@hakugu
|
+200 vote +300 yorum
İnstagram hakugu Keyifli okumalar dilerim. ❤️
Meryem Gazel
İnsanlar, acılar ile sarmalandığınızda o kadar da insancıl olmuyorlar. Sadece, gerçekten çok sevenler derininde hissediyor bu yalnızlığınızı. Sadece siz söylemeden anlayanlar duruyor hemen bir adım gerinizde. Etrafınız ne kadar kalabalık olursa olsun, acı ile sarmalandığınızda, o kadar da insan gibi hissedemiyorsunuz.
Soyutlanmak ve mümkünse yok olmak istiyorsunuz dünya üzerinden. Hiç var olmadayım daha kolay olurdu her şey. Bunca şeyi yaşayacağıma hiç ete kemiğe bürünmeseydim daha iyi olurdu her şey.
Ne zaman sıkıntılarım olsa hemen birilerine anlatıp içimi dökmek ve bu sıkıntılardan kurtulmak isterdim. Ancak o zaman geçer diye düşünürdüm. Şayet başkası da benim derdime ortak olursa, tek başıma olmam ve dertler de belki bana tutunmaktan vazgeçer diye geçirirdim içimden. Dertlerin bir sır gibi sinemi sıkması hep ağır gelirdi bana. Hala hayattayken Yusuf her gece beni dinler ve bana uygun kelamları edip içimi rahatlatırdı. O varken çok da derdim yoktu işin açığı. Tek bir kelimem yeterdi ona. İstesem dünyaları sererdi ayağıma ve o dert her neyse bulur buluşturur yok ederdi. O varken kimseye ihtiyacım da olmazdı bu yüzden.
Yusuf'tan önce de böyle zamanlar geldiğinde annem bana yapma Meryem derdi. Derdini öyle herkese anlatma. Unutma, boş da olsa sapasağlam duran binaya kimse bir şey yapmaz. Ama içinde insan da yaşasa camları kırık olan viraneyi gelen geçen taşlar.
Tuttukça içimdekileri çatlayacakmış gibi oluyordum ama. Yusuf'un başına gelenlere dair hiçbir şey anlatılmamıştı. Ona tam olarak ne olduğunu bilmiyordum. İşin kötüsü bu durumu araştıracak kimsem de yoktu. Babam vefat edeli beş seneden fazla oluyordu ve erkek kardeşim de yurt dışındaydı. Şöyle bir durumda beni de emniyete almıyorlardı. Annemin dediğini yapıp sırf dışarıdan daha çok taşlanmayayım diye yüreğim kaya kadar sertleşmiş taşıyamayacak hale gelmiştim. Derdimin dermanı da artık beni duyamayacak kadar uzaklarda yaban ellerdeydi. Şimdi ben ne yapayım?
Verilen adrese geldiğimde yerimde duramıyordum. Hem Selma denen kadının sözleri hem Fedai'nin cenazesi içimi kemirip duruyordu. Eşarbımı biraz daha sıkıp boğazımı iyice sardım. Ne zaman tedirgin olsam elim eşarbıma giderdi. Yusuf ve o kadının ne gibi bir bağı vardı ki? Yusuf'un karıştığı davadan dolayı şehit töreni bile yapılmadı. Tam olarak neye karıştı ki? Bu kadın benden daha çok şey biliyor olmalı. Bana söyleyeceği şey her neyse inşaAllah Yusuf'un aleyhine olmaz.
Beklediğim yer Türk kahvesi satan şekerlemecinin önüydü. İçeride masalar vardı ve insanlar bir şeyler içiyordu ancak ben dışarıda bekliyordum. İçeride mi dışarıda mı dururuz uzun mu olur kısa mı olur bilememiştim. Ötesi, içeri oturup bekleyemeyecek kadar da içim içimi yiyordu. Burası biraz da durak gibiydi. Tam önümde minibüsler duruyor ve bekleyenleri alıp gidiyordu. Hemen birkaç adım ötemde fötr şapkalı, takım elbiseli bir adam sigarasının dumanını etrafa savurarak elindeki gazetesini okuyor, az ilerisinde de küçük bir kızları olan karı koca minibüs bekliyordu. Diğer tarafımda genç bir erkek öğrenci olduğunu düşündüğüm için ders notlarına bakıyor havanın gittikçe bozan tavrına inat öylece beklemeye devam ediyorlardı. Gerçi bizim memlekette bozuk hava diye bir şey yoktur. Suya hasrettir bu topraklar. Ne zaman yağmur yağacak olsa rahmet diye sevinilir. Şimdi de öyle bir hava var. Ilık ama her daim tatlıca esen bir rüzgar, hızlıca gelip geçen gri bulutlar, çiselermiş gibi dokunan yağmur taneleri.
