@hakugu
|
Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınız. 🤍
İnstagram hakugu
🔳🔳🔳
Karşısında durduğumuz ceset tazecik yatarken hepimizin elleri önünde bağlı saygı duruşundaydık.
Tüm polis arkadaşlarım, dedektifler, müdür ve Profesyonel. Hepimiz sessizlik içinde küçük çocuğa bakarken uzun süre onda kalamıyordu bakışlarımız. Çoğusunda minik ayaklarına, ellerine ve tazecik saçlarına yöneliyordu. Açık kahve bukle bukle saçları vardı. Uzun güzel kirpikleri ve bembeyaz bir teni... Bilemiyorum belki de öldüğü için bu kadar güzeldi. Sahi ölüler hep güzel mi olur? Hemen dirilecekmiş gibi tazecik duran dudakları bir gülüşü bahşedecekmiş gibi dururken, bir iki kelime etmesi için nelerimizi vermeyeceğimizi düşünüyordum.
Gelinliğin ne kadar büyük olduğuna baktım. Küçük ayaklarını görmek için eteğini bileklerine kadar kaldırsalar da bir hayli uzundu. Kolları gelinliğin tüllü kol kumaşının içinde kaybolmuştu adeta ancak seri katile ait olduğu belli olsun diye kesik serçe parmağı açıkça duruyordu. Tüm hücreleri bu acı gerçeklik karşısında titrerken ellerimi sıktım. Daha fazla dayanma gücü için yalvardım Allah'a. Şayet böyle bir acıyla bizleri hemhal ediyorsa, devası da vardı değil mi? Yoksa bizler asla erimez denen buz kütleleri gibi yavaşça eriyip tükeniyorduk. Çürüyorduk içten içe ve bu çürüyüşün kokusu geliyordu burunlarımıza. Henüz canlıyken çürüyen insanlar ise bambaşka bir kokuya bürünüyorlardı. Katlanılması zor ve karşı koyulması imkânsızı bir iğrençliğin beden bulmuş haliydi bu çürüyüş.
"Gelinlik konusunda ne düşünüyorsun?"
Müdür maktule bakarak sorduğunda Haris cevapladı.
"Artık emin olduğumuz şey, hedefindekiler gelin olacaklar değil. O gelinliği sadece motif olarak kullanıyor."
Bu noktada herkes Haris'e baktığı için ben de baktım.
"Şüphelerim vardı. Maktuller içindeki toplamda yedi evlilik arifesindeki kız aklımı karıştırıyordu. Gelinliği hangi amaçla kullanıyor diye düşünüp duruyordum. Anladığım şey, bir tür kefen gibi kullanıyor. Evlilikten ziyade kafaya taktığı başka bir şey var."
Herkes yeniden maktule baktığında Haris yürümeye başladı. Küçük kızın kesik parmaklı elini avcunun içine alarak serçe parmağını tuttu.
"Keserken kesici bir alet kullanmamış." Parmağı hafif sağ sol yapıp daha dikkatli baktı.
"Ezmiş."
Hepimiz yeniden ona baktığımızda "Sonra da dişleriyle koparmış," diye tamamladı. Hala daha parmağı inceliyordu. Diş izleri o dedikten sonra daha çok netleşmişti.
"Ama eskiden böyle değildi," dedi Meriç. "Diğer maktullerin otopsi sonucunda bıçak izine rastlandı."
Meriç'in de araya girmesiyle kafalarımız yine karışmıştı. Çatılmış kaşlarla maktule daha dikkatli bakmaya başladığımda Meriç devam etti.
"Hangi manyak başkasının parmağını dişleriyle koparır?"
"Bunun kötü bir şey olduğunu düşünmeyen bir manyak."
Haris, Meriç'in sorusuna cevap verdiğinde Onur da söz hakkı istedi.
