@hakugu
|
+200 vote +300 yorum
Meriç Uysal 2 ay önce - Hacer Gazel emniyet müdürü olduğu gün.
Gamze ile birlikte terasta çay içerken kapıdan giren Yağız gülümsüyordu. Elinde tuttuğu pasta şeker hamurundan yapılma kırmızı güllerle süslenmişti.
"Yüzünde ve pastanda güller açıyor Yağız..."
Gamze gülümseyerek söylediğinde ben de gülümsedim. "Çiçekler de hazır mı? Birazdan burada olurlar."
"Hazır hazır, pasta, çiçekler ve hatta kutlama için fazladan konfeti de aldım. Heyzır bunları görünce çok mutlu olacak."
"Gerçi Haris yok ama yine de mutlu olur sanırım."
"Onun adını ağzına alma Gamze. Arkamızdan vurdu. Hain."
"Haklısın. Her şey olabilirdi ancak bir örgüt üyesi olacağı aklımın ucuna bile gelmezdi. Biz bile bu kadar üzülüyorsak, kim bilir Heyzır nasıldır?"
"O ne yapsın? Mecbur ayakta durmak zorunda. Annesi hastanede, kardeşi evde, babasının namı malum. Haris için içi yansa da mecbur dik durmak zorunda. Ağladığı için göz yaşını silecek kimsesi yok şu an."
"Niye öyle dedin Meriç komiserim, üzüldüm. Ben Heyzır'ın göz yaşını silerdim."
Yağız hüzünle söylediğinde Meriç bitirdiği bardağını buruşturarak çöp kutusuna attı.
"Yusuf Gazel'in hayatını araştırdıkça Heyzır'ın yaşadıkları çok benzer geliyor. Bu kız ilk geldiğinde de Devran fazla iş vermiyor ve onu çay dağıtması için görevlendiriyordu. Temizlikle ilgilenmesini söyleyip hiçbir davaya karıştırıyordu. Eski dönemde Yusuf Gazel hakkında pek bir bilgi olmasa da öyle çok davada adı yok nedense. Sonra ne zaman Haris geldi ondan sonra Heyzır davalara katılmaya başladı. Bu size de biraz planlı gelmiyor mu?"
"Doğru söylüyorsun," dedi Gamze. "Örgüt Yusuf Gazel'e yaptığı şeylerin aynısını Heyzır üzerinde demeyecektir. Sonuçta onlar için kişi önemli değil. Gazel soy adı bile midelerini bulandırıyordur eminim."
"Yalnız Haris mevzusunu hala çözemedim," dedim ellerimin pantolonumun ön ceplerine koyarak. Duvara yaslanıp bir ayağımı diğerinin üstüne attım ve yerdeki bir taşa odaklandım. "Bir hırsız, öyle ki çok zeki. Kim olduğu belirsiz, öyle ki çocuğa dair tek bir iz bile yok. Tam bir muamma, öyle ki örgütten mi yoksa aslında bir yem mi olduğu bile belli değil."
"Haris'in örgüt için yem olduğunu mu söylüyorsun?" diye sordu Yağız.
Başımla onayladım. "Onu gördünüz. Bizimle birlikteydi. Heyzır'ı çok severdi. Yusuf Gazel'e saygı duyardı. İyi bir insan. Kötülüğün kollarında olsa da iyi bir insan. Kimse bana Haris'in kötü niyetli olduğunu inandıramaz. İyi insan kötü rolü yapabilir ancak kötü insan iyi rolü yapamaz."
Yağız düşünce ile bakışlarını sağa sola çevirdiğinde elindeki pastayı duvarın üstüne koydu.
"Bilemiyorum. Örgütün ambleminin yılanla ilgili bir şeyler olduğunu biliyoruz. Ve aynısı Haris'te de varmış. Heyzır kendi gözleri ile görmüş. Bu kadar şeyi bilinçli olarak yapmış olabilir mi?" diye sordu Gamze.
"Neden olmasın? Devran komiser ölümüne dek Heyzır'ın düşmanı gibi davrandı. Ancak ölmeden hemen önce ona yardım ettiğini gösterdi. Aynı şeyi neden Haris yapmasın? O çocuğun bakışları temizdi. Adını anasım gelmemesinin tek nedeni her ne planlıyorsa bizi devre dışı bıraktığı içindir. Biz de yardım edebilirdik ona. Biz de onunla olabilirdik."
