@habibefurkan
|
Dmitriy elini sıkıp onu hemen öldürmek istiyordu. Axton'u. - Dmitriy. Konsey kararını daha vermedi. Konsey başkanının sesi ile ellerinin altındaki bedeni çöp gibi kenara attı. Axton acıyla kıvranıyordu. Bir kaç Alfa etrafını sardı. - Bu doğru değil! Eşler kendi rızası ile bağı red etmeli! İçlerinden biri konuştuğunda diğerleri onaylayarak başını salladı. Dmitriy elini arkasında duran kıza salladı. İki adım öne çıktı. Ayakları artık toprağa basmıyordu. - O kendi rızası ile bağı red etti. Diye itiraz etti. - O bir kurda sahip değil. Diye cevap aldı. Selena.O bambaşkaydı. Dmitriy uzaklaştığında ayaklarının altı kaynadı. Toprak ayaklarına tırmanmaya başladı. Hayretle bakıyordu. Bedeninden yukarı doğru yol almıştı. Kıyafetlerinin içine doluyordu. Beline kadar sarıldı. Selena gözlerini kapattı. İçine dolan sıcaklığı hissetti. Karnına, sırtına, omuzlarına, kollarına, boynuna... Salonda korkulu bakışlar ona dönmüştü. Dmitriy arkasını döndü. Hayretle bakıyordu. Sarı saçları görüyordu ama bedenini kapatan topraktan kendisini göremiyordu. Saçlarının arasından siyah bir sis yükseldi. - Mi... Mia.. diye kekeledi Edward. - Korkmayın! O, on yıldır toprağa aç! Diye seslendi Mia. Sesinde bilge bir tını vardı. Dmitriy sadece izliyordu. Eşinin gözleri kapalı ağzı açıktı. Toprak ağzına doluyordu. Önüne Mia dikilince bakışlarını ona çevirdi. - Kral Lycan. İzninizle. Dedi Mia ve elini kaldırıp göğsüne tuttu. Ama dokunmadı. Dmitriy bedeninin karıncalandığını hissetti. - Ne yapıyorsun Mia? Diye sordu Dmitriy. - O eşinin sahip olduğu toprağı biliyor ve ancak onunla doyabilir. Bedenindeki kırıntıları topluyorum. Diye cevapladı Mia. - O biliyor mu? Yani onu toprakta beklediğimi? Eş olduğumuzu? Diye sordu Dmitriy. - İlkini zihnen değil ama doğası... ikinci sorunu ise biliyor. Kurdu ona vurduğunda fark edecek, senin eşin olduğunu. Mia ellinin içine dolan toprağa baktı. - Edward. Diye seslendi. Edward hemen elini, Mia ve Dmitriy'nin arasına uzattı ve havadaki toprağı yere düşmeden tuttu. - Onu ağzına doğru uzat. Diye Selena'yı işaret etti Mia. Edward hamle yaptığında Dmitriy onu kolundan tutup durdurdu. - Ben yapmak istiyorum. Dedi. Dmitriy eline aldığı toprakla Selena'ya yürüdü. Avucunu ağzına yaklaştırıp toprağı bıraktı. .... Selena Bedenimi saran sıcaklık hissi çok iyi hissettiriyordu. Ama açtım. Karnım açlıkla kasılıyordu. Dudaklarımı araladım. Gözlerimi bir ormamda açtım. Orkider.Heryer beyaz çiçeklerle doluydu. Küçükken annem göstermişti. Bir tavşan aralarından zıpladı. Bembeyazdı. Zıplayana kadar onu fark etmedim. Ayaklarım sürüklendi. Heryer puslu ve bulanıktı. Netleştiğinde lavlar kaynıyordu. Ama kırmızı bir çiçek bana bakıyordu. Yine olmuştu. Puslu ve bulanık görüyor ve bir yerde duruyordum. Suyun üzerinde duran beyaz çiçeği gördüm. Büyük yeşil yaprakları vardı. Kurbağa yaprağa zıplayıp ses çıkardı. Ayaklarım durmuyor heryeri puslu ve bulanık görüyordum. Kum taneleri ayaklarımın altındaydı. Pembe