@haasanaskar
|
3 Mayıs 1481, Gebze Mehmed’in ölümü, hem Osmanlı Devleti’nin geleceği hem de iki prensin taht kavgası anlamında yıkıcı bir dönemi başlatmıştı. Karamanlı Mehmed Paşa, ölüm haberini alır almaz soğukkanlılığını korumak zorundaydı. Bilinçsizce elleriyle çenesini sıvazlarken aklında tek bir şey dönüyordu: Hangi oğlu başa geçecek? Bayezid mi, Cem mi? Her biri kendine yakın sadık adamlarını toplamaya başlamıştı bile. Sarayda haber kulaktan kulağa yayıldı; koridorlarda yankılanan ayak sesleri, alçak sesle yapılan konuşmalar, taş duvarlarda duyulmaz oldu. Sultan’ın öldüğü kesinleşene kadar bu haber dışarıya çıkmamalıydı. Ancak, İstanbul halkı kısa sürede bir şeylerin ters gittiğini hissedecekti. O sabah İstanbul’da dükkanlar, tezgahlar açıldığında, sokakları dolduran insanlar arasında alışılmadık bir sessizlik vardı. Yeniçeri Ocağı’nda bir huzursuzluk filizlenmeye başlamıştı. Askerlerin arasında fısıldanan tek bir cümle vardı: Sultan öldü mü? Sadık askerler, Mehmed’in naaşı üzerinde nöbet tutmaya başlarken, her biri tahtın kime geçeceğini merak ediyordu. İçlerinden bazıları, yeniçerilerin kimin tarafını tutacağı konusunda düşünmeye başlamıştı bile. Mehmed Paşa, durumu idare etmeye çalışsa da, kargaşa kaçınılmazdı. Sultan öldüğünde, başkentin ruhu titrerdi. Bu sırada, Bayezid’in Amasya’dan, Cem’in Konya’dan yola çıktığı haberleri gelmeye başlamıştı. Her biri, babalarının ölümünden sonra tahta çıkmak için yarışıyordu. Oysa sarayda, Fatih Sultan Mehmed’in bedeni soğumaya devam ediyor, İstanbul’un kalbinde unutulmaya yüz tutuyordu. |
0% |