"E madem iade edilen gelinliklerden seçim yaptığını öğrendiniz neden kamera kayıtlarına bakmıyoruz? Mağazada şu gelinlikten alan kimse onu araştıralım."
"Bu ancak senin gibi kısıtlı şekilde düşünen bir polisin yapacağı bir şey. Ama katil çok zeki," dedi Haris
Laf çalıştırmakla cevap verme arasında gelip giderken ben halimden memnundum. Bana göre iyi olmuştu. Onur'a kısık bir gülüşle baktığım o bana bakmıyordu neyse ki.
"Ardında iz bırakmayan biri böylesine bir tehlikeye girer mi sence? Tüm bu gelinlikleri çok önceden aldığına eminim. Zaten bizim baktığımız aynı desen gelinlik de rafta duruyor."
Polisler bir kere daha umutsuzluğa düştüğünde "Ama geri gelecek," dedi Haris.
"Eğer profilini biraz olsun çıkartabildiysem o mağazaya yeniden gelecek. Gelinlik seçmek için değilse de başka bir şey için mutlaka gelecek."
"Nasıl bu kadar emin olabilirsin ki?"
Meriç hafif sert bir ses tonu ile sorduğunda Haris maktulü etrafında dönmeye başlayarak cevapladı.
"Eminim çünkü bu katil tam bir hasta. Derin takıntıları var. Böyle insanlar bir kere uğradığı yere bir kere daha uğrar, yediği yemeği kısa süreler içinde yine yer ve alıştığı kıyafetleri üst üste giyer. Sürekli kullandığı kelimeler olabilir, marka ve hatta düzen hastası da olmaları yüksek ihtimal. Zaten bu cesede kadar incelediğimiz tüm kurdele bağlama şekilleri ve parmak kesimlerinde ne kadar özenli bir gidişat tercih etmiş net bir şekilde görebiliyoruz. Yine de bazı tutarsızlıklar var."
Aklımda eski cesetler canlanırken "Tüm bunlar zararsız özellikler olabilir ama şimdi daha iyi anlıyorum ki, karışınızda aklı başında birini beklemeyin. Katilimiz," dedi cesedin etrafında dönmeye devam ederken.
"Soğukkanlı, zeki ve olabildiğine saf zihinli... Bunlar çok zıt özellikler. İnsanın aklına katilin çift karakterli olduğu geliyor. Ya da," dedi gözlerini kısarak.
"Artık tek kişi değil."
***
Bulduğumuz gelinlik üzerinden yeni plan hazırlanmıştı. Başta müdür olmak üzere Meriç ve Onur'un katkısı ile Haris ve benim o mağazada çalışmamız ayarlanıyordu. En azından birkaç gün de olsa gözlem yapmamız gerekiyordu. Bu bağlamda mağaza müdürü ve çalışanları ile özel ile anlaşma yapmıştık. Herkes bu operasyona dâhil edilmişti. Doğal davranmak en birinci kuraldı. Katil bizi gördüğü zaman yeni işe başlayan bir mağaza çalışanından ayıramamalıydı. Tüm bu basamaklar hazırlandığında biz de hazırdık. İlk iş saatimizde hem ben hem Haris yepyeni bir kimlik kazanmıştık. Hırsız polis vasıflarımız çok geride kalmıştı.
Üzerimdeki kıyafet mağaza çalışanları ile aynıyken böylesine bir işi gerçekten yapmalı mıyım bilmiyordum. Şüphelerim vardı, yeterince gerçekçi davranamaz da planı alt üst edersem diye kendi kendime kasılıyordum. Yine de diğer reyonlarda görev alan Haris'in varlığı bana güç veriyordu. Ona baktıkça rol yapmanın ne kadar ehem olduğunu düşünüyor ve işime sımsıkı sarılıyordum. İyiydim. Yanlış kişiyle doğru şeyler ne kadar mümkünse o kadar iyiydim.
