Yeni Üyelik
2.
Bölüm
@haizea_

Soğumuş bir kahve, sıcak bir manzara. Penceremden dışarıyı izlerken gözlerimi kırpıştırdım. Dünyaya bakmak çoğu zaman yorucu oluyordu. İnsanların kendi bencillikleri adı altında koşturmaları, bir köşede yaşlı insanlar kıvrılmış yatarken, bir köşede zengin birinin arabasından inmesi yorucuydu.

Saçımı kulağımın arkasına atarak bedenimi odama döndürdüm. Acilen masayı toplamam gerekiyordu. İşim bir düzenden ibaretken bir o kadar da karışıktı. Düzen olmazsa karışıklıklar çözülemezdi fakat bu ikilemin içinde bulunmak bazen boğucu olabiliyordu.

Beynimin içindeki şikayetleri bir kenara atarak masaya ilerledim. Dosya kapandığı için önümdeki adamın kanıtları önemsizdi fakat bulduğum her kişiyi saklamak önemli olduğundan her kanıtı ve fotoğrafı dosyanın içine koydum. En son gördüğüm fotoğraf ilk zamanlar olsa midemi bulandırabilirdi fakat şu an normal geliyordu.

Sorun da buydu zaten kanımızı donduracak şeylere alışmamız. Kanlı kadın cesedinin olduğu fotoğrafı dosyanın en arkasına iliştirdim. Telefonumun melodisi kulağıma geldiğinde göz ucuyla koltuğa attığım telefona baktım. Elimdeki dosyayı tamamladığım da masadan kalktım. Telefon biraz daha bekleyebilirdi. Başladığım iş kahve yapmak bile olsa onu tamamlamadan başka işler ile ilgilenemiyordum.

Bu özel hayatımda böyleyken işe yansıtmamıştım, çoğu zaman birden fazla detaya odaklanmam gerekiyordu ve bunu zorlanmadan yapabiliyordum. Böyle küçük gözüken detaylar kendimi ikiye bölmemi sağlamıştı. Gerçek anlamda iki farklı karakterim vardı ve nerede hangisine bürüneceğimi rahatça kontrol edebiliyordum.

Duvarda duran tabloya avucumu bastırdığım da tablo yana kaydı. Karşımdaki makinaya şifremi girdiğim de duvarın sakladığı kapının açılmasını bekledim. Hiç ses çıkarmadan açılan kapı ile odama girdim. Önümdeki büyük tabloda ki resimler hala duruyordu. Gözlerimi kısarak mantar tabloya baktım. Oradaki isim ve resimler benim en büyük işimdi fakat izlerini bulmak çok zordu.

Telefonum tekrardan çalmaya başlayınca dosyayı panonun yanındaki dolaba iliştirdim. Gelen melodiyi umursamadan sakince odayı düzenledim. Panik her işi sıkıntıya sürüklerdi o yüzden olabildiğince sakin bir insandım. Biten işimin bütün kanıtlarını yerlerine yerleştirdikten sonra odadan çıktım. "Bir susmadın sen de." diyerek telefonuma yöneldim.

Bej rengi koltuğun üstünden telefonu aldığım da arayanın Koray olduğunu gördüm, şaşırtmamıştı. Büyük ihtimal karşıda telefonu açmadığım için sinirden köpürüyordu. Bunun verdiği zevk ile telefonu açtım.

"Efendim Koray?" dedim en sakin halimle. Sinirli nefes seslerini duyabiliyordum.

"Biraz daha açmasaydın telefonu kıracaktım. Neredesin sen?" Bağırdığın da umursamadan ojelerime bakıyordum. Kırmızı rengini beyaz tenime yakıştırdığımdan kolay kolay başka oje sürmezdim.

Cevap vermeyi unutup daldığımdan tekrardan bağırdı. "Kime diyorum ben?"

"Ne var Koray? Bir iş geldiyse söyle." dedim uzatmadan. Boş konuşmayı severdi ama ben pek gelemezdim laflarına.

"İki hafta önce Sarıyer yakınlarında bir cinayet işlendi. Onun üstüne dün yine cinayet işlenmiş."

"Ee Koray? Her gün cinayet işleniyor. Beni neden çağırıyorlar onu söyle."

"İki cesette de inci tanesi bulunmuş yani bağlantılı fakat kim olduğunu bulamıyorlar. Poliste seni aramamı istedi elçi." İlgimi çekince dudaklarım üste doğru kıvrıldı.

"Tamam ilgilenirim. Her bilgiyi bana yolla."

"Birebir görüşmek istediler." Kaşlarımı çattım.

"Ama mümkün olmadığını söyledim. İş numaranı verdim ulaşmaları için." Rahat bir nefes verdim. Koray'ın yapmayacağını bilsem de otomatik geriliyordum.

"Bir de şey." Sözünü kestim.

"İsmimi öğrenmek istediler ama söylemedin çünkü sen de bilmiyorsun ve söylemem için yine ısrar edeceksin." devam etmesine izin vermedim.

"Ve cevabım yine hayır olacak. Gerekli bilgileri yollarsın." daha fazla uzatmadan telefonu kapattım. Küfürleri kulağımda yankılanıyordu ama bilinmemesi gereken sırlar vardı. Bir isim veya bir yüz önemsiz gözükebilirdi ama küçük detaylar hayat kurtarırdı.

Gerçek ismimi, yüzümü ve işimi bilen tek kişi kapıyı çaldığında yüzümde gülümseme oluştu. Bilgilerin telefonuma geldiğini gösteren mesaj sesini arka plana atarak kapıyı açtım. Bu benim için daha önemliydi.

Kapıyı açtığımda iki elindeki poşetleri kaldırarak gülümsedi. "Elçin, selam bebeğim." dedi en neşeli haliyle. Elinde poşetleri almak için yeltendiğimde geri çekildi. "Sporda basıp geldim şu an bana bırak." dedi övünerek. Yemeklerin olduğu poşetleri koltuğa bıraktığında hızla bana döndü ve belimden tutarak sarıldı. "N’aber?" dedi.

Kollarımı bedenine sardığımda o bilmese de gülüyordum. "İyi Semih senden?" dediğim de beni de yere bıraktı. "İyi benden de baktım kankamdan ses yok dedim hangi gizli işi çeviriyor gideyim de bakayım." Gülerek omzuna vurduğum da poşetlerdekini çıkarmaya başladı.

