Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@hakugu

 

 

 

 

 

 

🌼

 

 

 

                                

"Geçip giden gölgelerden hiçbiri senin değil. Biliyorum çünkü, geceler boyu gölgendi bana satırlarca şiir yazan."

 

 

 

 

  

 

Ö K F

🔲🔲🔲

 

 

Video kapandığı halde ben yine boş ekrana bakmaya devam ediyordum. Bu artık bende alışkanlık haline gelmişti. Kendimi ifşa olmuş gibi hissediyordum. Saklanacak bir yer aradım birkaç saniye. Üstümü örtse yorganım gizlenir miydim ki? Öyle bir ifşa ki ta derinlerimi seyrediyordu sanki.

 

Beni mi azarlamıştı şimdi o?

 

Onca kişinin arasında nasıl fark edilebilmiştim ki? Büyük ihtimal bu zamana kadar diğer insanların demediği şeyleri demiş olmalıydım ya da canını sıkacak, hoşuna gitmeyecek bir şey. Yine de kendi kuruntum olabilirdi. Sonuçta yaşını yazan birçok kız vardı ve arasında yimi beş yaşında olan da vardı. Her şekilde ben olmayabilirdim ama yorumumu takip etmesi, her şeyin üst üste denk gelmesi ve benden hemen sonra cevap verircesine konuşması beni heyecandan boğum boğum boğmuştu.

 

Bir insan demek ki hiç dokunmadığı bir insandan da korkabiliyor, heyecanlanabiliyor ve benim gibi eli ayağına dolaşabiliyordu. Telefonu koyacak bir yer bulamadım uzun bir süre ve sanki ebelenmemek için bekledim hareketsizce.

 

Hâlâ boş ekrana bakmaya devam ediyordum ki yeni bir resim paylaşıldı.

 

Kalbim delicesine atmaya başladı yine. Sanki benimle konuşuyor ya da soruma cevap vermiş gibi heyecanlanmıştım. Çok saçma, bu davranışlarım çok saçma biliyorum, ama engel olamıyorum kendime.

 

Delirmiş gibi hızla hesabına tıkladım ve tüm gönderilerine en baştan baktım. Bu stalku da geçmiş irdelemeye dönmüştü. Her harfin, her noktanın yerini ezberlercesine defaatle seyrettim.

Artık hayranlıkla takip edilen bu kişiye olan hayranlığımı ben de gizleyemiyordum. Hastalık gibi eski resimlerine bakıyor, yapılan yorumları okuyor, yeni bir video paylaşır umuduyla ekrana dikkatle bakıyordum.

 

Ön yargıyla yaklaşmam ve hayranlarını yaptıklarından dolayı uyarmam sonuç olarak benim de onlardan biri olup çıkmamla nihayete ermişti.

 

 

🔲🔲🔲

 

 

Telefonumun tiz sesi kulağıma dolduğunda sıçrayarak açtım gözlerimi. Semih arıyordu. Semih mi arıyordu? Semih niye arıyor?

 

"Semih?"

 

"Hande nerde kaldın? Toplantı vardı, unuttun mu?"

 

"Eyvah! Toplantıyı tamamen unutmuşum. Tolga Bey geldi mi?"

 

"Hayır ama yarım saat içinde burada olmazsan gelir."

 

Telefonu nasıl kapattığımı bilemeden hızla yataktan fırlayıp, gardırobun önüne geldim. Her sabah duş alma adetimi bu gün es geçmek zorundaydım.

 

Toplantı için seçtiğim sade ve şık takım elbiseyi acele ile üstüme geçirdiğimde elimi yüzümü yıkayıp evden çıktım. Toplantı salonuna gidene kadar da takside yapabildiğim kadar saçlarımı düzenledim. Ağzıma attığım çilekli şekerin tatlı aroması stresimi azaltmama yardımcı olurken, salona gelmiştim.