Satılmayan gelinliklerin önünde beklerken bizimle iş birliği yapan mağaza görevlileri bir polisle çalışmaktan mütevellit arada tedirgin bakışlarla bize bakıyorlardı. Şimdilik Haris'in gerçek kimliğinden kimsenin haberi yokken özellikle kadın çalışanlar etrafında pervane oluyorlardı. İlk başta benim de dikkatimi çekmeyen bazı özellikleri onlar sayesinde fark ediyordum.
Şöyle dikkatli bakınca yakışıklı bir yüzü vardı. Hayır, aslında bu yüz güzelliğiydi. Elmacık kemiklerine gölge yapan kirpiklerini her kırpışında göz kenarlarında hoş bir kırışık oluşuyor ve güldüğünü anlıyordum. Dudakları hafifçe kıvırılıyordu, hiç büyükçe bir gülüş görememiştim ondan. İçinde bulunduğumuz durumun ciddiyetini de hesaba katarsak, böyle olması gayet doğaldı aslında.
Önümdeki abiyelerden birinin eteğini düzeltirken kaçamak bakışlarla onları izliyordum.
"Ben aslında bir hırsızım," dedi gülümseyerek, işte yine kısılmıştı gözleri. Ve yeni fark ettiğim şeyse âdemelması da çok belirgindi. Uzun boynundan geniş omuzlarına dek fit bir hali vardı. Boş zamanlarında spor yapıyor olmalıydı ya da bambaşka şekliyle zaten hayatı bir spordu. Çaldığı şeyleri kaçırmanın maliyeti bedenine kesiliyor olmalıydı.
Biraz önce hırsızım mı demişti o? Söylediği şeyin yeni farkına varıyormuşçasına şaşkınlıkla gözlerimi açtım. Böylesine bir açıklama beklemiyordum. Şimdiden ele vermeyecekti değil mi kendini?
"Bu zamana kadar çalamadığım tek şey de," dediğinde tüm kızlar ona doğru yaklaştı.
"...bir kızın kalbi."
Hayranlık dolu sesler yükselirken gözlerimi devirdim. Yemin ediyorum herkesle oynuyor. Hayatımda onun kadar dalgacı biri görmedim. Sinirle elimdeki abiyeyi bıraktığımda bir diğerine geçtim.
Genelde diğer reyonlara müşteri gelirken ben boş boş bekliyordum. İstenmeyen gelinlikleri satmak da bir hayli zordu. Bu durum sıkılmama neden olsa da gözlerimi ayırmadan etraftaki insanları izliyordum.
Yeni evlilik hazırlığı yapan genç kızlardan, ikinci baharı yaşayacak teyzelere ve sırf eğlencesine giymek için gelen yaşlı kadınlara kadar her yaştan insan vardı. Onları böyle hevesli gördükçe benim de içim açılıyordu. Ne güzeldiler cıvıl cıvıl. Gelinliğin biz kızlardaki özel anlamını kıran katile ne kadar hakaret etsem de az gelir. Buradakiler de biliyorlardı durumu. Kimse belli etmemeye çalışsa da, kimse göstermemeye çalışsa da sadece iki ay içinde gelinlik satışları Konya'da yarı yarıya düşmüştü. Gelin yerine alternatif yolları seçen gelin adayları bu seçimi daha güvenilir buluyorlardı.
Kim neden onların bu sevincini yok etmek ister ki? Kim neden bir başkasının yüzündeki gülücüğü silmek ister ki? Kim ve neden?
Aklıma o minik yavrunun bedeni gelince titredim. Yaşa bakmıyordu ve Haris'in dediğine göre aklında bir kalıp vardı. O kalıba uyan herkesi öldürüyordu. Kötü olan şey, seri katillerle tek ortak noktamız insan olmamızdı. Şüphesiz onların aklı da hayata bakış açısı da bambaşkaydı. Ve her şeyden çok daha kötü olan bir şey var ki, eğer onlar gibi düşünemezseniz asla onları yakalayamazsınız. Buna örnek verilecek yüzlerce seri katil vardı. Asla ama asla yakalanmayan... Öyle üzüyordu ki bu şey beni gözlerime dolan yaşa engel olamadım. Nasıl hastalıklı bir düşünce ile devam edebilirdik ki? Bir canlının kılına zarar gelmesin diye çabalayan bizler, nasıl ölümü zevke dönüştüren bu insanlarla ortak zihne sahip olabiliriz ki?
