@hakugu
|
Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınız. 🤍
İnstagram hakugu
🔳🔳🔳
The lazy song - Bruno Mars 💃🏻
Mükemmel editler, kesitler ve çizimler için sosyal medyada bizi takip edin 👇🏻
hakugu wat_profesyonel profesyonelfanfc hakugu_tayfa mevante.art bbeyzasah claesthetic
🔳🔳🔳🔳🔳
Aldığımız emir Ecmel'in de isteği ile öncelikle evini kontrol etmekti. Dediğine göre evi bize çok fazla ip ucu verecekti. Hatta orada gördüğü işkencelere dair çok daha fazla bilgi edinebilirdik. Ailesinden kaçmıştı ama uğradığı mağduriyeti unutmamak adına evine bu izleri kazımıştı. Merkezden çıktığımızda Emre durup bize doğru döndü.
"Şimdi dostlarım, bana göre iyi bir davanın başlangıcı, dinlenmiş bir polisten geçer. Öyle olunca herkese birer saat veriyorum. Öğle yemeklerinizi yiyin ve Alaaddin tepesinin merdivenlerinde buluşalım."
"Ama Emre..."
"Sus bakayım!"
İşaret parmağını dudaklarımın üstüne koyduğunda gözlerini kapatmıştı.
Bir Emre'ye bir işaret parmağına bakan Haris çevik bir hareketle Emre'nin kolunu indirdiğinde "Kabul," dedi.
"Zaten benim de acil işim vardı."
"Ama arkadaşlar ne yapıyo..."
Emre'nin parmağı bir kere daha kalkmıştı ki Haris tarafından bana ulaşamadan indirildi.
"Bir saatten bir şey olmaz Heyzır abartma. Sen de bi eve git, annenle görüş iyi gelir."
Emre'yle Haris anlaştık dercesine yumruk tokuşturduğunda benim söyleyecek bir şeyim kalmamıştı. Zaten beni dinleyen de yoktu.
İkisi önden gitmeye başladığında mecbur ben de evin yolunu tutmak zorunda kaldım.
Otobüs durağında henüz yeni gelmiş otobüse bindim ve üç durak ötedeki evimizin olduğu yerde indim. Siteye yürürken bir saat içinde ne yapacağımı düşünüyordum. Acaba Ecmel hakkında internet araştırması mı yapsam yoksa sosyal medyaları üzerinden ailesine mi ulaşsam?
Kafamdaki düşüncelerle binadan girip evin kapısının önüne kadar geldiğimde zile bastım.
"Belki de kızı dışlamalarının en büyük nedeni üvey olmasıdır? Olamaz mı? Bence mantıklı? Ama Ecmel neden kaçmak istediği işkenceleri bir de evine taşıyor ki? İnsan unutmak için elinden geleni yapmaz mı? Hem bir de..."
Düşüncelerim devam ederken kapı hızla açıldı ve annem şaşkınlıkla bana baktı.
"Sen mi geldin?"
Sen mi derken? Annem ilk defa bu kadar tuhaf karşılıyordu beni. Yüzümü buruşturarak "Şey, gidebilirim istersen," diyecektim ki yaka paça içeri tıkıldım.
"Çabuk odana geç," diye fısıldadı ve peşimden geldi.
Hızlı hızlı saçlarımı düzeltip, biraz fondöten ve ruj sürüp dikkatle baktı. Üniformamın kırışmış yerlerini eliyle açıp üstümdeki olmayan tüyleri temizleyince "Tamam, şimdi oldu," dedi.
"Anne ne oluyor Allah aşkına ya? Ne yapıyorsun?"
"Bana bak Hacer, içeride müstakbel kayınvaliden var. Sakın yanlış bir şeyler söyleyim deme, çok fena yaparım ona göre."
"Ne? Kayınvali..."
"Sus kız!"
Eliyle ağzımı sıkıca kapattığında söylenmeye devam ediyordum.
"Kom sono koyonvolodo oyorlo dodo? Son yono nolor koroştoroyorson onno yo!"
Durduğumda "Bitti mi?" diye sordu sakince. "Elimi tükürüğe boğdun aferin sana."
