@hakugu
|
Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınız. 🤍
İnstagram hakugu
🔳🔳🔳
"Biri kısmış sesleri yine, gözler dönmüş kan şekerine. Korkma, pes etme. Bastırılan herkesin fısıltısı çıkar bombalardan daha yüksek sesle."
🔳🔳🔳🔳
BTS - BOMBALARDAN DAHA YÜKSEK SESLE 💥
Mükemmel editler, kesitler ve çizimler için sosyal medyada bizi takip edin 👇🏻
hakugu wat_profesyonel profesyonelfanfc hakugu_tayfa mevante.art bbeyzasah claesthetic
🔳🔳🔳🔳🔳
Bir yerlerde sessizlik olmuşsa, ara bul o masumları, sıkıştırmışlardır hiç önemsemeden.
Bir yerlerde bastırılmışsa gözyaşları, hisset o yüreği parçalanmışları, ezmişlerdi hiç acımadan.
Bir yerlerde ötelenmişse çocuklar, bekleme umut bulutlarını, göçmüştür o topraklardan.
Dünya ilk başta böyle değildi aslında. Tek buğday tanesi yeterdi koskoca bir aileye inan ki. Ağaçlar daha güzel sallanır, rüzgâr herkesi okşardı. Meyveler ne tatlıydı bir görsen.
Hayat böyle değildi en başında. Herkes kardeşti en nihayetinde. Anne babası bir olan kardeşlerdik. Anamız Havva ile güler, babamız Adem ile ağlardık, kimseye yoktu ihtiyaç.
Sonra ne ara ayrıldık bilmem ki?
Ne ara bambaşka türlerde yabancılara döndük? Kardeş bile değiliz artık. Herkes birbirinin yabancısı, herkes birbirinin kuyu kazıcısı. Kimsenin yok mezara ihtiyacı, ölüm sadece bir ressamın göz boyaması.
Binmeseydi o zaman gemiye düşman olanlar. Nuh'un gemisi herkese açık olsa da kim ister çatallı dilleri ile zehir saçan güzel çehrelileri? Dünya yenilenirken yok olsalardı. Niye geldiler bizimle? Niye aldık gemiye?
Hem toprak soğuk değildi bu kadar. Kurban edilen koçtan önce severek gönüllü olurdu insan. Ne ara herkes birbirini kurban eder oldu bilmem ki? Ayağını basınca üşüyor insan yere. Kanı düştüğü için mi insanoğlunun toprağa? Aslında eskiden bu kadar soğuk değildi inan ki...
Yağmur yağınca güzel kokuyor ama şimdi hiç tadı kalmadı gökkuşağının. Kirlettiler onu da... Bulutlar daha da karmaşık, benzemiyor hiçbir çiçeğe. Güneş uzaklaştı sanki, ne bu karanlık bilmem ki?
Haris'in parmakları toprakla harmanlanmışken tırnaklarındaki kanlar karışıyordu gözyaşlarına. Buz gibi yerin hissi doldu yüreğine. Bir insan nasıl yatardı böyle bir yerde? Nasıl durabilirdi?
Toprak her zaman böyle soğuk muydu yoksa aklı yeni mi başına geliyor insanın?
Acı olan ölmek de değil işin açığı. Düşmanın hiçbir taşı yakmıyor ki canı. Güzel kokulu dostun gülü kanattı hep yüreğimizi. Kendi insanımız gömmedi mi yıllarca bizi?
"Sadece on dakika!" diye bağırdı Meriç.
Sesler geliyor ama kulaklara dolmaktan başka bir işe yaramıyor. Çünkü biri inince toprak altına, anımsıyor insanoğlu ruhlar alemini. Oraya gidiş için bir merhale aşmışçasına gözünün önüne türlü sahneler geliyor. Ve hissediyor o da boğuk sessizliği.
"On dakika içinde tüm bu mezarlar kazılmış olacak! Acele edin!"
Gelen takviye ekipler, Bumerang ekibi ile birleştiğinde yirmi kişiden fazla olmuştu ama mezarlar o kadar çoktu ki on dakika asla yetmezdi. Kötü olan şey, örgüt planlarını öyle bir uygulamışlardı ki yeni mezar ile eskisi anlaşılmıyordu. Eskilerin üstünü taze toprak ile kapladıkları için hepsi birbirine girmişti. Buradaki tüm mezarları kazmak ise neredeyse iki günü alırdı.
