@hakugu
|
Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınız. 🤍
İnstagram hakugu
🔳🔳🔳
Yüz bir bütündür der estetik cerrahi. Burun, göz, ağız ve çene ile alından başlayan bir bütündür. Herhangi bir orantısızlık ifadeyi değiştirebileceği gibi bambaşka birine de dönüştürebilir insanı. Ama en çok elmacık kemiğidir dikkatleri çeken. O bozulursa konuşmada da sıkıntı yaşarsın. O değişirse görmen de zorlaşır. Eğer ona bir şey olursa artık yeterince iyi nefes alamayabilirsin de. Elmacık kemiği omurilik gibidir. Varlığını çoğu defa unuttuğumuz ama hayatımızın en önemli taşlarına benzerler. Ne zaman bir sızı ile kendilerini hissettirseler o zaman anlarız varlıklarının kıymetini. Sağlık gibi, anne baba gibi, dost gibi ve varlığına alışıp bazen iyi ki demeyi unuttuğumuz onca güzellik gibi.
Elmacık kemiğim sızlıyordu son günlerde. Fark etmeden bir darbe almış olmalıydım. Yine de bu hem konuşmama hem nefes almama etki eden sıkıntılı bir durumdu. Tıpkı bir zamanlar kıymetini bilmediğimiz özgürlüğün peşinden hunharca koşmam gibi.
Nihayet ikna edebildiğim Meriç beni sorgu odasının hemen yan tarafındaki bölüme getirdiğinde bir kere daha aynı hisleri yaşamamdan mütevellit bedenim kasılmıştı. Aklıma yaşadığım o karanlık gün gelirken soğuğu anımsamıştı bedenim bir kere daha. Başımın arkası da sızlayarak kendini belli ettiğinde sadece kadını görmemle bile ne kadar kötü etkilendiğimi düşünüyordum. Sol elimle başımın arkasını sıvazladıktan sonra sıcak olmasına rağmen üşümüşçesine havaya kalkan tüylerimi elimle dokunarak indirdim.
Geçmek bilmiyordu. Peki ya gerçek katille karşılaşanlar neler yaşıyordu kim bilir?
"Bak şimdi karşı tarafta mikrofon açık zaten, biz de bu camdan katilin ya da şüphelinin davranışlarını seyrediyor daha başka ayrıntı var mı diye kontrol ediyoruz."
Camdan bakarken hücre odasında duran kadın ellerindeki kelepçelerle birlikte öylece oturuyor ve bizim baktığımızı bilirmişçesine bizden tarafa gülüyordu. Bir gülümseme ancak bu kadar iç karartıcı olabilirdi. Yandan bakışlarımla onu görmek istemezcesine dururken kollarımı önümde bağladım.
"Gerçekten çok sinir bozucu biri. Pişkin ve ne yaptığının farkında olmayan katiller her zaman daha tehlikelidir."
Meriç kadın hakkında konuşmaya devam ederken telefonu çaldı. Arayan kimdi bilmiyorum ama tam zamanıydı. Her şeyin zamanlama ile ilgili olduğu o saniyelerde onu odadan çıkması için dua ediyordum. Gözlerim üzerindeyken işaret parmağıyla bir işareti yaptı. Bu, bir dakika süre istiyorum demekti. Bir dakikanın beşe kadar uzamasını temenni ederek odadan çıkışını seyrettim.
Meriç telefona bakmak için ayrıldığında bana da mesaj geldi.
~Giriyorum~
Haris'ten gelen mesajla cama iyice yaklaştım. Kapıdaki polisi nasıl geçtiğini düşünürken o çoktan kadının karşısındaki sandalyeye oturmuştu bile. Mikrofonun sesini sonuna kadar açıp tamamen o ikisine odaklandığımda Haris hiç vakit kaybedemeden başladı.
"Şoka girmiş olmalısın," dedi önce yerine rahatça oturarak. "Böylesine bir hızda yakalanmayı beklemiyordun değil mi?"
