Yeni Üyelik
5.
Bölüm

4.Bölüm

@gzngsvg

Hello!! Napıyorsunuz. Bakalım.


 


Bir bölümle birlikte yeniden sizlerleyiz.


 


Yorum yapıp beğenmeyi unutmayınız Ayçicekleri.


 


Keyifli okumalar; 


 


🌻


 


"Evet Tuğçe hanım." Dedim. Elimdeki kalemi parmaklarımın arasında döndürmeye başladım. "Sultan'ın tam tamına 3 yavrusu oldu, Sultan'ı sonradan kısırlaştırdım." Sultan, Tuğçe hanımın tavşanıydı.


 


"Ne zaman almaya gelebilirim?" Diye sordu. Koko bacağıma sürtündüğünde güldüm.


 


"Bugün müsaitseniz bugün, hiç fark etmez." Dedim. Yere eğilip Koko'yu kucağıma aldım. "Tamam o zaman sizi bekliyorum." Telefonu kapattığında Koko'nun tüylerini okşadım. "Ama güzelim hani telefonda konuşurken rahatsız etmeyecektin." Mavi gözleriyle gözlerime baktı. "Tamam tamam, mamanı yedin mi?"


 


Kucağıma alıp klinik kapısından çıktım, Koko'nun mamasına baktığımda yememişti. Diz çöküp Koko'yu mamasının yanına bıraktım. "Afiyet olsun güzelim."


 


Başını okşadığımda Koko sütü içmeye başladı. "Serçe hanım." Omzumun üstünden gelen kişiye baktım, takım elbiseli bir adamdı elinde papatya vardı.


 


"Buyrun?" Diye sordum. Yerimden kalkıp adamla karşıya karşıya geldim, siyah saçlı ve oldukça bakımlı bir adamdı.


 


"Ben Veysel, babaanneniz bahsetmiştir." Dedi Veysel bey. Evet demişti bugün kliniğe biri gelecek diye ama bu adam olmasını beklemiyordum.


 


"Aa hatırladım." Dedim. Elindeki papatyaları bana uzattı.


 


"Sizin gibi zarif bir hanımefendiye papatya laiktir bence, sizin gibi değil ama idare edin." Dedi Veysel bey. Zoraki tebessüm ettim. "Birşeyler içelim mi?"


 


"Aslında bugün klinik baya yoğun, hayvansever arkadaşlarım birkaç hayvan evlat edinecek." Dedim. Somurttu.


 


"Evlat edinecek demesek, çünkü satın alacaklar." Dedi Veysel bey. Kaşlarım çatıldı. "Neyse o zaman yarın sizi saat öğlen 2'de alırım." Nah gelirim.


 


"Tabii." Dedim. Elini uzattığında tebessüm etti.


 


Karşılık olarak elini tuttuğumda gülüyordu. "İyi günler Serçe hanım." Dedi Veysel bey. Arkasında olan lüks araca bindi. Bu adam çok zengin olmalıydı.


 


"İyimiş." Dedi Sancak. Tam karşımda durdu. "Ama biri o'na senin papatya değilde sarı laleler sevdiğini söylemeli." Elinde sarı laleler vardı. Buketi bana uzattığında tebessüm ettim. "Sanırım konuşmamız lazım."


 


"Müşterim gelecek, bu konuyu konuşmuştuk konuşmayacağız. Aramızda en ufak bir diyalog bile geçmeyecek." Dedim. Veysel bey tekrardan yanımıza geldiğinde dudaklarımı bastırdım.


 


"Söylemeyi unuttum. Evimde hasta bir hayvanım var rica etsem gelip görebilir misiniz? Tedavi edebilir misiniz?" Doye sordu Veysel bey. Neden ev?


 


"Buraya getirebilirsin bence." Dedi Sancak. Derin nefes verdim.


 


"Siz neden karışıyorsunuz?" Diye sordu Veysel bey. İkisi burun buruna gelmişti.


 


"Sanane! İkile!" Diye bağırdı Sancak. Veysel bey öfkeyle soludu, Sancak'ın yakasına yapıştığında bağırdım. Veysel bey bir adım attığında Koko'nun mama kabını dökmüştü.


 


"Hey!" Diye bağırdım. Sancak az kalsın Koko'nun patisine basmak üzereyken hızla onu ittim. "Siktirin gidin lan! İkinizde! Sizi görmek istemiyorum! Siktir gidin!" Kokoyu kucağıma aldığımda papatyalar ve sarı laleler yer ile buluşmuştu.


 


"Serçe." Dedi Sancak. Kliniğe girip kapıyı kapattım. İkisi hararetli şekilde konuşmaya başladığında onları izledim. Bir yandan Koko'nun başını okşuyordum.


 


"Boşver Koko'm, ben sana yeni süt veririm." Dedim. Koko masamın üstünden uyuya kaldığında başını okşadım. Tuğçe hanım kliniğe girdiğinde kapıda ne Sancak vardı ne Veysel bey.


 


"Hoşgeldiniz Tuğçe hanım nasılsınız?" Diye sordum. Kenarda duran Sultan'ın kafesini elime aldım. "Bu Sultan hanım." Sultan'ı eline aldığında başını okşadı. Küçük kafesi elime aldığımda onuda Tuğçe hanıma verdim. "Sultan'ı yavrularından uzak tutmanız gerekiyor, şuanda yavrularına zarar vermek istiyor. Doğumdan sonra alışsın diye yanına getirdim ama krem renginde olan yavruyu yemeğe çalıştı."


 


"Lausa depresyonu mu?" Diye sorduğunda başımı salladım.


 


"Doğumdan sonra bazı hayvanlar insanlar gibi lausa depresyonuna girer, evlatlarını görmek istemezler onlardan uzak dururlar. Çok sık değil sadece 5 dakika tek arada yanına yerleştirin, sonra geri alın bunu günde 5 kere tekrarlayın ama yanlız bırakmayın lütfen." Dedim. Tuğçe hanım güldü.


 


"O iş bende, bu arada ücreti hesabınıza attım." Dediğinde başımı salladım. Tuğçe hanım klinikte çıktığında Koko'yu yatağına yerleştirdim.


 


Diğer hayvanları kafeslerine yerleştirdim, köpek maması poşetini aldığımda çantamı omzuma aldım klinikten çıkıp kapıyı kapattım. Kepenkleri aşağıya indirdiğimde elimdeki köpek mamasını daha önceden yerleştirdiğim köpek kapların yanına gittim.