Güneş doğsa bile ilk defa yeterli gelmiyordu karanlığı açmaya. Zulmet her yere elini atmışçasına dağılıyordu.
Etrafında döndü Haris bir kere. Tüm bu mezarlar içinde boğulacağını düşündü. Herkes elindeki kazma kürekle toprağı parçalıyor, aldığını geri vermesi için nankörce onu eziyordu.
Üstünde yürüdüğü bu mütevazi şeye bir anda hoyratça davranmaya başlamışlardı.
Peki ya aldığını geri vermezse?
"Durun!"
Haris'in bağırışı herkesi durdurken Meriç kaşları çatık bir şekilde bakışlarını ona çevirdi. Meriç'ten sonra diğerleri de teker teker ona baktıklarında bu çukurda boğulacaklarını hissetti Haris.
"Derdin ne senin? Niye durduruyorsun?"
Bir an için bir şey diyemedi ama yanlıştı. Yanlış yapıyorlardı ona göre. Tüm mezarları kazmaya niyetlenseler bile, yüzden fazla kişi gelse bile birkaç saatten daha aza indiremezlerdi. Peki canlı bir insan kaç dakika kalabilir ki yerin altında?
"Bu şekilde bulamayacağımızı bir aptal bile bilir. Mevcut izleri de yok etmeyin."
Haris'in bağırışı ile Cihanşah tüm herkesin durmasını istedi. Meriç de her ne kadar karşı çıkmak istese de devam etmedi.
"Herkes olduğu yerde kalsın!"
Emre elindeki kazmayı da yukarı kaldırıp sanki teslim olmuşçasına durmuşken Memati çömelerek kazdığı yerden kalkmadı. Onur, Yağız ve diğerleri oldukları yerde durduklarında "Her ne halt planlıyorsan çabuk ol, ne zaman gömdüler bilmiyoruz. Daha fazla vakit kaybettirme!" diye bağırdı Meriç.
Haris de bunu istiyordu zaten. Acele etmek...
Yerinden kalkıp ayak izlerine baktı. Polislerle birlikte o kadar çok ayak izi eklenmişti ki bulmak neredeyse imkansızdı ama durmadı.
"Herkes tek bir ayakkabısını çıkarsın."
İlk önce bu fikrin ne mana ifade ettiğini anlayamadılar. Birbirlerine baktılar şaşkınca. İlk önce Emre çıkardı. Sonra Onur, Memati ve diğerleri. En son Meriç çıkardığında "Bana doğru atın," diye bağırdı Haris.
Çıkarılan ayakkabılar Haris'e atıldığında toplamda yirmiden fazla ayakkabıyı teker teker genişçe bir alana koydu. Hepsinin izlerini tek tek kontrol edip mevcut ayak izleri ile karşılaştırdı. Toplamda on dakikasını alan bu süreç bittiğinde "Tırtıklı bir bot izi, yüksek tabanlı bir spor ayakkabı ve terlik izleri var," dedi.
Aldığı resimleri Meriç'e attığında o da diğerlerine gönderdi.
"Bu izler yakınlarında olanlar haber versin."
"Şekerim yanımda terlik izi var!" diye bağırdı Memati.
"Önümde bot izi var."
"Ayakkabı izi de benim yanımda var!"
Toplamda beş kişi haber verdiğinde planı anlayan Meriç hızla emir verdi.
"O mezarlar kazılsın hemen!"
Mezarlar kazılırken Haris hemen yan tarafında duran feneri fark etti. Taşa çarptığı için kırılmıştı ama yeni olduğu belli oluyordu.
Eğilip eline aldığında hala sıcak olduğunu fark etti. Parmakları ısının o hoş hissi ile buluştuğunda beklemeden tüm avuç ile sıkıca kavradı.
Bu durumda örgütün alanı terk etmesinin üstünden çok geçmedi? Fener hala sıcak olduğuna göre kaç dakika geçmiştir ki?
"Amirim bu mezarlar boş."
Gelen ses Yağız'a aitti. Meriç ve beraberindeki herkes Haris'e baktığında o böyle bir şeyi bekliyormuşçasına sakince elindeki feneri incelemeye devam etti.
Biraz önceki hüzün gözyaşları yerini umut parıltılarına bıraktığında hafifçe gülümsedi.
"Başaramadılar."
Kendi kendine söylediği mırıltı kimse tarafından işitilmezken "Amirim bi saniye!" diye bağırdı bir polis.
"Buraya bir köpek gömülmüş."