Kaşlarım çatık ona bakmaya devam ederken "Gel ve bir görün sadece. Bir şey yok, heyecan yapma," dedi ve kapıdan çıkmadan önce "Hemen gel, beni yanına getirme sakın," diye tembih etmeyi de ihmal etmedi.
Beynimden kaynar sular süzülüyordu sanki. Yaşadığım ani şoka mı yoksa düştüğüm duruma mı yanayım bilemiyordum. Karşıdaki boy aynasından kendime baktığımda rujun dağılmış olduğunu gördüm. Zaten kim istedi ki?
Biraz pamuk alıp dudaklarımı temizledim ve annem sırf mahçup olmasın diye çatık kaşlarımı düzelttim. Misafir gittiğinde elbet hesabını soracaktım ama şimdi değil.
Kapıdan çıkıp oturma odasına girdiğimde annemden daha yaşlı bir teyzeyle karşılaştım. Işıl ışıl gözleriyle bana bakıyordu. Üniformam ve gülüşüm onu daha çok mutlu etmişçesine "Hoş geldin kızım," dedi.
"Hoş bulduk efendim."
Göz ucuyla anneme baktım elini öpmemi işaret etmişti. İtiraz etmeden teyzenin elini öptüğümde bir evlat olarak tüm görevimi yerine getirdiğimi düşünüyordum. Artık gerisini annem düşünsün.
"Otur kızım karşıma, çekinme. Annenle konuşuyorduk sadece, biraz da senle konuşalım."
Çekinme dese de kasılarak karşısına oturdum. Ellerimi dizlerimin üstüne koyduğumda gerilmeye devam ediyordum.
"Nasıl gidiyor kızım işler? Var mı çok hırsız, dolandırıcı, yalancı falan?"
Sorusu çok tuhaf gelmişti. Bir insanın tüm özelliklerini nasıl peş peşe sıralayabilirsiniz? Bir de adını söyleseydi tam olurdu.
"Var efendim, olmaz olur mu?"
"Doğru kızım, bendeki de soru. Bir polise bunlar sorulur mu? Peki sen kaç yaşındaydın yavrum?"
Annemin gözüne baktım yine. Bu kadar özel sorular sorulmasını istemiyordum ama gözlerini kapatarak devam etmemi işaret etti.
"Yirmi beş efendim, önümüzdeki ay yirmi altıya gireceğim."
"Ooo maşallah maşallah. Bizim oğlan da senden üç yaş büyük."
Ayrı bir bunaltı beni sarmaya başladığında derin bir nefes aldım. Ev üstüme üstüme geliyordu sanki. Sorun şu ki daha önce, yani bu yaşıma gelene dek böyle bir atmosferle karşılaşmamıştım. Hem çok yabancı hem de kötü hissediyordum.
"Neyse ben sizi daha fazla rahatsız etmeyeyim, yine görüşürüz inşallah. Ben kızımızı çok sevdim. Çok masum görünüyor."
Belli belirsiz gülümserken teyzeye baktım. Aslında o da tatlı görünüyordu ama sadece teyze. Oğlu ile ilgili değildi bu tatlılık mevzusu.
Annem teyzeyi geçirip odaya yeniden geldiğinde yüzünde güller açıyordu. Mutlulukla yürürken ayağa kalkıp kaşlarımı çattım.
"Anne sen ne yapıyorsun Allah aşkına? Bu da neydi şimdi?"
"Ne demek neydi?" diye sordu sehpalar üstündeki kahve fincanlarını alırken.
"Biraz önce olan şey diyorum, bana sormadan nasıl böyle bir şey yaparsın?"
"Bir şey yapmışlığım yok ki?"
Önden mutfağa doğru yürürken ben de peşine takıldım.
"Sana soracağız elbette ama önce ailelerin tanışması çok daha mühim."
Mutfakta volta atarken üniformamın lacivert dar paça pantolonundan hışırtı sesi eksik olmuyordu. Bir yandan tırnaklarımı kemirirken içimdeki bu huzursuzluğa anlam veremiyordum bir türlü.
"Anne ben evlenmek istemiyorum," dedim aniden durarak.
"Sus kız, ne demek evlenmek istemiyorum? Yirmi altı yaşına gireceksin elbet evleneceksin. Polis oldun diye ailen olmayacak mı? Hem ben," dedi fincanları bulaşık makinesine yerleştirirken "torun istiyorum."