Şöyle bir günde biz de Hacer'i alıp gezmeye çıksaydık ne olurdu? Yusuf'um yanı başımda olaydı, güle oynaya bir gezi yapsaydık. Böyle diyince de isyana mı girer bilmem ki? Henüz yirmilerinde dul kalan bir genç kadın nasıl hüznünü gizler ki?
Gözlerimdeki nemi yok edil bakışlarım sağı solu delercesine izlerken karşıdan bana doğru gelen kadını gördüm. Gayet alımlı ve güzeldi. Hatta fazla güzeldi. Belki de giydiği pahalı kıyafetlerden, yürüyüşünden, bakışından bilmem güzeldi işte. Yusuf'la alakalı şeyler söylemese fark edemezdim bu kadar güzel olduğunu da onun adını verdi ya iyiden iyiye dikkatimi çekmişti. Belki o da bunu istiyordu bilmiyorum.
"Meryem?"
Hemen önüme gelip durduğunda direkt tanımasına şaşırmıştım. Gerçi tek başına meraklı gözlerle bakan bir ben vardım. İsmimi söylerkenki ses tonu da kalbimi sızlatmıştı. Biraz aşağılık biraz basit hissettirmişti. Elimde değil, Yusuf dedi ya iş bitti benim için.
"Evet?"
Ben de ona aynı ses tonu ile Selma deseydim ya. Ben de onu öyle hissettirseydim ya. Diyemedim ama. Demedim.
"Cenaze başlamak üzere. İstersen önce oraya gidelim."
Başımla onayladığımda birlikte yürümeye başladık. Meğer mezarlık bu yere çok yakınmış. Çok da bilmem ki merkezi falan. Ömrümün çoğu köyde geçti ve evlendikten sonra da evden çıkmışlığım olmadı. Çokça kalabalık vardı içeride. Emniyetten onlarca polis, Fedai'nin akrabaları ve tanımadığım birçok insan.
Tuhaf bir sessizlik ve ölü ağırlığı denilen bir hava. İçeri giren herkesin hissettiği bu duygu omuzlarıma bir yük daha yüklediğinde iç çektim. Daha dün gibiydi Fedai ve Hacer'in birbirleri ile güle oynaya geçirdikleri vakitler. Asiye, Murat... oğullarını da alıp göçmüşlerdi bu dünyadan. Oysa ne çok severdik birbirimizi. Gözümün önüne o günler gelip durdu. Kara toprak dördünü birden almıştı elimizden.
Minik bir ceset mezara gömüldüğünde elleri ile toprak atan adam tanıdık gelmişti. Bir yerlerde görmüştüm. Ona bakarken "O benim babam," dedi Selma. Meğer o da beni izliyormuş. Evet bu, Yusuf'un yardım ettiği mafya Osman Çelik'ten başkası değildi. Bizzat kendi kapatıyordu mezarı. Yusuf'un cenazesine gelmemişti halbuki. Meryem ve Asiye'nin cenazesinde de yoktu. Fedai'nin cenazesinde neden vardı?
Osman Çelik. Ve Selma Çelik... Tabii ya, Yusuf ile Selma oradan tanışıyor olmalılar. Taşlar yerine otururken hoca elini açınca ben de dua etmeye başladım. Fedai için içim yansa da Yusuf'tan sonra duygularımı gösteremez hale gelmiştim. İnsan meğer bir ruhtan farksızmış. İçime doğru akıyordu sanki göz yaşlarım. Hamileydim ve karnımdaki çocuktan farksızdı o melek de. En az onun kadar günahsız, en az onun kadar masumdu. Bebeğimi gömüyorlar gibi hissettim bir an. Ama onun için de akmazdı göz yaşlarım. Kurumuştu adeta pınarlarım. Çöle evrilmişti acıdan.