"Polisken nasıl yapacağız?" diye sordu Yağız. "Örgüt hemen anlar onunla iş birliği yaptığımızı."
"Korkarım ki polislik mesleğini uzun süre yapabileceğimizi sanmıyorum."
"Nasıl yani?!" Gamze ve Yağız aynı anda sorduğunda onların karşısına geçtim. Ellerimi ceplerimden çıkarıp derin bir nefes aldım.
"Düşünün bakalım, Heyzır'ın emniyet müdürü olması ne anlama geliyor?"
Beklentili gözlerle bana baktılar.
"Güç. Heyzır güç kazandıkça örgüt onu alt etmenin bir yoluna bakacak. Normal şartlarda Heyzır asla emniyet müdürü olamazdı. Hem tecrübesi az hem yaşı küçük hem de örgüt buna izin vermedi. Ancak Devran komiser ne yapıp edip kendinden sonra onu yerine geçirmeyi başardı. Sırf bu yüzden örgütün Devran'ı öldürme planı bile devreye girmiş olabilir. Unutmayın Devran komiser ta Yusuf Gazel döneminden beri örgütle iş birliği halinde. Onlar için adeta bir hazine. İnsan hazinesini darma dağın eder mi?"
"Eğer hazine onlara zarar veriyorsa eder."
Yağız'a katıldığımı belli edercesine başımı salladım.
"İşte bu yüzden, Heyzır güç kazanmasın diye bir sonraki hamleleri biz olacağız. Heyzır bir başına kalana dek çevresinde ona destek olan herkesi yok edecekler."
Gamze'nin gözleri dolmuştu. "Neden bu kadar zalimler? Zavallı kızın babasına yaptıkları yetmezmiş gibi bir de kendisine eziyet ediyorlar. Ne zaman bitecek bu işkence?"
"Onlar için mevzu Yusuf Gazel ya da Hacer Gazel olmaktan çoktan çıktı. Onlar yenilebilir olduklarını gördüler. Ve Gazel ailesinin son ferdine kadar yok etmedikçe rahat etmeyecekler."
"Ah, zavallı Heyzır."
"Zavallı mı? Hiç de değil. Hacer Gazel sandığımızdan daha güçlü. Ve sanırım Haris biraz bu yüzden onu yalnız bıraktı."
"Nasıl yani?"
"Onun bir kelebek olmasını istiyor. Dışarıdan herhangi bir müdahale olmadan, sadece içten gelen bir güçle kanatlarının çıkmasını bekliyor."
Gamze daha çok ağlamaya başladı. "Ah bu beni daha çok üzüyor nedense. Heyzır'a üzülmekten kendimi alamıyorum."
Gamze ağlarken Yağız ve ben terastan aşağı bakmaya devam ediyorduk.
🎭
Hepimiz basın mensuplarının geldiği salona indiğimizde son düzenlemeleri yapıyorduk. Yağız üst kattaki ofisi süslemiş pastası ile hazır bekliyor, Gamze kürsüye yerleştirdiği çiçeği düzenliyor ben de dış kapıda Emre ile Onur'u bekliyordum. En son araçla emniyete uğrayıp Gamze'yi alıp Heyzır'ın evine gideceklerdi. Biraz geciktikleri için Onur'u aradım.
"Alo, geç kaldınız?"
"Biraz geciktik. Aslında biz gecikmedik işler ters gitti biraz. Arabayı süslettik biraz önce. Emre kendi süsüyle uğraşıyor ama geliriz beş dakikaya. Heyzır arabayı görünce şok geçirecek cillop gibi oldu yemin ediyorum."
"İyi iyi hadi gelin de bir an önce getirin kızı. Basın geldi bekliyor içeride."
"Tamam tamam, Emre Beyin süsü biterse geleceğiz inşallah."
Gülümseyerek telefonu kapattığımda içeri girdim. Üst kata çıkarken aşağı doğru telaşla inen Cihanşah'ı gördüm. Alnındaki damar şişmişti ve yüzü bembeyaz kesilmişti.
"Cihanşah? Neyin var?"
"Neyim yok ki."
Telefonuna gelen emri gösterdi.
"Soruşturma mı? Kim? Neden?"