çiçekleri olan dikenli bir bitki vardı. Kenarından kertenkele geçiyordu. Bu defa çocukluğumun bir dönemimi geçirdiğim gölün kenarındaydım. Her yeri kır papatyaları sarmıştı. Gölün manzarası harikaydı. Kuşlar uçuyordu. Bu defa büyük, açık bir ovadaydım. Ova kayaların arasına saklanmış bir yapıda bitiyordu. Dağ hemen ovayı kapatıyordu. Her yer laleydi. Renk renk. Kelebekler konuyordu. Bu defa geldiğim yere baktım. Sessiz ve ıssızdı. Her gittiğim yerde bir kuş, bir tavşan, bir kurbağa, kertenkele... mutlaka bir hayvan vardı. Ama burası derin sessizlik içindeydi. - Burada.. bu toprağın altına. Dedi sesi. - Ana. Diyerek gözlerimi ona çevirdim. Sarı saçlarıyla içten tebessümü ile bana bakıyordu. - O seni yüzlerce, binlerce yıl bekledi. Dedi bana. - Kim? Diye sordum. Bu kadar yıl, kim, kimi beklerdi? - Lycan sürüsü uzun ömürlü genç kalan yaratıklardı. İnsanlar bunu elde etmek isteyip onları avlamya çalıştılar. Dedi üzgün gözlerle. - Ne? Ama onlarda canlı. Diye üzgün bir cümle kurmayı denedim. Aklım bulanıktı. Çeşit çeşit yerlerde farklı çiçeklere bakarken, bir anda bu konuşmamın içinde olmak şaşırtıcıydı. Ama sırf daha çok yaşam aramak için bir topluluğu avlamak. Üzücüydü. - Bir Lycan o dönemde eşine sahip olamadı. Nesilleri devam ederse daha çok av doğacaktı. Kralın nesli durursa sürünün de duracaktı. O da eşini beklemek için, 'yaşam ömrünü' toprağa sundu. Ana elini kırmızı güllerle dolu toprağa salladı. İnanamayarak baktım. İki gül dolu toprağa bakmak gerçek olduğunu açıklıyordu. - En yakın dostu da onunla birlikte yolculuk yaptı. Ne zaman Kralın eşi bu dünya da nefes alacak, o zaman kendi de topraktan uyanacaktı. On sekiz yıl önce, Nisan ayının ilk haftası topraktan uyandı. Dedi. Gözlerimde yaşlarla bakmaya başladım. On sekiz yıl önce. Nisan ayı. İlk haftası. Benim doğduğum gündü. Dizlerimin üzerine çöktüm. Beklemişti. Beni beklemiş bu dünyanın yaşamına alışmamıştı. Eşini istemişti ve beni beklemişti. Beni. - Artık zamanınız geldi. Dedi. Omzuma değen parmakları ile bedenime güç doldu. Başımı yukarı kaldırıp ağzımı açtım. İçime dolması gereken gücü çektim. Güneş tenimi yalıyor ama yakmıyordu. Ay bana yüzünü gösteriyordu. Bir gözümün içinde Güneş, bir gözünün içinde Ay vardı. Bir yanımı ısıtan sıcaklık, diğer yanımı soğutan soğukluk, sadece ince bir sızı veriyordu. .... - Freya! Ben yanlış görmüyorum değil mi? Floria hayretle sormuştu soruyu. Freya ağzı açık kalmıştı. Başını olumsuz salladı. - Sende görüyorsun yani? Diye sordu. Yerden yukarı çıkan su tamecikleri. Konsey salonunun tepesine ulaşana kadar buhar oluyordu. Bir sis bulutu birikiyordu. Birikti, birikti ve siyah iki buluta dönüştü. Salonun bir camı kırılarak açıldı. Rüzgâr içeriye doldu. Yerdeki pelerini uçurdu. Havada asılı kaldı. Bir ışık hüzmesi gözleri aldı. Şimşek çakmıştı. Ardından gürültüsü duyuldu. Salondaki Alfalar dışarıya kaçmıştı. - Cadı! Diye haykırıyorlardı. Az sonra yukarıya doğru akan su damlaları aşağıya inmeye