Gözyaşlarımı hızla elimin tersiyle silsem de belli oluyordu anlaşılan. İki elimi de yüzümün önünde birkaç defa sallayıp hava vermeye çalıştım. Derin bir nefes aldığımda tamamen kendime gelmiştim.
"Kenara çekilirsen, ben de bakmak istiyorum."
Karşımda duran orta yaşlı kadın sinirle bana bakarken bir anda irkildim. Hazırlıksız yakalanmıştım. Ne diyeceğimi bilemeden korkuyla Haris'e baktım. Zaten gözleri bendeymişçesine güven verici bir hareketle başını salladı.
Kenara çekildiğimde kadını inceliyordum. Sarı saçlarının arasındaki farklı renkler tuhaf görünürken yoğun makyajı beni korkutmuştu. Beline kadar gelen bol pantolonu gömleğinin taşmasına neden olmuşken ayakkabıları ayağına dar gelircesine bileğini sıkmıştı.
"Beni böyle incelemeye devam mı edeceksin? Ben reyonda sergilenen bir manken değilim, az çekil de gelinliklere bakayım."
Kadın adeta beni azarlarken Haris koşarak geldi. İkimiz de böylesi bir şeyden kuşkulanmıştık.
"Affedersiniz hanımefendi, arkadaşım bugün biraz hasta da."
Haris beni omuzlarımdan tutarak döndürdüğünde onun reyonuna doğru yürüyorduk. Fısıltı ile "Ne yapıyorsun? Kendine gel," dediğinde tüylerim diken diken oldu.
Birlikte onun reyonuna geldiğimizde daha fazla yaklaştı. "Bu kadar açık etme demedim mi? Şu işi kap artık! Bu kadı potansiyel katil olsaydı çoktan gafil avlanmıştın. Seri katiller sandığından daha zekidir anlamıyor musun?"
Gürültüsü fısıltıdan ibaret olsa da ne kadar sinirlendiğini anlamıştım. Biraz fazla olmuştum sanırım. Duygularıma hâkim olmalıydım. Derin bir nefes aldım ve yeniden kendi reyonuma doğru ilerledim.
***
Öğle arasında nöbetçiler dışında herkes topluca yemeğe geçmişken biz Haris'le ayrı yerde yemek yiyorduk. Sandviçlerimizden ısırarak üst kattan alt kattaki reyonu seyretmeye devam ediyorduk. Bu yaptığımız ne kadar doğruydu bilmiyorum ama ona göre katil mutlaka geri gelecekti. Gelinliği de bulduğuna göre şimdilik ona inanmaktan başka çarem yoktu.
"Sence katil bulununca tüm bu işkence sona erecek mi?"
Sandviçimden bir ısırık almadan sorduğum soru, ağzımdaki lokmayı çevirirken de cevabını bekledi. Yüzüme bakmadan karşılık verdi, gözleri reyondaydı.
"Sence dünkü kadın kızını unutur mu?"
Yanıtı oldukça kâfiydi. Yeni bir şey sormama gerek kalmayacak kadar beni doyurmuşken o devam etti.
"Katledilen on beş kişinin ailesi ve onlardan sonra gelecek nesiller için bu işkence asla bitmek bitmeyecek."
Derin bir nefes alarak ona baktım. Lokmalarımı çiğnemeyi falan bırakmıştım. Tüm bu açıklama nedense birden iştahımı kaçırmıştı.