 

Tolga Bey, baskıcı bir karakter olmasına nisbetle dakik ve titizdi de. Bazı zamanlar bize bu tavrının bizleri geliştireceğini söyleyip dursa da abarttığını düşünüyordum. Normalde psikolog olarak müstakil çalışabilirdim ancak Semih ile birlikte olalım diye burada kalmaya devam ediyordum.

 

Bu kurum, özel olarak seçtiği psikokogları çatısı altında toplayıp, daha önce tedavisi bulunmayan hastalıklara çare olarak Türkiye ve dünya genelinde adını duyurmaya çalışıyordu. Bu işte başarılı da sayılırdı. Biz yeni yetme psikologlar olarak pek bir faydamız dokumasa da kurumun çatısı altında yetişen birçok tecrübeli psikolog Finlandiya, Norveç ve Kanada gibi ülkeler tarafından ödüllendirilmiş, bu ülkelere giderek seminer programları düzenlemişler, üniversitelerde derslere girmişlerdi. Kendimi geliştirme çabamdan ötürü kalmaya devam ediyordum ama böyle giderse biraz daha düşünebilirdim belki.

 

Yaptığımız bu toplantılar da kurumun oluşturduğu yeni hastalıklar üzerinde çalışmalarını kapsıyordu. Günümüzde yayılan uyuşturucu madde ile mücadele konusunda bu kurumun geliştirdiği tezler gençlere çok faydalı olmuştu. Tabii bizim gibi taze psikologlar böyle ciddi mevzularla henüz ilgilenemiyordu ama cımbızla hasta seçiyorlar desem eksik söylemiş olmazdım. Merak ediyordum bu seferki konu başlığı neydi?

 

Topuklu ayakkabımın yere çarpmasından kaynaklanan tok sesine aldırmadan koridoru koşarken toplantı salonunun kapısında beni bekleyen Semih'i gördüm. Siyah bir takım elbise, siyah ince kravat ile kombinlediği kıyafeti için sarı saçlarını çok az havaya dikmişti. Boynunda sallanan toplantı katılım kartına bakarken elindeki kartın ipini başımdan geçirdi. Koridor boyu hızla yürürken konuşmaya devam ediyorduk.

 

"Senin için de aldım bir tane."

 

Gözlerimin içi ile birlikte gülerken, ona olan minnetimi göstermeye çalışıyordum.

 

"Hiç geç kalmazdın, ne oluyor sana böyle?"

 

Birlikte toplantı salonunda boş koltuk bulmaya çalışırken "Dün gece yine o videolardan izledim," dedim.

 

Kendi bir koltuğa oturup, benim için de yanını gösterdi Semih. Salon yüzlerce kişi ile dolmuştu ancak muazzam bir sessizlik vardı.

 

"Yine aynı çocuk mu?"

 

"Evet."

 

"Hadi ama Hande! Şimdiki gençlerin ne pislikler karıştırdığından haberin yok sadece. Eminim dikkat çekmeye çalışıp kendine bir kitle oluşturan zibidilerden biridir. Böyleleri genellikle zengin ve şımarık olur. Küçük dağları ben yarattım havasında olurlar."

 

"Bilmiyorum," dedim ağzımdaki çilekli şekeri çevirerek.

"Bahsettiğin tipleri ben de şıp diye anlarım ama bu sanki farklı gibi. Yani, ne bileyim. Tanınmak gibi bir gayesi yok. Kimse ile irtibata geçmiyor. İnsanlar onu delicesine takip ediyor ve seviyor. Hatta ben bile...ah her neyse. Öyle işte. Dediğin kişilerden değil, sadece çok...dertli gibi."

 

"Yani hasta."

 

"Hasta diyemem Semih. Aklı başında aslında. Sadece, geçmişinde çok ağır bir darbe almış gibi. Canı yanıyor aslında, hissiz değil. Ama bilerek canını yakmaya devam ediyor. Sanki, sanki kendini cezalandırıyor gibi."