başladı. Freya ağlıyordu. Göz yaşları süzülüp yağmura karışıyordu. Pelerin Selena'yı sarmaladı. Bütün camlar kırılıp içeriye bir girdap girdi. Gözler görmüyordu. Brian kollarını Freya'ya, Harry ise Floria'ya sarıp, korumaya almışlardı. Edward ve Kral Azazel ulu bir çınar gibi yerlerinden kımıldamadı. Mia dolu gözlerle bakıyordu. Varis yükselmişti. Herşey durdu. Dmitriy her ana şahit olmuştu. Selena başını ağır ağır salladı. Gözleri hala kapalıydı. Önce karnına yumruk yemiş gibi oldu. Başı sola düştü. "Lia geldim" diyordu bir ses. Gözleri bir anda açıldı. -Aria. Diye seslendi. Aria uluyordu. Çığlık gibi ses çıkartıyordu. Selena bir tek renk görüyordu. Mavi. Dudakları aralandı. - EŞİM. derken sesi yankılıydı. - BENİM! diyen ses daha gür ve daha yankılıydı. Freya hıçkırarak ağlıyordu. Ablası. O, o kadar güzeldi ki! Beyaz pelerin üzerine elbise olarak örülmüştü. Sırtından gördüğü kadar çiçeklerle örülmüş altın işlemeler vardı. Etekleri bahar şenliği gibiydi. Renkli çiçekler, yeşil yapraklar, kelebekler, tavşanlar, elinde koza olan bir sincap. Bel kısmında uçan kuşlar vardı. Açık mavi gökyüzü sırtına doğru beyazlaşıyordu. Orada işlemeler vardı. Ensesindeki yakadan başındaki şapkasına kadar. Şapkasının yüzüne düşen kenarlarında çiçekler vardı. Selena ellerini kaldırıp şapkasını çıkardı. Herkes nefeslerini tutmuştu. Kalpleri göğüslerini dövüyordu. En çokta Dmitriy'nin. Sarı saçları güneş gibi parlıyordu. İlk gözlerini gördüğünde siyah noktalarını saran toprak rengi vardı. Bir anda maviye dönmüş yeşil ve sarı halkalar oluşmuştu. Siyah noktası ise dolunay gibi içini doldurmuştu. " BENİM" demişti o an Laycanı. Saçlarının üzerinde küçük çiçeklerden yapılma taç vardı. Ama en güzeli alnının ortasına denk gelen kırmızı Gül'dü. Elini uzatıp Selena'nın yanağına götürdü. Selena bütün acılarından arınmış hatta yenilenmiş ve güçlü hissediyordu. Yanağına dokunan büyük elle gözlerini kapattı ve başını sıcak avuca gömdü. Gözlerinin içine dolan görüntü ile dondu. Sarışın bir çocuk lale dolu bahçede oynuyordu. Uzakta ağaçların arasında konuşan kişilere doğru döndü. ' Benim sonum ölüm.' Diyordu bir kadın. 'Biliyorum ki Axel benim gibi. Mutlaka aynı şekilde davranacağız. Ama o..' diyor ve sarışın çocuğa bakıyordu. Kiminle konuştuğunu görebilmek için gözlerini kıstı Selena. Siyah dumanların içinde duran bir figurdü. ' O asla eşe sahip olmamalı. Bu Azazel'in sonu olmalı. Krallığı büyümemeli.' Sarışın çocuğa döndü Selena. Bir anda saçları siyaha döndü. Kapalı gözleri kırpışarak duruyordu. Gözlerini açtığı gibi Edward'a baktı. - Sarışındı değil mi? Çocukken? Diye sordu. Azazel dikleşti. Yutkundu. - Evet. Diye sertçe cevapladı. Bu çok geçmiş bir zamandı. Mia elini kaldırıp Edward'a bakmak istedi ama Selena ona ters bir bakış attı. - Senin soyundan değil. Bulamaz veya yok edemezsin. Dedi Mia'ya. Mia şaşkınlık yaşıyordu. Selena ayaklarının altındaki kalan topraktan eğilip bir avuç aldı. Edward'a yürüyüp önüne serdi. - Bas