"Abi, uzun mesele. Benim geçmişim biraz karışık ama temizlemiştim. Sicilime varana dek her şeyi düzeltmiştim. Bunlar bu belgelere nasıl ulaşmışlar?"
"Kim ulaşmış?"
"Savcılık. Nereden haber gitti, kim araştırıyor bilmiyorum. İnciğine cıncığına varana dek soruşturma açmışlar."
"Şimdi nereye gidiyorsun? Savcı gelecekse buraya gelsin."
"Yok ben bekleyemem. Pazartesi demiş ama gidip bir soracağım. Savcılığa gidip soruşturma açanı tespit ettireceğim. Abi niye böyle oldu ya benim polislik yanar bu işler ortaya çıkarsa."
"Oğlum ne olduğunu anlamıyorum lan. Ne yaptın sen geçmişte?"
Cihanşah o kadar kötüydü ki daha fazla konuşamadı. Merdivenlerden inmeye devam ederken peşinden birkaç basamak indim ancak benim telefonum çalınca durup açtım.
"Meriç Uysal?"
"Evet benim?"
"Hakkınızda açılan suç duyurusu nedeniyle rozetiniz iptal edilmiştir."
"N-ne? Neden bahsediyorsunuz hanımefendi? Kimsiniz siz?"
"Ben İç işleri bakanlığı teftiş kurulundan Alya Yasin. Dosyaları ve yazılı kağıtları veya örneklerini yetkisiz kişilere vermek, verilmesini emretmek, verilmesine göz yummak suçundan polislikten men edildiniz. Bize gelen emre itirazınız yedi gün süre ile sınırlı olup itirazın yürürlüğe girmesi iki ayı bulacaktır."
"Alya Hanım bakın neden bahsettiğinizi anlayamadım ama ben komiser Meriç Uysal şu an görevimdeyim ve kimseye dosya falan vermedim."
"Beyefendi elimizde Yusuf Gazel'e ait arşiv dosyalarını merhum Devran Korkmaz ile paylaşıp emniyet içinde kargaşaya neden olduğunuza dair rapor var. Gelip İstanbul emniyeti ile görüşebilirsiniz çünkü dosya İstanbul'a nakledilmiş."
Denilenlerden hiçbir şey anlamıyordum. Beynimden vurulmuşa dönmüştüm sanki. Cihanşah çoktan kaybolduğunda bir anda aklım yerine geldi. Kendi dediğim şeyi kendim unutmuştum. Halbuki bu şeye hazırlıklı olmam gerekirdi. Bilmem gerekirdi. Nasıl da es geçebildim.
Yalnızlık hissi...
Tek başına kalmak...
Kendine bile yetememek...
İşte tüm bu hisler Heyzır için özenle hazırlanıyordu. Hacer Gazel bir dönem kimsesizlik ile yüzleşen babası Yusuf Gazel gibi kimsesizlik ile yüzleşsin diye etrafındakiler teker teker yok ediliyordu. Bunu fark ettiğim an bir sonraki basamağa adımımı atamadan öylece kaldım. Sonra yeni bir ışık yandığında sessizce fısıldadım.
"Emre... Onur..."
Hızla telefona sarıldığımda Onur'u aradım ancak açmıyordu. Beklemeden Emre'yi aradım. Defalarca kez ikisini de aradım ancak açmıyorlardı. Aşağı inmek yerine yukarı çıktığımda ofise ilerlerken bile arıyordum. Ofisten çıkan Yağız gülümseyerek balonları bana gösterdi. "Bu kırmızı olanlar..."
"Emre ve Onur'a bir şey oldu!"
Telaşla bağırdığımda merdiven tarafından koşarak gelen Gamze ağlıyordu.
"Meriç komiserim!"
O an anladım. Tedirgin ve usulca arkamı döndüğümde bize doğru gelip elindeki telefonu sıkıca tutmaya çalışıyordu. Benim elimdeki telefon elimle birlikte düşerken Gamze bize ulaşmıştı bile.
"H-hastaneden arıyorlar. Kimlik teşhisi için gitmemizi istiyorlar."
Soramadım ama anladım.
"Ne kimliği, niye biz?" Yağız merakla sorarken gözlerimi kapattım. Çok kötü olmamaları için dua ediyordum. Allah'ım lütfen hayatta kalsınlar. Bunca karanlık için cılız bir mum ışığına bile ihtiyacımız var lütfen Allah'ım. Onur ve Emre'yi bize bağışla.
