Yeni Üyelik
4.
Bölüm

TAHTIN EŞİĞİNDE

@haasanaskar

18 Mayıs 1481, İstanbul

Artık on beş gün geçmişti. Fatih Sultan Mehmed’in bedeni, sarayın karanlık bir köşesinde kaderine terk edilmiş halde yatıyordu. Saraydaki sessizlik dışarıdaki fırtınaya ters düşüyordu; çünkü İstanbul’da herkes, iki şehzadenin neredeyse aynı anda şehre gireceğini konuşuyordu. Taht kimin olacak sorusu artık kaçınılmaz hale gelmişti.

Bayezid ve Cem, yollarına devam ederken İstanbul sokaklarında dedikodular bitmek bilmiyordu. Halk, kime sadık kalması gerektiğini bilmez bir haldeydi. Kimileri Bayezid’in daha tecrübeli ve babasına sadık bir hükümdar olacağına inanırken, diğerleri Cem Sultan’ın cesareti ve gençliğiyle Osmanlı’yı daha parlak bir geleceğe taşıyacağına emindi. Fakat bir gerçek ortadaydı: İki kardeş arasındaki bu çekişme, imparatorluğun kaderini belirleyecek ve kim kazanırsa kazansın, diğerini ortadan kaldırmak zorunda kalacaktı.

Karamanlı Mehmed Paşa, günlerdir neredeyse uykusuzdu. Saraydaki paşalar ve devlet adamları, kime biat edeceklerine hala karar verememişti. Paşanın zihninde dönüp duran soru, artık tek bir noktaya odaklanmıştı: Bu taht kavgası nasıl sonuçlanacak? İki şehzade arasında denge kurmaya çalışmak ne kadar mantıklıydı?

Bayezid’in ordusu İstanbul’a yaklaşırken, Mehmed Paşa nihayet bir karar verdi. Daha sakin, daha soğukkanlı ve devletin devamlılığına daha bağlı olan Bayezid’e bağlılığını ilan edecekti. Taht, zayıflık kabul etmezdi ve Cem’in isyankar yapısı, devleti daha büyük bir tehlikeye sokabilirdi. Paşa, bu kararı almakta ne kadar haklı olduğunu düşünürken, yeniçeri ağalarından bir haber geldi: Cem Sultan da şehre girmek üzereydi.

Yeniçeri Ocağı, bir volkan gibi kaynıyordu. Askerler arasında taraflar çoktan belirlenmişti. Bir grup, Bayezid’in daha meşru bir sultan olduğunu düşünerek ona sadık kalacağını söylüyor, diğer grup ise Cem’in cesaretini överek onu destekliyordu. Yeniçeriler arasında bir iç savaş ihtimali giderek artıyordu. Eğer iki kardeş aynı anda İstanbul’a girerse, sadece saray değil, sokaklar da kana bulanabilirdi. Ocağın başındaki ağalar, durumu kontrol etmekte zorlanıyordu; çünkü her iki taraf da silahlarını kuşanmış, komut bekliyordu.

Cenazenin bulunduğu odada ise, Sultan Mehmed’in bedenine bakan birkaç görevli dışında kimse kalmamıştı. Naaşın çürüme kokusu odayı sarmış, ancak yine de kimse defnedilmesi için harekete geçemiyordu. Sultan’a son görevlerini yapmayı isteyen birkaç dindar saraylı, Paşa’dan izin almadan bir şey yapmaya cesaret edememişti. Oysa Mehmed Paşa’nın zihninde cenazeden çok, taht kimin olacak sorusu vardı.

Sarayın dışında, halk da ne yapacağını bilemez haldeydi. İstanbul sokaklarında güvenlik zayıflamış, herkes korkuyla bekler olmuştu. Halk, Sultan Mehmed’in öldüğünü artık biliyordu, ancak kimin başa geçeceği konusunda bir açıklama yapılmaması huzursuzluğu artırmıştı. Bir padişah olmadan, imparatorluk parçalanmanın eşiğine gelebilirdi. Birçok esnaf dükkanlarını kapatmış, herkes bir an önce kimin galip geleceğini görmek istiyordu.

Akşam çökmek üzereyken, Bayezid’in ordusunun surlara yaklaştığı haberi yayıldı. Ancak hemen arkasından Cem Sultan’ın ordusunun da şehre girdiği duyuldu. İki şehzadenin aynı anda İstanbul’a girmesi, beklenen büyük hesaplaşmanın kaçınılmaz olduğunu gösteriyordu. Taht için verilen bu mücadele, ertesi gün doruk noktasına ulaşacaktı.

Loading...
0%