@habibefurkan
|
SELENA Pislik ve küf kokusu ile açtım gözlerimi. Yine aynı kabus. Daha çok gerçeğin ve yasanmışlığın hatırası. Annem çamurda oynadığım için bana kızıyor, benim üzüldüğümü görünce bizi neşelendiriyordu. Bizi. Freya. Bir sonraki yaşanmışlık annemin eteğinin arkasında el ele tutuşmamızdı. Birbirimize bakıp dil çıkartıyor sonra da gülüyorduk. Annem bizi uyarıyordu. Ardından kara bulutlar çevremizi sarıyordu. Siyah pelerin giyen birisi ve karanlık bakışları olan bir adam. Gözlerinin karasında gezinen bir hareketlilik. Çığlık atıp uyandığımda yine buradaydım. Bedenim artık bana ait değil gibiydi. Yerde top olmuş baygın gözlerle bakıyordum. Beyaz küçük bir çiçeğe. - Uyandığını biliyordum seni küçük cadı. Derin tok ses ile ürperdim. Korkuyordum. Bu çiçekler taş duvarların arasından çıkmaya başladığından beri beni cadı sanıyorlardı. İlk önce kırmızı gözleri olan kollarıma dişlerini geçirmişti. İlk bayıldığımda hatırladığım son şey buydu. Bedenimde gezen ellerle uyanmıştım. Direnmeyi denedim ama başaramadım. Tekrar bayıldığımı bile hatırlamıyorum. Şimdi ise kabusun kendisi gelmişti. Kollarımdan tutulup gerildiğinde dudaklarımdan bir çığlık koptu. Sırtıma dokunan parmaklarla dondum. Çığlığım boğazımda takılı kaldı. - Yazık. Kurdunu bulamamış olman üzücü. Bu yaralar sende kaldı. Dudaklarından dökülen kelimeler alayıydı. - Onun için üzülüyor musunuz Kral'ım? Bu ses artık hafızamdan silinmeyecek kişinin sesiydi. Melinda. Kralın gözdesi. - O benim eşim olabilir ama bir hiç Melinda. Eş. Bir hiç. Melinda. Her kelimeyi hafızama kazıdım. Sırtımda hissettiğim acı ile inledim. Kırbaç. Defalarca bedenime indikçe, acı zihnime doldu. Gözlerim siyah benekler görmeye başladığında direnmedim. Karanlığın içine düştüm. - Bugün on sekiz oldu. Bu acıyla da kurdu gelmediyse artık zararsız. Melinda'nın alaycı sesini duydum. - Sen benim eşim değilsin. Karanlık beni alsa da dudaklarım her defasında inkar etmeyi bırakmadı. - Kurdum elbet gelecek. Dedim ve zihnim en dibine gömüldüm. Öncesinde ise kükreme sesi duydum. On yıl. Peki Freya? Bunca yıl ne yapmıştı. Beni, annemizi, babamızı, sürümüzü hatırlıyor muydu? ..... Freya mutfağın temizliğini bitirip kilere girdi. Yere uzanıp gözlerini yorgunlukla kapattı. Gözlerini açtığında büyük bir göl ve çevresini kaplayan ağaçların olduğu bir yerdeydi. Göle yaklaştığında birinin neşeli kahkahalarını duydu. Biraz daha yaklaştı. Mavi elbiseli bir kız çocuğu ayakları ile yere dövüyor sıçrayan su ve çamurla kahkaha atıyordu. Onun bu neşeli hali Freya'yı gülümsetti. Kıza bakmaya başladı. Saçlarını görünce hayrete düştü. Siyah, kızıl birer tutam arasına karışmış sarı saçları vardı. - Lia. Arkasından gelen seslenme ile Freya hemen döndü. Hayretle bakıyordu. Açık kumral saçları vardı. Uçlarına doğru sarı rengini alıyor rüzgarla sallanıyordu. Çok güzel bir kadındı. Ama asıl şoku elinden tuttuğu küçük kızla yaşadı. Güneş sarısı saçları vardı. ' Bu benim' dedi zihninden. İki kızın elinden tutan kadının gidişini izledi. - anniş de pis. Freya öne atıldı. Bu kadın annesiydi. Ona ulaşmak istedi ama yapamadı. Ayakları yere yapışmış gibiydi. Ağzını açıp konuşmayı denedi ama sesi