biri vardır! Düşünmedin mi?"


 


"Sakin ol minik Serçe, geldim." Dedi Sancak. Elleri ile yüzümü avuçladı.


 


"Geldin şimdide git!" Dedim. Birkaç adım uzaklaştım ve sırtımı döndüm. "Ben senin gibi bir adamın flört ettiği insan olmak istemiyorum! Bir askerle işim yok! İstemiyorum." Sol gözümden bir yaş süzüldü. "Seni istemiyorum! Seninle konuşmakta istemiyorum. İstemiyorum işte." Eve koşarak girdiğimde odama girdim, kapıyı peşimden kapatıp diz çöktüm sessiz sakin ağlamaya başladım.


 


Ben korkuyorum. Onunda şehit haberinin gelmesinden korkuyorum, annem ve babam gibi o'da giderse?


 


🌻


 


Bölüm sonuuu!


 


Düşünceleriniz ve önerileriniz?


 


Beni sosyal medya hesaplarımdan takip etmeyi unutmayın.


 


Ig: wattpadyazari5 


 


Tiktok: wattpadyazari5 


 


 


Loading...
0%