Semih benim en değerlim desem abartmış olmazdım. Uzun yıllardır hayatımdaydı ve kardeşim gibiydi benim için. Masayı kurduğun da benim bir iş yapmama izin vermemişti. Bunun rahatlığı ile sandalyeme oturup önümdeki yemeğe uzandım. "Bugün yine Koray aradı." dediğimde gözlerini devirdi. "Ne olmuş?" dedi şikâyetten hallice bir ses tonuyla. İşim onu rahatsız ediyordu ve çoğu zaman bırakmak için binlerce teklifte bulunuyordu.

"İki ceset bulunmuş sanırım bağlantılı ve bir şey bulamıyorlar." derken önümdeki pilavdan yemeği ihmal etmedim. "Kimin peşine takacaklar seni?" dedi ağzı doluyken. Bilmiyorum anlamında omuz silktim.

"Hadi ama bu işi ne zaman bırakacaksın?" dediğinde ne zaman bunu diyecek diye bekliyordum. "İşimi seviyorum Semih." dedim ketum bir sesle. Buna anlam veremiyor gibi çatalı masaya bırakıp arkasına yaslandı. "Bir dedektifsin ve bu normal bir dedektifte değil. Sadece ailesel durumlardaki olayları takip edebilirken sen gittin cinayeti seçtin." dedi bana hatırlatmak ister gibi ama ben bunları zaten biliyordum. "Evet ve yaptığım işte de en yükseğe çıktım. Bırakamam ve istemiyorum da." dediğimde ikna olmuş gibi durmuyordu, asla da olmazdı.

"Dedektif Elçi, bu takma adı kullanıyorsun, kimse yüzünü bilmiyor. Hadi ama Elçin bunlar normal dedektif işleri değil." dediğinde içim sıkılmaya başlamıştı. "Yeter Semih ben gayet memnunum." dedim sesimi hafif yükselterek. Bu konuda hep ters düşsek de birbirimizi hiç kırmıyor ve birkaç saniye sonra düzeliyorduk.

Biten yemeğimizin ardından beraber bulaşıkları topladık. Bu evde beraber kalmıyorduk ama vaktinin çoğunu burada geçiriyordu. Bir tek iş zamanları bana saygı duyar ve rahatsız etmezdi.

Semih ne kadar benim için endişelense de ben işimi seviyordum. Polisler hatta bana aracı olan Koray bile ismimi bilmiyordu fakat her önemli olayda beni ararlardı. İstedikleri insanları takip eder, araştırır ve cinayet yerlerine giderdim. Katilin kim olduğuna dair bütün şüphelerimi onlara ilettiğim de ise sadece sonuca varmak kalıyordu. Şu ana kadar tek bir işim harici yanlış bir şey yapmamıştım. Her söylediğim şüpheli doğru çıkardı. Birçok kez haberlere çıkmış, röportaj teklifleri almıştım ama gizliliğimi iyi koruduğumdan başıma gelen hiçbir şey olmamıştı.

Semih ile seçtiğimiz filmi koltuklara yatıp izlerken telefonumu aldım. İş numaramın konumu dahil her şeyim gizliydi. Takip etmek isteseler de güvenlik duvarını aşmaları imkansızdı. Semih de burada devreye giriyordu. Kendisi beyaz şapkalı diye adlandırılan bir hackerdi. İşlerimiz farklı olsa da ikimiz de kendi dallarımızda en iyisi olmayı başarabilmiştik. Benim güvenlik ile alakalı her şeyimi o hallediyordu.

Gelen mesajı açtığım da polisin bilgileri attığını gördüm. Cinayet fotoğraflarını açtığım da biri mutfak zeminin de, diğeri ise yatak odasında ölü bulunmuştu. Birden fazla kez bıçaklanmışlardı. Bir diğer fotoğrafta ise kanıt poşetinin içinde bir inci vardı. Altta düştüğü notta "İki maktulün de gözlerinde inci vardı." yazıyordu.

İlgimi çekmeye başladığında aşağı kaydırdım.

"İlk maktul Ozan Kırız, bir çocuğu ve eşi ile Sarıyer'de yaşıyordu. Daha önce herhangi bir sabıkasına rastlanmamıştır. 16 Haziran akşam 11 sularında öldüğü tespit edildi." Adamın boynunda izler vardı ve bu da ölmeden önce direndiği anlamına geliyordu. Onun harici bileğinde de halat izleri vardı.

Aşağı kaydırdığım da diğer maktulü gördüm. "İkincisi ise Kayhan Kirel, annesi ve babası ile Beylikdüzü'nde yaşıyordu. Daha önce herhangi bir sabıkası yok. 30 Haziran da gece 1 sularında öldüğü tespit edildi." Diğerinin aksine bunda herhangi bir iz yoktu sanki ölmeyi bekliyormuş gibi.

Aşağı indiğim de "Yazmaya üşendim dedektif ararsan devamını anlatabilirim." mesajını gördüm. Ukala herifler. İhtiyacım olan daha fazla bilgi vardı ve bu yüzden arayacağımı sanıyordu. Onu aramamda bir sakınca yoktu ama istediklerini vermemek beni eğlendiriyordu. Çevrimiçi olduğunu görünce mesaj attım.

-Siz bilirsiniz memur bey.

Yazdığım an gördüğünde beni beklediğini anladım. Bir kaç saniye mesaj durdu ve ardından yazmaya başladı. Anlaşılan şoktan çıkmıştı.

-Bu bilgiler ile hiçbir şey yapamazsın.

-Ben yapamazsam siz de yapamazsınız.

Büyük bir keyifle yazdığım adamın benim kadar eğlenmediğine iddiaya girebilirdim. Bu işe yeni başlamamıştım o yüzden amacını anlayabiliyordum. Büyük ihtimal diğer polis memurları ile iddiaya girmişti ve beni arayıp bilgileri verdikten sonra ya buluşmak ya da ismimi öğrenmek isteyecekti. "Basit numaralar." diye geçirdim içimden.

Telefonumu bıraktığım an gelen mesaj sesi ile geri aldım. İzlediğimiz korku filminden gelen sesler Semih'in koltuğa sinmesini sağlamıştı. Bir de korkmadığını iddia ediyordu. Gözlerimi filmden çekip mesajı açtığım da diğer bilgilerin geldiğini gördüm. Dudaklarım da iddialı bir gülümseme oluştuğun da Semih bana döndü. "Korku filmi izliyoruz neden gülüyorsun?" dedi hayretle. Onu kızdırmak için "Bir tek sen korkuyorsun da ondan." dedim. Çattığı kaşları ise büyük bir kahkaha atmamı sağladı.