 


Yavaşça her kaba 2 avuç yerleştirdim. Cadde boyunca gördüğüm her köpek kabını doldurdum, Fevzi amcadan 5 litrelik su aldığımda bu sefer su kaplarını doldurdum.


 


"Serçe." Dedi Banu abla. Başımı kaldırıp Sancak abinin üst katında oturan Banu ablaya baktım. 6 aylık hamileydi ve eşi askerdi, arada bir görevden geliyordu. Bildiğim kadarıyla bu yıl sondu.


 


"Efendim Banu abla." Dedim güldü.


 


"Rica etsem bakkaldan bana karpuz alabilir misin?" Diye sordu. Gülerek başımı salladım.


 


"10 dakika sonra oradayım." Dedim. Kalan su kaplarını doldurup tekrardan Fevzi amcanın bakkalına girdim.


 


"Yetmedi mi su?" Diye sordu Fevzi amca. Güldüm.


 


"Yok ya yetti, Banu abla karpuz istedi bende alıp ona götüreceğim." Dedim. Fevzi amca bakkaldan çıktığında manav reyonundan karpuz seçmeye başladı.


 


"Tabii ki isteyecek, yüklü kadın. Mahallemize emanet o." Dedi Fevzi amca. Tebessüm etti. "Bugün mahallede sofra kurulacak biliyorsun değil mi?"


 


"Bilmez olur muyum? Yemek kokuları bütün mahalleyi sardı." Dedim. Bizim mahallede ayda bir kere kocaman bir sofra kurulur sohbet edilir, 2 lafın beli bükülür.


 


Fevzi amca karpuzu poşete koyduğunda o'na parayı uzattım. "Saçmalama Serçe kızım, para alacak halimiz yok ya." Dedi Fevzi amca. Karpuz poşetini sıkıca tutttuğumda tebessüm ettim.


 


Mahallede konu Banu abla olunca kimse ondan para almazdı, çünkü Banu ablanın eşi sınırda görev yapıyordu. Herkes onu korur kollardı, mahallemizin emaneti.


 


Bakkaldan çıktığımda ilerlemeye başladım. "Serçe, babaannene söyle yemek masalarını dışarıya çıkarıyoruz, Tarkan gelip sizinkini de alsın." Dedi Sultan Teyze. Başımı salladım.


 


"Tamam o iş bende." Dedim. Apartmana girdiğimde merdivenlerden çıkmaya başladım. 3.kata çıktığımda kapıyı tıklattım kapı açıldığında güldüm. "Hanımefendi sizi yoruyor mu?"


 


Banu abla güldü. "Sessiz sakin bir kızım var demek isterdim ama yok." Dedi Banu abla. Elimdeki karpuzla birlikte içeri girdim. Mutfağına girdiğimde karpuzu tezgahın üstüne bıraktım.


 


"Keseyim mi?" Diye sordum. Banu abla başını salladığında çekmeceden bıçağı alıp karpuzu ortadan ikiye böldüm.


 


"Gerçekten yakışıyorsunuz." Dedi Banu abla. Dolaptan bir tabak aldığımda başımı salladım. "Asker eşi olmak zordur Serçe, bende ilk zamanlar çok korkuyordum hatta istemiyordum bile zamanla alıştım. Görevlere gidip geldiğinde o aramıza giren zamanı birbirimiz ile geçiriyorduk, geldiği zaman 5 aylık zaman bana merhem oluyor. Evet özlüyorsun, hasret kalıyorsun ama sonra geliyor seninle geçirdiği 4 gün bile sana yetiyor. Gidişi zor oluyor ama yinede alışıyorsun korkularının üstesinden gelemezsen mutlu olamazsın."


 


Başımı sertçe dolap kapağına vurduğumda çığlık attım, elimi başıma götürdüğümde avucuma birkaç damla kan geldi. "Serçe!" Dedi Banu abla. Korkuyla yanıma geldi. "Bak bana birşey oldu mu?" Avucum kanla dolduğunda başımı hayır anlamında salladım. "Bak bana." Başımı kaldırdığımda yaraya baktı. "Dur pansuman yapalım." Mutfaktan çıktığında yemek masasının üstündeki peçeteyi elime aldım. Nasıl bu kadar kesildi, başımı vurduğum dolaba doğru ilerledim.


 


Ucuna dokunduğumda parmağım kesildi. Cam mı var? Dikkatlice oraya baktığımda cam parçası vardı. "Dolapların yeni mi?" Diye sordum. Banu abla yanıma geldiğinde başını salladı.


 


"Evet, kayınpederim yaptı. Aslında önceki dolaplarım daha güzeldi ama bunlarda fena değil." Dedi Banu abla. O'na bundan bahsetmem lazım mı?


 


"Bence değiştir, mutfağın düzenini bozmuş. Kötü bir görüntü var." Dedim. Başımdaki peçeteyi aldığında acaba kafamın içinde cam falan var mı?


 


"Nergis ve Yaseminde söylemişti, değiştireceğim ama." Dedi Banu abla. Peçeteyi tekrardan başıma yerleştirdim.


 


"Ben eczaneye gideyim, oradan marangoz Cengiz abiye söylerim gelip boyar." Dedim. Evden hızla çıktığımda merdivenlerden inmeye başladım. 2.katın önünde Sancak'la çarpıştık, yanından hızla geçtiğimde merdivenlerden inmeye devam ettim.


 


"Serçe dur orada!" Dedi Sancak. Durdum. Daha 4 basamak inebilmiştim. Hızla yanıma geldiğinde peçeteyi elimden aldı. "Nasıl oldu bu?"


 


"Kaza." Dedim. Elimden tuttu. "Nereye?"


 


"Pansuman yapacağım." Dedi. Evin kapısını açtığında ayağımdaki spor ayakkabımı çıkardım, birlikte oturma odasına girdiğimizde koltuğa oturttu. Ünitenin altındaki çekmeceden pansuman malzemelerini aldı. "Nasıl oldu?"


 


"Kaza." Dedim. Önümde diz çöktü ve pansuman yapmaya başladı.


 


"Nasıl bir kaza?" Diye sordu.


 


"Banu abla karpuz istedi götürdüm, karpuzu kesip ona verecektim. Dolaptan tabak aldım sonra başımı dolabın sivri kısmına vurdum kanadı, sivri kısımda cam parçası vardı." Dedim. Kaşları çatık şekilde yüzüme baktı.


 


"Acıyor mu?" Diye sordu. Başımı hayır anlamında salladım. Sensizlik kadar değil. "Serçe, bu zamana kadar hiç benim mesleğimin konusu açıldı mı? Bir kere tek tam sana söyleyecekken Nergis çağırdı söyleyemedim, ben sevdiğim kadından birşey saklamam. Dürüstlük benim şerefimdir. Nasıl sana karşı olan duygularımı gelip sana açtıysam mesleğimi rahatlıkla söylerim."