 

"Ceza mı?"

 

"Evet. Bilemiyorum, vicdani bir sıkıntısı var gibi. Aslında şefkatli biri. Köpeği var bir tane. Ona çok iyi davranıyor mesela. Eğer tamamen işe yaramaz bir ucube olsaydı, ona da zarar verirdi. Hatta belki sadece ona zarar verirdi değil mi? Bilirsin senin bahsettiğin tipler korkak olur. Ama o öyle değil. Canının yanacağını bile bile kendine eziyet ediyor."

 

"Ve bundan zevk alıyor değil mi?" diye sordu Semih.

 

"Bilemiyorum," dedim kuşku ile çıkan sesimle.

"Zevk değil ama sanki kendini buna layıkmış gibi görüyor. Daha iyisini hakettiğini düşünmüyor gibi. Amacı zevk değil. Sadece...bilemiyorum."

 

Alt dudağını çok az çıkararak söylediklerimi çözümlemeye çalışan Semih "O halde, daha önce hiç karşılaşmadığımız bir vaka desene," dedi.

 

"Sanırım."

 

Çantamdan çıkardığım çilekli şekerlerden Semih'e uzattığımda yüzünü buruşturdu.

 

"Yine mi çilekli Hande?"

 

"Sevdiğini biliyorum."

 

Bir tane alıp ağzına atarken "Yıllardır beraberiz bilmemen tuhaf olurdu da. Yeter artık, hadi hep aynı marka yiyorsun anladık da, aromasını bari değiştir kızım ya, içimizde çilek ağacı çıkacak yakında," diye hayıflandı.

 

"Çilek ağacı diye bir şey yok!" dedim kürsüye çıkmak için hazırlanan konuşmacıya bakarken.

 

"Var!" dedi oturduğu yerde rahat bir pozisyon alırken.

 

"Yok!"

 

"Var!"

 

"Yok dedim."

 

"Var dedim."

 

"Her ikiniz de sussanız da dikkatimizi iyi toplayabilsek," dedi önümüzdeki sırada oturan kıdemli bir psikolog.

Hem Semih hem ben oturuşlarımızı düzeltip saygı ile selam verirken "Tamam efendim," diye fısıldadık.

 

Yeniden eski halimize döndüğümüzde Semih "Var!" diye fısıldadı.

 

"Yok," diye fısıldadım.

 

"Var."

 

"Yok."

 

"Böyle önemli bir toplantı için yeniden hoşgeldiniz arkadaşlar."

 

Başında tek tük saç kalan yaşlı konuşmacı kürsüden seslenince sessizleşmiş, dikkatimizi ona vermiştik.

 

"Kurumumuzun kuruluş amacı Türkiye üzerindeki psikologları mühim tezleriyle birlikte dünya üzerinde aranan kişilere çevirmek. Bu bağlamda geçen sene Finlandiya'dan aldığımız ödül ne kadar başarılı olduğumuzu gösteriyor."

 

Konuşmacı psikoloğu dikkatle dinlerken, gözümün önünde birden Batı'nın resmi geldi. Bembeyaz teninin pürüzsüzlüğü, her santimde olan kesik izleri, papatya dövmeleri ve...

 

"Tövbe Estağfirullah."

 

Oturduğum yerde doğrulunca, mayıştığı yerden Semih bana baktı.

 

"Hayırdır? Oturduğun yerde müstehcen şeyler hayal etmiyorsun herhalde."

 

"Kafanı kırmamı istemiyorsan o dudaklarını büz!"

 

Bana yaklaştı.

 

"Hayır yani, eğer illa birini hayal edeceksen, beni hayal edebilirsin. Buna izin veriyorum," dedi.

 

Alnına düşen sarı saçlarını çekiştirdim.

 

"Seni bilekleri kesik ve parmaklarından kanlar akarken hayal ediyorum, uygun mudur?"

