@hakugu
|
ÖKF 🔲🔲🔲
~Ölüm dedi ki; ben bir kurtuluş olsaydım, mezarlarınız sessizliğe boğulmak yerine neşe ile harmanlanırdı.~
🌼
Ölüm denilen şeyin sadece bir yok oluş olduğunu düşünen zavallı birçok insan var dünya üzerinde.
Yok oluş ve bir hiç olmak.
Her ikisi de iç ürperten hırçın kış ayazı gibi saplanıyor insanın kursağına. Var olan bir şeyin yok olması kadar acı bir şey var mıdır ki? Hiç olmamışsın gibi, öylece yok olmak. Her gün dünya üzerinde birileri ölüyor. Belki her saat başı, her dakika, her saniye. Genç, yaşlı, bebek, hasta, zengin, fakir...
Biri öldüğünde normal karşılıyor bünyelerimiz. Peki ya sevdiklerimiz? Sevdiklerimiz öldüğünde de normal karşılayabiliyor muyuz? Yoksa acısı ile kahrolmak reva mı geliyor? Elimizde tuttuğumuz ellerin toprağa karışması ve aslında zaten ondan gelmiş olması yakmıyor mu ciğerlerimizi?
Gecenin kıskanç karanlığının gündüzün halsiz ışıklarını bastırdığı bir saatte ölümle ilgili tonlarca düzenek kurmuştum kafamda. Sadece, kendi kafamda.
Bu kadar mıydı yani, ölmüş müydü?
Canlı video bitmesine rağmen, telefonun karanlık ekranına bakmaya devam ediyordum. Titreyen ellerimden ötürü telefon sağ sol yapıyor gözlerimse hayali bir noktaya takılmış öylece nöbet tutuyordu. Titreyen sadece ellerim değildi hiç şüphesiz. Kalbim, bedenim, iç organlarım, tüm hücrelerim aynı anda titriyordu. Bu, deprem etkisi yaratan kaosun zulmetli bir çığlığıydı. Ölümün sert ve soğuk kırbacını hissediyordum ensemde. İlk defa, hayatımda ilk defa böyle bir boşluğa düşmüştüm. Kara, kapkara bir boşluk.
Daha önce şiddet içerikli birçok video izlemiştim ancak bu çok farklıydı. Bir insanın bile isteye kendine zarar vermesi kendine eziyet etmesi kendi kendini parçalaması ve bundan büyük bir zevk alması kadar acınası bir şey olabilir miydi? Bunun nasıl bir mantıklı açıklaması olabilirdi?
Hipnoz olmuşçasına tek bir noktaya odakladığım gözlerimi hareket ettiremediğim gibi birkaç dakika önce izlediğim sahnelerin beynimi uyuşturan darbelerini de silemiyordum zihnimden. Basılan bir kitabı andırırcasına sürekli yenileniyordu görüntüler kapatmadığım göz kapaklarımın ardında. Gerçi gözlerimi kapatmama düşünmeme ya da yeniden izlememe gerek yoktu. Açık gözlerimin önünde defalarca tekrar ediyordu video cüretkar bir şekilde.
Kırmızının en fahiş tonundaki kan, onlarca papatya dövmesi, bembeyaz bir ten, inleme sesleri, yoğun bir hazla kesmeye devam ettiği bilekleri...
Ölmüş müydü gerçekten?
Tekrar hesabına girdim hızlıca. En son paylaştığı resme gelip tıkladım. Yorumlar gelmeye devam ediyordu.
Zorluktandogan Bu gece de aşık oldum sana, yine uyku yok bana. ;)
098Müptezel Rüyalarıma girsin, kor rengi kanın.
yagmur_bulutsuz Kalbimi hissettirdiğin için bir kez daha minnettarım Korkak fedai.
İçimdeki bütün nefesi aynı anda verdim. Anlaşılan ben hariç herkes bundan zevk alıyordu. Bir insanın mezbahaneye çevirdiği bir odada kendini parçalaması hayranlık duyulacak bir şey miydi yani? Kimse ölüp ölmediğinden bile şüphelenmiyordu. Belki de kimsenin umrunda değildi.