"Gece vakitlerinde dışarıya çıktıklarında bu olayı anımsayıp korkacaklar," dedi Haris.
"Dahası kendi evlerinin içinde gezinirken bile odalarda biri var mı diye tedirgin olacaklar. Evlenirken gelinlik almak istemeyecekler. Akılları ne kadar karışırsa karışsın bu olay berrak bir deniz gibi daima bir köşesinde takılı kalacak."
Söylediği her şeye hak verirken ağzıma aldığım son lokma boğazımda kalmıştı adeta. İçeceğin tadı dilimde zehir gibi bir tat bırakırken "Bir ağaç düşün," dedi dizlerini karnına çekerek.
"Bir dalı tamamen kurudu ve geri dönüşü yok."
Dediği gibi bir ağaç hayal ettim ve bir dalını kuruttum. Tüm bu umutsuzca edilen sözler içimdeki güzel şeyleri sünger gibi emerken "Ama savaş daha bitmedi," dedi sandviçinden bir ısırık alarak.
"Henüz taze olan dallar için devam etmeliyiz. Yeni bir kurban vermemek için, yeni anaları ağlatmamak için, yeniden bir işkence izi bırakmamak için dik durmalıyız."
Ondan teselli aldığıma inanamıyordum. Beni adeta şarj ediyor ve güçlendiriyordu.
Bir dolandırıcıya inandığıma da inanamıyordum. Tüm bu karışıklık arasında nedense tek doğru onun sözleri gibiydi.
Aslında birçok şey inanılmaz ama dünyadaki birçok şeyde olduğu gibi şimdi de pek bir mantık yok gibi.
Yumurta mı tavuktan çıkar yoksa tavuk mu yumurtadan misali, tüm her şey Bremen mızıkacılarına döndü. Kimin nerden olduğu belli olmayan bir gruba üyeyim ve polis rozetimi gölgeleyen mağaza çalışanı armamla yanımda bana eşlik eden hırsıza güvenerek sandviçimi yiyorum.
Hayat da böyle sanırım biraz. Maskelerle doğmuş insanoğlu arada bir kendi yüzünü gösterse de bu, herkesin aslında gizlediği bir diğer yüzü olmadığını kanıtlar mı? Ben bile, ben bile bir hırsıza güvenmiş, onun dolambaçlı işlerinden destek buluyorken diğer insanlara ne diyeyim?
***
Öğle yemeğinden sonra yeniden iş başı yaptığımızda ben yine öyle boş boş bekliyordum. Haris ise olabildiğine yoğun çalışıyordu. Hatta kendini bu işe öyle kaptırmıştı ki kulağının arkasına yerleştiği kalemle gelinlerin ölçülerini alıyor ve onlara seçim yapmalarında yardımcı oluyordu. Gülümseyerek seyrettiğim onca zaman içinde işine deli gibi sarılan bir elemandan farkı yoktu. Bilemiyorum belki de ismi gibi aldığı her işi en iyi şekilde yapma hastalığı vardı. Yani, titizlik göbek adı, hırs takma adı, düzen de gerçek adı gibiydi.
Son düşüncem ile gözlerimi kısarak kuşkuyla baktım. Bunca işaretten sonra...
"Katil olma ihtimali yüzde kaç?"
Kendi kuşkulu soruma cevap beklerken "Yaş geçti ama yine de seçseydim şunu alırdım," dedi biri.
Hızla önümden gelen sese baktığımda yaşlı bir teyze gördüm. Elindeki Pazar çantası, eski mantosuyla öylece dururken gülümsedim. Yine gafil avlanmıştım ama bu sefer çabuk toparlandım. Dikkatimi hemen teyzeye vererek hareketlerimi normalleştirdim.
"Yaş geçse bile heves bambaşka bir şeydir değil mi teyzeciğim? Eğer gerçekten beğendiysen bir kere de olsa denemelisin"
O da bana gülerek karşılık verdiğinde başka biri "İnsanları kandırmakta üstüne yok," dedi.