Cenaze bittiğinde Selma başındaki eşarbı çıkardı ben daha çok sıktım. Boğazımda biriken yumru belki bu şekilde biraz olsun azalır diye umut ediyordum. Birlikte yine o kahveciye geldiğimizde bu sefer içeri girdik ve birer kahve söyledik. Çantamı diğer sandalyeye koyup hemen Selma'ya baktım. Bana anlatacağı şeyleri hem çok merak ediyor hem de ona sorular sormak istiyordum.
"Oğlan katliamını duymuşsundur. Emniyet müdürü dahil birçok kişinin oğullarını öldürdüler."
Kaşlarımı çatarak başımı iki yana salladım.
"Hayır duymadım. Yusuf bize söylemez böyle şeyleri. Televizyonda haber yapıldığında da izlememize izin vermez. Çok azını görebildim."
"Ah öyle mi? Afedersiniz. O zaman en başından anlatmak durumundayım. Yusuf Gazel çok kötü bir olaya karıştı Meryem. Bu, kendi ölümünden çok daha kapsamlı bir olay."
Bunu emniyetten de söylemişlerdi ama kimse bir açıklama yapmamıştı. Endişe ile beklerken parmaklarımla oynuyordum. Bir an önce anlatmasını ve sorularıma da cevap vermesini istiyordum.
"Küçük çocukların iç organlarını çalan bir örgütün peşine düştü," deyince ellerim titremeye başladı. Yusuf öyle davalara neden bulaştı ki? Bir polis olarak cesur ve başarılı olduğunu biliyordum ama neden tek onun ismi? Koskoca emniyette bir tek o mu vardı?
"Bu yolda çok da emek verdi ancak sonunda örgüt Yusuf'un peşine düştü. O aralar çok ünlü olduğu için direkt müdahale edemeyeceklerini çok iyi biliyorlardı bu yüzden etrafındakileri bir bir yok etmeye başladılar."
Yusuf bir ara televizyonlara çıkıyordu. Hatta gazetede de görmüştüm ama haberleri genelde takip ettirmezdi. Ailesini işinden uzak tutardı. Bir şey olacağı zaman tek başına ona olsun diye mi böyle yaptı bilmem en yakın iki arkadaşı dışında kimseyi de tanımazdım.
"Murat ve Asiye de mi yoksa bu yüzden?"
Selma başıyla onayladığında alt dudağımı ısırdım. O halde Fedai de oğlan katliamına maruz kalmıştı. Şayet bir oğlumuz olsaydı o da öldürülecekti. Hacer kız olduğu için mi dokunmamışlardı yani?
"Fedai'yi de bu örgüt öldürdü Meryem. Elleri kolları o kadar uzun ki emniyetten ve hatta bakanlardan da onlara yardım edenler var. Yusuf bu yolda Murat komiserle birlikte çok büyük fedakarlıkta bulundular. Onların ön ayak olmasıyla birçok kuruluş ayaklandı ama görüyorsun ya örgütün kolu yine de onlardan uzun çıktı."
Korkuyla gözlerimi açtığımda tüm bunların ayrıntısını hiç bilmiyordum. Evet Murat ve Yusuf yakın arkadaşlarıdı ve birlikte davaları çözerlerdi ama bu tıpkı Osman Çelik davasında olduğu gibi ya cinayet ya da hırsızlık davası oluyordu. En azından sağdan soldan duyduğum böyleydi. Hiç bu kadar derinlemesine bir şey olacağını düşünmemiştim.
"Tüm bu karmaşada sana söylemek istediğim şey," dedi ve ellerini ovuşturup parmaklarına baktı. Utanıyor muydu çekiniyor muydu bilmem. Onu izlerken içim yandı. Yusuf ile alakası olmasın lütfen diye geçirdim içimden. Yusuf ile ilgili bir şey söylemesin lütfen.
"Ben Yusuf'a aşık oldum."