Göğsüm sıkıştı bir an için. Tiz bir acı saplandı tam sol göğsümün üstüne. Dudaklarımdan habersiz bir ah sesi çıkıverdi. Peşi sıra kısa süreli bir inleme. Atamıyordum sahneleri gözümün önünden. Silemiyordum, eski halime dönemiyordum.
Kalbim daha önce hiç atmadığı gibi atıyordu. Bunu tüm damarlarımda hissediyordum.
Ben buradayım diyordu sanki. Hep buradaydım ve sen, beni henüz yeni hissediyorsun. Korkunca insan, böyle mi oluyordu?
Ölüp ölmediğini nasıl öğrenebilirim? Özel bölüme geçip direkt gencin kendi hesabına bir mesaj bıraktım.
PsikoHande Merhaba, konuşabilir miyiz?
Direkt konuşacak biri değildi. Bu yüzden beklemeden hemen ikinci mesajı da attım.
PsikoHande Biraz önceki canlı videonu izledim ve iyi misin merak ediyorum.
PsikoHande Eğer, konuşmak istersen, ben hep buradayım.
Peş peşe birçok mesaj göndermiştim ama çok iyi biliyordum ki cevap gelmeyecekti. Kimseyle irtibata geçmediği belliydi. Gecenin bu saatinde uyku falan bırakmamıştı bende. Ellerim titriyordu. Kuruyan dudaklarım içimde alev alev yanan bir şeyin kuraklığını çekiyordu. İçimde alev alan ve ortalığı küle çeviren bir yangın peyda olmuştu birden bire.
Yeniden en son paylaştığı resme geldim.
PsikoHande Merhaba, hayatta olup olmadığını merak ediyorum. İyi misin?
Bir dakika geçmemişti yorumuma cevap geldi.
Uyumsuzgirl Sen yenisin galiba. ;)
PsikoHande Bak, yapılan bu şey her neyse, hiç hoş değil. Bu tarz şeylerden nasıl beslenirsiniz? O insan iyi mi? Hayatta mı, öldü mü hiç mi merak etmiyorsunuz?
Uyumsuzgirl ah! ne çok konuştun!!! burası yıllardır böyle. bu tarz şeyler derken? bu bizim yaşam tarzımız. ayrıca merak etme batı'ya bir şey olmaz.
PsikoHande Kendine ne yaptığını görmedin mi? Bileklerini kesti. Ya öldüyse?
Uyumsuzgirl keşke ölse.
PsikoHande Ne? Nasıl böyle bir şey söylersin?
Uyumsuzgirl kullanıcı adından yola çıkarak söylüyorum eğer psikolog falansan hiç yorma kendini. siz psikologların yaptığı tek şey, dinlemek ve yönlendirmek. kimsenin yanan ateşi söndürme gibi bir derdi yok! hepiniz, bakıp geçiyorsunuz kül olan bedenlere.
PsikoHande Sen, Batı denen kişiyi tanıyor musun?
Uyumsuzgirl buradaki herkes tanır onu.
PsikoHande Hiç gördün mü onu?
Uyumsuzgirl her gece görüyorum. ;)
PsikoHande Öyle değil. Gerçek hayatta. Ona ulaşabileceğim bir adresi var mı?
Uyumsuzgirl eğer bulursan bana da ver. burada herkes onun kendisine yapacağı tek bir yorumun yolunu gözlüyor. yeni olduğun için bilmiyor olabilirsin ama, batı birçok kişinin hayalini süsleyen adam!
PsikoHande Hastasınız siz!
Uyumsuzgirl muhtemelen. ;)
PsikoHande Bir daha ne zaman canlı video paylaşacak?
Uyumsuzgirl her gece, gece yarısından bir saniye sonra. hiç aksatmaz. işi bu. amacı bu. yaşama tarzı bu. aşkı bu. hazzı bu...
