@hakugu
|
Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınız. 🤍
İnstagram hakugu
🔳🔳🔳
Mükemmel editler, kesitler ve çizimler için sosyal medyada bizi takip edin 👇🏻
hakugu wat_profesyonel profesyonelfanfc hakugu_tayfa mevante.art bbeyzasah claesthetic
🔳🔳🔳🔳🔳
Bir dolandırıcıyla aynı odada uyumak mı?
Bundan beş sene önce, hayır hayır sadece üç ay önce bir dolandırıcı ile değil yan yana durmak görsem bile rahat bırakmazdım. Adaleti sağlamak adına yalancılar, dolandırıcılar, hırsızlar, bunların hepsinin soyu tükenmeliydi.
Fakat sonrasında parayı getirenin düdüğü çalmadığını, asıl çalınanın para olduğunu öğrendim.
Şimdiyse bir hırsızın ezberleneceği en mahrem yerlerine kadar girmiş durumdayım.
Saat 04.23 Hastane odası...
"Haris mi? O da kim? Ben Haris falan bilmem dayı ölen kedinin adı mıydı yoksa?"
Gelen ses ile gözlerimi hızla açtığımda odayı birilerinin bastığını düşündüm ve yatakta sağa sola debelenirken belimdeki olmayan silaha sarıldım. Ellerim boşlukta kalırken ses devam ediyordu.
"Ha sen bizim sitede oturuyorsun. Ben mi? On yedi yaşındayım yav, geçen sene liselerarası yarışmada birinci oldum. Ha ailem mi onlar yazlıkta kalıyorlar."
Başımı Haris'ten tarafa çevirdiğimde kendi kendine konuştuğunu gördüm. Uyuyordu ve inanılmaz bir diksiyonla sayılıyordu. Sanki aynı anda birçok kişiyle sohbet ediyormuş gibiydi. Mimik ve jestleri uyku esnasında bile nasıl böyle pürüzsüz olabilir?
Uykusu bile gerçek değilmişçesine gülümsedim. Çok tatlıydı kerata. İnsanın sinirlenesi gelmiyordu.
Kaşlarımı kaldırıp devam etmesini bekledim bir süre. Eminim ki yalanlarının ardı arkası kesilmeyecekti ve her yalanı onun hakkında bir doğruya tekabül ediyordu. Eğer biraz dikkatli dinlersem onca yalan arasında mutlaka bir doğruya erişebilirdim.
"Hırsızlık mı? Tövbe! Kim bulmuş da ben çalayım? Hem seneye mühendislik diplomamı alacağım için köşeyi döndüm bil."
Dudaklarımı büzerek güldüm. Bu tuhaf çocuk ne diyor böyle? Her kalıbın şeklini alan su gibi akıp gidiyor. Peki ya uykuda bile asla kesintiye uğramayan zihnine ne demeli?
"İnanır mısın bir tane bile polis yüzü görmedim. Bak gerçekten. Hem zaten onlardan biri ile konuştun mu bir daha peşini bırakmıyorlarmış, ben de Latife teyzeden duydum. Yo o da hiç yalan söylemez. Bizim mahalle yalan falan bilmez zaten. Orada büyüdüm ben de."
Alt dudağımı ısırarak bundan daha fazla ne diyebilir diye düşünürken beni her defasında şaşırtmayı ihmal etmiyordu. Latife diye birinin olmadığına kalıbımı basardım ama bu kimin umrunda? Onun her cümleden sonra rahatlayan yüz ifadesi karşısındakini kandırdığını açıkça belli ediyordu.
"İki tane oğlum vardı. Birinin adını Hayriye koyduk çünkü babaannem vasiyet etmişti. Şimdi var ya insan içine çıkamıyoruz. Gizli gizli Hayri...yeeee! diye bağırıyoruz. İnsanın oğluna Hayriye demesi de bayağı koyuyor yani."
Kahkaha atarak yatağımdan kalkıp yanına doğru yürüdüm. Odanın loş ışığına alışkın gözlerim ona ulaşmam için yeterli olurken yattığı koltuğa yaslanıp hafif ona doğru eğildim.
"Haris?"