hadi! Bana verdiğin onura, beslediğin gurura karşılık bir hediye. Dedi ve gülümsedi. Edward ayakkabılarını çıkartmadan önce babasına baktı. Onun işareti ile toprağa bastı. Selena toprağa basan ayakları izledi. Kirli gibi gözükse de yara ve bereler içine dolmuş toprak kalıntılarını fark etti. Gülümsemesi büyüdü. - Toprak kaderinin önüne cizilen engeli kaldırsın. Seni özüne döndürsün. Dedi. Herkes dikkatle izliyordu. Edward içinden akan bir şeyin varlığını hissetti ve gözlerini kapattı. Azazel kaşlarını çattı ve gözlerini büyüttü. Siyah saçları olan oğlunun yerine açık kahve rengi saçları olan bir adam geldi. Uçlarında sarı tutamları vardı. - Ed.. Ed..Edward. diye kekeledi Azazel. - Geri çekil Pres. Dedi Selena. Anında geriye gitmişti Edward. Herkes yerdeki toprağa bakıyordu. Yılan gibi içinde dönüyordu. - Sahibine dön. Dedi Selena. Toprak kum tanelerine dönüştü. Ama siyah tenelere. Rüzgâr camdan esti ve yok oldu. Selena başını Mia'ya çevirdi. - Senin güçün onu etkiliyordu. Daha rahat ve hızlıydı. Dedi ve ona gülümsedi. Edward gözlerini açtı. Azazel ona dikkatle bakıyordu. Burun delikleri genişlemişti. Göz halkaları yerine,siyah noktaları kırmızı olmuştu. Kana susayandan çok şey arıyordu. Eş. - Sen! Diye yükseldi Edward. Mia dönüp ona baktı. - Gel benim tatlı Cadım. Diye seslendi Edward. Doğa Ana bir yerlerde onları izliyordu. Elbette Cadılara eş veremezdi ama başka yarattıklarına verebilirdi. Mia'nın onlara yardımı büyüktü. Mia başını salonun tavanına dikti. - Ana bunu yapmış olamazsın! Diyerek bağırdı. Doğa Ana kahkaha attı. Bu Mia'ya bir cevaptı. - O daha dört bin yaşında Cadı Mia. Sen yaşlı bir cadı olduğunda oğlum delikanlı bir velet kalacak. Diye soğuk sesle konuşsan Azazel'le gülüşmeler yükseldi. Selena'da gülerken Dmitriy ona hayran gözlerle bakıyordu. - Demek eşini bekledin? Diye sordu Selena gülümseyerek. - Beklemese miydim? Diye sordu tek kaşı havada muzip bir gülümseme ile Dmitriy. - Beklemeseydin, seni girmediğin toprağa gömerdim Lycan. Selena derin bir kıskançlıkla cevap vermişti. Onu başka kadınlarla gününü gün ederken hayal etmesi saniyesini almıştı. - Ölümle mi tehdit ettin?! Dmitriy bir anda sert ifadeye bürünmüş, tehditkar bir adım atmıştı. Selena'nın boğazına anlık düğüm oturdu. Üzgün gözlerle baktı. Kurdu onun için konuştu. ' Bekledim deseydin. Bedenimi toprakta çürümeye bıraktım deseydin keşke.' Dmitriy zihnine dolan kırgın sesle silkelendi. Sert ifadesi kırıldı. Yaptığını fark ettiği gibi Selena'ya iki adım attı. Selena elini kaldırdı. - Dur! Diye emir verdi ve ardından yutkundu. Başını salonun kapılarına çevirdi. - Dışarıda konsey üyeleri ve cezasını çekecekler var. Hadi gidelim. Dedi. Floria, Freya, Brian, Harry, Cole, Mia, Azazel, Edward. Hepsi kapılara yürüdü. Selena omzunun üzerinden, yere sabitlendiği adama baktı. Bir damla yaş yanağından yuvarlandı. Dmitriy'nin gözleri sislendi. O yaş onu davranışı yüzündendi. Yutkundu. Bir damla yaş yüreğini sıkıştırdı.
|
0% |