Gözlerimi açmadan elimi uzattığımda Gamze ağlayarak telefonu elime koydu.
"Alo kiminle görüşüyorum?"
"Buyurun ben polis memuru Meriç Uysal."
"Memur Bey, iki polis memurunun kimlik teşhisi için hastaneye gelmeniz gerekiyor. Ailelerine haber veremedik henüz çünkü..."
Durup gözlerimi açtım. Yutkundum ve söyleyeceği her kelimeye hazır olmaya çalıştım.
"Çünkü kendileri şu an çok kötü bir halde ne yazık ki."
"Yaşıyorlar mı doktor bey?"
Cevaplar nedense hep geç geliyordu. Belki birkaç saniye belki bir bile değil. Lakin zaman öyle yavaş akıyordu ki kum saatinin delikleri tıkanmıştı sanki.
"Komiserim lütfen gelip teşhisinizi kendiniz yapın. Hayati tehlikeleri hâlâ devam ediyor. Bu konuda net bir şey söylemem mümkün değil."
Elim ayağım boşalmıştı bir anda. Gözlerimin pusu çoğalıp görme yetim azaldığında ellerimle ovuşturdum. Gamze karşımda hüngür hüngür ağlarken Yağız elinden uçan balonlardan sonra duvara yaslanarak çömelmiş gözyaşı döküyordu. Tüm bu duruma rağmen hastaneye gidip teşhis etmem gerekiyordu. Titreyen elimle telefonu Gamze'ye uzattım. "Gidiyorum ben."
"Ben de geleyim."
"Olmaz Gamze. Heyzır gelince burada birinin olması lazım. Hatta istersen onu arayıp haber ver. Durumdan haberdar olması onun için daha iyi olur."
"Tamam komiserim arayıp haber ederim hemen."
"Yağız sen de basın mensupları ile ilgilen. Ben gelene kadar idare edin, gelince daha ayrıntılı konuşuruz."
Gözlerini kurulayarak ayağa kaktı Yağız. En az benim kadar hiç enerjisi yoktu ancak dediklerimi harfiyen uygulamak adına hızlı adımlarla alt kata inmek için koridorda ilerledi.
"Aksi bir şey olursa haber ver olur mu Gamze. Ve dik dur. Heyzır'ın sana çok ihtiyacı olacak."
Ellerimi Gamze'nin omuzlarına yerleştirip hafifçe sıktım. Ağlamaktan gözleri kızarmıştı ancak o da Yağız gibi kendini tutup ofise yürüdü. Geriye tek kaldığımda koşarak emniyetten çıktım ve araçlardan birine binip hastaneye doğru yol aldım. Geçtiğim yollar bitmek bilmedi. Aklımın bir köşesinde bu kazaya sebep olacak olan şeyler dönüp duruyordu. Doktor "Araçtan kaynaklı olduğu haberi verildi," dedi. Bu durumda Emre ve Onur'un sürüşlerinde bir sıkıntı yoktu. O halde?
Hastaneye geldiğimde önce acil servise sonra da yoğun bakıma aldılar beni. Sırf kimlik teşhisi için yoğun bakıma girmeye izin verdiklerinde daha önce olmadığım kadar gergindim. Onlarca ölü ve yaralıdan sonra Emre ve Onur'un karşılaşacağım olası kötü halleri beni mahvedebilirdi.
Sterilize kıyafetler giydikten sonra yanımdaki doktor ile yoğun bakıma girdiğimde be göreceğimden habersiz etrafa bakıyordum. Tek dikkat ettiğim makineler ve olabildiğinde ağır ilaç kokusuydu. Hafiften gelen insan eti yanığının kokusu ise midemde bir bulantıya neden oldu. L biçimdeki odanın diğer bölümüne geldiğimde gördüm onları...
İkisi yan yanaydı ve neredeyse hiçbir yerleri açıkta değildi. Birer mumya gibi sarmalanıp kırmızı ete dönen açık yerlerinden sonra güçlükle nefes alıyorlardı.
Yaşım ve tecrübem hiçbir işe yaramadığı o anda dizlerimin bağı çözüldü. Gözlerimden akan yaşlardan habersiz doktora baktığımda "Yaklaşın lütfen, yüzleri belli oluyor. En büyük şansımız yüzlerinin tamamının yanmaması oldu, lütfen bize yardımcı olun," dedi.