"Hı?"
"Cidden evli misin?"
"Yo. Ama geçen sene uçmuştum bir kere. Hem sen de gelebilirsin, her şey bedava."
Daha fazla gülmemek için kendimi sıkarken ay ışığının doldurduğu odada, o, loş olarak görebildiğim parlak bir yıldızdı. Sayıklamalarının hiçbiri mantıklı değildi. Ve hiçbiri doğru da değildi. Bilemem belki hepsi de doğruydu. Bir yalancıyla aşık atamazsınız.
"Peki Heyzır'ı tanıyor musun?"
Kaşlarını çatıp dudaklarını büzdü. Mimiklerini seyrederken ağzından çıkacak tek kelimeyi heyecanla bekledim. Onunla birlikte çatıldı kaşlarım, onunla birlikte büzüştü dudaklarım. Gelecek olan cevabı merakla beklerken dudakları kıpırdandı yavaşça.
"Hayır o da kim?"
İtiraf etmeliyim bir anlığına hayal kırıklığına uğrasam da çok durmadım ve devam ettim.
"Polismiş," dedim dudaklarımı ıslatarak. "ama biraz aptal gibi sanki."
Bir anda yüz ifadesi ciddileşti. Sinirlendiğini bile söyleyebilirim.
"Heyzır aptalsa sen de k... kenarısın. Çok zekiysen elimdeki bu kimlik kartının ne işi var?"
Sözde Heyzır'a laf söylediğim için sinirlenmiş ve yine ceza olarak kimliğimi çalmıştı öyle mi? Laf da söyletmezmiş. Biraz önceki hayal kırıklığım yerini mutluluğa bıraktığında güldüm.
Gülüşüm oda içinde sessiz bir kıkırtıyı andırırken devam etmeyi de ihmal etmedim.
"En çok hangi polisi seviyorsun?"
"Ben polislerle hiç konuşmam, inan bak."
"Hı kesin."
"Peki sevdiğin biri var mı?"
"Hıhı."
Bir çocuk gibi masum ama ciddiydi.
"Kız mı erkek mi?"
"Kız."
Daha fazla dikkat kesilip ona doğru eğildim.
"Güzel mi peki?"
"Çok."
Gergince yutkundum. Bir yalancı da olsa gerçeklik payının olmadığı anlamına gelmez değil mi? Daha fazla yaklaştım.
"Ne iş yapıyor peki?"
"Üniforma giyiyor."
Üniforma mı? İçimde oluşan kıpırtı bir an için nefesimi kesmişti. Devam etmeli miyim? Son kez eğildim.
"İsmi ne peki?"
"Elmas."
Tüm hayallerim yıkılmışçasına hızla geri çekildiğimde göğsüne hafifçe vurdum. Uyanmamıştı.
"Al sana Elmas, seni geri zekalı."
"Biraz daha çay versene?"
"Dayak ister misin?"
Yumruğumu onun göremeyeceğini bile bile kaldırmıştım ama sinirle bakmaya da devam ediyordum.
Devam etmedi. Sanırım seansı sona ermişti. Beni sinir etmeleri bitince zaten geriye ne kalırdı ki? Yan tarafına dönüp derin bir uykuya yeniden dalmıştı ki üzerindeki battaniyeyi sinirle açtım.
"Don bakalım. Elmas'ın gelip örtsün üstünü."
Sinirli adımlarla yatağıma doğru ilerlerken hafifçe büzüştünü gördüm, şimdiden üşümeye başlamıştı. Oda da soğuktu hani. Hastanenin ısıtma sistemine rağmen insan üşüyordu.
Derin bir nefes alıp gözlerimi kapatıp bıkkınlıkla dışarı verdiğimde gerisin geri yeniden yanına gittim.
Açtığım örtüyü yeniden örttüğümde bonus olarak gözlerine inen saçlarını da arkaya doğru çektim. Şöyle sıkıca yanağını sıkıp öç almak da vardı ama bunu uyanıkken yapmak daha kazançlı olurdu muhtemelen.
Hafifçe alnına bir fiske atıp yeniden yatağıma doğru yürüdüğümde aklıma kazınan Elmas ismi ile uykuya daldım.