"Anneeee!"
Bağırışım mutfakta yükselirken "Bağırma Hacer, Turhan uyuyor. Çocuk gece uyumadı zaten. Uyusun biraz daha," diye ikaz etti.
"Hem hemen karar verme bakalım. Çocuk mimar, senden üç yaş büyük. Kendi ofisi var ve hali vakti de yerinde. Ayrıca polisleri de ayrı seviyor."
"Of anne ya!"
"Oflama bana. Bir de görüş ayarladık kendi aramızda. Yarın hani şu gittiğimiz pastane var ya işte orada çocukla bir görüşün bakalım. Birbirinizi görmeden olmaz bu işler. Eve çağıracaktım ama Turhan var rahatsız olmasın."
Ne dersen diyeyim anneme etki etmiyordu. Bulaşıkları makineye koyup bana yemek hazırlamak için buz dolabına yönelmişti ki sinirden yemeği falan boşverdim ve bir hışımla evden çıktım.
"Hacer? Nereye giriyorsun? Gel kız buraya!"
Arkamdan bağırsa da umursamadım ve merdivenleri aynı sinirle inip durağa kadar saniyeler içinde yürüdüm. Her şey aklımdan uçup gitmişti. Ama bilinç altım beni Alaaddin'e doğru yönlendirdi.
Daha yarım saat vardı ama ben erkenden tepenin eteklerindeki merdivenlere oturmuştum bile. Oturmak as kalırdı belki, çökmüştüm. Kara kara düşünceler başımı sardığında yüzümü ellerimle destekledim ve bakışlarımı yerdeki hayali bir noktaya ayarlayarak öylece durmaya başladım.
Evlilik...
Aklımın ucuna bile gelmeyen bu kelime nasıl da hop diye gözümün önüne düşmüştü. Belki annemin istediği kadar erken olmasa da yine annemin dediği gibi hiç mi olmayacaktı? Peki ya kiminle olacaktı?
Kara düşünceler beni sardığında "Houy!" diye seslendi biri.
Ses tanıdıktı, o yüzden fazla ilgilenmedim. Aynı noktaya bakmaya devam ederken Emre gelip hemen yanıma oturdu. Baktı benim gözler aynı yere bakmaya devam ediyor elini yüzümün önünde bir iki defa salladı.
"Bir şey mi oldu? Ne bu halin?"
Ona bakmadan cevapladım.
"Ne zaman evleneceksin?"
Çok ani bir soru olmuş olacak ki Emre önce şaşkınca güldü sonra da iki kere öksürdü. Kendine gelmesi bir hayli zaman alsa da "Doğru kişiyi bulduğumda," demeyi ihmal etmedi.
Bu, şu ana kadar duyduğum en mantıklı cevaptı doğrusu.
"Annem artık evlenmem gerektiğini söylüyor."
"Birini de ayarlamış mı?"
"Oooo!"
Eliyle sırtıma ritimle vurdu.
"Geçmiş olsun, seneye kalmaz evlenirsin sen."
"Niye ya? Ne alaka?"
"Kızım işin içine anneler girdi mi, o iş bitti say. Evladının mürüvvetini görmek isteyen her anne er ya da geç o işi kendi istediği vakitte tamamlar. Seninki çoktan..."
Eliyle boğasında düz bir çizgi çekti. Ve moralimi daha da bozdu. Kendimi biraz öncekinden daha da mecbur hissediyordum.
"E çocukla aran nasıl bakalım?"
"Bilmem."
"Hadi yeme beni, kötü olsa kötü derdin iyi demek ki?"
"Ya çocuğu görmedim daha ondan ne bileyim dedim. Hem sen..."
"Siz ne konuşuyorsunuz orada bakalım?"
İkinci bir tanıdık ses aramıza katıldığında Emre hızla ayağa kalktı ve kolunu Haris'in omzuna atarak bana göz kırptı.
"Birileri hülyalara dalmış durumda," deyiverdi.
"Ya Emre!"
Bağırışımla önden kaçsa da bu anın Haris'in karşında olmasını istemezdim. Moralim iyiden iyiye bozulmuştu ama araştırmasında olduğum dava bitmeden kendimi salıverilmezdim.