Bozuk olan moralim iyice bozulmuştu. Nasıl bir çıkmazdı bu? Birçok hasta görmüştüm ama bu çok farklı bir şeydi. Daha önce başkasına zarar vereni görsem de kendisine zarar vererek bundan haz duyanı hiç görmemiştim. Üstelik, hâlâ hayatta olup olmadığını bile bilmiyordum.
Ve benden başka kimse de dert etmiyordu. Uykuyu tamamen unutup ayağa kalktım. Birkaç kere amaçsızca adımladım odamı. Yüzüme soğuk sular çarpıp bir şeyler yedim ama ruh halimde değişen bir şey olmadı. Başka bir şeyler lazımdı. Ne? İçimdeki bu sancıyı bastırmanın yolu ne?
Bardağımdaki meyve suyundan bir yudum daha alırken gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Elmacık kemiklerime kadar ulaşınca hıçkırık seslerim yükseldi. Durdurmadım kendimi. Ağladım. Başımı kollarımın arasına kalarak hıçkırarak ağladım. Yeterli gelmiyordu ama işe yarıyordu. Bu sancıyı bastırmanın başka yolu yokmuş gibiydi.
Gözümün önüne gelen her sahne için defalarca kez gözyaşım süzüldü çeneme. Meğer içimde yanan alevi ancak böyle söndürebilirmişim.
🔲🔲🔲
"Hiç iyi görünmüyorsun," dedi masa arkadaşım Semih. Baygın gözlerimi güçlükle kaldırıp ona baktım.
Semih; sarı saçlı, kahve gözlü, gerçekten yakışıklı bir erkekti. Yine de bu zamana kadar onu sadece dost olarak görmüştü gözlerim. Liseden beri çok yakındık. Birlikte aynı bölümü seçmiş, sonra da aynı iş yerinde çalışmaya başlamıştık. Semih'te öyle derin bir dostluğumuz vardı ki sadece bakışlarımdan ne hissettiğimi anlayabilecek tek kişiydi. İyi olmadığımı da pek tabii anlamıştı.
Bazı zamanlar hastaların tedavisi ile çok fazla dertlendiğimde hemen Semih'in kapısını çalardım, beni hafifletsin diye. Tüm seansı mahremiyete dikkat ederek anlatır, üzerime aldığım yüklerden kurtulurdum. Hastaların bize anlattığı şeyler meslek icabı mahrem olsa da konuyu farklı şekilde anlatmak işe yarıyordu. Yoksa içimde biriktirip biriktirip patlamak üzere olan bir balona dönüşüyordum. Son zamanlarda bunu daha iyi anlıyordum ki psikolog olmak pek bana göre değildi. Yani evet okuduk ettik ama duyularına hemen kapılan biriyim. Oysaki soğukkanlı olmam gerek.
İşte bu yüzden Semih'le konuşmak bana hep iyi gelmişti bu zamana kadar. İkimiz de aynı bölümü okumamıza rağmen o benden iki yaş büyüktü. Ben okumaya devam ederken o mesleğe başlamamış, beni beklemek adına dil dersleri almıştı. Nihayetinde yine birlikteydik işte.
"Hiç sorma dün gece hayattan ağır bir tokat yedim Semih. Geceden kalma gibiyim."
"Ağzına alkol koymayan birinin böyle tabirler kullanması ne kadar absürt bir bilsen."
Semih bunu söylerken bir yandan gülümsüyor bir yandan da önündeki kağıtları inceliyordu. Normalde gözleri sağlıklı olmasına rağmen iş başına geçtiğinde camsız kalın çerçeve gözlüklerini geçirirdi gözüne. Böylesinin kendisini çok daha ciddi hissettirdiğini ve işine daha iyi odaklandığını söylüyordu. Bana kalırsa kızların dikkatini çekmek için yapıyordu. İyi ki bir keresinde gözlüklü erkekler çekici geliyor dedim. Hemen bu kozu kullanmaya başlamıştı. Oysaki sadece bana çekici geliyor belki? Bunu hiç düşünmüyordu.