Haris'in gözleri hızla sesin olduğu yere dönmüştü ki "Yine kandırıldık!" diye bağırdı Onur.
"Bizi oylamaya devam ediyorlar," diye tamamladı Emre.
"Ya da," dedi Haris bambaşka bir fikirle. "Planları suya düştü."
Elindeki feneri havaya kaldırdığında "Burdaydılar. Çok uzun zaman olmamış. Burdaymışlar," dedi.
Herkes yavaş yavaş Haris'e doğru gelirken Meriç feneri Haris'ten alıp inceledi.
"Bu emniyetin dağıttığı fenerlerden."
Kendi fenerini çıkartıp gösterdiğinde "Heyzır'ın olmalı," diye tamamladı Cihanşah.
"O halde gömmeyi başaramadılar. Öyle mi?"
Emre'nin sorusu havada kalırken "Onur!" diye bağırdı Meriç.
"Çabuk bana bu arazinin krokisini anlat."
Onur anlatmaya başladığında hepsi dikkatle onu dinliyordu.
"Burası şehir merkezinden uzakta olduğu için fabrikalara yakındır. Birkaç çiftlik de var ama en çok fabrikası ile bilinir."
"Bu kadar kısa sürede ekiplerden kaçmaları imkansız. Giriş çıkışlar bizim elimizde. O halde mutlaka fabrikalardan birinde gizleniyorlar."
Onur'un fikri herkes tarafından kabul görürken hepsi büyükçe bir halka yapmış ne yapmaları gerektiğini düşünüyorlardı.
"Onları bu şekilde yakalayamayız, saklanırlar. Kendimize çekmeliyiz," dedi Haris.
"Nasıl?"
Meriç'in sorusu ile Haris biraz daha ona yaklaştı.
"Bir kaos çıkarmalıyız. Ancak o zaman inlerinden çıkarlar."
"Yangın gibi mi?" diye sordu Emre.
Baş ve işaret parmağını şıklatarak Emre'yi tebrik eden Haris işaret parmağı ile onu gösterdiğinde "Bravo," dedi.
Memati bir adım atıp Emre'ye yaklaştığında gülümseyerek ona bakıyordu.
"Yan yana üç fabrika ancak var. Bir yangın çıksa hepsi telef olur."
Onur'un açıklaması Cihanşah'tan yanıt aldı.
"Zaten yangın gerçek olmayacak ki, değil mi?"
Haris bir de onu tebrik edercesine işaret yaptığında "Blöf yapacağız yani," dedi Yağız.
Bir tebrik de ona giderken Meriç "Saçmalık!" diye bağırdı.
"Heyzır burada bir yerde gömülü olabilir ve ölmek üzere olabilir ama biz senin saçma fikirlerin ile gerçek olmayan bir yangın mı çıkaracağız?"
"Burada kimse yok," dedi Haris yeri işaret ederek.
"Gömülü olan köpekler çıngırak ile etkisiz hale getirilebilen yaratıklardı. Ölmüşlerse şayet Heyzır elindeki çıngırağı kullanmayı bırakmamış demektir. Ve şayet gömülmüş olsaydı işleri bu kadar sürmez çoktan burayı terk etmiş olurlardı. Fener hala sıcak çünkü bizim savaşçı kızımız onların analarını belletmekle meşguldü."
Meriç afallamışçasına Haris'e bakarken Emre yoğun bir gurur topuna dönmüştü. Heyzır'ın savaşmış olması nedense onu yüreklendirmişti. Ondaki enerji Memati'ye geçtiğinde "İşte bu be! Aşkım benim," diye bağırdı.
"Yine de," dedi Haris.
"Senin ağzından çıkacak emre ihtiyacımız var. Hacer'in hayatı hala tehlikede olabilir. Ölmek üzere olabilir. Eğer destek vermezsen," diye fısıldadı.
"çok geç kalmış olabiliriz."
Meriç'in gözlerine dolan yaş hüzün değil anlık ne yapacağını bilmeme çaresizliğiydi. Sıktığı yumruğunun içinde ezdiği şeyin ne olduğunu bilmese de bir şeylere karşı geldiğini hissediyordu. Bir yalancıya güvenmek mi?
Başı ile olumlu bir yanıt verirken ileride pişman olmaktan ölesiye korksa da Heyzır için kabullendi. Haris'in gözleri de nemlenmişti. Bu yaşlar da hüzünden değildi. En nihayetinde ortak bir amaca hizmet etmeleri gururlandırmıştı onu.