Ecmel'in evine geldiğimizde benim yüzüm hala düşüktü ve henüz ne olduğunu anlamayan Haris'le bana nispet yapmaktan geri durmayan Emre keyifle bir müzik açtılar. Kimse yoktu evde ve onlar da gayet rahattı. Amaçları güya beni güldürmekti ama daha çok can sıkıyorlardı haberleri yoktu.
Parçanın hareketine kendilerini kaptırmışlarken bir de nereden bulduklarını çözemediğim renkli güneş gözlüklerini taktılar.
Haris'in sarı Emre'nin mavi gözlüğü onları iyiden iyide çocuksu bir hale büründürmüşken takım olarak davranmaları bu dans pratiğini çok önceden yapıp yapmadıklarını düşündürüyordu bana.
Ben ana koridordaki aynayı incelerken Emre elinde bir süpürge ile geldi ve tuhaf dans hareketleriyle Haris'e verdi.
Aynı şekilde karşılık veren Haris süpürgeyi alıp bana doğru gelirken aynaya iyice yaklaştım ve bana uğramadan geçmesini sağladım.
Aynaya yaklaştıkça daha fazla iz olduğunu görmüştüm. Tam odaklanma sağlamıştım hemen sağ ve sol tarağımda biri mavi biri sarı gözlüklü iki kafa sağ sol yaparak sallanıyordu.
İki elimle bir ona bir ona fiske attığımda ölmüş gibi gözlerini kapatıp yere yığıldılar. İkisine de susmaları için işaret yaptım ama onlar hala oyun oynuyorlardı.
Ölüyormuş gibi titreşime geçtiklerinde acınası bir şekilde onlara bakıyordum. Bizim bir ekip olduğumuz gerçeğini ortaya atan kim Allah aşkına? İki bebekle birlikte bir dava çözmek dünyanın en saçma şeyi.
Ölümleri uzun sürmemişti yattıkları yerden kalkıp bu sefer de Hawaii kızları gibi kolları ile dalgalanmaya başladılar.
Aynayı bırakıp mutfağa geçtiğimde peşimden gelmişlerdi. Biri bir kepçe, diğeri de bir tencere aldı ve devam ettiler.
Mutfaktan yatak odasına geçtiğimde yatağın üstünde yuvarlanıyorlardı. Enerjilerini tüketmemek için bir şey dememeye çalışıyordum. Onlar da etrafımda gezegen gibi dans ederek dönüp duruyorlardı.
Ne zaman ki komidinin çekmecesinden bir resim çıkardım işte o zaman müzik kesildi, dans durdu ve renkli gözlükler de çıktı.
"Ecmel değil mi bu?"
"Ta kendisi."
Emre'nin sorusu Haris tarafından cevaplanırken hepimiz elimdeki resme bakıyorduk.
Fotoğraf sekiz kareye bölünmüştü ve hepsinden Ecmel'in farklı yıllara ait resimleri vardı.
"İyi de Ecmel hiçbir zaman kilolu olmamış ki?"
Elimde resme dikkatle bakarken sağımdaki Haris solumdaki Emre de eğilip bakıyorlardı. Haris elindeki gözlükle ilk kareyi gösterdi.
"Sene 2005. Ecmel küçük bir kız çocuğu. Sene 2008. Ecmel gayet zayıf bir kız. Sene 2010. Göz altlarındaki morluklar neden çoğalmış öyle? Ve en son kare. Sene 2018. Ecmel hiç gülmemiş. Sizce de çok tuhaf değil mi?"
Elimdeki resmi Emre alırken Haris komidine yöneldi. Daha fazla resim aradı ama bulamadı.
"Neden bizi evine yönlendirdi? Madem tek başına yaşıyor, evinde ne bulabiliriz ki? Ailesinin yanına gitmemiz gerekmez miydi?"
Sorularım Haris'in kaşlarını çatmasına neden olurken "Göründüğünden daha karmaşık bir şeyler var bu işte," dedi.
Biz tam düşüncelerle boğuşmaya başlamıştık ki sesler gelmeye başladı.
"Karşısına çıkmalıyız. Hem zaten o istemedi mi evine girmemizi?"
Emre'nin sorusunu başımla tasdikleyerek cevapladım.
"Hadi çıkalım bu odadan."