 


"Biliyorum ama sorun sende değil bende. Konu beklemek değil, beklerim gerekirse sonuna kadar ama ben korkuyorum Sancak." Yapışkanlı bandı yaraya yapıştırdı. "Ben bir şehit haberi daha istemiyorum, ben bu sokağa bir tane daha şehit haberi gelsin istemiyorum. Ben bir daha sev-" Derin nefes verdim. "Değer verdiklerimi kaybetmek istemiyorum."


 


Yavaşça ayağa kalktım çantamı sıkıca tuttuğumda kapıya doğru ilerledim. "İstemiyorum ama gerçekten bir korkuyu daha kaldıramam. Hem sana seni seviyorum demedim ki, değer veriyorum da demedim. Dedim mi hayır." Elim kapı kolunda durdu, Sancak abi elimi tuttu.


 


"Sancak verdiği sözleri tutar Minik Serçe, sana şehit haberimin gelmesine asla izin vermem. Her görevde zihnimde sen olacaksın ve biliyor olacağım beni bekleyen sevdam için her seferinde sağ salim sana geleceğim. Sancak her daim sevdasına gelecek." Dedi Sancak. Boynuma bir öpücük kondurdu, bedenimi bedenine döndüm. Duygularımdan emin değilim çok hızlı kapılmışım gibi hissediyorum.


 


"Bilmiyorum." Kapıyı açtığımda ayakkabılarımı giydim. "Ben zaten birşey bilmiyorum ama." Merdivenlerden yavaşça inmeye başladım. "Hoş bilsemde birşey değiştirmiyor, seviyor muyum? Bilmiyorum. Sevmiyorum asla diyemem, bence hoşlantı. Olabilir bence. Olmayabilirde yani. Kafam karışık lan! Beynimi bekliyorum." Apartmandan çıktığımda uzunlamasına bir sofra kurulmuştu, yemekler serilmişti herkes yavaşça sofraya gelirken gülerek abimin yanına geçtim.


 


Nergis yanıma oturduğunda kalanları karşımda yerini aldı. "Kafana noldu?" Diye sordu abim. Nergis bandaja dokundu.


 


"Banu ablanın dolabına vurdum kanadı, Cengiz amcaya söylesene o dolapları değiştirsin." Dedim. Abime baktım.


 


"Sancak abi gel buraya otur!" Diye bağırdı Nergis.


 


"Nergis sende buraya otur." Dedi Yasemin. Yasemin abimin hemen yanında oturuyordu, Nergis abimin yanına geçtiğinde Sancak'ta yanıma oturdu.


 


Herkes tamamen sofraya oturduğunda yemekleri yemeğe başladılar akşam çoktan olmuştu. "Serçe kız." Dedi babaannem. Çaprazımda oturmuştu. "Bugün gelen çocuk varya."


 


"Veysel." Diye düzelttim.


 


"Abi!" Diye bağırdı abim. "Veysel abi diyeceksin."


 


"He o annesiyle seninle tanışmaya gelecek." Dedi babaannem. Ben tanışmıyorum.


 


"Adamın hayvanlara değeri yok! Sevdiğim şeylere değer vermeyen birinin bana değer vereceğini sanmıyorum." Dddim. Babaannem yüzünü buruşturdu.


 


"Sancak abi hayvanları çok sever." Dedi Nergis. Bakışlarımı Nergis'e çevirdim. "Hele ki Serçe kuşlarını."


 


"Serçe abla sen kuş musun?" Diye sordu Hasan. Koşarak yanıma geldi.


 


"Hayır canım." Dedim. Bedenini kucağıma aldığımda sıkıca sarıldım. "Serçe bir kuş ismidir."


 


"Serçe'nin anlamı öten kuş! Yani çok konuşan bu da bizim Serço oluyor!" Diye bağırdı Yakup. Herkes kahkaha attığında kendimi tutamadım.


 


"Serçe! Sancak az benimle bahçeye gelin." Dedi Abim. Beni mi çağırdı.


 


"Ben mi?" Diye sordum. Abim başını salladı, Hasan'ı kucağımdan inidirp bizim bahçeye doğru ilerledim. Bahçedeki sedire oturduğumda Gökhan Abim Sancak'ı sandalyeye oturttu.


 


"Aranızdaki ilişkiyi bilmem." Dedi Abim. Sıçtım. Sıçtı. "Ama Sancak! Kardeşim seninle konuşurken, muhatap olurken eğer ki görürsem ya da duyarsam seni ebeni siker siker çoğaltırım! Değil bu mahallede bu İstanbul'da bile yaşatmam. Onu üzmeyeceksin, ağlatmayacaksın. Konuşabilirsin, sohbet edebilirsiniz, görüşebilirsiniz karışmam. Ama sınırında, gece geç mi gelecek Serçe haber verir o vermezse bile sen vereceksin. Konuşacaksınız, Serçe çocuk değil. Elbette biriyle konuşacak görüşecek Ama üzülmeyecek!"


 


Bu benim Abim mi? Normalde çoktan Sancak'ı marsa göndermesini bekliyordum ben.


 


"Tek bir gözyaşına seni öldürürüm. Askersin anladığım kadarıyla, asker olmak zordur. Hele ki terörle mücadele, sınırda askerlik yaptım. Serçe çokta güzel dayandı, çünkü o'na geri döneceğim diye söz verdim. Tuttumda, onun ailesi benim o'da benim ailem, ve ben tek ailemin üzülmesine izin vermem!" Dedi abim. Vermez. Benim arkamda aslan gibi abim vardı.


 


"Sorun şu ki, Serçe bu dünyada üzeceğim son insan bile değil. İnsan soluna zarar verebilir mi? Kalbine hayat veren bir gülüşe sahip bir insanın gözyaşlarını akıtabilir mi?" Diye sordu Sancak. O'da doğru.


 


"Bilemem." Dedi Abim. Derin nefes verdi. "Ama seni uyarıyorum üzülmesine izin dahi vermeyeceksin."


 


"Vermem." Dedi Sancak. Vermez.


 


"Şimdilik, Serçe ile flört ettiğinizi sanıyorum o yüzden babaannemden görücü işlerini bırakmasını istedim baktım olmuyorsunuz o zaman kız kardeşime ben bulacağım." Dedi Abim. Koçum benim be demek istedim ama susuyoruz, büyükler konuşuyor. "Şimdi yemek yemeğe gidiyorum 3 dakika sonra Serçe'yi al gel." Abim bahçeden çıktığında şaşkınlıkla baktım.