Diğer bilgiler ekranıma düşerken üstümdeki yorganı atarak ayağa kalktım. Semih beni izlediğinde telefonumu gösterdim. "İçeri geçiyorum." dediğimde suratı düşse de hemen toparladı. "Bir şey lazım olursa söyle." dediğinde parmağım ile onay verdim.

Gizli kapım açıldığında arkamdan kapatma gereği duymadım. Semih'e güveniyordum zaten korku filmi izlerken hayatta buraya girmezdi çünkü gördükleri korkusunu kat kat büyütebilirdi.

Yazıcıdan polisin gönderdiği resimleri çıkarttım. İki maktulün resmini karşımdaki panonun ortasına yapıştırdım.

Mesajlardan anladığım kadarı ile ilk maktulün eşi ve çocukları ile konuşmuşlar. Bunu kimin yaptığı hakkında bir fikirleri yokmuş. Diğer maktule geçtiğimde farklı bir ifade vardı. "İşte beni tutmanızın asıl sebebi." dedim fısıldayarak. İfade de;

"Benim oğlum herkesin sevdiği temiz, iyi biriydi. Kimseye zararı olmadı bugüne kadar ama bir tane adam var yanlış hatırlamıyorsam Aden Karahan'dı ismi. Oğlum ile birkaç kere tartışmalarına şahit oldum ve oğluma "Seni mahvedeceğim." tarzı şeyler diyordu.

Bilgisayarımı önüme aldım ve adamın ismini google de aratmaya başladım. Görünüşe göre Aden denilen adam ünlü bir oyuncuymuş fakat birkaç aydır yeni bir projeye imza atmamış. "Aden Karahan ile ne işin olabilir?" Kulağımın dibinden gelen ses ile yerimden sıçradım. Semih yanımda bilgisayarı incelerken elimi kalbime koydum. "Az sesli bir şekilde gelsene geri zekâlı." Gözlerini bilgisayar da gezdirirken nefeslerimi düzene sokup yanına yaklaştım. "Onu tanıyor musun?" dedim parmağımla resmini işaret ederken. Şaşkınlıkla omuz silkti. "Tabi ki tanıyorum son zamanlarda çoğu filmin başrolü. Az televizyon izlesen sen de bilirdin." diye azarlamayı ihmal etmedi.

"Cinayet şüphelisi mi?" dedi inanamayarak. "Evet, ölenlerden birisi ile tartışması var." diye anlatırken ayağa kalktım. Panonun önüne geçerek bir öğretmen edasıyla devam ettim. "Polis sorgusunda, "Kayhan ile çok eskiden arkadaştık daha sonra aramız açıldı ve uzun yıllar görüşmedik. Tekrar karşılaştığımız da ben zengin ve ünlüydüm fakat o olduğu yerde sayıyordu. Bu benim için bir sorun değildi fakat o bunu sürekli yüzüme vurdu ve bir süreden sonra tehdide dönüşmeye başladı. İsterseniz mesajları gösterebilirim." diyor." Ardından WhatsApp konuşmalarını çıkardığım kâğıdı gösterdim. "Konuşmalar da bunun doğruluğunu gösteriyor."

Elini yumruk yapıp çenesine yasladı. "Madem masumluğu kanıtlandı neden takip etmeni istiyorlar?" dedi haklı olarak. "Onlar istemedi. Ben takip edeceğim. Bana her kanıtı göndermişler ama bir talepte bulunmamışlar." dediğimde yüzündeki şaşkınlık görülmeye değerdi. "Saçımı başımı yolacağım şimdi Elçin. Neden?" dedi en sinirli haliyle.

"Çünkü boş vaktim var. Polisler diğer zımbırtılar ile ilgilenirken ben de adamı takip edebilirim." diye dünyanın en mantıklı açıklamasını yaptım. "Başka hiçbir ipucu yok elimizde. Cinayet yerlerinde ne parmak izi ne de başka bir şey bulunmuş. Bu adamı takip etmek tek çarem."

Gözlerini devirip kafasını arkaya attı. "Bunun alt metni belaya bulaşmadan duramıyorum." dedi bıkkınlıkla. Onun bu halleri beni gülümsetiyordu. "Aynen öyle. Şimdi izin verirsen hazırlanmaya gidiyorum çünkü oyuncumuz bugün bir davete katılıyor." dedim referans yaparak. Yanaklarını şişirdiğinde kaçışı olmadığını anlamış olacak ki ayağa kalktı. "İyi o zaman. Beraber gidelim mi? Daha az dikkat çekersin."

Kafamı salladığım da en azından bunu kabul ettiğim için memnundu. ''Semih dijital davet listesine ulaşıp adımızı yazar mısın?'' diye bağırdım odama giderken. Ben demesem de yapardı fakat hatırlatmaktan zarar gelmezdi.

Aden Karahan'ı araştırdığım da ilk önüme çıkan bu davetti. Sanırım vakıflardan birinin davetiydi ama herkesin girebileceği bir şey değildi. Ayrıca kameram ile gireceğimden dikkat çekmemem lazımdı. Bu yüzden fotoğrafçı kılığını tercih etmiştim. Zaten beni gerçekten tanımayan her insan için fotoğraf stüdyosu olan bir fotoğrafçıydım.

İşim sabit olmadığından kendime gerçekten bir stüdyo açmıştım. Boş zamanlarımda orada vakit geçirmek hoşuma gidiyordu.

Davet iki saate başlayacaktı. Dolabımın siyah kıyafetler kısmına baktım ve bir elbise çıkardım. Her kıyafeti rengine göre ayırıp asıyordum yoksa gözüme çok karmaşık geliyordu. Mini boy siyah askılı bir elbise giydim. Elbise ışıltılı bir şekilde parlıyordu. Kendimi hem iyi saklamam hem de fark ettirmem lazımdı. Çenemin altına gelen kıvırcık saçlarıma hiç dokunmadan makyaj masama geçtim. Bu odada çok fazla vakit geçiriyordum. Penceremin yanındaki kütüphanemi, makyaj masamı ve yatağımın yanındaki mini buzdolabını seviyordum. İşim bir noktada çok bunaltıcı bir hal alıyordu o zamanlar odaya kapanıyor ve günlerce çıkmıyordum. Kitap okuyor, film izliyor ve içimden geldiği gibi davranıyordum.