Gülmüştü kadın yine. Bir yandan benim tarafıma bakıp muhtemelen fark ettiği gizli planımızdan dolayı kötü bir ifade yerleştirmişti yüzüne, öte yandan Haris'e dönüp onu çok da adam hesabına almamayı kararlaştırmıştı sanki. Kadının gülüşü devam ederken "Katille ortaklık yaptığını biliyorum," diye devam etti Haris.
Öyle bir anda öye bir noktaya dokunmuştu ki Haris, kadının zihnindeki her şeyin uçup gittiğine yemin edebilirdim. Yine de kendini ele vermemek için çabaları ve hiç de hoş olmayan moral bozucu bir kahkaha yayıldı etrafa. Ne bu kadar komikti bilmiyorum ama kadın katıla katıla gülüyordu. Benim moralim yerle bir olurken tuhaf bir şekilde Haris de gülümsüyordu.
Kadının gülüşü nihayet son bulduğunda Haris "Gülüyorsun çünkü bir yerde açık yaptığını anladın," dedi.
Haris omuzlarını sağ sol yapıp her zamanki gıcıklığı ile kendinden emin bir şekilde devam ederken dudaklarındaki gülüş yavaşça silinen kadının dişlerini sıkışına tanık oldum.
"Şimdi de sinirlendin çünkü benim seni anlıyor olmam korkmana neden oluyor."
Kadının kaşları çatılınca Haris sandalyesinde rahatça geriye yaslandı.
"Ve şimdi nerede hata yaptığını anlamaya çalışıyorsun."
"Kes sesini!"
Kadının kelepçeli elleri masaya vurulduğunda irkildim. Ben irkilmiştim ama Haris bunu beklermişçesine ciddiyetini topladı ve işaret parmağı ile masaya vurarak vurgulu bir sesle fısıldamaya başladı.
"Katille bir bağın var ve muhtemelen onu gördün. Hatta onunla ortak bir iş bile yapmış olabilirsiniz. Seni tanıyor ve sen de onu, ama yeterince değil. Onun yöntemini çalarken bazı şeyleri eksik yaptın, kahve gibi, parmak kesmek gibi. Ama yine de," dedi Haris kadına daha çok yaklaşarak "onun kullandığı gelinlikleri bilecek kadar onu tanıyordun."
Haris'in son sözleri kadını delirtmişçesine bağırtırken endişelenmiştim. Böyle devam ederse dışarıdaki polisler gelip görüşme bitmeden sonlandırırlardı.
"Hey geri zekâlı polisler buraya gelin. Sizden habersiz bir sorgu yapılıyor. Alın beni götürün bu mallara cevap vermek istemiyorum. Bırakın beni, aaa!"
Tüm bu bağırışlar ile mikrofonun sesini iyice kaptıp koku ile kapıya bakıyordum. Herhangi birinin içeri girecek olması başta ben olmak üzere Haris'i de yakardı. Çok faza endişelenmiştim, alnımdan soğuk terler akmaya başlamıştı ama Haris, gerçekten bir profesyoneldi.
Kadının kelepçeli ellerini tuttu ve hafifçe kendine yaklaştırarak "Dilersen bağır ve tüm bu sesleri duymamaya çalış ama her şey bittiğinde duymak istediğin tek kişi ben olacağım," diye fısıldadı.
Yeniden bir bağırış sesi yükselmedi. Haris kadının dilinden anlıyormuşçasına her defasında onu etkisiz hale getirirken "Neden bahsediyorsun?" diye sordu kadın nefes nefese.
"Oğlun dışarıda ama tüm suçu şu an kabullenmiş durumdasın. Eğer gerçek katil bulunmazsa defalarca ağırlaştırılmış müebbet yiyeceksin ve sence oğlun rahatça yaşayabilir mi sanıyorsun? Önce akıl hastanesi sonra tıpkı senin gibi meçhul bir ölüm. Evet, senin suçun da hafif değil ama uğruna insan öldürdüğün değerli oğlunu kaybetmeyi göze alabilecek misin? Ya sadece kendi cinayetlerini üstlen ya da küflü koğuşlarda çürüyüp nihayetinde oğlunla bu dünyadan göçene dek ebediyen sus."