Yaşlı teyzedeki bakışlarımı diğer sese doğru çevirdim. Baktım dün gelen kadındı. Kaşlarımı çatarak bakmak istedim ama aklıma Haris'in uyarısı gelince sakinleştim. Söyleyecek bir çift laf da hazırlamıştım ama hepsini tek tek yuttum.
"Hanımefendi lütfen siz kendi alışverişinizle ilgilenin." Sadece onu buradan uzaklaştırmayı planlamıştım ama kadının pek öyle bir niyeti yoktu.
"Niye kovacak mısın beni?"
Üstüme yürüyen kadınla arama giren teyze bizi aralamaya çalışırken atışmamız devam ediyordu.
"Dün de beni baştan aşağı süzmedin mi sen? Ne biçim çalışansın?"
"Hanımefendi ben sadece size yardımcı olmak istedim, rahatsız ettiysem üzgünüm."
Kadının sakinleşmeye niyeti yok gibiydi. Birden alevlenince araya giren teyzeyi sert bir şekilde itti. Hepimizin gözü önünde yere yığılan teyzenin Pazar çantasından çıkan çürük soğanlar ve küflü patatesler etrafa yayılırken ne yapacağımı bilemedim. Tam bir felaket senaryosu gibiydi.
Yaşlı teyzenin etrafa saçılan çürük soğanlardan dolayı duyduğu utanca mı yanayım, insanların hiç umursamadan zavallı kadının yüzüne baka baka burunlarını tıkamalarına mı?
Hızla koşup teyzeyi kaldırdıktan sonra sebzeleri toplarken "Madem almayacaksın boşuna yer de kaplama nene," dedi genç kadın. Sinirle ona baktığımda daha fazla kendimi tutabileceğimi sanmıyordum.
"Ne bakıyorsun sen de? Hem iyi oldu pis pis de kokuyordu."
"Siz biraz fazla olmadınız mı ama!"
Çıkışım yanlış olsa da kendimi tutamamıştım. Herkes bize baksa da Haris yoktu. Muhtemelen terziye gitmişti yeni gelin adaylarıyla birlikte. Yine de ona danışmadan ayakta bile duramıyor olmak canımı sıktığı için teyzenin koluna girdim ve Pazar çantasını da elime alarak yürümeye başladım. Bu, operasyonun dışında bir durumdu.
"Teyzeciğim gel ben seni evine kadar bırakayım, ne olur ne olmaz."
Kötü bakışlarım genç kadının üzerindeyken mağazadan çıkmıştık bile. Benden başka kimsenin umuru olmayan yaşlı kadınla yürürken vicdanım sızlıyordu.
"Özür dilerim kızım ben böyle olsun istemedim. Çok özür dilerim."
"Özür dilenecek bir şey yok teyzeciğim. İnsanlık hali kendini hiç kötü hissetme."
Birlikte yürümeye devam ediyorduk. Gelinlikçiden çıkıp ana caddeden geçtik. Tramvay yolunu da atlattığımızda Konya'nın kenar mahallelerinden birine girmiştik.
"Bizim buralar da imar düzenlemesi yapılacak ama nerde. Senelerdir bu yıkık dökük evlerde oturmaya çalışıyoruz. Adeta tıkılıp kaldık, eh elde avuçta da olmayınca," dedi.
"Haklısın, yavaş yavaş yapıyorlar. Sıra size de gelir eminim. Şöyle güzel bir eve geçmenizi canı gönülden isterim"
Gülümseyerek bana karşılık verdiğinde evine de gelmiş olduk. Çantasını da yanımda taşıyarak onunla birlikte geniş bahçesine girdim.
"Ben artık gideyim, işe beklerler."
"İsmin Hacer değil mi?" dedi yaka kartımı okuyarak.
"Evet, ama genelde Heyzır derler."