🎴🎴🎴
"Geri zekalı! Sana bir arkası var mı diye sormuştum neden tek kelime etmedin? Madem böyle kolayca kurtulacaktı niye adam akıllı plan yapmadın?"
"Efendim, Haris onun akrabası değil. Plan da çok karmaşıktı ancak çözmeyi başardı."
"Haris mi? O kim?"
"Profesyonel."
"Ne, ne bu? Dalga falan mı geçiyorsun lan?"
Sert bir tokatla dudağı patlayan müdür duvara doğru yapışmıştı ki hızla kendini toplayıp dik durmaya çalıştı. Daha fazlası da olabilirdi. Buna hazırlamıştı kendini. Yine de bitmek bilmeyen cevapsız sorular daha tedirgin ediciydi. Eğer böyle giderse daha çok uzun süre darba maruz kalırdı.
"Kendisi hırsız ve yalancı efendim, bir dava için yardım almıştık orada Hacer ile takım olmuşlardı. Nasıl oldu bilmiyorum ama haberi olmuş olmalı ve kurtarmaya gitmiş."
Derinlerde saklanan sinsilikler ortaya çıkarken bir engereğin çatallı dilindeki tıslama yayıldı sanki evrene. Zehrini akıtmak için yer kollayan ama en ağır şeklini sunmak için güçlükle bekleyen demlenmiş bir zehirdi bu. Dokunduğu yeri tahrip etmekle kalmayıp, yok edene kadar peşini bırakmayacak bir zehir...
İstanbullu genel müdür bu işi bedavaya getirmeye çabalıyordu ama evdeki hesap cehenneme uymamıştı. Bu hırsız çocuk da neyin nesiydi şimdi?
"Eğer o ölüler gün yüzüne çıkacak olursa başta sen, ben ve tüm ekip olmak üzere herkes biter haberin olsun. O zaman yazlığa gitmeyi, ailenle tatili falan unut. Topluca kapatıldığınız kodeste güzelce dinlenirsiniz artık."
Birkaç adım uzaklaşıp kendine bir içecek doldurduğunda işaret parmağı ile müdürü gösterdi. Aşağılayıcı ses tonu gittikçe nefretimsi bir notaya yükselirken devam etti.
"Bu dava senin fındık beyninin alamayacağı kadar büyük. Koskoca bi geçmiş var ve yıllardır da süregelen bir adeti yıkmaya kalkarsan o zaman kendi darağacını sallandırmış olursun. Emniyetin bile uşaklığını yaptığı merciler var ve eğer sahibine havlayacak olursan, artık onların itleri olmayıp bir canavara dönüşürsün. Kimse de bir canavarı sahiplenmek istemez anladın mı beni?"
Müdürün başı yere eğildikçe dudağından akan kan çoğalıyordu. Büyük bir baskı altındaydı.
"Şimdilik Ölü yiyenler davası kapatılsın. Yakalananlarla iletişime geç ve ötmemeleri için gerekeni yap, konuşan olursa da işini bitir."
"Peki efendim."
"Ayrıca şu yalancı çocuk mu neyse ona da resmî bir konum ayarla da elimizin altında olsun. Düşmanının arkadaşı ol ki arkanı koruyabil demişler."
"Kendisi için profil uzmanı pozisyonu verilmişti önceden ama İstanbul'a bildirilmedi."
"Bildirebilirsiniz. İpini kesene dek Bumerang ekibine katılsın. Ekipte olsun ki bir bakmışsın kızı tek başına değil onunla birlikte avlarız."
"Nasıl emredersiniz efendim."
Müdür elinin tersi ile sildiği dudağı ile odadan çıkarken bıkkındı. Her şey biraz daha fazla maaş ile başlamıştı. Eğer başına bunların geleceğini bilse yeni bir ev ve arabayı düşünmezdi bile. Ama bir kere batmıştı bu pisliğe ve kolayca temizlenecek gibi de durmuyordu.