Sinirden ya da nedenini bilmediğim bir nedenden ötürü titreyen kadın gergin bir şekilde yutkunurken ellerini Haris'ten sertçe çekerek kurtardı ve geriye anlatmaktan başka şansı kalmamışçasına öylece bakmaya devam etti.
***
Elimizde tuttuğumuz not kâğıdı ile merkezden çıkarken, Meriç'in beni yerimde bulamıyor oluşunu pek hoş karşılamayacağını düşünüyordum ama yürümeye de devam ediyordum. Üniformamı bir kere daha çıkarmış sivil kıyafetlerle ilerlerken bunun ne kadar güvenli olduğu düşüncelerim arasında değildi. Sanki yaşayan ben değildim de benim için özenle yazılan bir senaryoyu yaşıyormuşum gibiydi. Bedenim her replikte farkı şekle bürünürken zihnim bir türlü bu senaryoyu kabullenemiyordu. İçimden bir ses geri dönüp her şeyi iptal etmek istiyordu. Yine de ayaklarım asla durmuyordu.
Rahat konuşabileceğimiz bir parka geldiğimizde Haris sağa sola bakıp bana yaklaştı. Sesindeki kısıklığı hızla fark ettiğimde bir ihtimal izlendiğini düşünüyor olmalıydı. Şu anda neresinden bakarsak bakalım polislere karşı iş yapıyorduk ve bir ihtimal yakalanırsak bize değil onlara güvenirler ve yaptığımız iş de elimizde kalırdı.
"Bu kadın da mağdurlardan biri."
Şaşkınlıkla Haris'e bakarken ne demek istediğini anlamıştım sanırım. Sadece aklımda sorular vardı. Tahmin ettiğim halde net bir şekilde sordum.
"Yani onu da mı gerçek katil kaçırmış?"
Başını tasdik için sallarken sıkıntılı bir nefes aldı. Sanki bunun daha fazla sıkıntıyı beraberinde getirdiğini düşünür gibiydi. Zaten en başından belli olan bu ortaklık netleşince benim de moralimi bozmuştu.
"Tıpkı diğer kızlar gibi öldürme maksatlı kaçırmış ama doğuştan parmakları olmayan bu kadın kendi kurallarına uymayınca öldürmekten vazgeçmiş besbelli. Kadın ayrıntı vermiyor, çünkü ala o günkü felaketi yaşamaya devam ediyor."
Dehşetle dinlerken ne diyeceğimi bilmiyordum. Ne hissettirdiğini ben de az çok anlayabiliyordum. İnsan anlatırken bile kötü oluyordu. Ben bir polis olmama ve işin üstüne üstüne gitmeme rağmen böylesine etkilenmişken o sıradan bir insandı. Kim bilir ne kadar korkmuştur.
"Bu katil çok takıntılı Heyzır. Anlaşılan o ki, amacı sadece öldürmek değil. O bunun doğru olduğuna inanıyor. Yani serçe parmağı ve gelinliğin öldürdüğü insanları kutsadığı gibi tuhaf bir inanca sahip. Bunu zevkten öte bir görev olarak görüyor."
Gergince yutkunduğumda kalbim deli gibi atıyordu. Nasıl benim hayatlarını kurtarmak için görev yaptığım insanları öldürmek onun görevi olabilirdi? İnsan böyle bir şeyi nasıl kendine görev olarak üstlenebilir ki?
"Tüm katiller içinde en tehlikelileri de bunlardır. Öldürme işini bir kurtuluş olarak görürler ve bunu inanarak yaparlar. Tutkuyla bağlı oldukları bu öldürme işi eğer onlar yapmazsa dünya çok dah kötü bir yer haline dönecekmiş gibi hissederler. Onlara göre başkalarının kurtuluşu bu ölüme bağlıdır ve," dedi saçlarını eliyle karıştırarak.
"kendileri ölene kadar da bu işe devam ederler."
