Yeni Üyelik
3.
Bölüm

İKİ RAKİP PRENS

@haasanaskar

13 Mayıs 1481, İstanbul

Günler geçtikçe, Osmanlı İmparatorluğu’nun tahtı üzerinde dönen fırtına iyice şiddetlenmişti. Sultan Mehmed’in ölümünün üzerinden on gün geçmişti ve hala onun naaşı, sarayın derinliklerinde unutulmuş bir vaziyette bekliyordu. Oysa dışarıda, İstanbul’un sokaklarında dedikodular daha da büyümüş, halk arasındaki huzursuzluk dayanılmaz hale gelmişti. Sultan’sız geçen her gün, devletin geleceği üzerindeki gölgeyi daha da karartıyordu.

İstanbul’a doğru yaklaşan iki rakip prens, Bayezid ve Cem, sadece bir taht için değil, bir imparatorluğun kaderi için yarışıyordu. İkisinin de orduları vardı, ama mesele sadece kimin daha güçlü olduğu değildi; mesele, kimin desteği arkasına alacağıydı. Sarayda kimin kime sadık olduğu hâlâ belirsizdi.

Bayezid, kendisine bağlı askerlerle birlikte Amasya’dan hızla ilerliyordu. Yaşça büyük ve devlet tecrübesi daha fazla olan Bayezid, Osmanlı devlet erkânının büyük çoğunluğunun desteğine sahipti. Yanında birçok paşa, bey ve asker vardı. O, sükunetle ilerlerken, zihninde tek bir şey vardı: Babamın tahtı bana ait. Bayezid, devletin geleceği için kendisini en uygun kişi olarak görüyordu. Onun gözünde Cem, sadece hırslı bir küçük kardeşti.

Ancak Cem Sultan’ın gözünden durum farklıydı. Cem, Konya’dan yola çıktığında aklında tek bir düşünce vardı: Tahta çıkmak benim de hakkım. Küçük kardeş olmanın verdiği dezavantajı bilse de, cesareti ve karizması onu birçok yeniçeri ve asker arasında popüler hale getirmişti. Bayezid gibi devletin sadık paşaları yerine, Cem’in çevresinde daha cesur ve isyankar bir ruh vardı. Birçok asker ve yeniçeri, Cem Sultan’ın daha kararlı ve cesur bir lider olacağına inanıyordu.

Sarayda ise iki prensin gelişini bekleyenler arasında gerginlik hat safhadaydı. Karamanlı Mehmed Paşa, giderek artan baskının altında eziliyordu. Hangi şehzadeye destek vereceğini hâlâ kesinleştirememişti. Bayezid İstanbul’a daha yakın görünse de, Cem’in hızla ilerlediğini biliyordu. Her iki şehzadenin de aynı gün kente ulaşma ihtimali endişe vericiydi.

Yeniçeri Ocağı’nda ise saflaşmalar daha belirgin hale geliyordu. Ocaktaki ağalar ve askerler arasında yapılan gizli toplantılarda, hangi prensin tahta çıkması gerektiği hararetle tartışılıyordu. Bir grup asker, Bayezid’in devletin devamlılığı için daha güvenilir olduğunu söylerken, diğer bir grup ise Cem’in daha cesur ve dinamik bir sultan olacağına inanıyordu. Her iki tarafın da desteği, ilerleyen günlerde kimin tahta çıkacağını belirleyecekti.

Ancak tüm bu çekişmelerin arasında Sultan Mehmed’in naaşı, sarayda sessizce bekliyordu. Görevli birkaç asker dışında kimsenin ilgilenmediği bu beden, taht mücadelesinin gölgesinde unutulmuştu. Yıllarca zaferden zafere koşan büyük sultan, şimdi boş bir odada, kimin sultan olacağını bekler gibi yatıyordu. Cenazenin çürümeye başladığını fark eden saray görevlileri, sultanın bedeniyle ne yapacaklarını bilmiyordu. İslami geleneklere göre, bir hükümdarın bu kadar uzun süre defnedilmemesi büyük bir ayıptı, ancak kimse taht meselesi çözülmeden harekete geçmeye cesaret edemiyordu.

Taht mücadelesi sadece iki prensin değil, tüm devletin kaderini belirleyecekti. Her geçen günle birlikte, sultanın bedeni daha da unutuluyor, taht kavgası ise daha acımasız bir hal alıyordu.

Loading...
0%