Makyaj masasından kalktığımda hazır sayılırdım. Kırmızı rujumu silinirse diye küçük siyah çantama attım ve üstüme bej rengi trençkotumu giydim. Bu trençkotu giyince otomatik olarak dedektif gibi hissediyordum. Aynada kendime baktığım da güzel olduğumu görmüştüm. Kameramı askısından tutarak boynuma astım. Yapmam gereken role tamamen hazır olunca yüzümde bir gülümseme oluştu. Aşağıdan gelen korna sesini duyunca odama son kez bakıp kapımı kapattım.

Evden çıktığım da kapının önündeki Semih ıslık çalarak yanıma geldi. Elini uzatınca parmak ucumla tuttum. "Bu zariflik nedir hanımefendi?" dedi beni süzmeye devam ederken. Dizlerimi kırıp kraliyet ailesine mensupmuşum gibi selam verdim. "Teşekkür ederim beyefendi." diyerek karşılıklı iltifatlarımızı tamamlayıp arabaya geçtik.

Selim'in yanına oturduğum da arabayı çalıştırdı. Davet yeri bize bir saat uzaklıktaydı. Trafiği de hesaba katarsak tam zamanında orada olabilirdik. Radyoya uzanıp açtığım da yola çıkmıştık. Bu işi uzun süredir yaptığımdan artık tedirginlik ve heyecan duygularını bir kenara bırakmıştım. Camı açarak rüzgarın şiddetle yüzüme vurmasını hissettim. Hayatın kokusunu böyle küçük anlarda alıyorduk, kıymeti bilinmeyen her an yapboz parçasıydı bu koskoca ömrümüzde. Sesimin kötülüğüne aldanmadan radyoda çalan şarkıya eşlik ettim.

"Korkular, arzular
Nasıl başım dar
Bilsen şaşarsın
Yar yerim, kördüğüm
Dolaşık ipin ucunu bul çözeyim."

Bu hallerim bir tek Semih'in yanında ortaya çıkıyordu. Diğer insanlar için cansız, soğuk hatta duygusuzdum ama Semih beni her anlamda tanıyordu. Onun yanında saçmalardım ve ne kadar unuttuğum gülüş varsa yanında ortaya çıkardı. Ne tuhaftır ki insanlar bunun için beni suçlardı. Gülmeyi hiç bilmeyen birisi nasıl hatırlardı ki? Bir kere Semih beni arkadaşlarıyla tanıştırmaya götürmüştü. Ne kadar istemesem de onu kıramamıştım. Kendince beni mutlu etmeye çalışıyordu ama ben insanlardan uzak olduğum zaman mutlu olabiliyordum. Gittiğim ortam da herkes birbiriyle konuşuyor, kahkahalar havada uçuşuyordu ama ben bir köşede sadece duruyordum. İnsanların hareketlerini izliyor, istemsiz gözlemliyordum. Bu alışkanlıktan ziyade acı bir tecrübenin tohumlarıydı ve bu tohumlar kalbine bir kere ekildiğinde onları kökten söküp atamıyordun.

Başkası olsa bu hareketlerimden, donukluğumdan utanırdı ve bir daha gelmezdi ama Semih hiçbir şey olmamış gibi davrandı. Bu yüzden onu seviyordum çünkü bana garip biriymişim gibi hissettirmiyordu.

Yol devam ederken Mabel Matiz’ in şarkısı da devam etti. Eşlik edecekken sözler beni düşünmeye itmişti. Duyduğum sözlerde;

"Bin çalıntı aşk tecrübesi bakıyor gözlerime ah
Soru soruyorsam tuzağına düşeceğim, bana günah"

Diyordu neşeli ve aşk dolu bir tonla. İlgimi çekmişti çünkü bu sözlerin gerçekliği bir uçurum kıyısından farksızdı. Sorun da böyle sözlerin gerçekte zehirli olmasıydı ya. Tuzaklar ve planlar karşılıklıdır fakat bir kere yakalanan her zaman daha öndedir. Kulağa garip geliyordu ama o tuzağı yakından gördüğünde daha iyi bilirdin sıradaki hamleyi. Önemli olan oradan kurtulduğunda aklının yerinde olması ve ders almandı. Bir kere dibi bulmadan yükselemezdin fakat şunu unutmamak gerekiyordu; Bir kere o kuyuya düştüğünde artık masumiyetini kaybediyordun. Elinde kanlar varken kırmızı güller artık çiçek değil diken oluyordu size. Bu yüzden eskiden güzel gördüğüm her şey tamamen bir kusura dönmüştü.

Şarkının götürdüğü yerlerden çıkmamı sağlayan duran aracımızdı. Gerçekliğe dönmek midemi ağrıtsa da alışmıştım. "Geldik." diyen Semih ile başımı yana çevirdim. Büyük bir otel duruyordu önümüzde ve kapısında iki tane güvenlik vardı. Saate baktığım da yaklaşık 12 dakika sonra başlayacaktı. Gri renkli duvarları süsleyen altın çizgilere baktığımda buram buram zenginlik kokusu geldi. Ne yalan söyleyeyim bu kokuyu seviyordum.

Kemerimi çıkarıp arabadan indim. Omurgamı dikleştirdim ve küçük çantamı sağ elime aldım. Sol tarafıma gelen Semih'in koluna girdim. Giydiği lacivert takım elbise ona yakışmıştı. Gözleri de takımının renginde olduğundan ister istemez ilgi çekiyordu. Bana göz kırptığın da bizi dikkatle inceleyen güvenliklere doğru yürüdük. Adamlar bizi görünce ellerini önlerinde bağlayarak kapının girişini bedenleriyle kapattılar.

Kısa saçımı kulağımın arkasına attım. Yanlarına gittiğimiz de yukarıdan bakmaya devam ettiler. Kocaman vücutları tam anlamıyla koruma olduklarını belli ediyordu. "İyi akşamlar. Ben sistem güvenliğinden sorumlu Semih Er, hanımefendi de profesyonel fotoğrafçı Alara Kaya." diye tanıttığın da güvenlik cebindeki telefonunu çıkardı. İsimlerimizi aramaya başladığın da görmüş olacak ki kapıdan çekildi. Onunla beraber diğeri de çekildiğin de kapıyı açmayı da ihmal etmemişti.

Altın varaklı kapı açıldığın da bizi kocaman bir hol karşıladı. Herkes davetin yapılacağı salona gitmiş olacak ki burası boştu. Bir tek resepsiyondaki kadın vardı o da bilgisayara dalmış olacak ki daha fazla sorguya kalmadan yürümeye başladık. "Ne hayat yaşıyorlar be!" diyen Semih ile yüzümü buruşturdum. "Semih hem hackersın hem otel zincirlerin var. Niye ağlıyorsun anlamadım." dediğim de egolu bir şekilde gözleriyle etrafı süzdü. Semih babasından da zengin biriydi ama o para her ne kadar ona kalsa da o kendiliğinden de güzel bir hayat sürebilirdi.