 


"O benim abim miydi?" Diye sordum. Yerimden kalkıp Sancak'ın yanına gittim.


 


"Evet. Her abi gibi göz korkutuyor, ama unuttuğu birşey var. Ben sevdiğim kadının abisinden korkmam, allahtan korkarım." Dedi Sancak. Tam önünde durdum.


 


"He canım he, ara aras kargoyu anca o inanır." Dedim. Bakışlarını yüzüme çevirdim. "O'nu bunu boşverde, herkes bizim sevgili olduğumuzu düşünüyor." Yere oturdum. "Oysaki sadece arkadaşça konuşuyoruz."


 


"O arkadaşlığı biz atlattık Serçe." Dedi Sancak. Başımı salladım. "Yere oturma, gel kucağıma otur."


 


"Tövbe tövbe. İmana dön lan!" Hızla yerden kalktım. "Sen benim odamı gördün mü? Çok güzel." Başımı hayır anlamında salladı. "Görmek ister misin?"


 


"Evet." Dediğinde birlikte eve doğru ilerledik. Abimin tam karşısında olan odama girdim.


 


"Bu hafta odamı değiştirdim, badana yaptım mis gibi kokuyor." Dedim. Odaya girdiğinde etrafa baktı.


 


"Sarı ve turuncu mu?" Diye sordu. Evet. Duvarlarım açık turuncu, yatak örtüsü ise sarı. "Çok şirin odan."


 


"Benim gibi! Canım odam!" Dedim. Odamdaki çerçeveleri gösterdim. "Annem, babam." İkisinden kalan son fotoğraftı. "Annem şehit olduğunda 33 yaşındaydı babam ise 35, ben 7 yaşında abim 12 yaşındaydı."


 


"Çok küçük yaştaymışsın." Dedi. Fotoğraflara tebessüm ettim.


 


"İlk 4 yıl boyunca anneannemle kaldım, abim ise babaannemlerde. Marangoz Cengiz abinin yanında çalışıp bana baktı, sonra anneannem vefat etti. Geri buraya geldim, Dedem ise anneannemden 4 yıl önce vefat etmişti. Annemlerin şehit haberinden 4 ay önce. Bizim çocuklarla her anımız bir oldu. Mahalleli bana ve abime ailesizliği hissettirmedi ama hissettik yinede." Çerçeveye dokundum. "Her doğum günümde bahçede veya sokakta gezerim belki gelirler ve doğum günümü kutlarlar ama yoklar."


 


"Alışmak zor." Dedi Sancak. Bakışlarımı yüzüne çevirdim. "Çok zor, yarana kimse merhem olmamış Serçe. Bu kadar çok gülen kadının arkasında çocukluğunu yaşayamamış, incinmiş bir kız çocuğu yatıyor. Küçük kız çocuğu çok erken yaşta kadın olmuş." Birşey diyemedim.


 


"Öyle işte." Dedim. Odanın kapısından çıktım.


 


"Bu sen misin?" Diye sordu hayır o fotoğraf orada olamaz, kahkahası odayı doldurdu.


 


"Ya Sancak bakma ona!" Hızla yanına gittiğimde elindeki fotoğrafı almaya çalıştım.


 


"Mavi lehende yıkanan küçük kızın elinde civciv var ve civcivi ağzına atıyor." Dediğinde daha fazla kahkaha attı. Elinden almaya çalıştıkça buna engel oldu.


 


Geri geri gittiğinde üstüne yürüdüm. "Sancak ver lütfen! O fotoğraf rezalet." Dedim. Gülüyordu. "Gülme lütfen, rezil oldum." Elindeki fotoğrafı aldığımda sırt üstü düştü onunla birlikte bende üstüne düştüm, sırtı yataktaydı.


 


Bende üstünde. Bir elini belime yerleştirdi, bacak aram hiç olmaması gereken bir yerdeydi. Sertleşiyor mu o?


 


"Bence tatlısın." Dediğinde fotoğrafı elinden aldım.


 


"Değilim." Dedim. Bir elimi yanağına yerleştirdim tamda gamzesinin üstüne. "Sen gülme lütfen, çünkü o zaman gamzeni öpmek istiyorum." Güldü. Derin bir çukuru vardı. "Sancak." Dudaklarıma yaklaştı. "Zorluyorsun kendini, ben kendimi tutabilen bir insan değilim." Dudaklarına yaklaştım.


 


"Tutma, Serçe'm." Dedi. Dudaklarını tam öpecekken Nergis seslendi.


 


"Ulan tatlı yiyeceğiz siz yoksunuz." Dedi Nergis. Hızla üstünden kalktığımda fotoğrafı kitaplığa yerleştirdim. "Sancak abi uykun mu var? Niye Serço'nun yatağına uzandın?"


 


"Sırtı ağrıyormuş benim yatağım ortopedikli ya bir dene dedim iyi gelirse sipariş verirsin." Dediğimde Nergis başını salladı. Allah affetsin sadece beyaz yalan.


 


"Hadi tatlı yemeğe, sonra tepeye." Dedi Nergis. Sancak'la birlikte odadan çıktığımızda kapıya doğru ilerledik. "Bana teşekkür borçlusunuz Gökhan abiyi ben ikna ettim, düğünde nikah şahidiniz olurum." Evden çıktığımızda sokağa girdim, herkesin önünde fırında sütlaç.


 


"Hangi güzellik yaptı bunu!" Diye bağırdım. Yerime oturduğumda tabağımdaki sütlacı afiyetle yemeğe başladım.


 


"Ben!" Dedi Merve abla. Yerim bu kadını. Herkes tatlının yanında çayını içti. 2 tabak sütlaç yedim ama hâlâ yemek istiyorum.


 


"Abi." Dedim. Bakışlarımı yüzüne çevirdim.


 


"Vermem Serçe zorlama." Dedi Abim. Sırayla herkese baktığımda herkes tatlısı sakladı, bakışlarımı Sancak'a çevirdim. Ağır ağır tatlısını yiyiyordu.


 


"Birşey diyebilir miyim?" Diye sordum. Bakışlarını yüzüme çevirdi.


 


"Bir ömrü birlikte yaşayacağız bir tatlının lafı olmaz." Dediğinde tabağını ikimizin ortasına yerleştirdi, birlikte tatlısını yemeğe başladığımızda bir yandan sohbet ediyorduk.


 


"Nereden biliyorsun bir ömrü birlikte geçireceğimizi?" Diye sordum. Tebessüm etti.