Semih'in kalın çerçeve gözlüklerinin siyah rengine dalıp gitmişken gözümün önüne dün geceki videodaki odanın perdeleri geldi. Onlar da simsiyahtı. Nasıl biri içeriye ışık sızması için kullandığımız perdelerin renginin siyah olmasını isterdi ki?
"Baksana Semih."
"Hım?"
"Bir insan neden siyah perde kullanır?"
Okuduğu kağıttan başını kaldırmadan cevapladı.
"Çok açık değil mi?"
"Değil."
"Günışığı istemiyor. Karanlığı seviyor çünkü."
"Kim karanlığı sever ki?"
"Hadi ama Hande, yine kimin derdi ile dertlendin? Dünkü seansını üstü kapalı anlatmak ister misin?"
"Seansla alakası yok. Dün bir video izledim," dedim parmaklarımla oynayarak. "Etkisinden çıkamıyorum."
"Büyü biraz artık kızım. Yirmi beş yaşındasın. Çocuk musun ki izlediğin bir videodan sonra bu hale geliyorsun."
"Bildiğin gibi değil Semih. Eğer sen de izleseydin eminim sen de benim gibi hissederdin."
"Yanlış hissetmişsindir," dedi gülümserken.
"İnsanların yanılmadığı tek şeyin hisler olduğunu söyleyen sen değil miydin psikolog arkadaşım?"
Ses tonum hafif tehditkâr ama tatlıydı.
"Arkadaş? Senden iki yaş büyük değil miyim ben?"
"Yine başlama Semih."
Bunu sürekli yapıyordu. Aramızda iki yaş olmasını sürekli yüzüme vuruyordu. Halbuki yıllardır yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmiyordu. İnsan yatıp kalktığı dostuna da abi diyemiyordu birden bire. İki yana salladığım başımla ben de kendi hastalarımın bilgilerini okumak için önümdeki kağıtlara döndüm. Anlaşılan Semih'ten destek göremeyecektim. Kağıdı elime akıp sessizce okumaya başladım.
Merhaba ben Ayşe Mutlu. Ailemi feci bir trafik kazasında kaybettim. Şimdi kabuslarımda sürekli o arabanın içinde görüyorum kendimi. Sanki aynı dehşet anını yaşıyormuşum gibi. Bazen...
"Ölümün uşaklığını yapar, sensizlik kokan nefesim."
Kağıdı okurken zihnimde çınlayan bu fısıltı ile irkildim. Gözlerimi kağıttan alıp sağa sola baktım. Dün geceki videoda Batı denilen gencin söylediği cümleydi. Ah, deliriyor muyum acaba? Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Başımı hızla iki yana salladığımda tüm düşüncelerin gitmesini umuyordum. Kendine gel Hande!
Kapattığım gözlerim simsiyah bir yere açıldı. Hani göz kapakları örter ya gün ışığını, tıpkı onun siyah perdeleri gibi.
Ve bir fısıltı daha.
"Parmak boğumlarımda hapsettim seni..."
Kırmızı dudaklar, kıpkırmızı kan! Kesik bilekler, yaprakları kopartılan papatyalar. Simsiyah saçlar, geceden bile karanlık bir çift göz...
Hızla gözlerimi açıp derin bir nefes aldım. Oturduğum yerden aniden kalkınca masam sallanmış fincandaki kahvenin bir bölümü hasta tanıtım kağıtlarının üstüne dökülmüştü.
"Hey, ne oluyor?"
Semih de benimle birlikte ayağa kalkıp gözlüğünü çıkarırken ona baktım.
"Sen de duyuyor musun?"
"Neyi?"
"İşte söylüyor ya."
"Ne söylüyor Hande, kendine gel!"
Semih'in endişeli kahve gözleri üzerimde gezinirken, sarı saçlarını savura savura bana doğru gelmeye başladı. Endişelendiğinde hep böyle hızlı yürürdü ve yürürken sarı saçları aynen böyle birbirinden bağımsız savrulurdu sağa sola.