Uzun koridorun çıktığı tek yer büyük bir kapıydı. Buranın arkasında davetin gerçekleşeceğine emindim. "Hazır mısın Alara?" diyen Semih hazır olduğuma adı kadar emindi. Yalnız olmamıza rağmen Alara demesi göz devirmeme sebep olmuştu. Aslında yalan bir isim değildi çünkü tam adım Alara Elçin Kaya'ydı.

Kapıdaki kadın güvenliklerden biri beni, diğer erkekte Semih'in üstünü aradıktan sonra kapıyı açtılar. Yüzüme vuran kocaman ışıklar beynimde patlarken yüz ifademi bozmadım. Etrafta bir sürü masa vardı. Hiçbiri oturmaya uygun değildi. Masayı çevreleyen insanlar ayakta duruyordu. Gözümü aşağı indirerek giydiğim siyah topuklulara baktım ve bir iç çektim.

Masaların üstüne sarı bir örtü serilmiş, tek ayaklı masanın örtüsünü ortalarından bir fiyonk ile bağlamışlardı. Duvara yaslı olan sahnede konuşma yapılması için bir kürsü vardı. Önünde duran kadın sunucu olmalıydı. Önündeki kağıtları inceliyor ve mikrofonlara dokunuyordu. Aynı zamanda ağzını oynatıyor, tekrar yapıyordu. Yanlış yapmamak için kendini sıkması ne kadar gergin olduğunu gösteriyordu.

En küçük detayı dahi görmek istediğimden gözlerimi insanların üzerinde gezdirdim. Bunu yürürken yaptığım ve saliselik bakmalar olduğu için dikkat çekmiyordu. Bir göz değmesi bile o insanın her şeyi ile aklımda kalması için yetiyordu. Herkes en şık elbiselerini giymiş, sahte gülüşler ile elindeki kadehlerini tutuyorlardı. İyi ki düz bir siyah elbise yerine parlak olanı seçmişim diye düşündüm. Böyle ortamlarda sadelik dikkat çekerdi. Semih elini belime koyunca onun yönlendirdiği masaya geçtim. Burası sahnenin hemen ön çaprazındaydı. Fotoğraf çekeceğim için önlerde durmam gerekiyordu.

Masaya doğru yürürken baktığım insanlardan biri dikkatimi çekmişti. Bu oydu, Aden Karahan. Yanındaki adam ile konuşurken daha fazla bakmadım. Aklımda tuttuğum detaylar onu gözümün önüne getiriyordu. Fotoğraflar da gördüğüm hafif dalgalı saçlarını düzleştirerek arkaya doğru taramıştı. Yüzündeki sabitleyici pudrayı seçebiliyordum. Yüzünün fotoğraflarda parlaması ve pürüzsüz durması için yapılmış olmalıydı. Karşındakini dinlediğini belli etmek adına sürekli kafasını sallayarak onaylasa da kaçırdığı gözleri sıkıldığına işaret ediyordu. Uzun parmakları ile lacivert kravatını tutuyordu. Diğer elinde ise sık sık içtiği alkolün bulunduğu kadeh vardı. Tuttuğu kravattan dolayı başını yukarı kaldırıyor ve sağ yatırıyordu. O kravattan ve takımdan rahatsız olduğuna adım kadar emin olmuştum.

Salonun içi sıcak olduğundan üstümdeki trençkotu çıkarttım. Masada koyacak yer bulamadığımdan ikiye katlayarak koluma yerleştirdim. Birazdan davet başlayacağından kameramı açtım. Semih kafasını kameraya uzatarak "Alara iyi fotoğraflar yakalayabilecek misin?" dedi ama ima ettiği şey başkaydı. "Hiçbir zaman kaliteyi ıskalamam Semih, bilirsin." dediğim de gülüşünü duydum. Etrafta gezen garson yanımıza geldiğinde bizim için iki kadeh aldı. Kadehe baktığımda beyaz şarap olduğunu gördüm. En sevdiğim alkol kesinlikle beyaz şaraptı. Kameranın parlaklığını ayarladıktan sonra önümdeki kadehi aldım. İlk yudumu içecekken yanımda beliren adama doğru döndüm. Kendi kadehini kaldırıp gülümsediğinde tanımasam da ben de nezaketen gülümsedim. "Bu güzel hanımefendinin montunu kendi taşıması ne büyük bir terbiyesizlik." dedi elini masaya yaslayarak.

Çok genç biri gibi durmuyordu. En az 34 yaşında olmalıydı. Benden cevap bekleyen adama karşı hafifçe gülümsedim. "Nezaketiniz için teşekkürler." dedim daha fazla uzatmadan. Adam yüzümü incelemeye devam ederken elini uzattı. "Eser Karahan ben." dediğinde şaşırsam da belli etmedim. "Alara Kaya ben de." dedim bekletmeden. Aden ile kardeşler miydi yoksa kuzen mi anlamamıştım ama küçük detaylar harici hiçbir benzerlikleri yoktu. Eser'in sakalları yoğun olduğundan büyük duruyordu fakat Aden'in yüzü biraz daha küçüktü. "Sanırım fotoğrafçı sizsiniz." diye akıl almaz bir çıkarımda bulununca başımı salladım. Eser denen adam ne kadar yılışık olsa da katlanmak zorundaydım. Fotoğrafçılarının bir dedektif olduğunu anlamaları hoş olmazdı.

Üstüme doğru eğildiğin de kaşlarımı çattım. Kafasını çevirip kamerama bakınca elimi geri çektim. "Fotoğraf çekerken dikkatimin dağılmasını istemem." dedim mesafeli sesimle. Bunu anlamış olacak ki kahkaha attı. "Siz hanımlar çok garip olabiliyorsunuz." dedi gülüşlerinin arasından. Büyük gözleri gülerken tamamen yok olmuştu. "Yok aksine anlayana gayet iyiyiz." dedim kameramı kapatmaya devam ederken. Adamın enerjisi hiç iyi gelmiyordu. "Alara bir problem mi var?" Semih gözünü benden çekerek Eser'e baktığın da onun gibi gülen bir halde değildi. Eser ikimize bakıp dudaklarını yukarı kıvırdı.

