@haasanaskar
|
26 Mayıs 1481, İstanbul İstanbul, bir iç savaşın eşiğinde, çatışmaların yankılarıyla dolup taşıyordu. Yeniçeriler, sokaklarda dövüşüyor, insanlar evlerinden çıkamaz hale gelmişti. Bayezid ve Cem’in orduları arasındaki gerginlik, artık sadece iki kardeşin rekabetiyle sınırlı kalmamış, bütün şehri sarmıştı. Herkes, hangi tarafın galip geleceğini ve bunun ne tür bir sonuç doğuracağını merakla bekliyordu. Bayezid, şehirdeki gücünü artırmak için kente bağlı köylerden adam toplamaya çalışıyordu. Ordusunu güçlendirmek adına yeniçerilere yüksek ücretler teklif etti, fakat bu durum, yeniçeri ağalarının tepkisini çekti. Bir grup yeniçeri, kendilerine sunulan bu fırsatın altında yatan planı anlamıştı. “Biz, sadece bir prense bağlı değiliz,” dediler. “Osmanlı’nın geleceği için savaşmalıyız!” Öte yandan, Cem, karargâhını belirleyerek sivil halkı da destek bulmaya çalışıyordu. Ancak, kargaşanın ortasında sığınacak bir yer bulamayan halk, bu belirsizlik içinde çaresizdi. Kimileri kendini Cem’in yanında, kimileri Bayezid’in yanında bulmuştu. Bunun sonucunda, şehirdeki sokaklar giderek karışıyor, insanlar arasında çatışmalar başlıyordu. Bir akşam, çatışmaların ortasında kalmış bir grup çocuk, yasaklı sokaklara dalmıştı. Korkuyla evlerine dönerken, Bayezid’in ordusuna katılan yeniçerilerin kendilerine saldırdığını gördüler. Bu durum, sokakların birer savaş alanına dönüşmesine yol açtı. Çocukların çığlıkları, İstanbul’un karanlık sokaklarında yankılanıyor, savaşın acımasız yüzünü gözler önüne seriyordu. Halk, bayrakların rüzgârda dalgalanmasına bakarak kendi kaderini belirlemeye çalışıyordu. Kimi Bayezid’in, kimi Cem’in tarafını tutuyordu; fakat aslında hiç kimse kimin haklı olduğunu bilemez haldeydi. Çatışmaların arka planda kaynayan öfke ve kinle birleşmesi, kenti bir cehenneme dönüştürüyordu. İstanbul’un kalbinde, bir grup esnaf, şehrin geleceği için endişeliydi. Bir toplantı düzenleyerek, hangi prensin tahta çıkması gerektiğini tartışmaya karar verdiler. Bu sırada, Cem’in tarafında olan bir esnaf cesaretle söze girdi: “Biz, Cem’i desteklemeliyiz. Gençliği ve cesareti, Osmanlı’yı daha ileriye taşıyacaktır.” Diğer tarafta ise bir Bayezid destekçisi, karşılık verdi: “Hayır! Bayezid, babasının izinden gidecek ve devleti daha güçlü kılacaktır. O, Osmanlı’nın geleceği için en uygun liderdir.” Tartışmalar, iki taraf arasında daha da büyüyen bir gerilime yol açtı. Herkes kendi çıkarını düşündüğü için, toplumda birlik sağlamak mümkün görünmüyordu. Bu belirsizlik, halkın korkusunu daha da artırdı. Sonunda, bir grup yeniçeri lideri, İstanbul’un güney kapısında bir araya gelerek iki kardeş arasında bir arabuluculuk yapmak istediklerini açıkladı. Ancak, gerilim ortamında kimse kimseye güvenemiyordu. İki taraf da birbirine karşı duyduğu kinle, bir barış arayışının pek de mümkün olmadığını düşünüyordu. Kargaşanın son bulması için cesur bir karar alınması gerekiyordu. Ancak, kimin bu cesareti gösterebileceği ve gerçekten kimin haklı olduğu soruları, İstanbul’un gökyüzünde kara bulutlar gibi asılı kalıyordu. |
0% |