"Herkes gruplaşsın. Beş kişi Cihanşah ile, beş kişi benimle gelsin. Beş kişi Haris ile diğerleri de burada kalsın."
Emre ve Onur hızla Haris'in yanına geldiğinde Meriç onlara pek de hoş olmayan bir şekilde baktı ama devam etmedi. Emre'yi takip eden Memati ve Yağız da onlara katıldığında hazırlardı.
"Benim grubum suni yangın çıkaracak. Cihanşah sen koordine ile ilgilen ve Haris'in Grubu..."
Haris'le birlikte grubun tamamı Meriç'e baktığında "Sizler en tehlikeli alanda olacaksınız. Bu örgütün henüz neye hizmet ettiğini bilmiyoruz. Fabrika içinde olduğunu tahmin ediyoruz ama yine de çok dikkatli olmalısınız," dedi.
"Haris'e bir silah verin!"
Meriç'in emri herkes tarafından şaşkınlıkla karşılansa da Haris'i dişlerini sıktı ve içindeki kurtarma hissi daha da büyüdü.
"Hadi yerlerinize!"
Gruplar koşarak mezarlıktan ayrılıp araçlara bindiğinde fabrika alanına yakın bir yere kadar ilerlediler ve sonrasını yaya olarak devam ettiler. Meriç'in grubu bir yangın çıkarırken Cihanşah'ın grubu hem fabrika içini hem de çevresini özel dürbünlerle kontrol edip keskin nişancılara her hareketi inceliyorlardı.
Haris ve grubu fabrikaya yaklaştıklarında durdular.
"Ayrılalım."
Haris'in emri herkes tarafından kabuk görülürken Memati ve Emre fabrikanın arka tarafına ilerlerken Onur ve yanındaki diğer polis çıkış kapılarından bir diğerine ilerledi. Geriye kalan Haris ise ana kapıya doğru ilerlerken ayaklarını attığı yerdeki kuru otların bile ses çıkarmasından imtina ediyordu. Gökyüzü yavaşça bulutlarla kaplanıyor, yağmurun her an gelebilecek olduğunu haber veriyordu. Soğuyan hava tüyleri diken diken eden bir atmosferi hediye ederken operasyon devam ediyordu.
Silahı yukarı kaldırıp sırtını fabrikanın kapısının hemen yanındaki duvara yaslayan Haris derin bir nefes aldı. Kapı küflenmiş ve olabildiğine eski olduğunu belirtircesine aşınmıştı. Yine de iş görüyordu. Hafifçe eğilip açmak için bir yer aradı ama yoktu. Kilitliydi. Üstelik kilidin de kapıdan alta kalır yanı yoktu.
Başını geri çekip yeniden duvara yaslandığında kaşlarını çattı.
"Bu fabrikaya hiç girmemiş olmalılar."
Silahını indirmek ve indirmemek arasında gelip giderken grubun devamı da diğer taraftan yanına geldi.
"Kapıların hepsi kilitli."
Onur'un cümlesi Emre tarafından da destek görürken "Buraya gelmemişler bence şekerim," dedi Memati.
"Belki öyle."
Haris ona katılırken gözleri birden yerdeki şeye kaydı. Hızla birkaç adım atıp yerdeki kemeri alırken "Belki de öyle sanmamızı istiyorlar," diye devam etti.
"Emniyetin dağıttığı kemerler!"
Emre'nin seslenişi diğerleri tarafından susturulurken "Heyzır bizim için iz bırakmış olmalı," dedi Onur.
Elindeki kemeri tüm gücüyle sıkan Haris sanki onu geri getirecekmişsine dişlerini de sıkarken kulaklıklarından Cihanşah'ın sesi yükseldi.
"Diğer iki fabrika tamamen boş."
Artık hepsi emindi ki Heyzır buradaydı. Bunca zaman içinde her yer polisle kapalıyken kaçabilecekleri tek yer burayı ve blöflerinin işe yarayıp yaramadığını görmek için Meriç'ten gelecek tek bir haberi bekliyorlardı.
Nefesler tutulmuş, bulutların geçiş seansı durdurulmuş, güneş bile heyecanla onları izliyor, ağaçlar sallanmayı bırakmış, nabızlar bir hapşırığı yad edercesine aksamıştı.
Parmaklarının altındaki silah sıkıca dururken o cümle yankılandı.