🎴🎴🎴
Bir an önce bitmesini istediğim hastane günlerinden sonra nihayet yeniden merkeze dönüş yapabilmiştim. Giydiğim üniformam son günlerde özlediğim en önemli şeylerden biriydi. Sol tarafımdaki işlemeler ve polis yazısı rüyalarıma girmişti defalarca. Yeniden kavuşamayacağım diye tedirgin olduğum onca günden sonra emniyet binasının kokusunu içime çektim. Kendine has bir kokusu yoktu ama burada olmak bile ayrı bir mutluluk veriyordu.
Heves ve heyecan karışımı duygularla koridorda ilerlerken bizimkilerle yeniden karşılaşacak olmanın verdiği mutlulukla sabırsızlanıyordum. Koridor attığım hızlı adımlarla bitmek bilmezken biri bana seslendi.
"Hacer Gazel?"
İsmimi duymamla durmam bir oldu. Koridorun köşesinden gelen ses için arkamı döndüğümde çekince ile duran bir kadın gördüm. Üzerindeki kıyafetin bir bölümü çamur olmuştu ve benzi o kadar açıktı ki hasta olduğunu bile düşünebilirdim. Hem öyle masum bakıyordu ki nedense içim parçalanmıştı.
"Buyurun?"
"Siz misiniz?"
Bir kere daha onaylarsam gözlerinin parıltısı mükemmel bir şekilde ışıldayacakmış gibi hissettiğim için hiç beklemeden "Evet," dedim.
"Allah'ım çok şükür, çok şükür ya rabbim."
Şaşkınlıkla ona bakmaya devam ederken bana doğru yaklaştı ve beklemeden iki elimi de şefkatle tuttu.
"Sizin çok iyi bir polis olduğunuzu biliyorum. Bana ancak siz yardım edebilirsiniz."
Ellerimi sıkıca tutarken ondaki bu istekli yalvarış tüm bedenime işlemişti. Yine de her şey kuralına göre olmalıydı.
"Bi saniye hanımefendi. Tabii elimden geleni yaparım ama danışmanımızla görüştünüz mü?"
"Hayır hayır, onlarla görüşmedim ve görüşmeyeceğim de. Bana kalırsa onlar da bu işin içinde. Sadece size güveniyorum."
Şaşkınlığım daha çok artarken kaşlarımı da çattım.
"Mevzu neydi?"
"Kocam," dedi kadın hüzünlü bir sesle.
"Polislerin onu kullandığını düşünüyorum. Dahası onların polis olduğundan bile şüpheliyim. Bana kalırsa polis adı altında merdiven altı ticaretle uğraşıyorlar."
Ne demek istediğini anlamadığımı belirtircesine yüzümü buruşturdum. Anlamamış olduğunu fark ettiğinde daha fazla açıkla yapma gereki duymuş olacak ki ellerini ellerimden çekerek "Bi saniye," dedi.
Cebinden çıkardığı pembe saati bana doğru uzatarak "İşte," dedi.
"Zaman zaman bunlardan birine rastlıyorum. Hepsi yurtdışından alınmış. Bir şekilde bir kaçakçılık yapılıyor ve kocamı da kullanıyorlar."
Bu gerçekten tuhaf bir vakaydı ama tek başıma çözebileceğim bir durum kesinlikle değildi. Yine de reddetmek istemedim ve saati elime alıp baktım. Çin malına benziyordu. Eğer merdiven altı bir ticaret söz konusuysa kesinlikle işe yarardı.
İncelemem devam ederken "Ben çok vaktinizi almak istemiyorum ama ara ara uğrayacağım. Yalvarırım bana yardım edin. Kızımdan sonra eşimi de kaybetmek istemiyorum. Televizyonda sizi gördüm ve ben de size çok güveniyorum. Lütfen Hacer Hanım, yardım edin bana," diye uzunca bir yalvarış ve gözyaşı seli eşlik etti.
Gözlerim dolmaya başlayınca saati alıp hızla cebime koydum ve "Meraklanmayın, elimden geleni yapacağım," diyerek kadını teskin etmeye çalıştım.
Gerçekten de üstelemedi ve saygıyla selam verdikten sonra ağlayarak gitmeye başladı. Ardından hüzünle bakarken hiç değilse bir araştırma yapmanın bir zararı olmadığını düşünüyordum. Tamamen çözemesem de en azından elimden geleni yapmalıydım.