Gözlerimi kapattığımda yutkundum. En zayıf olduğum yerim paramparça olmuştu. Böyle tel tel döküldü etlerim sanki. O olmasın istemiştim. Onunla ilgili bir şey söyleme istemiştim ama o gidip en kötüsünü söyledi. Üzülmem ve korkmam gereken daha birçok şey varken gidip böyle bir şey söylemesi aslında omuzlarımı düşürmüştü ama yine de dik durmaya çalıştım.
"Bunu sana söylemem en azından şehit olduktan sonra söylemem kadar kötü bir şey yok biliyorum." Bir yandan göz yaşlarını siliyor bir yandan da gözlerini benden kaçırıyordu. "O babamın hayatını kurtardığında babam bana geldi ve çok iyi bir polis var evlenmek ister misin diye sordu."
Yusuf bunlardan da bana bahsetmemişti. Hiç bahsetmemişti. Kadınlık gururum ağır bastı sanırım. Dişlerimi sıktım ve nefretle doldum. Bu aslında Yusuf'a duyduğum derin aşktan da kaynaklanıyordu. Değil onun bir başkasını sevmesi, başkası tarafından sevilmesi de beni yaralıyordu. Gerçi Yusuf başkasını severse yaralanmam, ölürdüm.
"Ben önce kabul etmedim. Yurt dışından henüz gelmiştim ve evliliği düşünmüyordum ama onu görünce..."
Yusuf'u nerede görmüş ki? Sıcak bir şey boğazımdan aşağı aktı. Yaktı biraz ve karnımı da ağrıttı.
"Bizim evde onunla karşılaştığımda..."
Kalbim sıkıştı ve nefes alamadım birden. Fenalaştığımı görmesini istemediğim için de ellerimle ağzımı kapatıp sıktım. Tüm her şeyi anlatmasını istiyordum. Hemen şimdi fenalaşırsam yarı kalırdı.
"Onu çok beğendim. Ve tanıdıkça sevdim. Sonra aşık oldum. Tüm bunların hepsi sana yemin ediyorum evli olduğunu öğrenmeden önceydi. Eğer evli olduğunu bilseydim asla böyle bir şeye kalkışmazdım."
Biraz olsun kendimi sakinleştirdiğimde gözlerimi masaya sabitledim ve derin nefesler almaya çalıştım.
"Sonra bana evli olduğunu söyledi ve reddetti. Hatta gidip arkadaşı Devran'ı getirdi ve onunla evlendik."
Haberim yoktu tüm bunlardan. Söz etmemişti. Devran'ı biliyordum, evlendiğini de biliyordum ama o zaman annem hasta olduğu için köye gitmiştim ve katılamamıştım. O zaman görseydim asla unutmazdım Selma'yı.
"Evlendik evlenmesine ama," dedi sıkılıp bükülürken. "Ben Yusuf'u unutamadım."
Gözlerim doldu yine. Bu hikayenin sonunda en korktuğum çıkıp Yusuf'un da ona karşı bir şeyler hissetmesi olursa ölürdüm o zaman. Bu sefer tutamazdım kendimi.
"Nerden bileyim Devran'ın bu örgütle irtibatı olduğunu. Ben çok utanıyorum. Çok vicdan azabı çekiyorum Meryem. Eğer o gün size gelmeseydim, Yusuf'la konuşmasaydım, Devran bunu görmeseydi belki de Yusuf hala hayatta olabilirdi."
Çantamın kulbunu sıkarken alt dudağımı da sıktığımın farkında değildim. Ağzıma dolan metalik tat kanı haber verirken Selma göz yaşlarına boğulmuştu. Ne dememi bekliyordu ki? Günah mı çıkarıyordu yani? Ben ne yapabilirim ki onun için?
Gözlerimden akan yaşlar elmacık kemiklerime süzüldüğünde ona bakmaya devam ediyordum.
"Ben onu hem çok sevdim hem de beni sevmesini istedim. Ama yemin ederim ki ölmesini istemedim. Böyle bir şeyi nasıl isterim?"
Gözlerimden akan yaşlar çeneme doğru süzülürken ona bakmaya devam ediyordum. İçim yanıyordu. Hem Yusuf'u kıskanıyor hem kendimi çok aşağılık hissediyordum. Ben köyde büyümüş eğitimsiz biriydim. Selma ise şehirli ve yurt dışı görmüş güzel bir kadındı. Yusuf beni severdi sevmesine ama gönlü de bu kıza mutlaka kaymış olmalıydı. Kim olsa kayar. Kim olsa beğenir.