Semih endişelendiğine göre benim duyduğum fısıltıları işitmiyordu. Hemen yanıma gelip sandalyemi kendisine doğru çevirdi. Gri kumaş ceketinin kırışmasını umursamadan bana doğru eğilerek elinin tersi ile ateşime baktı.
"Ateşin yok. Şimdi hemen beklemeden dün geceki videoyu bana anlatıyorsun. Bilinçaltında seni böylesine rahatsız eden şeyi dinlemek istiyorum."
"Semih ben."
"Anlat Hande. Anlat ve sende kalmasına izin verme. Unuttun mu, sadece dinlersek, biz de hasta oluruz. Aynı zamanda anlatmamız da gerekiyor."
İtiraz etmeden tüm videoyu anlattıktan sonra birlikte Batı'nın instagram hesabına baktık. Görselleri ve videoları izledik. Semih etkileniyor muydu bilmiyorum ama ben izledikçe ellerim titremeye başlıyordu. Telefonu tutan ellerim titremeye başlayınca "Hey, sanırım bu çocuk ağır bir psikolojik bunalım geçiriyor," dedi Semih. "Ayrıca sana da çok etki etmiş. Psikoloji okurken en önemli kuralı unuttun mu? Üstüne yük olarak almayacaksın dertleri, merdiven basamağı olarak kullanacaksın. Üstüne basıp geçeceksin. Takip etmeyi bırak hatta engelle. Unut gitsin sonra da."
Alt dudağımı ısırdım. Bunu ezbere de bilsem olmuyordu. Etkileniyordum. Ve engellemek mi? Ben onu yeniden görmek için çırpınırken nasıl engellerim?
"Yaşayıp yaşamadığını merak ediyorum. Ya çoktan öldüyse?" diye sordum hüzünle. Ağlamaklı sorduğum için dayanamadı sanırım.
"Şşt, sakin ol. Bir daha ne zaman video paylaşacak biliyor musun?"
"Gece yarısından hemen sonra."
Semih düşünceli bir şekilde kaşlarını çattığında Tolga Bey girdi içeri.
"Arkadaşlar, küçük bir seminer olacak. Finlandiya'dan iki tane psikolog gelecek. Hazırlanın ve benimle birlikte gelin."
Semih'le birlikte Tolga Beye baktığımızda itiraz edemeyeceğimizi biliyorduk. Evet psikolog olmuştuk ama bu bizi bağımsız yapmamıştı. Tolga Beyle aramızda ast üst ilişkisi vardı. Üstelik Tolga Bey, bana göre fazla baskıcı bir karakterdi. Yani babacandı aslında ama işte... Bazen diyorum biraz staj yapıp sonra da kendi ofisimi açayım. Böyle şirkette çalışmak zor geliyor.
Vakit kaybetmeden Semih'le birlikte laptoplarımızı kapatıp, dosyalarımızı dolaplara yerleştirdik ve montlarımızı alarak çıktık.
Farklı mekan belki iyi gelirdi. Belki de zihnimde beni bunaltan kunduzları dağıtmak için bir çare olurdu.
🔲🔲🔲
Aradan geçen üç saatin sonunda şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki seminer tam bir fiyaskoydu.
Aslında Finleri severim ama aklım başka yerdeydi. Farklı mekan seçeneği zihnimdeki kunduzlar için pek faydalı olmamıştı anlaşılan. Şu an tek derdim Batı denilen gencin hayatta olup olmadığıydı. Konuşmacıyı dinlerken gözümün önüne gelip duran video sahneleri ve resimler iyice ezberlenmişçesine sanki tanıdığım biri olup çıkmıştı. Artık rahatlıkla Batı diyor ve onu tuhaf bir şekilde benimsiyordum. Bunun mantıklı bir açıklaması yoktu.
Semih işinin olduğunu söyleyip önceden ayrılınca ben de seminer bitiminde direkt evime geldim.