Gülerek bana bakarken "Bu arada," dedim cebimden bir miktar para çıkarıp uzatarak.
"Lütfen onları yeme, bununla kendine lezzetli bir şeyler al."
"Ha yok," dedi iki elini de sallayarak.
"Ben onları kokumu bastırsın diye alıyordum."
"Ne?"
Yüzümü buruşturarak sorduğumda ellerini ilk o zaman fark ettim. Hiçbir parmağının yarısı yoktu. Hepsi de orta eklem yerinden kesilmişçesine yarımdı. Kaşlarım çatılırken yüzümün buruşmasına engel olamadım. Sadece avuç içlerinden oluşan ellerine bakarken "Birini mi anımsattı?" diye sordu.
Soru ile gözlerim onu bulduğunda biraz önceki ile çok farklıydı.
"B-ben..." ne diyeceğimi bilemez halde öylece dururken kadının gülüşü tuhaf bir hal aldığında başıma sert bir darbe aldım.
"Vurdum! Vurdum!"
Arkamdan önüme gelen iri yarı adam çocuk tavırlarıyla sevinirken elindeki demir çubuğa baktım, ucu kan olmuştu. Başım dönüyordu. Elimle başımı tutup kendi kanımla ıslanırken gözlerimi açmakta güçlük çekiyordum. Kaşlarımı güçlükle kaldırıp gözlerimi açık tutmaya çabalasam da dengem sarsılıyordu. Elime kontrol ettiğim boşluk ayakta durabilmem için hiçbir destek sağlamazken ayaklarım sendelemeye başlamıştı bile.
"Bi daha vuruyum mu anne? He? He? N e olur bi daha vuruyum, hala ayakta ne olur bi daha he?"
Kadın gülüyor, oğlu orta yaşlı olmasına rağmen bir çocuk gibi davranıyor, başım dönüyor ve burnumdan sıcak bir sıvı üst dudağıma doğru sızıyordu.
Etrafımda dönüp duran her şeyi durdurabilsem karşılık verecektim ama daha gözümü bile açamazken bunu yapmam imkânsızdı.
Gökyüzünde birer pamuk gibi asılı olan bulutlar beyazlığını yitirip maviye karıştığında güneş çok daha parladı. Büyüyen ışık her yeri kapladığında daha fazla ayakta kalamayacağımı anlamıştım.
Kendimden geçtiğim o anlarda katili bulduğumu bizzat tecrübe ederek yaşıyordum.
***
Uyuşan ayak parmaklarımı hissedemesem de ayaklarımı hareket ettirmek istiyordum. Sonrasında uyuşan şeyin sadece parmaklarım olmadığını anladım. Bir felçli gibi gözlerim dışında hiçbir yerim hareket edemezken yattığım yer buz gibi bir mermer masaydı. Soğuk tüm bedenime eşit dağılırken titremek için bile hareket edemiyordum. İlk defa soğuktan yandığımı net bir şekilde hissediyordum. Dehşet bir şeydi insanın kendi bedenine sahip olamaması.
Aldığım derin nefesler dışarıya buhar olarak saçılırken hafiften bir şeyler çalıyordu. Eski bir plak tonu gibi cızırtılı gelen parça olabildiğine moral bozuyordu. Tam da hayal ettiğim hastalıklı zihinlerin bulunduğu havayı teneffüs ediyordum sanki. Moralim tamamen alt üst olurken plağı kırmayı diledim. Durumu iyice kötüleştirip beni demoralize ediyordu.
Ben parçadan nefret etmiş olsam da çalan şeye keyifle eşlik eden kişi bir kadın vardı ve bu, kurtardığım yaşlı kadından başkası değildi.
Hemen bir adım ilerimde gözümün ulaşabildiği kadarıyla görüyordum onu. Elindeki iğnenin havasını çıkardıktan sonra birkaç damla sıvının dışarı çıkmasına izi verdi. Onu izlerken bu sıvıdan bana daha ne kadar enjekte ettiğini merak ediyordum.