 


"Çünkü sen benim sabah duamsın, öğlen, ikindi, akşam ve yatsı duamsın. Rabbimden seni istediğimi söyledim, nasip et dedim." Dedi Sancak. Şaşkınlıkla onu dinliyordum. "Nasibimde sen varsın, olmasan benimle konuşmazsın."


 


Tatlıdan bir kaşık daha aldım. "Kardeşinle birgün tanışabilir miyim? Senin için sorun olmazsa." Dedim. Güldü, alttan topuz yaptığım saçlarım kendini artık salmıştı. Birkaç tutamı dikkatlice kulağımın arkasına sıkıştırdı.


 


"Tabii ki, ülke dışından gelsin seve seve tanıştırırım." Dedi Sancak. Tebessüm ettim.


 


"Mesajlarımı gördün mü?" Diye sordum. Başını salladı.


 


"Görevde iken İnterneti kullanmam, normal olarak mesaj atsaydın seninle konuşabilirim. Mesela aramadın da, arasaydın ulaşabilirdin Ayçiçeği." Dedi. Aklıma bu gelmemişti.


 


"Kazıdım aklıma komutanım." Dedim. Güldü. "Şimdi sen polis misin komutan mı?"


 


"Şimdi şöyle ki güzelim, polis değilim. PÖH'deyim. Çoğunlukla görev gereği sınıra gidiyorum, bazen görev süresi uzayabiliyor bazende kısa sürüyor. Ama İstanbul sokaklarında daha çok görev yapıyorum. Mesela taksim, tim gizlice sahlara iniyor en ufak bir süphede harekete geçiyor. İstanbul ülkemizin gözde yeri, teröristler çoğunlukla saldırılarını burada düzenler. Ankarada olan saldırıyı biliyorsun, gözde şehirlerde daha çok saldırı olur." Dediğinde anlamadım. Ben mi salağım?


 


"Hmm." Dedim. Bir kolunu sandalyesine yerleştirdi. "Bak sana ne anlatacağım, bundan 3 yıl önce ben Diyarbakır'a gittim tabi görmen lazım altımda şort falan pişiyorum. Nergis'te vardı öylesine tatile çıktık, biz gittikten 2 gün sonra sokağa çıkma yasağı oldu. Bu sokağa çıkma yasakları düşmanlar yüzünden mi?" Başını salladı. "Peki tim kaç kişi? Evliler mi? Bekarlar mı? Çocukları var mı? Kadınlarda var mı? İyi insanlar mı?"


 


"Serçe kızım Tc'lerini sorsaydın." Dedi Fevzi amca. Baş köşede oturuyordu yani Sancak abinin tam yanında.


 


"Çok mu konuştum yine?" Diye sordum. Herkes güldü. "Susayım ben." Önüme döndüğümde kollarımı göğsümde birleştirdim. "5 dakika sussam yeter mi?" Kahkahalar büyüdü. "Tamam sizi kırmıyorum ve 4 dakika yapıyorum sonra konuşurum."


 


"Serçe bazen seni ısırmak istiyorum abiciğim." Dedi Abim. Güldüm.


 


"Dayanamaz." Dedi Yasemin. Sancak'ın kolundaki saate baktım. 1 dakika bile olmadı.


 


"Ha gayret Serçe daha 40 saniye oldu." Dedi Meryem teyze. Saate baktım.


 


"Tamam doldu." Dedim. Herkesin kahkahası büyüdü. "1 dakika yeter."


 


"Serçe kalk tepeye." Dedi Nergis. Herkes yerinden kalktığında bende kalktım.


 


"Bende geliyorum." Dedi Abim. O'da ayağa kalktı. "Sancak sende yürü." Niye emir veriyor? "Sana başka konu söyleyeceğim." Hep birlikte tepeye doğru ilerledik. Yol boyunca herşeyi bizimkilere anlattım, özel şeyler dışında.


 


"Artık enişte derim ben!" Dedi Ferdi. Tebessüm ettim.


 


"SerSan!" Diye bağırdı Yakup. Ship yapmıştı bile.


 


"Enişte bize kıyak geçer artık." Dedi Yasemin. Enişte olduğu belli değildi aslında.


 


"Serçe." Dedi Selim. Yanımda durdu. "Sen bizi unutmazsın değil mi lan!"


 


"Unutur muyum lan sizi! Bende sizi unutacak göz var mı? Çenemden kurtulamazsın hele benden asla!" Dedim gülerek. Tepeye geldiğimizde her zaman oturduğumuz yerde yerimizi aldık.


 


Manzara çok güzeldi çünkü tam karşımızda köprü. "Burayı seviyorum." Dedim. Esnemeye başladım. "Hemde çok fazla."


 


"Nergis. Konuşalım mı?" Diye sordu abim. Bunlar olma yolunda. Nergis yerinden kalktığında başımı sağ omzuma yerleştirdim.


 


"Uykum var." Dedim başımı geriye attığımda yere uzanmayı bekledim, ama başım Sancak'ın dizine gelmişti. "Uyuyabilir miyim?" Başını salladı, saç diplerime parmaklarını geçirdiğinde içim burkuldu.


 


Çünkü babamdan sonra kimse saçlarımı okşamamıştı. Gözlerim usulca kapandığında üstüme birşey örtüldü.


 


"Bizim mahallenin neşesi Serçe." Dedi Selim. Duyuyorum ama.


 


"Her sabah mahallede gördüğü herkese gülerek günaydın der, kimseyi incitmez kırmaz. Yolda gördüğü karıncaya bile ekmek ufalayıp önüne veren bir kızdır." Dedi Ferdi. Hayvanları seviyorum.


 


"İlk başta hayvan sevgisi zannettik ama Serçe insanları seviyor, Serçe sever ama Naz sevmez." Dedi Yakup. Hayır ondan bahsetmeyin.


 


"Naz?" Diye sordu Sancak. Saçlarımı okşamayı bırakmadı.


 


"Serçe'nin göbek adı sadece ailesi ve biz biliyoruz, kimseye söylemez. Annesine karşı özleminden bahseder ama babasını daha çok özler." Dedi Selim. Babamın kızıyım. "Çünkü Serçe'nin annesi acı çektirmeyi seven bir kadın, özellikle sevdiklerine."


 


"Nasıl yani?" Diye sordu Sancak. Anlatmazlar.


 


"Orasını Serço anlatmalı onun özeli." Dedi Ferdi.


 


"Evet Enişte. Ayy benim şimdi 2 eniştem oldu." Dedi Yakup. Birkaç ses geldiğinde abimin geldiğini anladım.