"Yok öyle problemler tabi ki olmaz. Beyefendi sevgiliniz mi?" dedi büyük bir geri dönüşle. Onun da oyuncu olduğunu düşünmeye başlıyordum çünkü konuşmaları ve mimikleri sahteydi. Sanki bir text verilmişti ve ona göre davranıyordu.

Sorusu ile Semih'e baktım ve gülmeye başladık. "Hayır arkadaşız." dedim olayı açıklayarak. Sevgili olma ihtimalimiz ikimiz için de çok komikti. Eser'in gitmesini beklerken "Bu davette sizin masanız da olmam sorun olur mu?" diye sormuştu. Semih alttan kolumu cimciklese de "Yok, olmaz." dedim. Her kişi bir bilgi olabilirdi.

Sunucu kadın hafifçe öksürdüğün de herkes oraya döndü. Üstündeki gömleği düzelterek gülümsedi. "Saygıdeğer konuklarımız hepiniz vakfımızın ödül gecesine hoş geldiniz." dediğinde herkes alkışlamaya başladı. Güler yüzlü kadın devam etti. "Bu yıl Moral vakfımız sayısız bağışa imza attı ve bu süreçte bize yardımcı olan çok değerli isimler de vardı. Hepsine tek tek teşekkür etmeden önce vakıf başarımızı kutlarım." dedi düzgün diksiyonuyla. Gerginliği hala sürse de işi iyi götürüyordu. Kadının birkaç fotoğrafını yakalamak için masadan uzaklaştım. Gitmeden önce "Pardon acaba montumu tutabilir misiniz beyefendim?" dedim Eser'e doğru. Ona söylediğimi anlayınca gözleri kısıldı. "Tabi ki bu güzel kadın için bir şeyler yapmak onur verici." dedi bozuntuya vermeden ama yapmak istemediğini anlamıştım. Gözlerini kısmış, yutkunmuş ve küçük nefesler bırakmıştı. Sanırım bir kadın için böyle bir şey yapmayı küçüklük olarak görüyordu. Bilmiyordu ki acınası olan buyken daha fazla küçülemezdi zaten.

Semih onu Eser ile yalnız bırakmamam için yavru köpek bakışlarını atsa da yapabilecek bir şeyim yoktu. Montu ona bırakmamamın sebebi olabildiğince ilgi çekmekti. Sonuçta Aden ile bir bağlantısı vardı. Sahnenin önünü kapamayacak şekilde birkaç adım geri çapraza gittim ve kamerayı gözüme yasladım. Doğru açı ile birkaç güzel fotoğraf yakaladığım da konuşmanın bitmesini bekledim.

Vakfın üyeleri, başka oyuncular veyahut önemli isimler gidip gelerek ödüllerini almaya devam etti. Arada Semih ile bakışıyordum daha sonra da fotoğraf çekimine devam ediyordum. Eser hala bizim masamızda duruyordu. O da ödülünü almıştı.

Kadın "Şimdi ödül törenimizi en önemli konuklarımızdan bir diğeri ile bitirmek istiyorum. Sinema sektörü için çok önemli bir isimden bahsedeceğiz. Ayrıca bize verdiği bağışlar ile çok güzel şeyler yapabildik." dedi ve sahnenin arkasından genç bir kızın getirdiği ödülü eline aldı. Bahsettiği Aden olmalıydı çünkü başka kimse kalmamıştı. Göz ucuyla baktığım da kendini hazırladığını gördüm. Ceketinin omuz kısmını düzeltti. Elini yumruk yaparak ağzına götürdü ve hafifçe öksürdü.

"Aden Karahan'ı sahneye davet etmek istiyorum." dediğin de kimse de olmadığı kadar büyük bir alkış geldi. Buralarda seviliyor olmalıydı. Masaya döndüğüm de ceketini ilikleyerek sahneye doğru yürüdü. Adımları sakin ve kendinden emindi. Bu anını da fotoğrafladım. Sahneye çıktığın da yanaklarını ağrıtacak kadar büyük bir gülümseme vardı. Bu gülüş kesinlikle sahteydi. Kadın ödülü uzatınca eline aldı ve ikisi de fotoğraf için bana döndü. Ela rengi gözlerini kameranın kadrajından bile seçebiliyordum, parlaklardı hem de çok. Şüpheci bir insan olmasam bu yüzün bir cinayet işleyeceğine asla inanmazdım.

Kamerayı ayarlayıp çektiğim de yüzümden indirdim. Kadın gözünü çekse de Aden birkaç saniye daha bana baktı. İkimizin gözleri birbirindeyken derin bir nefes alarak gözünü çekti.

Herkes gibi konuşma yapacağı için kadın kenara çekildi. "Hepinize iyi akşamlar." dediğin de gelen alkışların bitmesini bekledi. Bu sırada birkaç kare daha aldım. "Bugün burada olmaktan ne kadar mutluluk duysam da bir yanım maalesef ki buruk." ödülü bir kenara bırakarak devam etti.

"Çok yakın bir zaman da eski bir dostumu kaybettim." dediğin de bakışlarımız Semih ile kesişti. "Bu ödülü eski dostum Kahyan Kirel adına alıyorum. Son zamanlar da aramız pek iyi değildi ama o benim için her zaman değerli oldu. Huzur içinde yat eski dostum."

Konuşmasını bitirdiğinde yüzünü izliyordum. Samimi miydi? Yoksa tamamen yalan mıydı? Yüzünden bir şey anlamak çok zordu. İtiraf etmeliyim ki kendini iyi saklıyordu ya da gerçekten üzgündü. Aralarının iyi olduğunu söyleseydi şov yaptığını düşünebilirdim ama her şeyi anlatmıştı. Semih bana "Sana bir şey çıkmaz." demiştim bakışı atarken gözlerim hala Aden'deydi. Başıyla bir selam verdikten sonra aşağı indi ve eskiden olduğu masaya geçti. Şüpheli hiçbir hareketi yoktu ama içimden bir ses gözden kaçırdığım bir şeyler olduğunu söylüyordu. Asla yanılmazdım ve bu adamın peşini de bırakmayacaktım. Gece uzundu ve bir şekilde ona yaklaşmalıydım ama bunu yapamazdım. O yüzden onu kendime çekmem gerekiyordu. "Bu konuşma için Aden Karahan'a teşekkür ediyor ve baş sağlığı diliyoruz. Hepinize katılımı için teşekkür ediyorum ve iyi eğlenceler diliyorum." diyen kadın selam verdikten sonra sahneden indi.