İnstagramı açıp Batı'nın hesabına tıkladım. Yeni bir şey paylaşılmamıştı. Sadece en son gördüğüme nispetle binlerce yorum ve beğeni eklenmişti. İnsanlar sanki bu hesapta yatıp kalkıyor ve sürekli onun yolunu gözlüyordu. Batı'nın yüzünün göründüğü çok resmi de yoktu hani. Canlı videolarda da karanlıktan pek net değildi. Yine de etkilemeyi başarıyordu işte.
Onu bekleyen bunca insandan biri olmak beni ne kadar sağlıklı yapardı bilmiyorum ama buna engel olamıyordum. Yemek yerken instagrama baktım. Su içerken, instagrama baktım. Lavabo da bile telefon elimde ve instagram açıktı.
Gece yarısına doğru ilerleyen saat geçmek bilmiyordu. En son on bir buçuk olduğunda annem aradı.
Ailem İstanbul'da ben Konya'da yaşıyordum. Psikolog olduktan sonra Semih'le birlikte burada iş bulmuştuk ve ailem Semih'e güvendikleri için gönül rahatlığıyla göndermişlerdi beni. Babam ve annem ilk çocuk olduğum için olsa gerek üstüme titriyorlardı. Ben de aileme olabildiğine bağlıydım. Bizde çocukların evden ayrılması büyük bir meseleydi. Kız erkek demeden evden biri ayrılsa onun gidişi ile hüzün havası hakim olurdu. Ama Semih de bizim aileden biri gibi olduğu için ailem hiç üzülmemişlerdi neredeyse. Ha bizim yanımız ha Semih'in yanı diyorlardı besbelli.
"Canım annem."
"Canım kızım nasılsın?"
"Gayet iyiyim. Sen nasılsın babam nasıl?"
"Biz iyiyiz. Konya soğumuştur şimdi. Semih nasıl?"
Annemle konuşmaya dalmış, aradan yarım saati geçirmiştik. Saat on ikiye geliyordu ve tamı tamamına bir dakika vardı.
Saati görünce gözlerim yuvalarından çıkacakmış gibi oldu. Telaşla yutkundum. Vakit gelmişti!
"Anne şimdi kapatmam lazım. Çok acil bir işim var."
Aslında annemle birlikte şu, önce sen kapatgillerdendik ama bugün, yani bu gece olmazdı. Artık gecelerim önceden ayarlanmış randevu gibi olacağa benziyordu. Hepsi dolu ve önceden planlanmış.
Telefonu iki elime alarak instagramı açtım ve gözlerimi sonuna kadar açarak dikkatle ekrana baktım.
Nefesimi tuttum.
Yaşıyorsa, bir şeyler paylaşır!
Yaşıyorsa canlı video paylaşır.
Lütfen yaşıyor ol.
Lütfen ölme!
Nefesimi tuttum.
Sanki ateşe yaklaşmışım gibi kurudu dudaklarım yine. Belki de gerçekten ateşe yaklaşmıştım bilmeden. Tıpkı bir kelebek gibi çekiliyordum alevlerin kuytu kollarına.
Her iki dudağımı da ıslattım hızlıca.
Son saniyeleri saydım bir bir. Geri sayım yıllar gibi geliyordu.
Üç, iki, bir!
Yaşıyor musun?
Hadi!
Saat 00-01
Hadi!
Öldün mü? Neden lanet olası video gelmiyor? Yorumlar artıyor. Neredesin?
Gözlerim anlamsız bir şekilde yaşla doldu. Yüreğim nefessizlikten şiştiğinde ekran açıldı.
Ve bir ses...
"Hepinize merhaba ölüm meleklerim!"
🖤
Çünkü onları çok seviyorum. Çünkü siz de onları çok seviyorsunuz biliyorum. Orijinali çok bozmadan bazı eklemeler ve kısaltmalar biraz da düzenleme yaparak yayımlıyorum. Geceniz güzel Ramazan ayınız mübarek olsun. Sevgilerimle dostlarım. Yarın görüşmek üzere 😽 |
0% |