çıkmıyordu. Onların koşarak uzaklaşmasını izledi. Elini uzatıp bir kez daha bağırmayı denedi. - Anne! Lia! Diye. Hava ağırlaşmış, gökyüzünü kara bulutlar kaplamıştı. Az önce hareket etmeyen ayakları onu götürmeye başlamıştı. Büyük ahşap bir evin yakınına geldiğinde Freya eve bakmaya başladı. Elinde değildi ev çok güzeldi. Ayakları durmayıp evin çevresini dolaştı. Kapı önünde duran kişilerle köşede dikilmiş halde durdu. Çocukluğu elini Lia'ya uzatmış tutuyordu. Birbirlerine dil çıkartıyor sonra da gülüyorlardı. - Şişş. Sessiz olun. Kadının sesi ile bakışlarını çevirdi Freya. Annesinin ses olduğunu fark etti. Gözlerinden yaşlar akıyordu. Üç arabanın yaklaşması ile bakışların oraya döndüğünü anladı. Siyah pelerinli biri, sert görünümlü başka biri arabadan indi. Kral Axton. Annesinin yanında dikilen adamın sesi ile başını hızla çevirdi. - Beta Cole, Gama Gaby ve Lunam. Lunam. Bu adam babasıydı. Freya onlara gidip sarılmak istiyordu. Ama bedeni taş kesilmiş kıpırdamıyordu. Gözlerindeki yaşlar yanaklarını ıslanıyor, boynuna kadar iniyirdu. Annesi kenara çekildiğinde iki kız çocuğu el elle tutuşarak başlarını kaldırdılar. Anında yere yıkıldılar. Freya anlamsız bakışlar içerisinde onlara baktı. Siyah pelerinli kişi bir kolunu kaldırmıştı. Burnuna kan kokusu doldu. Anne. Baba. Kan gölünün içinde yatıyorlardı. Çocukların arabaya bindirilmesini izledi. Araba uzaklaşırken ağzını açtı. - Hayır! Kızıl saçlı yeşil gözleri ola birisi görüş alanını kapattığında öfke ile kaynayan bedenini hareket ettirmeye çalıştı. - Dinle Freya. Sesi çok uzaktan geliyor hissi veriyordu ama oynayan dudaklarından onun konuştuğunu biliyordu. ' küçüğün zihnini silebildim ama onunkini silemiyorum. Saçlarına bakılırsa cadı olmalı. Yoksa mümkün değil. Silinmesi gerekiyordu ' Başka bir kadının sesi doldu kulağına. Bu sesi hatırlıyordu. Gözde Melinda. Freya onlara yetişmek için koşmaya denedi. - Zaten oradasın çocuğum. Ama burayı terk edersen bir daha dönemezsin. Freya anında durdu. Yerde yatan ailesine hüzünle baktı. Onlar ölmüştü. Ailesi katledilmişti. - Kaç Freya! Kaç! Freya uykusundan fırladığında yüzünde yaşlar vardı. ' Kaç!' Uykusundaki ses yine yankılandı. Gördüklerini sindirmeye çalışıyordu. Yapamıyordu. Ağlamak, haykırmak, herkesi elleri ile öldürmek istiyordu. Yapamıyordu. Dizlerini kendine sarıp sallanmaya başladı. ' Kaçmalıyız ' Duyduğu sesle çevresine baktı. - Ne? Kim konuştu? Diye sordu. 'Ben Armis Freya. Senin kurdun.' Freya nefes nefese kaldı. - Armis. Diye fısıldadı. ' Kaçmalıyız Freya. Yolda sana rehberlik edeceğim.' Kurdu konuştuğunda Freya bir süre tepki veremedi. - Neden şimdi? Niye daha önce gelmedin? Diye sordu ihtiyatla. ' zihnine duvar örülmüştü. Uzun zamandır aşmaya çalışıyordum ' Armis'in cevabı ile Freya yutkundu. Gözünden inen yaşı eliyle sildi. - Tamam kaçalım. Ama nasıl? Freya kabul etmişti ama nasıl olacağını kestiremiyordu. Yakalanmak onun isteyeceği bir şey değildi. ' yer değiştirmeliyiz.' Freya nefes nefes kaldı. Armis daha beş dakika önce ona gelmişti ve hiç yer değişmemişlerdi. Ayrıca Kral Kurt varlığını sezerse ölüm kaçınılmaz olurdu. ' Ben Selene'nin varisiyim Freya. Kral beni göremez veya durduramaz' Freya