İşim bittiğinden Eser'in ve Semih'in olduğu masaya ilerledim. Trençkotumun hala Eser de olduğunu görünce dudaklarımı birbirine bastırdım. Onu istesem kovardım ama yanımızda olması gerekiyordu. "Eser Bey tebrik ederim ödülünüz için." diyerek baş selamı verdim.

"Çok teşekkür ederim Alara Hanım ama şu hitap şekillerini kaldırsak mı?"

Başımı hafif sağa eğerek onay verdiğimi belli ettim. Şu an tek sorunum kolumu morartacak şekilde cimcikleyen Semih'ti. Eser göz ucuyla ona bakınca rahat edemediğini gördüm. "Semih, sanırım araba da telefonumu unuttum. Getirebilir misin?" dedim gözlerim ile Eser'i gösterirken. Dişlerini sıksa da gülümsemeyi başardı. "Tabi arkadaşım."

Yanımızdan ayrıldığın da dirseğimi masaya yaslayıp Eser'e döndüm. "Demek fotoğrafçılık yapıyorsun? Biraz imkânı olmayan bir iş değil mi?" diyerek kendince küçümsediğin de sinirlenmeden güldüm. "Bir işte en iyisi olursanız imkân her zaman vardır. Siz peki oyunculuk sektörüne nasıl girdiniz?"

"Yeğenim Aden Karahan, tanırsınız." dediğinde kafamı olumsuz anlamda salladım. Demek Aden'in amcasıydı. "Yok tanımıyorum." demem onu şaşırttı. "Beni tanırken onu es geçmenize şaşırdım. Onun sayesinde bu sektöre girdim." derken okşanan egosunu saklayamamıştı. "Ah çok güzel ama umarım aranız iyidir. Bilirsiniz tanıdık ile çalışmak ara bozabilir." dediğimde beklediğim hamleyi yaptı ve eliyle Aden'i çağırdı. Aden yanındaki adam ile konuşurken bizim olduğumuz tarafa baktı. Gözleri amcasından önce bana değse de buraya çağrıldığını fark etti. Yanındaki adama nezaket ile veda ederek buraya doğru yürümeye başladı. Sonunda tanışabilecektim.

Aden yanımıza geldiğinde bütün odağı amcasındaydı. "Nasılsın yeğen?" diyerek omzuna vurunca gülümsedi. "Fotoğrafçı Alara, sektöre nasıl başladığımı konuşuyorduk da lafın geçti." dediğinde gözleriyle beni süzdü. Başıyla selam verdikten sonra elini uzatınca gülümsedim. "Tanıştığıma memnun oldum." dediğin de elini sıktım. Soğuk elleri benimkilerle buluştuğun da içimdeki his daha da yükseldi. Bu adamda bir şeyler vardı. "Amcam yeni tanıştığı insanlar ile sohbet etmeyi çok sever." dediğin de bakışları amcasını buldu. Eser ise samimiyetsiz bir şekilde güldü. "Acaba fotoğraflara bakma şansım var mı?"

"Tabi ki yok gösterebilirim." dediğim de memnuniyet ile yanıma geldi. Kamerayı açacakken etrafa bakarak burnunu kıvırdı. "Buranın ışığı çok fazla. Migrenim tutuyor da göremiyorum. İçerideki hazırlanma odamda baksak sorun olur mu?"

Bu bir bahane olmalıydı, migreninin olduğunu bile sanmıyordum ama "Tabi nasıl isterseniz." dedim. Peşimizden Eser de gelecekken arkasını döndü. "Birazdan geliriz amca. O sırada Halil beyler ile ilgilenir misin? Ayıp olmasın." diyerek geldiği masayı gösterdi. Eser'in adımları havada kalırken istemese de o yöne doğru gitti. Amcasını neden kovduğunu anlamamıştım. Salondan ayrıldığımız da yandaki koridora doğru saptı. Omuzları bir oyuncuya göre fazla genişti. Sağa döndüğünde kapının üstünde "Aden Karahan" yazdığını gördüm. Kapıyı açtığında arkasından ben de girdim.

Bir askı vardı üstünde de bir sürü takım elbise. Hazırlanması için bir makyaj masası bırakılmıştı. Onun harici bir koltuk vardı. "Fotoğrafları açayım." dediğim de arkasını döndü. "Fotoğraflar umurum da bile değil." dedi sert bir sesle. Bir kameraya bir ona baktım.

Adımları üzerime gelmeye başlayınca kaşlarımı kaldırdım. "Bu akşam ki fotoğrafçının sen olmadığını iyi biliyorum." dediğinde yutkundum. Panik yapmadan yüzüne olduğu gibi bakmaya devam ettim. "Derken?" dediğim de kahkaha attı. Çözüm üretmem lazımdı ufak bir panik belirtisi gösterdiğim an yakalanırdım.

"Bugün gelecek fotoğrafçı sen değildin. Biliyorum, inandırmaya çalışma da anlat. Kimsin sen?" dedi ciddileşerek. Son çare olarak gözlerimi kırpıştırdım ve aşağı eğdim. "Ben özür dilerim." dedim sesimi kısarak.

"Kimsin sen?" dediğin de gözümden yaş aktı. Ağlamak istediğim her an ağlayabilirdim. "İsmim Alara Kaya ve fotoğrafçıyım." ağlarken ağzımdan çıkan hıçkırıklar yüzünden zor konuşuyordum. "Orasını biliyorum. Neden bu gece buradasın?"

Sesimi ayarlamak için birkaç saniye bekledim. ''Yıllarca bu işi yaptım ama asla tanınamadım. Etrafımdaki herkes başarısızlığım ile dalga geçmeye başladı.'' Ağlamam şiddetlendi. ''Hayatınızı adadığınız işte başarısız olunca ve bu herkesin dilinde dönünce istenmeyen şeyler yapabiliyorsunuz.''

Yere sabitlediğim gözlerimi yavaşça yukarı kaldırdım. Bakışları yumuşamıştı, bana gerçekten üzülüyordu. Bunu görünce biraz daha yükseldim. ''Biliyorum çok sorumsuzca davrandım. Şikâyet etmek isterseniz de sizi durduramam.''

Kafasını yana çevirip elleriyle çenesini ovarak boğuluyormuş gibi boynuna götürdü. ''Git elini yüzünü yıka, konuşacağız.'' dedi emir vererek. Bu konuşma tarzından nefret etsem de girdiğim rol gereği katlanmak zorundaydım. Gösterdiği lavaboya ilerledim ve kapıyı kapattım.