"Aklıma çok kötü de olsa acaba diye geliyor. Acaba Yusuf intihar etmiş olabilir mi?"
Anlamayarak baktım yüzüne. Biraz aklım gitmişti biraz da niyetim bozulmuştu.
"Kimseler o istemezse eğer zarar veremezdi ona. Sen de biliyorsun. Devran da varmış yanında ve nasıl desem, mesele yine ben miyim diye çok düşündüm. Örgütü bahane mi etti Devran? Çok karışık biliyorum ama aklıma bu geliyor."
"Yusuf canına kıymaz. Allah'tan korkar o."
"Evet, ben de biliyorum ama yine de başka türlüsü gelmiyor aklıma. O kadar göz önündeyken ve oğul katliamında öldürmeleri için bir oğlu da yokken neden? Neden gidip Yusuf'u öldürsünler? Bu çok tuhaf. Yusuf'un koruyacağı kimse yoktu ve kendi istemezse öldüremezlerdi onu. Geriye sadece kendi kendini öldürmesi kalıyor."
Selma aklıma yatan ama kalbimi zorlayan şeyler söylemeye devam ederken ne diyeceğimi bilemiyordum. Bir yanım hayır Yusuf öyle şeyler yapmaz diyor, diğer yanımsa acaba diyor. Selma'nın aşık olduğu adamla benim aşık olduğum adam farklı kişiler miydi? Acaba?
🔰
Köye dönüş yolunda toprak yollar daha bir sakindi sanki. Yol boyu uzanan kavak ağaçları, yeşil otlar, mis kokulu meyveler ve her yerden çıkan tavuk ve civcivleri... evin yolunu yarılamıştım ki Hacer beni fark etti. Annemle birlikte evin önündeki taşın üstüne oturuyorlardı.
"Anne!"
Koşarak bana gelirken gülümsedim ve durdum. Kollarını açarak bana gelirken dünyanın en güzel şeyini bekliyordum.
Hacer geldi ve anne kız sarıldık birbirimize. Saçlarını kokladım. Derin bir nefes aldım. Gözlerimi kapattım ve hemen gözümün önüne Yusuf geldi. Gülümsüyordu. Daha çok sarıldım Hacer'e. Daha çok gülümsedi Yusuf. Gözlerim nemlendi ama gülüşü gitmesin diye gözümün önünden ağlamadım bir saniye bile.
Sonra anne kız annemi de alarak eve girdik. Annem Hacer'in ne kadar akıllı olduğunu anlattı. Hiç üzmeden usluca durduğunu ve hep sözünü dinlediğini söyledi durdu.
Ve geçip gitti günler.
Gece üçümüz bir odada yatıyorduk. Yer yatağı için serilen döşekler iki taneydi. Birinde annem, diğerinde ben ve Hacer yatıyorduk. Gece çökünce gökyüzüne yıldızlar göz kırpardı her an. Kolumu alnıma koyup camdan gökyüzüne bakardım. O yıldızlardan birinde Yusuf var diğerinde ben... ben mi? Belki de Selma. Düşünüyorum. Bolca iç çekiyorum. Geçmek bilmeyen bir sancı tam kalbimin üstünde duruyordu. Hemen yanımda duran Hacer küçücüktü. Yusuf'a benziyordu git gide. Zaten kızlar babasına benzer ya.
Sabah kalkıyorum. Kahvaltı edip Hacer'e bakıyorum. Annem bahçesindeki sebzeleri topluyor, toprağı suluyor. Rüzgar esiyor, ağaçlar sallanıyor, güneş ışıldıyor.
Hayat bir şekilde akıp gidiyor. Olan geride kalana oluyor. Ne olsa asla gelmiyor giden. Unutulmaya mahkum. Derdine düşse insan yaşayamaz da aslında ama mecbur yaşıyoruz. Yaşamak zorundayız.
Nefes alıyorum, karnımı doyurmak zorundayım. Evladım var, dik durmak zorundayım. Selma var arada, babasını iyi anlamak zorundayım kızına.