Birlikte kapıya doğru yöneldik. Tam biz yatak odasının kapısını açacaktık ki Ecmel de bizimle aynı anda kapıyı itekledi.
Aramızda engel olarak görülen kapı açılıp birbirimizi gördüğümüzde kız olarak ben bir adım ileri attım ve gülümseyerek "Hoş geldin," dedim.
Yüzünde milim oynamadı. Doğrusu daha sıcak bir karşılama beklerdim. Ya da en azından karşılık vermesini.
Bakışları bende tuhaf bir şekilde gezindiğinde Emre bir adım öne geçti bu sefer.
"Ecmel'cim senin isteğin üzere..."
"Evimde ne işiniz var?"
Sorusu hepimizi şoka sürüklerken ne diyeceğimizi bilemedik.
"Size, evimde, ne işiniz var diye sordum!"
Sesi aniden yükselmişti. Odanın duvarlarında yankılanan bu bağırış irkilmeme neden olurken "Bir saniye," dedi Haris.
"Biz polisiz..."
"Ne polisi be! Defolun çabuk evimden!"
Bizi adeta parçalarcasına kollarımızdan tutup odadan fırlattı ve istemsizce dış kapıya doğru yürümek zorunda kaldık.
"Defolun!"
Açılan kapıdan dışarı atıldığımızda yüzüme sertçe kapandı. Binanın sert soğukluğu tenimizi ısırırken ne olduğunu anlayamamıştık.
Emre başının arkasını kaşıyarak bize döndüğünde "Ne oldu şimdi ya?" diye sordu.
Bizim de ona verecek bir cevabımız yoktu. Acaba emniyete yanlış bir haber mi gitmişti? Öyle bile olsa merkezde bizi görmüştü nasıl tanımazdı?
Ya da diğer bir ihtimal ki tanımazlıktan geliyordu.
"Bu kızı tehdit eden birleri falan mı var acaba?"
Haris ellerini iki yanına koyup etrafında bir kere döndü ve boş bina duvarlarından başka bir şeyi göremedi. Sensörlü lamba yanıp sönerken biz üstümüzdeki şoku hala atamamıştık. Dakikalar geçmesine rağmen olduğumuz yerde durmanın başka bir açıklaması yoktu.
Öylece durmaya devam ederken kapı yeniden açıldı. Üzerimize değen ev ışığı gözlerimizi kamaştırırken Ecmel elinde bir tepsiyle bize bakıyordu.
Tepsinin üstündeki fincanlardan kahve kokusu yayılırken o güzel bir gülüşle bize bakıyordu.
Ellerimiz gözlerimizde kalkan olmuş şekilde ona bakarken yoğun ışıktan kamaşan göz bebeklerimiz şaşkınlığın en tuhaf halini yaşamaya devam ediyordu.
"Kusura bakmayın, biraz önce izleniyordum. Üstüme gizli kamera takmışlar. Onu iptal edene dek sizinle konuşamadım. Lütfen şimdi buyurun evime."
Emre hızla adapte olurken "Ha şöyle desene ya, biz de yanlış bir haber mi aldık diye telaşa kapılmıştık. Tamam olur öyle şeyler dert etme sen," dedi ve önden içeri girdi.
Haris'in kaşları hala çatıktı kendini toparlamasını bildi. Onu tanıdığım kadarıyla kamufle bir yüz yerleştirdi yüzüne ve Emre'nin sıcaklığına yakın bir ifade ile yeniden içeri girdiğinde ben de onu takip ettim.
En az Haris kadar gergindim ve en az onun kadar burnuma hoş kokular gelmiyordu ama en az onun kadar kendimi kamufle etmesini bilerek en az onun kadar ortama uyum sağlamaya çalıştım.
Biraz önce eğlenerek girdiğimiz daire şimdi bize korku filmlerinden çıkma gibi hissettirirken arkamızdan gelen Ecmel'in varlığı ile dürtüsel bir endişe ile oturma odasına doğru yürümeye başladık.
🩸🩸🩸
Yeni bölüm sınır geçilirse Çarşamba günü sizlerle. Sınır geçilmezse Pazar'a sarkacaktır.
Sınır 1500 yorum Emoji kullanmadan anlamlı cümlelerle en çok yorum yapan kişiye bölümde yer verilecektir.
Yeni bölümde görüşmek üzere 😽 |
0% |