 

Yüzünü buruşturdu.

 

"Kesik bilek ve kan mı? Psikolog dediğimiz kişi böyle olursa, kime ne yardımı yapmayı düşünüyorsun acaba?"

 

Gözlerimi devirerek yeniden kürsüdeki konuşmacıya odaklandım. Onun konuşması bitince kürsüye Tolga Bey çıktı.

 

Normalde kendilerini pek sevmezdim ama insan kalabalık bir yerde tanıdığı birilerini görünce sanki ailesinden birini görmüş gibi oluyordu.

Oturuşumu düzeltip dikkatimi Tolga Beye vermiştim ki aynı şeyi Semih de yaptı.

 

"Evet arkadaşlar, hepiniz bu seferki tez başlığını merak ediyor. Bu seferki başlık güncel rahatsızlıklardan esinlenerek bulundu. Şimdilerde gençler arasında bir akım var," dedi Tolga Bey duvara bir görsel yansıtarak.

 

Vücudu kesikler içinde olan bir genç vardı.

 

"Evet, gördüğünüz bu insan kendine zarar veriyor. Üstelik verdiği bu zarardan haz duyuyor. Aynı gencin evini araştırdıklarında yüzden fazla ölü kediye rastlandı. Yani bu insanlar sadece kendilerine değil, çevrelerine de zarar veriyor."

 

Tolga Bey anlatmaya devam ediyordu ki Semih sessizce "Hande aynı senin şu izlediğim videolardaki genci tarif etmiyor mu?" diye sordu.

 

"Hayır," dedim kesin bir dille.

"O, sadece kendine zarar veriyordu. Bir derdinin olduğunu düşünüyorum. Çevresine bir zararı yoktu."

 

"Öyle mi?" diye sordu Semih açıklamamdan sonra önüne dönerek.

 

"Şimdiki göreviniz, böyle insanlardan bir tane bulup, tedavisi için üzerinde denemeler yapmak."

 

Ağzımdan alaycı bir tıslama çıktı.

 

"Bize insanları deneme tahtası olarak kullanmamızı mı söylüyorlar, yoksa bana mı öyle geliyor?" diye fısıldadım.

 

"Hey, bu her iki tarafın iyiliği için de gerekli," dedi Semih.

 

Umarım öyle olurdu. Zira ilk defa bizim de hastalar üzerinde deney yapmamıza izin veriyorlardı. Psikolog ve psikiyatristler ile birlikte çalıştığımız için tıbbi bir teşhiste onlara başvuruyorduk. Bu konuda bizim görüşlerimiz çok daha çok geçerli oluyordu ama. Hastalarla birebir ilgilenmek ve onlarla uzun süre vakit geçirmek bizde ilaç yazmak onlardaydı. Doğrusu bu tedavi yöntemi benim de mantığıma yatıyordu eskiden ancak şimdi deney deyince biraz kafam karışmıştı.

 

Seminer bitişi Tolga Bey, aynı dairede çalıştığımız on iki psikolog arkadaşımız, Semih ve beni toplayarak küçük bir toplantı daha yapmaya karar verdi. Uzun dikdörtgen masaya yerleştiğinizde Tolga Bey dönen sandalyesinin yüksekliğini ayarlardı.

 

"Arkadaşlar sizin çevrenizde de böyle insanlar var mı? Yoksa bile acilen bulmalıyız."

 

Tolga Bey bunu söylediğinde Semih benimle göz göze gelerek "Aslında bir tane var efendim," dedi.

 

"Semih!"

 

Semih'i durdurmaya çalıştığımı fark edince hem Tolga Bey hem de diğer psikologlar bana bakmıştı.

 

"Ne oluyor Hande? Görmüyor musun, ofisimizin geleceği için bu önemli bir şey. Kimmiş Semih?"

 

"Hande bir videoda izlemiş. Kim olduğu belirsiz. Yine de tariflere uyuyor."