nefes nefese kaldı tekrardan. - Selene. Ahh! Bizi kutsasın! Diye sessizce yükseldi. Selene bunu duymuştu. Ama elleri doluydu.Dmitriy'i ziyaret etmeye gittiğinde Hors uyanmış ve Aria'yı kendine çekerken yakalamıştı. Bunu hisseden Lycan da bağı kendine çekmeye başladığına Selene iki bağı da kendine alıp bileklerine dolamıştı. İki eşin de arasına engel olarak girmişti. Hors'u yeniden uyumuştu ama bağı çözemiyordu. Freya'yı duyunca gözlerini Dünya'ya çevirdi ve ona bakarak onu kutsadı. Artemis, küçük kızı Armis için mutluluk dahi duyamıyordu. Aria sızlanarak kıvranıyordu. - Armis git! Diye bağırdı. Hors yeniden uyanmış ve onu zorluyordu. Sonunda öfke ile gözlerini ona dikti Selene. - Lanet it! Sahibin cehenneme gittiğinde seni de onunla göndereceğim! Diye bağırdı. - Armis eşini bulduğunda bana haber ver. Bu itin sonunu getireceğim. Freya'ya bir şey söyleme. Şimdi! Freya kilerden çıkıp bahçeye çıkan kapıdan adımını attığı an kemikleri kırıldı. Dudakları ayrılırken cadı Mia elini uzatıp sesini aldı. Bulutların içinde duruyordu. Doğa Ana ona yardım etmişti. Yere basmayıp kötü kardeşini uyandırmamıştı. Freya zihnin derinliklerinde Armis'i izliyordu. Kurt ayakları yere deydiği gibi koşmaya başlamıştı. Koşuyor, koşuyor durmaksızın koşuyordu. Bazen havaya atılıyor bazen eğiliyor ve uzanan bir dalın altından seri şekilde geçiyordu. Freya, Armis'in gözlerinin arkasından geriye baktı. Kralın topraklarından uzaklaşmışlardı. ' Armis biraz dinlen' diye seslendi. ' Hayır. Yokluğumuzu anlayıp veya kokumuzu duyduklarında bizi bulamaya çalışırlar.' Freya aldığı cevapla sustu. ' sen uyu. Seni uyandırırım ' Armis tekrar konuştuğunda pes edip gözlerini kapattı. Freya adının seslenmesi ile gözlerini araladı. Kollarını uzatıp gerindi. Yıllardır ilk defa böyle güzel uyumuştu. ' Ahhh! Sonunda uyandın. Artık benim dinlenmem gerek.' Armis yorgun sesle konuşunca Freya hemen ayağa kalktı. - Ama nasıl yer değiştirilir bilmiyorum. Diye Armis'e seslendi. ' Gözlerini kapat ve üzgünüm. ' Freya gözlerini kapattığında kırılma sesi ile yüzünü buruşturdu. Tekrar açtığında soğuğu hissetti. Ama bunu umursamadı. Anında yüzü yaşlarla ıslanmaya başladı. Burası. Orasıydı. Ailesinin kanlar içinde yattığı yer. Hüzünle yere baktı. Toprakta hala kanın izi vardı. Başını kaldırıp bir zamanlar canlı görünen eve baktı. Yanmış, kül olmuş haldeydi. Eve doğru bir adım attı. Ama kurdu zihninin içinde hareketlenince durdu. Kuyruğunu sallıyor, uluyordu. - Armis neyin var? Yorgun değil misin? Diye sordu Freya kaşlarını çatarak. Sonra duydu. Derin bir hırlama sesi bütün bedenini titretti. Kendine bakınca gözleri büyüdü. Çıplaktı. - Kahretsin. Dedi ve ellerini göğüslerine ve mahrem yerlerine kapattı. Bir hırlama daha duyunca yutkundu. Derin bir nefes çekti. Aldığı koku ile beyni sarsıldı. Sandal ağaçı ve tarcın. Topuğunun üzerinden yavaşça arkasını döndü. Karşısında def gibi bir beden duruyordu. Yutkundu. Başını yavaşça kaldırdı. Siyah saçları, sert yüz hatları olan adama baktı. Biçimli kaşlarının altındaki gözleri gördü. Bir siyah bir yeşil oluyordu. Freya ağzını açtı. - Benim. Derin ve tok sesle konuşamadı. Ama Armis hemen öne atıldı. - Eşim! |
0% |