🎴🎴🎴
Görüştüğüm kadından sonra ofise girdiğimde ayaklarımın ucuna bir kağıt uçak düştü. Hemen sonrasında tepemdeki bir tane geçti.
Emre ve Onur köşede kağıt uçak yaparken, Meriç dosyaları inceliyor Cihanşah bilgisayarından bir şeylere bakıyor, Yağız tırnaklarını temizliyor, Memati de masasının olduğu kolonu pembeye boyuyordu.
Onları öyle görünce hafifçe gülümsedim. Birbirlerinin neredeyse tamamen zıttı bu insanlar nasıl bir ekip olabilirdi ki?
Çayhaneden çıkan Haris elinde bir bardakla bana doğru gelirken "Hoş geldin," dedi.
Gülümseyerek karşılık verdiğimde diğerleri de işlerini bırakıp bana baktı.
"Ooo Heyzır, hoş geldin."
Emre koşarak bana gelirken Onur da yürüyerek geliyordu.
Memati de Emre'yi taklit edercesine koşarak geldiklerinde tam önümde çalıştılar.
"Ay şekerim, bu işaret mi ne?"
"Ne işareti lan?"
Emre sinirle bir adım geri attığında Memati önce Emre'yi sonra kendini gösterdi.
"Sanırım bizim sarılmamız gerekiyor. Yani aynı noktada buluşmamız falan bir işaret gibi."
"Tövbe Estağfirullah ya rabbim, yüce rabbim ya!"
Emre, Memati'den sıyrılarak bana sarıldığında ben de ona sarıldım. Sadece Emre sarılmıştı, diğerleri göz ucuyla bakmayı tercih etmişti. Meriç de gelip geçmiş olsun dileğini ilettiğinde "Neyseki sapa sağlamsın," dedi Onur.
Böyle aykırı bir grubun başarılı olması ne kadar mümkündü bilmiyorum ama ortak noktamız hiç yok denecek kadar azdı. Her şeye rağmen elimizdeki malzeme bu denecek şekilde birbirimize bakarken yeni davalar için elimizden geleni yapmaya çalışıyorduk.
Her şey yavaşça normale dönerken kapı hızla açılıp içeri müdür girdi. Tahmin edeceğim gibi elinde dosyalar ve yeni davalar vardı. İşin aslı bu halleri öyle çok özlemiştim ki davaya başlangıç cümlesini duymak için can atıyordum.
"Hemen toparlanın, kaybedecek tek bir saniyemiz bile yok."
Müdürden saklanmak için gerilerde duran Haris dikkatle dinlerken onu kamufle etmeye çalışıyordum.
"Bu sefer ki dava o kadar zorlayacak türde değil. Şahitimiz var ve en ince ayrıntısına kadar her şeyi biliyor. Tek yapmamız gereken onu dinleyip ip uçlarının üstüne gitmek."
Hep birlikte başımızla onayladığımızda "İçeri alabilirsiniz," diye seslendi müdür.
Müdürün emri ile kapı açıldığında bir polis memuru yanında genç bir kızla içeri girdi.
"Gel kızım."
Genç kız karşımızda bir sandalyeye oturduğunda gülümseyerek bizlere baktı. Tatlı bir yüzü vardı ve gülünce gözlerinin içi bile parlamıştı. Ben de gülümseyerek karşılık verdiğimde onu daha rahat görebilmek için hafif kenara kaydım
"Evet Ecmel'cim, bir kere daha anlatır mısın olayları? Buradaki herkes senin anlatacağın tek kelimeyi özenle dinleyecek ve sana yardım etmek için çabalayacak."
Müdürün samimi ses tonu Ecmel'i daha çok rahatlatırken "Gülümsüyorum ama aslında canım çok sıkkın. Ailemle kavga edip evden kaçarak geldim. Küçük kız kardeşim de gelmek istedi ama onu yormak istemediğim için sadece kendim geldim," diye başladı.
Hepimiz pür dikkat dinlerken Onur denilen her şeyi yazıyordu.