 


"O uyuyor mu?" Diye sordu abim. Sessizlik mi?


 


"Evet." Dedi Sancak. Başımı yavaşça yere bıraktığında ayağa kalktı, yerden yükseldiğimde başımı iyice göğsüne gömdüm. Tamam istediğim oldu.


 


Kokusu beni iyice mayıştırdı. "Sadece bu seferlik izin veriyorum! Bir daha benim yanımda kucağına alma." Dedi Abim. Sancak abi yavaşça ilerlemeye başladığında mahalleye böyle mi gideceğiz? "Bizim arka bahçeden girin, mahalleli görmesin."


 


"Mahalleli görmesin." Dedim. Sesimden uyku akıyordu.


 


"Şşş görmeyecek, sessiz ol ama." Dedi Sancak. Başımı salladım.


 


"Benimle uyuyacak mısın?" Diye sordum. Cevap vermedi. "Susmam lazım değil mi?"


 


"Susma güzelim." Dediğinde başımı salladım, başımı iyice göğsüne gömdüm. Adımları hızlıydı. Ne kadar süre geçti bilmiyorum ama bir kapının cızırtılı sesi geldi.


 


Sırtım yumuşak bir zeminle buluştuğunda Sancak'ın elimi tuttum. "Gitme, benimle uyu." Kokusunu istiyordum.


 


"Olmaz güzelim abin beni öldürür." Dediğinde gözlerimi hafifçe araladım.


 


"Benimle uyu." Dedim tekrardan. Burukça baktı.


 


"Abin Serçe." Dedi Sancak.


 


"Uykuya dalana kadar elimi bırakma o zaman." Dedim. Gülerek başını salladı.


 


"Tamam." Dediğinde gözlerimi yeniden yumdum. "Işıkları kapatıyorum."


 


"Hayır." Dedi Abim. Ruhum gidiyordu. "Işıkları kapatacaksan bile gece lambasını aç, korkar. Sen neden hâlâ gitmedin."


 


"Benimle uyusun." Dedim. Abimin öfkeyle soluması kulaklarıma geldi. "Uykuya dalana kadar."


 


"Ne Dedi?" Diye sordu abim. Anlamadı mı?


 


"Mırıldanıyor. Çoktan uyudu ama konuşuyor." Dediğinde artık sesleri duymadım.


 


🌻


 


"Serçeee!" Diye bağırdı babaannem. Gözlerimi aralayıp saçlarımı kaşıdım. "Kalk kız, kıyamet kopuyor! Banu'nun eşi şehit olmuş!" Hızla yataktan fırladım.


 


"Ne demek şehit olmuş!" Diye bağırdım. Hızla odamdan çıktığımda babaannem koşarak evden çıkıyordu.


 


Peşinden terliklerimi alıp bende çıktım kapının önünde tıpkı annemler şehit olduğunda gelen araçlar vardı.


 


Bir sürü üniformalı adam, cenaze naaşı. Türk bayrağı, polisler, feryatlar. Hepsi birbirine karıştı. Banu ablanın feryadı kulakları sağır ediyordu.


 


Hızla bahçeden koşup sokağa girdim, Banu ablanın önünde yere düşen bebek kıyafetleri, gözyaşları durmaksızın akıyordu. "Nerede komutan!" Diye bağırdı Banu abla, hızla yanına gittiğimde saçlarını çekmeye başladı. "Eşim nerede?" Komutan elindeki Türk bayrağını uzattı.


 


"Başınız sağ olsun." Dedi komutan. Banu ablanın dudaklarından dökülen feryatla birlikte diz çöktü, hıçkırıklarla ağlamaya başladı, dizlerine vurdu. Saçını çekti. Onu durduramadım çünkü o an zihnimden çıkmıyordu.


 


O küçük kız çocuğu cenaze arabasına doğru ilerledi. "Anne?" Dedim. Aynı çaresizlikle. "Baba?" İkiside artık yoktu. "Saklambaç mı oynayacağız?" Ses yok.


 


"Anneme sarılacağım!" Diye bağırdım. Biri beni tutuyordu. "Uyuyor değil mi Ahmet abi?" Cenaze aracına çıkmaya çalıştım.


 


Zorlukla cenaze aracına çıktım. "Hangisi babam, ona bakacağım." Tabutun kapağını itmeye çalıştım bir yandan ağlıyordum. "Buraya mı saklandılar?" Fevzi amca bedenimi kucağına almaya çalıştı.


 


Tabuta sıkıca sarıldım. "Babaa! Uyan!" Diye bağırdım. "Şehit ne demek? Bilmiyorum! Serkan bana öksüz Dedi! Öksüz ne demek!" Babam uyanmadı. "Babam! Kahraman babam! Uyan." Fevzi amca bedenimi güçlükle tabutun üstünden aldı.


 


"Serçe kızım." Dedi Fevzi amca. Elimi tabuta uzattım.


 


"Baba!" Hıçkırıklarım arttı. Feryatlar kopuyordu.


 


"Nebahat etme eyleme! Bak çocuklar korkuyor!" Dedi Senem Teyze.


 


"Sizin burada ne işiniz var? Babam ve annem nerede?" Diye sordu abim. "Annem nerede?"


 


"Anne! Babamı istiyorum!" Diye bağırdım. Fevzi amca beni tabutlardan uzak tutmaya çalıştı. "Bir kere göreyim! Onlar ölmedi! Ölüm yok, kahramanlar ölmez!"


 


"Bey!" Dedi babaannem. Fevzi amca beni yere bıraktığında tekrardan tabuta koştum, yine çıkmaya çalıştım.


 


"Babaaa!" Uyuyorlar ki. "Onları göreceğim. Tabutun üstünde neden Türk bayrağı var!" Akif amca bedenimi kucağına aldığında bahçemize götürdü.


 


"Yakup, Selim ve Ferdi. Serçe ile kalın!" Hızla kucağından indim. "Serçe!" Ahmet abinin önünde durdum.


 


"Annemi getir bana! Babamı getir!" Bacağına vurmaya başladım. "Babamı istiyorum."


 


Nefesim kesildi. Gözyaşlarım durmaksızın akıyordu, ellerim titremeye başladığında derin nefes aldım. Banu abla tabuta sarılıp ağlamaya devam etti.


 


"Hayır." Gözlerimi yumdum. "Hayır! Hayır." Birkaç adım geriye gittim. "Hayır. Hayır. Ölmedi!"


 


"Serçe." Dedi Sancak. Hızla önümde durdu. "Bana bak nefes al!" Ellerimi kulaklarıma bastırdım ve diz çöktüm.