Sonra bir ara tek başıma kalıyorum. Annem evde Hacer yanında uyuyor. Yürüyorum. Köyün ortasındaki yola kadar ayaklarımı sürüye sürüye yürüyorum.
Herkes evinde mutlu ben yapayalnız yürüyorum.
Toprak mis gibi kokuyor yağmur yağıyor çünkü. Yaz yağmuru çabucak geçer ama bu geçmiyor. Islanıyorum altında. Göz yaşlarıma karışıyor yağmur taneleri. Kollarımı açıyorum iki yanımda ve dönüyorum etrafımda.
Deli olsam, aklım gitse, unutsam her şeyi, geçer mi bu sancı?
Gider mi gözümün önünden Yusuf'un o tatlı gülüşü?
Silinir mi kanı durmadan akan bedeni?
Peki ya Selma? Dilimden de düşüremem artık yüreğime girdiğinden beri.
Zavallı Meryem. Köyün garip kızı Meryem. Yusuf'un çok sevdiğini sandığı küçük kız Meryem.
Ben de Asiye gibi Murat'ın peşinden gidercesine gitseydim ya Yusuf'un peşinden. Fedai gibi gömülseydi Hacer de peşimizden. Silinseydi Gazel ailesi tarihten.
Ama olmadı.
Allah almadı bizi yanına. Ne beni, ne Hacer'i ne de karnımdaki yavrumu. Yaşıyoruz biz. Yaşamak zorundayız.
Yağmur durunca tamamen ıslanmış bir şekilde eve doğru yürümeye başladım. Anam beni görünce hemen ağlamaya başladı. Hacer uyanmadığı için sesini alçalttı ama anlamıştı. Kendime olmadığımı anlamıştı.
Dövündü biraz sonra gelip sarıldı bana. O ağlayınca ben daha çok ağladım. Yüreğim delindi sanki.
"Yapma kuzum. Yapma yavrum. Dik dur Meryem'im yavrun var. Hacer var kızım. Salıverme kendini."
Dayanamıyorum anne diyemedim. Sustum ve daha çok ağladım.
🔰
Selma Çelik
"Nereden geliyorsun?"
Babam elindeki viski bardağı ile bana bakarken sarhoş olduğunu anlamıştım. Yusuf'tan sonra neredeyse her gün sarhoştu. Bir şey yiyip içmiyor sadece alkol alıyordu. Git gide zayıflamıştı ancak daha kötüsü bana da tavır almıştı. Devran söylememişti ama o bir şekilde öğrenmişti Yusuf'la olanları.
"Cenazeden..."
"Cenaze biteli saatler oluyor, neredesin?"
Üstüme gelirken diğer odadan Devran çıkıp geldi. Onu gördüğüme şaşırmıştım çünkü en son babamın hırpalamasından sonra adımını atmaz diye düşünüyordum ama yine de gelmişti.
"Efendim lütfen sakin olun."
Baba dememiş efendim demişti. İlişkileri bir anda değişmişti öyle mi?
"Yusuf'un karısı ile mi görüştün?"
Babamın attığı tokatla saçlarım savrulurken elimdeki çanta da yere düştü.
"Yapmayın Osman Bey."
"Sen karışma Devran. O bunu çoktan hak etti."
Belki de yanılmıştım. Devran söylemez sanmıştım ama belki de yanılmıştım. Alev alev yanan yanağımı tutup sinirle Devran'a baktım.
"Söyledin mi ona? Buna nasıl cüret edersin?"
"Kes sesini!"
Babam bir tokat daha attığında sarsılarak geri geri gittim.
"Devran hiçbir şey söylemedi ama ben anlamam mı sandın? Sana bir yanlışlık yaptım, Yusuf'un evli olduğunu bilmeden seni onunla görüştürdüm dedim, sonra vazgeç dedim. Niye devam ettin ha!"
Canım o kadar yanmıştı ki dayanamadım.
"Yeter be!"
Bağırışım villada yankılanırken birkaç koruma girdi içeri ancak Devran onları geri gönderdi.
"Bırak deyince bırakılır mı? Unut deyince unutulur mu? Aşk öyle bir şey değil baba. Gerçi sen ne anlarsın aşktan, anlasaydın annemi öldürmezdin."