 

"Çok uymuyor," dedim ısrarla.

"O sadece kendine zarar veriyor. Kendi köpeği var ve ona gayet iyi davranıyor. Sadece kendine zarar veriyor."

 

"Hande, bu işi üstlenmeyeceksen Semih yapsın."

 

Tolga Bey bunu direttiğinde "Yapmayacağım," dedim.

 

Yapmayacağım! Bir insanı deneme tahtası olarak kullanmayacağım. Bu onun iyiliğine sebep olacaksa bile bunu başka yolla deneyeceğim. Onun dertli halini bir kenara atıp da dünya üzerinde ünlenme ve aranan bir psikolog olmak gibi hastalıklı bir iğrençliği yapmayacağım.

 

"O halde Semih sen yap!"

 

Sinirlemiştim. Bir insanı adeta deneme tahtası olarak kullanacaktık. Geleceğin ünlü psikoloğu olmak umrumda bile değildi. Daha açığı o gün yorumlarıma cevap veren kızın söyledikleri kalmıştı aklımda.

 

Siz psikologlar sadece dinleyip geçiyorsunuz. Kimsenin yanan bedenleri söndürdüğü falan yok. Tek yaptığınız şey, küle dönen bedenleri seyretmek.

 

"Tam olarak ne yapmam gerekiyor efendim?"

 

Semih küçük toplantı masasında oturuşunu düzelterek Tolga Beye doğru döndüğünde "O kişiyi bulacaksın. Hatta evine yakın bir yerde oturacaksın. Hastalığını araştırıp, çözüm bulacaksın," dedi.

 

"Bakın, o hasta değil," dedim bir kez daha.

"Sadece, geçmişinde çok ağır bir darbe aldığını düşünüyorum o kadar. Onunla ilgilenelim ama onu kullanmayalım. Yani bunu bir de kurumumuzun adı için yaptığımızı öğrenirse çok üzülmez mi?"

 

"Biz onları kullanmıyoruz Hande. Sadece hastalıklarına deva olup, bu sayede bu şekilde hasta olan insanlara yardım etmeye çalışıyoruz. Eh bu sayede de ünlenmek kötü bir şey değil. Fena mı yani Kanada'dan teşekkür belgesi alsan?"

 

"O hasta değil!" dedim bir kez daha.

 

Tolga Bey gözlerini devirerek bıkkın bir nefes verdi.

 

Semih her ne kadar en yakınlarımdan da olsa korkuyordum. Ünlü bir psikolog olma uğruna Batı'yı deneme tahtası olarak kullanmasından korkuyordum. En kötüsü Batı'yı bulmalarına vesile olan kişi ben olacaktım ve Semih kabul etmeyip diğer psikologlardan biri isterse...

 

"Tamam ben yapacağım," dedim sesimi çok az yükseltip aceleci bir tavırla.

 

Tolga Bey bana bakarken "Emin misin?" diye sordu.

 

"Evet. Hem onu bulan kişi benim."

 

"Pekala Hande. Bu iş sende o halde. Ofisimizin, dairemizin kurum içinde belli bir statü elde etmesine vesile olmak senin omuzlarında. Şimdi ilk olarak o kişiyi bulup, ona yaklaşacaksın."

 

Yutkundum. Nerdeyse elimdeki kalemi kıracaktım. Ben, asla! Asla, Batı'ya bu gözle yaklaşmayacağım. Tek amacım onun yanan içini söndürmek olacaktı.

 

Küle dönüşmesini izlemeyecektim. Seni kurtaracağım Batı.

Ama bir deneme tahtası olarak değil.

Değerli bir insan olarak.

Ve bu değeri sana hissettirerek.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

🖤

 

 

Kurumun amacı ve Semih'in ısrarı eskiden çok göze batmıyordu ama şimdi daha anlamlı geliyor değil mi?

 

Yeni bölümde görüşmek üzere.

 

Haku (;

Loading...
0%