 


"Alamıyorum." Dedim güçlükle. Alamadım. O günde nefes alamadım, şimdide.


 


3 gün sonra; 


 


Banu ablanın kapısına uzunca baktım, camına sümbül çiçeği asmıştı. Bizim mahallede cenaze olduğunda saksılar eşiğinde sümbül çiçeği asılırdı.


 


Başımdaki şalı düzeltip içeriye girdim, Nergis, Yasemin kapının pervazında duruyordu. "Kimseyi odaya almıyor mu?" Diye sordum. Bütün kadınlar oturma odasında oturmuş kuran-i kerim okuyordu.


 


"Sende denesene Serçe." Dedi Nergis. Banu ablanın yatak odasına girdim. Yatağında eşinin üniformasına sarılıyordu sırtı dönüktü.


 


Yatağın kenarına oturdum. "7 yaşındaydım, ailemin cenazesi kapımın önüne geldiğinde sadece 7 yaşında küçücük bir kız çocuğu idim. Almayın Dedim, yalvardım herkese. Toprak alıyor benden, toprak kokusundan nefret ederim. Sonra acım geçer diye bekledim geçmedi büyüdüm. Korktum Banu abla, askerlerden, komutanlardan, polislerden korktum. Şimdi acını anlayabilirim. Belki eşim şehit olmadı ama bende bir şehit çocuğuyum. Ağlayacaksın, üzüleceksin ama şunuda bilmen lazım. Eşinden bir parça sende, bende o'da yok. O'na sıkıca tutun, yasın hepimizin yası." Süzülen yaşlarım ile saçlarına öpücük kondurdum. "Ben sana teselli verecek son insan bile değilim, çünkü ben bile hâlâ acıyı unutamadım."


 


Yataktan kalkıp odadan çıktım. Nergis ve Yasemin bana bir umut baktı, sırtımı kapıya yasladım. "Serçe iyi misin?" Diye sordu Nergis. Başımı omzuma yatırdım. "Kıyamam." Bana sıkıca sarıldığında kollarımı boynuna doladım. Sessiz sakin ağlamaya başladım.


 


"Yapamıyorum Nergis, unutamıyorum. Yapamam ben." Dedim. Birlikte evden çıktığımızda merdivenlere oturduk. "Bak Banu ablaya, karnında kızıyla acıyı yaşıyor. Bu 3 oldu Nergis, Fırat abiyle birlikte 3 kişinin naaşı bu mahalleye geldi. Vatan uğruna can feda ama ben yapamam Nergis. Sancak belkide hayatıma asla girmeyecek bir adam, o'nu hayatıma koymayacağım. Çünkü istemiyorum."


 


"Serçe, sadece konuşuyorsunuz sevgili değilsiniz." Dedi Yasemin.


 


"Ne fark eder, o'nu istemiyorum." Dedim. Derin nefes verip gözyaşlarımı sildim. "Hayatımda istemiyorum. Sancak abi olarak hayatımda kalacak bundan sonra. Onunla değil sevgili olmak yüzüne bile bakmayacağım." Bu benim son kararımdı.


 


"Kızlar aşağıya inip çocuklara yardım edin." Dedi Melahat abla. Yavaşça ayağa kalktığımda merdivenlerden inmeye başladım.


 


Apartmandan çıktığımızda sokağa baktım, sandalyeler dizilmişti ortada bir imam hatim indiriyordu. Selim, Ferdi ve Yakup suları tepsiye yerleştiriyordu.


 


Birer tane tepsi alıp suları dağıtmaya başladık. Güneş mahallesi bile buradaydı, erkekleri burada kadınları yukarı çıkmaya başladı. Abime suyu uzattığımda başını sadece salladı, Sancak abi tam abimin yanındaydı.


 


Suyu o'na vermeden yanından geçtim, Yasemin suyu gelip ona uzattı. Herkese tepsilerdeki suyu dağıttığımda yavaşça oradan uzaklaştım. Kaldırıma oturduğumda bizimkilerde yanımıza durdu.


 


"Mahalle yıllar sonra bu kadar sessiz." Dedi Yakup. Başımı salladım.


 


"En son Turgut amcanın cenazesinde bu kadar sessizdi." Dedim. Herkes başını salladı.


 


"Saat kaç?" Diye sordu Nergis. Bilmiyorum telefonum evdeydi.


 


"Öğlen 5." Dedi Yasemin. Başımı dizlerime yerleştirdim. "Oğlum nasıl ayakta kalıyorsunuz?"


 


"Duruyoruz işte." Dedi Selim. Konuşma bu olmamalı.


 


"Ama rekor Serçe'de 3 gündür uykusuz ve etrafta koşuyor." Dedi Ferdi. Ayağa kalktım.


 


"Ben yukarı çıkıyorum." Dedim. Apartmana girdiğimde merdivenlerden çıkmaya başladım, Sancak'ın evinin kapısından platin saçlı bir kadın çıktı. "Hayırdır."


 


"Şey ben." Dedi. Üstüne yürüdüm.


 


"Sen ne?" Diye sordum. Birkaç adım daha attığımda sırtı kapıya yaslandı. "Bu evde ne işin var? Elinde anahtar olmadan."


 


"Kapı açıktı bende kapattım." Dedi. Cebinde şişlik vardı.


 


"İçeriden çıkarak mı?" Diye sordum. Cebinden altınlar düştü. "Onları cebinden çıkar."


 


"Serçe." Dedi Sancak. Sırtımı dönmedim.


 


"Evinden çıktı." Dedim. Yavaşça kadının yanına geldi.


 


"İçeride konuşalım Lasmin." Dedi Sancak. Anahtarını kilide yerleştirip kapıyı açtı. "Görüşürüz, Serçe."


 


"O kadınla içeri mi gireceksin?" Diye sordum. Gözlerime baktı.


 


"Bir askerle yapamam diyen sen değil miydin merdivenlerde, beni hayatına asla koymayacak olan, beni istemediğini söyleyen sendin. Beni istemeyeni bende istemem, 3 yıldır uzaktan sevmişim, ömrümün sonuna kadar sevsem birşey değişmez. Ömrümden gidiyor sadece." Dedi duymuştu.


 


"İyi git ve yatağına at onu! Erkek değil misiniz? Hepiniz aynısınız, atarsın şimdi yatağına!" Sırtımı dönüp merdivenlere yöneldim. "At! Sarı saçları göğüs kafesine yerleşsin, üstünde zıplayınca inim inim inle! Meyvelerini ağzına alırken onu boğmaya çalış, vücudunu kıpkırmızı et! Git seviş onunla!"