"Annem takıntılı bir insan ve sürekli benim kilolu olmamdan yakınıyor. Kız kardeşimin de çilleri var diye babam sürekli yüzü hakkında aşağılayıcısı lakaplar takıyor."
Kilolu değildi. Hatta zayıf bile sayılırdı. Böyle bir durumda neden bu lakapları takıyorlardı ki? Kaşlarımı çatarak daha dikkatli dinlerken "En son kedimi evden atmak istediler ama buna izin vermeden kaçtık. İki gündür kiralık bir dairede kalıyoruz. Ben aslen mimarım ama şimdilik ara verdim mesleğime. Projesini çizdiğim bina Konya genelinde orijinal eserler kapsamında birinci olunca, Eskişehir'den teklif geldi ama ailem oraya da gitmemem için ellerinden geleni yaptılar. Bir anne baba evladına bu kadar düşman olabilir mi sorarım size?" diye devam ediyordu.
"Annen ve baban öz mü?" diye sordu Emre.
Böyle pat diye sormak ne kadar doğruydu bilmiyorum ama biz de onunla birlikte bakmıştık.
"Özler. İkisi de öz anne babam. Ama sorsanız bizden nefret ettikleri kadar hiçbir şeyden etmiyorlardır. Tüm bu hakaretlere kim katlanabilir ki Allah aşkına? Dahası da var," dedi bileğini açıp göstererek.
Küçük yanıklar oluşarak morarmış bileğe bakarak yüzümü buruşturdum. Ne olmuştu böyle?
"Babam bileğimde sigarasını söndürüp duruyor, buna engel olduğumda da beni evden atmakla tehdit ediyor. Hem ikisi de öyle tuhaflar ki, çok korkuyorum."
"Nasıl tuhaflar mesela?" diye sordu Meriç merakla.
"Bilemiyorum, içlerine bir şey girmiş gibi. Bazen bir canavar olduklarını düşünmüyor değilim. Gizli gizli yaklaşıyorlar ve enseme üflüyorlar."
Emre'nin eli ensesine giderken dudaklarını büzdü.
"Nasıl bir manyaklık bu ya?"
"Peki o halde şöyle yapalım. Sen canını sıkma biz senin evine bir ekiple gelip inceleyelim. Olur mu?"
"Çok sevinirim," dedi kız mahçup bir ifade ile. "Çok sağolun gerçekten."
"Ne demek görevimiz."
Müdürün karşılığı ile ona baktım. Kimi seçecekti?
"Bu dava birkaç kişinin halledebileceği türde olduğu için Heyzır ve Emre'yi veriyorum."
"Efendim ben de katılabilir miyim acaba?"
Haris muhtemelen eceline susamıştı ama beklediğim sert tepki gelmeden "Ne istiyorsan onu yap," dedi müdür.
"Yalnız sadece bir gününüz var. Anne ve babanın sorguya çekilip, Ecmel için can güvenliği sağlamış olmalısınız."
"Peki efendim."
Ben, Emre ve Haris aynı anda cevap verdiğimizde ayağa kalkmıştık. İşte başlıyorduk. Uzun zamandır derin bir nefes almıyormuşum gibi tüm ciğerlerimi doldurdum ve yeni sulara kucak açmak için yelkenlerimi indirdim. Hadi bakalım, kaldığımız yerden bir kere daha devam...
🩸🩸🩸
Selamlar (;
Daha iyiyim. Daha iyi olacağım. Daha iyi olmalıyım. Daha iyi olmak daha iyidir. Daha iyi olursak daha iyi gider her şey. Daha iyi olmak daha iyidir. Daha iyi olmak...
Falan filan. Elimden geleni yapıyorum toparlanacağım az kaldı. Destekleriniz için teşekkür ederim. Yoğunum. Çok yoğun ama bu yoğunluğu seviyorum. Ancak bu şekilde acıyı azaltabiliyorum. Sınırı es geçip sürpriz yaptım ama biraz yükseltme yaptım. Tam bi odaklama ile 2. kitap aslında çok daha heyecanlı olacak emin olun.
Şimdilik bu kadar (;
Yeni bölümde buluşmak üzere (;
❤️🩹 |
0% |