"Sen! Ne hakla!"
Sarhoş olduğu ve aklı da pek başında olmadığı için böyle yapıyordu ama yine de içim acıyordu. Sürekli Yusuf hakkında bana kötü şeyler söylüyordu. Ben zaten kahroluyordum bir de o üstüme geliyordu.
"Ne söyledin karısına? Ne dedin çabuk anlat!"
"Bir şey demedim. Ona pişman olduğumu ve Devran'ın onlarla iş birliği yaptığını söyledim. Özür diledim. Af diledim."
Devran suçluluk bakışlarıyla başını yere eğdiğinde "İkiniz de defolun!" diye bağırdı babam. Hem Devran'a hem bana diyordu. Yerdeki çantamı alıp sinirle çıkarken Devran da peşimden geliyordu.
Birlikte havuz başına kadar geldiğimizde saçımı düzeltiyordum. O da gelip yanıma durdu.
"Meryem'e ne söyledin gerçekten de? O zaten üzgündür."
"Sadece Fedai'nin cenazesine davet ettim. Bir de gerçekten özür diledim. O kadar da kötü biri değilim Devran. Yusuf'un şehadetinden sonra da karısını kıskançlık krizine sokacak değilim."
"Yine de kıskanmıştır. Onlar birbirini çok seviyordu," dedi sinirlendim.
"O halde ben de kıskandım."
"Selma saçmalama, onlar evli."
"Evlilik demişken bir an önce boşanma işlemlerime başlayalım. Daha fazla beklemek istemiyorum. Zaten babam da beni daha fazla burada tutmaz yurt dışına yollar."
"İşlemler tamam," dedi Devran. "Yarın imzaları atarız olur biter. Aldatma söz konusu olduğu için tek celsede bitecek."
"Aldatan benim değil mi?"
Devran imalı imalı bakıp gözlerini devirdi.
"Formalite icabı öyle söylendi. Çabucak boşanalım diye."
"İyi tamam. Peki ya sen? Sen neden babamın yanına yeniden geldin?"
Devran belki açıklardı ancak bir şey demedi. Tek kelime etmedi hatta. Sadece bakışlarını başka yere çevirmekle yetindi.
🔰
Osman Çelik
Bu hayatta kimi seversem seveyim hep elimden kayıp gitti. Önce Munise. Sonra Yusuf. Şimdi de Selma. Hiçbiri, hiçbiri kalmadı yanımda. Nerede hata yaptım? Haram yediğimiz için mi oldu böyle bilmem ki?
"Beni emretmişsiniz efendim."
Camdan dışarı bakarken Selma'nın öfke ile arabasına binip gittiğini gördüm. Sarhoş sanıyordu beni. Oysaki günlerdir ağzıma tek yudum içki koymadım. İçmeden sarhoş olmayı da ilk defa yaşıyorum. Arkamda el pençe divan duran Devran'a yavaşça döndüğümde bana bakıyordu.
"Emniyetten ne haber?"
"Ortalık hala karışık. Yakut komiser istifa etti. Diğerleri de tayin edilmek için başvuru yaptı."
Bardağı hemen yanımda duran sehpaya bırakıp bir adım ileri attım.
"Örgütten ne haber?"
"Oğlan katliamını durdurdular. Örgütü durdurmak için bir ekip daha kurdular ama..."
"Ama?" Ona baktığımda umutsuzca bana bakıyordu.
"Örgüte destek çıkan bakanlar var. Ekibin çok dayanacağını sanmam. Zaten hepsi formalite. Örgütü durdurduklarını söyleyerek halkı sakinleştiriyorlar. Ötesi yok."
Sıkıntı ile iç çekip kollarımı arkamda bağladım. Böyle olacağını biliyordum. Adım kadar iyi biliyordum.
"Peki ya çocuk cinayetleri?"
Halk susmaz normalde. Çocuk cinayetleri devam ediyorsa örgütün devam ettiğini bilirler.
"Yusuf'un şehadetinden sonra hiç çocuk cesedine rastlanmadı."
"Durdular mı yani?" Az da olsa içimdeki yeşeren umutla sordum.