 


Üst kata çıktığımda Banu ablanın evine girdim, Banu ablanın odasının kapısı açıktı. "Siz hangi hakla geliyorsunuz?" Diye sordu Banu abla. Misafir odasına gittiğimde bağırıyordu. "Herkes çıksın! Cenaze yok bu evde!" Herkes ayağa kalkmıştı.


 


"Banu kızım." Dedi babaannem. Yanına gittiğinde Banu abla bağırdı. "Zor biliyorum!"


 


"Bilmiyorsunuz! Siz bu acıyı bilemezsiniz, yaşamadınız! Bu acıyı bu mahallede kimse yaşamadı, gelipte burada bizde acıyı yaşadık diyemezsiniz! Sizin evladınız yetim kaldı mı?" Diye sordu Banu abla. Babaannem bana baktı. "Gidin evimden! Kimseyi istemiyorum!"


 


"Gitmiyorum." Dedim. Duvarın önünde oturdum. "Döverek çıkarman gerek." Büyükler çıktığında Banu abla öfkeyle oturma odasının kapısını kapattı. "Herkesi göndermek istiyorsun ama yanlız kalmak istemiyorsun. Kendi anneni bile gönderdin ama beni göndermezsin Banu abla, inatçı biriyim." Kapı aniden açıldığında Banu abla elinde büyük bıçakla karşımdaydı.


 


"Çık evimden!" Diye bağırdı. O'nu yanlız bırakamazdım şuan gözü dönmüş durumdaydı, üstüme doğru yürüdüğünde ayağa kalktım. "Öldürürüm seni! Çık evimden!"


 


"Çıkmayacağım! Burada öldürsen bile çıkmayacağım! İnat değil mi?" Diye sordum. Kahverengi gözlerini gözlerime dikti, aynı kararlıkla bıçağın ucunu karnıma yaklaştırdı.


 


Göğüs kafesim hızla inip kalkıyordu. "Serçe!" Diye bağırdı Nergis. Banu abla bıçağı karnıma bastırdı.


 


"Çık evimden! Kimseyi istemiyorum!" Diye bağırdı. Çıkmayacağım.


 


"İstiyorsun! Yanlız kalmak istemiyorsun, acı çekiyorsun ve yanında kimsenin olmasını istemiyorsun!" Diye bağırdım. Bıçağı sıkıca tutan elini tuttum ve biraz ben karnıma bastırdım. "Yapabilirsin Banu abla, bıçağı saplayabilirsin. İnanıyorum sana, peki ya sonra? Ben senden şikayetçi olmam evet ama sen vicdan azabından yaşayabilir misin? Hiç sanmam." Kalbim göğüs kafesimden çıkacaktı. "Duramazsın."


 


"Duramam." Diye tekrarladı.


 


"Yanlız kalmak istiyorsun." Dedim. Başını hayır anlamında salladı.


 


"İstemiyorum." Yavaşça dizlerinin üstüne çöktüğünde onunla birlikte çöktüm, başını dizlerime yerleştirdiğinde saçlarını okşamaya başladım.


 


"Serçe!" Diye bağırdı abim. Bakışlarımı kapıya yerleştirdim Sancak abi ve Abim kapıda korkuyla bana bakıyordu, başımla onayladım. İyiyim ben.


 


Banu abla sessizce dizimde ağlamaya başladığında sırtımı duvara verdim. Şuan ona söyleyeceğim hiçbir kelimenin bir anlamı olmayacaktı, tıpkı bir zamanlar benim kurduğum cümlelerin anlamı olmadığı gibi.


 


Sahi neden bazı cümlelerin bir anlamı olmazdı? Çünkü bazı cümleler acı verirdi, mesela sen sevdiğini kaybettin. Annen öldü senin, biz olmasak kimse size bakmaz, aç kalırsınız.


 


Nankör. Bu cümlelerin benim için bir anlamı yoktu, boş cümleler.


 


Peki ya Banu ablaya ne demem gerekiyor? O'na birşey söyleyecek son insan bile değilim. Çünkü o gün naaşın kapıya geldiği gün ben kriz geçirmiştim.


 


Bahçeye götürdüler, sakinleştirmeye çalıştılar ama olmadı. Gözüm kimseyi görmemişti, sanki acıyı yaşayan bendim. Kendime zarar vermiştim, sedirin üstünde olan bıçakla bileğimi çizmiştim. Bunları ben hatırlamıyorum çünkü krizden sonra abimin kolları arasına yığılmışım.


 


Bileğimde 7 dikiş. Sağ bileğime bakıp sargıya uzunca baktım. "Serçe uyudu." Dedi Abim. Banu ablanın abisi geldi ve onu odasına taşıdı. Yavaşça yerimden kalktım. "Ne olacak şimdi?"


 


"Ailesi onu Edirne'ye götürecek, orada annesiyle kalacak." Dedi Abim. Başımı sallayıp evden çıktım, terliklerimi giydiğimde abime baktım. "Sen git ben geleceğim." Başımı sallayarak merdivenlerden inmeye başladım. Sancak abinin kapısı açıldığında Lasmin hanım evden çıkmış sandaletlerini giyiyordu.


 


Sancak o'nu yolcu ediyordu, inmeye devam ettim. Onun katından geçtiğimde Lasmin hanımın kokusu burnuma geldi, kokusu çekiciydi. Vay be, demek ki Sancak abi kokusuna kapıldı.


 


Merdivenlerden tekrardan inmeye başladım. "Serçe." Dedi Lasmin. Omzumun üstünden yüzüne baktım. "Biz Sancak il-"


 


"Banane ondan! Ne yapıyorsa yapsın isterse 10 kadın birden evine atsın, abim gibi nasıl olsa. Fark etmez, değil mi Sancak ABİ!" sondaki abi kelimesine baskı uyguladım. "Atsın yani banane oda onun şey onun, isterse erkekte atsın o bilir."


 


"Erkekler hoşuma gitmiyor." Yanıma gelip benimle inmeye başladı.


 


"Uzaklaşsana benden Lasmincik arkada kaldı." Dedim. Güldü. Merdivenleri bitirdiğimde apartmandan çıktım. Mahalle yeniden sessizliğe büründü, eve girdiğimde odama girip ilk işim uyumak oldu.


 


🌻


 


Bölüm sonuuu!!


 


Düşüncelerinizi alabilir miyim şuraya 👉


 


Yıldızlamayı unutmayın :)


 


İg: wattpadyazari5 


 


Tiktok: wattpadyazari5 


 


 


Loading...
0%