Yeniden onlara döndüğümde yavaş adımlarla yaklaştım. Çok yaklaşmama bile gerek olmadan hem Onur'u hem Emre'yi teşhis etmiştim bile. Kirpikleri, saçları ve kaşları dahil yanmıştı ancak yüzlerinde çok belli bir yanık yoktu. Geri kalan her yerleri ise sargılıydı.
"Olay yerine giden acil servis polisi beklemeden yaralıları getirdiler. Durumları acil olduğu için direkt yoğun bakıma aldık. Ancak aracın alt tarafının genişçe bir delik açılarak patladığını söylediler. Olay yeri inceleme eminim daha net bilgiler verecektir fakat sanırım bu bir suikast girişimi gibi gözüküyor."
Doktor bilgilendirme yaparken Emre'nin sargılı elini tutuyordum. Çok sıkmadan tutarken bile sargının dışına sızan kandan çok derin yanıkları olduğunu anladım.
"Memur beylerin tedavileri çok uzun sürecek. Hayati tehlikeleri ise devam ediyor ancak biz yine de ailelerine haber vermeden önce teşhis için sizi çağırmak istedik. Çünkü en son telefonlarındaki arayan kişi sizmişsiniz."
Perişandım. Ne diyeceğimi bilemez bir şekilde halsizce ayakta durmaya çalışıyordum.
"Teşhis bittiğine göre çıkalım memur bey. Şu an için yapacağımız başka bir şey kalmadı."
Yaşlı gözlerimle doktora bakamadan çıkışa doğru yürümeye başladım. O kadar hızlı çıkmıştım ki koridoru yürüyüp en son taraftaki koltukların olduğu yere geldim. Yığılırcasına kendimi koltuğa attığımda öne doğru eğilip başımı ellerimin arasına aldım.
Ne yapacağım şimdi? Tam da tahmin ettiğim gibi örgüt Heyzır'ın çevresindekileri bir bir yok ediyor. Sıra ona gelene dek. Yapayalnız kaldığını hissedene dek. Babasının yaşadığı zulmü yaşayana dek de durmayacaklar. Kimden yardım isteyebilirim? Gamze ve Yağız'ı da gönderirler bunlar. Hacer Gazel tek başına ne yapacak?
Düşünceler kafamın içinde dolaşıp dururken hemen yanımda biri durdu. Elleri beyaz önlüğün ceplerinde duran doktor samimi bir bakışla yanımda durdu. "Neler olduğunu bilmiyorum ancak lütfen güçlü durmaya çalışın. Böyle bir suikasti polise yapacak kadar korkusuz katilden ancak güçlü durursanız kurtulabilirsiniz. Sizler bizim için çok değerlisiniz lütfen dik durun."
Ellerim başımdan ayrılırken yavaşça oturduğum yerden kalktım. Haklıydı. Şu anda Heyzır'ı koruyacak bir şeyler düşünmeliydim.
"Acil bir şey olursa sizi ararız."
Hafif bir tebessümle karşılık verdiğimde doktor uzaklaştı ben de kıyafetlerimi çıkarıp hastaneden ayrıldım.
Emniyete doğru yol alırken Heyzır'a ne diyeceğimi düşünüyordum. Cihanşah, Emre, Onur ve benden sonra Yağız'la Gamze de gidecek. Sen tek kalacaksın nasıl derim? Karşısındaki bir seri katil değil ki. Birçok bakan ve yetkilinin tarafında olduğu bir örgütle tek başına nasıl mücadele edebilir. Bizim dışarıdan verdiğimiz destek ona ne kadar yardımcı olabilir?
Emniyete gelmeme çok kalmamasına rağmen sert bir şekilde direksiyonu kırıp u dönüşü yaptım.
"Yardım isteyebileceğim tek bir şey var..."
Her ne olursa olsun ve ne yaparsa yapsın böyle bir durumda ancak ona başvurabilirim. Aracımı insanlardan uzak bir yere sürdüğümde son hamlemi de yapmak için zamanla yarışmaya başladım.