Karşımdaki yüzüme baktım. Rimelim akmış, gözlerim kızarmıştı. Yanaklarım yaşlar ile ıslandığından sürdüğüm pembe allık yok olmuştu. Duyacağını bilerek burnumu çektim ve suyu açtım. Aynadaki halime bakınca gülümsemeden edemedim. Buğulu ve kirli ayna gerçekleri bir yansımanın ardında saklıyordu. Dudağım kıvrıldığın da bir psikopat gibi duruyordum.

Hızlıca akan makyajımı temizledikten sonra etrafa göz atmaya başladım ama burası ona ait olmadığından pek bir şey yoktu. Dikkat çekmemek için uzatmadan lavabodan çıktım. Koltuğun üzerinde bacaklarını iki yana açarak oturuyordu. Kafasını geriye attığından adem elması belirgin bir hal almıştı. Kapı sesini duyduğun da kafasını yasladığı koltuktan kaldırdı.

''Otur bakalım sahtekar.'' dedi ama asıl sahtekarlıktan haberi bile yoktu. Dışarıdan korkak gözüken yüz ifadem ile yanına oturdum. ''Neden fotoğrafçılık yapıyorsun?''

''Güzel veya çirkin, sahte ya da doğru her şeyi ben yok olsam bile bu dünyada bırakmak için. İnsanlar bir tek kameraya bakarken mutlulardır ama bir gülümseme bütün yalanları saklayamaz. Ya da en güzel hali ile çekilen doğa resmi fotoğrafta güzeldir ama içinde bulundurduğu kirliliği herkes bilir. Ben de bu yalanları veya güzellemeleri somut ve kalıcı hale getiriyorum.'' dediğim de etkilenmiş gibi duruyordu. Gözleri yüzümde dolanırken asıl anlattığımın dedektiflik olduğunu anlayamamıştı.

Gözlerini kısarak ''Doğrula beni, fotoğraflarda ki duyguları görebildiğini söylüyorsun ve bu sana ilgi çekici geliyor öyle değil mi?'' dediğin de kafa salladım. Aramıza koyduğum mesafeyi aşarak yanıma oturdu. Gözüyle kameramı işaret ederek ''Aç fotoğrafı.'' dedi. Kendince beni test edecekti. Göz devirdim.

Kameramı ona çevirerek çektiğim fotoğraflardan birinde durdum. ''Tek bir tahminin bile yanlış çıkarsa kendini nezarette bulursun.''

İddialı gözler ile ona baktım. "Yalan söylemeyeceğini nereden bileceğim?" diye sorduğum da öyle bir baktı ki gülmemek için kendimi zor tuttum. Başına bela aldığının farkında gibiydi. "Konuş."

Gözümü fotoğrafa çevirdim, aslında gerek yoktu çünkü çekerken çoğu şeyi fark etmiştim. "Bu tarz yerleri sevmediğin belli, sıkılıyorsun hatta sığamıyorsun. Onun haricinde arkadaşını kaybetmişken buraya sürüklenmenin siniri de var." Son dediğime katılmasam da o konuda şüphe çekmemem gerekiyordu.

"Onun haricinde aldığın ödül anlamsız geliyor. Ya alışkınsın ya da bu tarz şeylerin sahte olduğunu düşünüyorsun. İnsanların tebrikleri bile bir yerde seni sıkmaya başlamış ama bir yandan da bu ilgi hoşuna gidiyor. Sektöre zorla girmiş olabilir misin? Yoksa bu işi yapmasına rağmen bu kadar sıkılan biri olamaz." dedim gözümü çekmeden. Bitirdiğim de şaşkınlığını görmek için yüzüne baktım.

Ağzı hafif açılmış, kaşları havaya kalkmıştı. "Sen.." dedi ama devamını getiremedi.

Mimikleri anlamak için gittiğim kurslar, sahte yüzüm ile gizlice sorguladığım binlerce insan vardı. Bu yere kolay gelmemiştim ama şu an en iyisi olduğumu inkar edemezdim. "Sonuç ne? Nezaret mi?"

Bir anda kolumdan tuttuğun da "Ne yapıyorsun be!?" diye çemkirdim. Beni duymadan sürüklemeye devam etti. Onu yere yatırıp yumruklamak vardı ama dua etsin ki rolüm bu değil.

Göz ucuyla arkasında sürüklenen bedene -yani bana- baktı. "Alırsın cevabını." Büyük salona gireceğimiz kapının önüne geldiğin de elini bileğimden çekti ve üstünü düzeltti. "İçeride beni bozarsan.." devamını getirdim. "Nezarete girerim, anladık." dedim.

Tamam, tahmin yeteneğim üst düzey olabilirdi fakat şu an ne yapacağı hakkında ufak bir fikrim bile yoktu. "Yanımdan ayrılma." diyerek son uyarısını yaptı ve beraber içeri girdik.

Tüm gözler bize döndüğün de her adımımızı izliyorlardı. Kulaktan kulağa fısıltılar çoktan başladığında Aden sahneye çıktı. Adımlarım dururken ona baktım. Ne yapıyordu? Gözüyle yanına gitmem için işaret yaptığın da ben de sahneye çıktım.

Semih köşeden kaş göz yaparken dudağımı büktüm. Mikrofonun sesini ayarlamak için iki kere vurdu. Zaten biz de olan gözler daha da keskinleşti.

"Böldüğüm için affedin fakat bir açıklama da bulunmak isterim." diyerek bütün gözleri üstümüze topladı. Bu adam herkesin içinde mi söyleyecekti? Burada söylerse bütün gazetelerde haber olmam an meselesiydi ve bu benim için hiç hoş olmazdı.

Semih dehşet içinde bakarken ben de onunla aynı durumdaydım. Aden bana döndüğün de yüzünde alaycı bir ifade vardı ve ne yapacağını kestiremiyordum.

"Yanımda gördüğünüz fotoğrafçı Alara Kaya, bundan sonra.." İnsanların nefesleri birbirine karışırken kapalı salonda bir rüzgar esti ve bir tek beni çarptı. Kalbim durmuş Aden'in iki dudağının arasından çıkacak cümleyi bekliyordu.

"Bundan sonra benim özel fotoğrafçım. Ben neredeysem, o da orada olacak."



Herkese merhabalaarr, umarım beğenmişsinizdir. Bir kaç sorum var onun haricinde beğenmeyi ve fikrinizi belirtmeyi unutmayınızzz.

1-)Alara hakkında ne düşünüyorsunuz?

2-)Aden hakkında ne düşünüyorsunuz?

3-)Semih hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bir sonraki bölümde görüşürüüzz, öpüldünüz🩷💋

Loading...
0%