Elindeki iğneden kalan sıvıyı da bedenime enjekte ederken gülümsedi. Hiçbir karşılık veremediğim gibi sadece gözlerimi hızla açıp kapatmaktan başka bir şey de gelmiyordu elimden. İğnenin tiz acısı titreyen gözbebeklerime eşlik ederken mırıldandı.
"Hiçbir şey hissetmeyeceksin korkma. Bu, özel ikramımızdır."
Ürkütücü ses tonu güven vermekten çok tüylerimi diken diken ediyordu. Burnumdan çıkan sıcak hava dışarıya buhar olarak yayılırken midem bulanmaya başladı.
"İlk defa bir polis katılacak aramıza. Sen ilksin şekerim."
Kim olduğumu biliyordu. Sivil kıyafetlerle yakalanmama rağmen beni biliyordu.
"Cevap verebilseydin merak ettiğim şeyler vardı aslında. Mesela kaç yaşındasın? Küçük gösteriyorsun."
Kadının saçları yoktu. Yerine kazınmış ve derisi büzüşmüş bir kafa vardı. Giydiği çuvalımsı kıyafet onu yardım etmek için can attığım kadından bambaşka birine döndürmüşken sadece bakabiliyordum.
"Aslında birçok şeyi eksik yapıyoruz ama bizim de elimizden bu kadar geliyor. Küçük hataları görmezden gel olur mu?"
Burnuma dolan ilaç kokusu başımı döndürürken dışarıdan gelen oğlunun sesi daha çok ürpertiyordu. Ritmik hareketlerle bir şeye vuruyordu muhtemelen. Ne olduğunu düşünmek istemesem de moralimi olabildiğine bozuyordu. Umarım vurduğu şey bir canlı değildir ve bundan zevk almasına müsaade etmeyen bir varlıktır.
"Şimdi serçe parmağını almadan önce bu hizalayıcığı eline takalım. Fazladan alınmış bir parmak işe yaramaz."
Bana doğru yaklaşıp kulağıma fısıldadı.
"Gelinliklere müdahale etmeyecektin. Sessizce devam ediyorduk. Bu sonu sen hak ettin."
Tepki veremesem de beynimden kaynar sular dökülüyordu sanki. Alnımda toplanan ter damlacıkları yanağıma doğru süzülürken "İşte işin en kötü yanı da bu, buz gibi havada terlemek nedir?" dedi.
"Eminim çok rahatsız ediyordur. Ve hatta çoğunlukla biraz kaşındırıyor d değil mi? Ne illet bir şey, çok iyi bilirim."
Alnımdaki ter damlalarını elinin tersi ile silerken bana daha çok yaklaştı.
"Ama inan bana her şey çok güzel olacak. Benim için her şey güzel oldu, senin için de güzel olacak yemin ederim."
İlerde, askıda duran gelinliğe gözlerim iliştiğinde bambaşka bir tasarım olduğunu gördüm.
Yanılmıştı. Haris bu sefer yanılmıştı. Ve düşünmek istemesem bile beni yem olarak kullanmıştı. Biliyordu. Her şeyi biliyordu. Gelinliklerin hassas nokta olduğunu da, ismime varana dek kolay bir lokma olacağımı da, bu şekilde beni tehlikeye atmış olsa bile katili yakalayacağını da gayet net bir şekilde biliyordu.
İkinci iğne ile tamamen kaskatı kesilen bedenim koca bir kayayı andırırken içimden geçip giden haşereler varmış gibi karıncalanmalar oluyor, terliyorum ve ter damlacıkları ilk kez bu kadar rahatsız ediyor, bazı bölgelerim ağrıyor ama tek milim kıpırdayamıyordum.
Serinin en zavallı ve en gafil maktulü olarak tarihe geçeceğim o anlarda gözlerim istemeden de olsa bir kere daha kapandı. |
0% |