"Çocuk kaçırmayı durdurdular efendim. Cinayetler konusunda şahsi fikrim asla durmayacaklar."
"Bu durumda..." dedim devamını o tamamladı. "Kendilerine başka kurbanlar seçtiler."
Hüzünle gözlerimi kapattım. Yeniden açtığımda Devran yeni bir emir için bekliyordu.
"Git ve Selma'nın Meryem'e ne dediğini öğren. Sonra da her ikisi için bir ev ayarla. Meryem de Selma da gözümün önünde olmak zorundalar."
"Selma'yı yurt dışına çıkarmayacak mısınız efendim?"
"Yurt dışı mı? Ne işi varmış yurt dışında? Ona burada daha çok ihtiyacım var. Hatta özellikle burada kalmalı. Yusuf'un kızını da gözünün önünden ayırma. Sürekli takip et. Eğitimi, arkadaşları, gittiği yerler, her şey, her şeyiyle ilgilen. Fakat dikkat et, Meryem seni fark etmesin. Vakti geldiğinde planımız tam tıkırında işlemek zorunda. Bunu zamana bıraksak bile bir an olsun işgüzarlık yapamayız."
Devran başını eğdiğinde bir köpek gibi ne denilse yapmaya istekli görünüyordu. Yusuf'tan sonra kendini bana adamış her ne dersem yapıyordu. Onu örgütle aramda bir köprü olarak kullanacağımı söylediğimde bile kabullenmişti. Böylesinin vicdanını rahatalatacağını düşünüyor olmalıydı. Öyle olmalı zira vakti gelince örgüt onun da ipini kesecekti. Ve o şimdiden buna gönüllüydü.
Emirlerimi yerine getirmek için geri dönüyordu ki "Bu arada çocuk ne durumda?" diye sordum, durdu ve yeniden bana döndü.
"Çok ağladığı için şu an uyuyor efendim. Hizmetliler ve korumalar başında bekliyor."
Başımla tasdiklediğimde gitmesi için elimle işaret ettim o da gitti.
Evet Yusuf'u elimden almış olabilirler ama onun bana emanetini kimselere vermem. Dünya ikiye bölünse ve ben bir tarafında o diğer tarafında kalsak bile gider onu bulur ve korurum. Bundan sonra ölsem ona bir şey olmasına izin vermem.
Yusuf'tan sonra Fedai ölümüne kanımdır artık.
🔰
Düğümlerden birinin çözüldüğü bu bölümü yazarken düşündüm sildim yazdım düşündüm sildim yazdım aynen böyle devam etti. Hala daha bıraksanız yeniden düşünüp siler ve yazarım ama böylesi kafi.
Evet, Osman Çelik'in Yusuf'un emanetine canı pahasına sahip çıkacağını tahmin edenler?
Fedai hala hayatta ve bir sonraki ve son 1994 bölümümüzde ( bu kitap için son) Fedai ve Hacer'in çocukluk ve gençliklerini ele alacağız. O kadar çok anlatılacak şey var ki o bölümde inşaAllah bu heyacanımı o zaman da kaybetmem (;
Selma ne gıcık değil mi? Şimdi Meryem'in Yusuf'un intiharına neden bu kadar çok tepki verdiğini anlamışsınızdır. Hacer de anlamıştı kadınsal bir şey olduğunu. Resmen bombayı atıp gitti kadın. Kindar şey.
Evet önümüzdeki bölüm bizim ekipten olacak. Bir süre onlarla devam edeceğiz. Onlar da Çiçero davası ile uğraşıyordu biliyorsunuz. Haris'te de bi haller vardı. Bakalım onlarda son durum ne?
Sorular ve merak ettikleriniz buraya (;
Yeni bölümde istediğiniz sahneler buraya (;
Övgü ve beğenileriniz buraya (;
Eleştiri ve eksiklikler de buraya (;
Yeni bölümü hıphızlı yazmaya çalışacağım. 4. Kitabı bitirmenin vakti geldi artık. Gün veremiyorum ama yakında diyelim.
Lütfen sınırı o zamana kadar doldurun da hevesimiz kaçmasın ☺️
Sevgiler dostlarım ❤️ |
0% |