"Yangın başarı ile oluşturuldu."
Kulaklıklara dolan haber herkese ulaştığında Haris sıktığı yumruğunu yukarı kaldırdı. Bu, bekleyin anlamına geliyordu.
Doğru zaman gelene dek, bekleyin...
Gözleri Haris'te olan Emre ve Onur tek bir işaretin yolunu gözlerken gökyüzünde toplanan bulutlar yağmurun haberini veriyor ama yalan söylercesine geri çekiliyordu. Sanki güneşin ezici baskısı ile dağılmak ve bir duman olup yok olmak zorunda kalmış gibiydiler.
Nefesler tutulmuş beklenirken hiç beklenmedik bir haber geldi.
"Bu da ne?"
Kulaklıklara dolan ses Cihanşah'a aitti. Ve baktığı yer de ilk fabrikaydı. Biri ya da birileri planı bilirmişçesine tuzak kurmuşlardı.
"Alevler fabrikaya doğru ilerliyor!"
Meriç'in telkini herkeste telaşa neden olurken Onur Haris'e yaklaştı.
"Ne demek oluyor bu?"
"Ne bileyim ben?"
"Bu yangın fikri senden çıkmadı mı?"
"Onlarla iş birliği yaptığımı ima etmiyorsundur umarım."
Araya giren Emre ikisini de ayırırken "Sakin olun!" diye bağırdı.
"Fabrikaların ne ürettiğini bilemeden aptallık ettik. Bunlar havai fişek fabrikası. Ateşle yaklaşmayın yazıyor."
Hepsi üzeri küflenmiş ve gözden kaçması yüksek olan tabelaya bakarken "Hemen o alanı boşaltın!" emri doldu kulaklara.
Cihanşah bağırıyordu ki fabrikanın kilitli olan kapısı yerine kapıya birkaç metre olan yerdeki toprak sallanmaya başladı. Ne olduğu ilk başta anlaşılamazken sallanan toprak parçası bir kapı gibi açıldığında tünelin çıkış kapısı olduğu anlaşıldı.
Hepsi silahlarını o kişilere doğrulttuğunda tırtıklı çizmeli, terlikli ve kısa topuklu ayakkabılı insanlar çıkmıştı. Yüz şekilleri kaymış bu insanlar delicisine kaçmaya çalışırken "Durun!" diye bağırdı Haris.
"Duramayız geri zekalılar. Birazdan patlayacak bu yer hepimizi hücrelerimize ayırır!"
Adamın üstüne kapaklanan Haris "O halde parçalanırsın sen de bizimle birlikte," dedi dişlerinin arasından.
O kadar sinirliydi ki titriyordu.
"Hacer'e ne yaptınız?"
"Bi-bir şey yapmadık. O tam bir deli. Sadece bağladık ama kaçmış. Hiçbir yerde bulamadık. Ama dışarı çıkmış olamaz çünkü tüm çıkışlar kapalı sadece burası açıktı."
Delirmişçesine saçlarını karıştıran Haris hafif geri çekilince altındaki adam kurtuldu ama diğerleri tarafından tutuklanmıştı bile.
Sonra yine her şey yavaşladı birden.
"Emrediyorum hemen boşaltın alanı. Çok kalmadı havaya uçacak tüm fabrikalar."
"Gitmeliyiz. Gitmeliyiz."
Yağmur neden yağmıyor? Söz vermişti bulutlar, göz kırpmıştı rüzgar, gülümsemişti gökyüzü...
Neden karardı yine her yer? Doğmuştu güneş biraz önce, ötüşmüştü kuşlar özgürce, sevdiğini söylemişti bir papatya fısıltı ile de olsa içten bir şekilde...
Onur ve Memati tutukladıkları adamları ekiplerin yanına götürmek için çabalarken Emre de kolundan sıkıca tuttuğu Haris'i olay yerinden çekmeye çalışıyordu.
Haris'in zihni ise kurmaca cümlelerle doluydu. Ve hepsi çınlıyordu kulaklarında...
Orada...
İçeride bir yerde...
Ve birazdan gerçekten bir yıldıza mı dönüşecek?
Yo! Hayır.
Buna asla izin vermem. Sen, gökyüzünden yere düşmüş bir yıldızsın. Eğer gidersen karanlığa boğuluruz. Bırak gökyüzü kendi yıldızları ile idare etsin.
Sen bize lazımsın...
💥💥💥💥💥💥💥💥💥💥 |
0% |