🎭
Geldiğim yer genişçe bir göl kenarıydı. Çeşitli kuşlar, yeşilimsi kayalıkları ve kırsal bitki örtüsü ile oturup mangal yapılacak yerdi ancak şu an nefes almak bile istemiyordum. Aracın içinde beklerken telefonumda duran Haris'in numarasına bakmaya devam ediyordum. Onu bu konuya dahil etmek ya da ondan istemek... Bu işi onun dışında kimseden isteyemem. İstesem bile başaracağına inancım yok. Haris mutlaka bir çıkış yolu bulur. Bulamasa bile en azından yanımızda dursun. Meslekte korku yok ancak bu insanların hiçbir acıma hissi yok. Öldürülenlere bile saygı duymayan virüsten başkası değiller. Onlardan aman beklemek manasız ve imkansız. Yusuf Gazel'e dar ettikleri bu dünyada bize bir şans bile vermezler.
"Evet. Heyzır tek başına. Başka şansım yok. Herkesten gelecek desteğe ihtiyacım var. Bizden ayrılsa bile ondan yardım isteyeceğim."
Ara tuşuna bastığımda üç kere çaldı. Açana kadar bekleme taraftarıydım ve dördüncü çalışın ortasında açtı.
"Emniyete gelemeyecek kadar meşgulüm memur bey."
Sesini duymayalı epey olmuştu. Eski bir dostla hasbıhal ediyormuşçasına rahatladı içim.
"Vaktin varsa birer şalgam suyu içelim."
Ahizeye üflediği için gülümsediğini anlamıştım.
"Konum gönderiyorum. On beş dakika yeter."
Cevap vermedi ve telefonu kapattı. Evet ya da hayır dememişti ancak ben yine de konum attım. Telefonumu hemen yan koltuğa koyduğumda gözlerimi kapatıp başımı arkaya yasladım ve beklemeye başladım. Aradan yarım saat geçti geçmedi bir araç sesi gelmeye başladığında hızla başımı kaldırıp camdan dışarı baktım. Siyah bir jip geliyordu. İçimde coşan mutlulukla dışarı çıktığımda sürücü koltuğunda Haris'i gördüm. Aracını benimkine yakın bir yere park ettiğinde beklemeden aşağı indi. Siyah takım elbisesi ve beyaz gömleğinin açık düğmeleri ile tam bir mafya havası verirken örgüte geçiş yaptığını açıkça belli ediyordu. Yüzü aynıydı kaşları ise fazladan çatık. Yürüyüşü kendinden emin bir hırsızdan uzak işinin ehli mahir bir usta gibiydi. Rüzgardan uçuşan ceketinin eteğini düzeltip yanıma kadar geldi.
"Bunu söyleyeceğim aklıma gelmezdi ama... Seni görmek güzel."
Gülümsedi.
"Benim de bunu söyleyeceğim aklıma gelmezdi ama beni aradığına şaşırdım."
"Haklısın," dedim. "Bir hırsızken bile senden yardım alma konusunda tereddütlüydüm. Şimdi tam bir suçlusun ancak yardım istiyorum."
Başını hafif öne eğip göle doğru adımlayınca aracın kapısını açıp torpidodan iki küçük şişe şalgam suyu aldım. Çalkalayıp ona doğru yürüdüğümde birini uzattım. Tereddütsüz açıp kafasına dikti. Acılı olmasına rağmen tek dikişte bitirdiğinde ben de kendimkinden bir yudum aldım.
"Son olanları bilmiyorsun ancak tahmin ediyorsundur. Heyzır yapayalnız kaldı. Emre ve Onur yoğun bakımda üstelik..."
"Seni buraya o mu gönderdi?" Bana bakmadan sorduktan sonra yakında olan çöp kutusuna şişesini tek hamlede attı.
"Hayır. Kendim onun için geldim."
"Nedense herkes Hacer Gazel için çalışır olmuş."
"Bir zamanlar sen de öyleydin." Bana baktı. İtiraz etmedi. O bana dikkatle bakmaya devam ederken "Sen zeki adamsın Haris," dedim. "İyiyle kötüyü, doğruyla yanlışı ayırt edebilecek yetenektesin. Hacer Gazel iyi bir insan ve onun sana ihtiyacı var. Her neye bulaşırsan bulaş, her kime hizmet edersen et Hacer yine de senden gelecek yardımı kabul edecektir. Unutma iyi insanlara yardım etmek bizim boynumuzun borcu."
Dudakları hafif bir tebessüm için kıvrılırken pek de güzel bir gülüş değildi bu.
"Elinde güç varken iyi olmak kolaydır komiserim. Paran varken, zenginken iyilikten bahsetmek, bunu tavsiye ve teşvik etmek çok kolaydır. Öğretmenlere maaş vermesen iyiyi anlatmak için o kadar istekli olmaz. Doktorlar para almasa her canı kurtarmak için çok da uğraşmaz. Karşılıksız iyiliği tamahkar insan pek de basitçe yapmaz. Kolaysa bir hiç olduğunda, görmezden gelinip ezildiğinde iyi olmayı dene. İnsanlar kötülüğü seçmiyor Meriç, onlara zorla dayatılıyor bu his."
"Ne demek istiyorsun?" Kaşlarımı çatıp sorduğumda ellerini pantolonun ceplerine koyup tüm vücudu ile bana döndü.
"Demek istiyorum ki Hacer Gazel emniyet müdürü oldu. Mevki sahibi artık. Neden benim gibi bir hırsız parçası ona yardım etsin ki?"
"Çünkü sen bir hırsızdan fazlasın. Bunu sen de çok iyi biliyorsun."
"Hayır bilmiyorum. Bir hırsızdım. Bir hırsızım. Ve bir hırsız olacağım. Ta ki yakalanmadığım sürece. Tek değişen şey çaldıklarım olacak."
"Yazık. Sana güvenip umut etmiştim. En azından Haris bir şeyler yapar demiştim."
"Umut sinelerimizden silineli çok oldu eski dostum. Doğduğum ayı bilmiyorum. Lanet burçlara dair tek bir bilgim yok. Gerçek adımı bilmiyorum, annem kaç adamla birlikte oldu bilmiyorum, babam annemi sevdi mi bilmiyorum, hiç evim olmadı mesela evin anlamını bilmiyorum. Kendime dair neredeyse hiçbir şey bilmiyorum. Kendinden umudu olmayanın kime umut bağlamasını bekliyorsun?"
"En azından Yusuf Gazel'e saygın vardı bir zamanlar. Onun peşine düştüğü dava her ne ise onun hatırına çabaladığın günleri unuttun mu?"
Haris bıkkınlıkla saatine baktığında iç çekip bana döndü.
"Mensubu olduğum örgüt gerçekten para kazandırıyor bana. Ne halt yediklerini bilmiyorum ve umrumda değil. Tek isteğim daha çok zengin olmak."
"O örgütün tek bir amacı var o da Hacer Gazel'i öldürmek!" Bağırdığımda ağzı açık kaldı ancak pek bir tepki vermedi. Yutkunup gözlerini kıstığında derin nefesler almaya devam ediyordum. Elimdeki şişeyi sıktığımda parmaklarımdan şalgam suyu süzüldü.
"Bak, Yusuf Gazel'e saygı duyuyor olabilirsin. İyi insanlara olan yardım isteğin de gözümü dolduruyor ancak benden sana malzeme çıkmaz. Ben o emniyetten ayrıldığım gün işimiz bitti."
Yüzüne bakmaya devam ederken "Söyleyeceğin başka bir şey?" diye sorduğunda cevap vermedim. Bir süre bekledi.
"Başka bir şey yok herhalde. O halde iyi şanslar. Her iki taraf için de."
Arkasını dönüp gidiyordu ki "O senin için, seni kurtarmak için çabalamıştı. Heyzır, seni seviyordu," dedim. Durdu. Bekledi. Ancak arkasını dönmedi. Birkaç saniyelik bir bekleyişten sonra aracına binip gitti. Bir kez daha yapayalnız kaldığımda Yusuf Gazel'in neler geçtiğini az da olsa anlayabildim. Doğru yalnızlık, yalnızlık ise savaşmaktan başka şans bırakmayan bir zavallılıktı...
🎭
Keyifli okumalar dilerim dostlarım. 14 Mart Perşembe bir cevap için kıvrandığım gün. Sözlerimi ve netliğimi bozduğum bir gün. Hasret ve özlemden kendimden geçtiğim sırf bu yüzden her şeyi elimin tersiyle ittiğim bir gün. İleride bu günü gülümseyerek okumak istiyorum.
Sevgilerimle....
Yeni bölüm 21 Mart Perşembe günü ❤️ |
0% |