Korkudan ziyade çaresizlikle alt dudağımı ısırıp içimde tuttuğum tüm nefesi bir anda dışarı verdim. Ciğerlerim boşaldığında boğuluyormuş gibi olsam da yeni bir nefes için bekledim. Ölen kadınlar da böyle mi olmuştu? Taze bir nefesin uşaklığını yaparlarken yenisi için izin verilmemiş miydi? Hayata tutunmak için ellerinden geleni yapmalarına rağmen ölümün onlar için kurtuluş olacağı mı düşünülmüştü?
Dayanamayarak yeni bir nefes aldığımda "O halde ne yapmamız gerek?" diye sordum. Yumruklarımı iki yanımda sıkıyordum.
"Söyle, her türlü yardıma hazırım." Artık o içimdeki beni geri çeken el de tamamen silinmişti.
Sözlerime karşılık büyük bir destekle bana bakarken "Çok fazla ipucumuz var. Farklılıklar olsa da bu kadın katili gördü ve bir robot resim çıkaracak kadar bilgimiz de var. Aklımızda hiçbirşey oluşmamasındansa bir şeylerin var olması çok daha iyidir. Sen de dinle istersen," dedi.
Telefonunun ses kaydedicisini açtığında kadının katil tanımlaması duruyordu. Haris sesini açtığında yaklaşıp dinlemeye başladım.
~Eğer onu görseydiniz, bu asla katil olamaz derdiniz. Parlak bir yüzü, gülünce huzurla kısılan gözleri vardır. Dudaklarının kıvrımları insanı kıskandıracak kadar özenli, elleri nazik parmaklarla çevrili, boyu uzunca, omuzları genişçe. Koyu kahve saçları, yeşil gözleri neden böyle bir iş yaptığını düşündürtürcesine gözlerinizi alırken ses tonu sizi öyle rahatlatır ki, daha önce dinlediğiniz tüm sesler yanında boş kalır. Azıcık çıkık elmacık kemikleri, uzun kirpikleri ile o, gencecik bir adamdır.~
Cümleler bir bir zihnimde yer ederken Haris ve ben elindeki telefon yaklaşıp tüm dikkatimizle dinlemeye devam ediyorduk. Sonra gün bitti, yenisi başladı, kuşlar uçtu, insanlar yeniden hayata atıldı, kimisi unuttu geçenki çığlıkları, kimisi hala dişlerini sıkıyor. Hâlbuki hayvanlar öyle mi? Hiçbiri kastetmez zevk için bir diğerinin hayatına. Hiçbiri söndürmez bin bir güçlükle yaktığı umut ışıklarını. Hatta ezeli düşmanları bile dost olur bazen. Hiç görmedim bir köpeğin bir kediyi yaktığı. Bir kedi de beton dökmez hiçbir farenin üstüne. Karıncalar yemez başkasının hakkını ve kuşlar tepedeyim diye hakir görmez balıkları.
Biz niye böyle olduk bilmem? Niye dönüştük böylesi bir canavara? Yetmedi mi dünya? İki metre yetiyor oysaki mezar kazmaya. Bulutlar ne kadar mutludur öyleyse. Yok, hiç onlarda ölüm, gözyaşı ve savaş. Hepsi aynı yöne gider, aynı yerden gelir. Ayrımcılık yok öteki yok. Oysa bizde renkler bile yeterli seviye için. Gözyaşlarının aynı renk olması değil önemli olan, parayı tutan elin açık olsun yeter ki. Renkler bile isyan ediyor belki bizim bu nefretlik halimize. Ve ikinci bir tufana ihtiyaç duyuyor tüm dünya. Çünkü olmuyor, düzelmiyor. Yenilenmesi gerek. Tabii ihtiyacımız da var, bir gemi ve kutlu bir kaptana...
***
O genç bir erkekse ilk cinayetini çok küçükken işledi. İlk gelinlik cinayeti on yedi sene önce işlendiğine göre, en fazla on beş yaşında olsa şimdilerde otuz iki yaşında biri. Yine de kadının onu hangi gözle gördüğü şüpheli. Ellilerinde olan birini de gencecik gösterebilir mi? Neden bu kadını öldürmekten vazgeçti? Kurallarına uymadığı açık olsa da neden ona kendi hakkında bilgi verdi? Neden gelinlik ve serçe parmak? Seçtiği kadınların ortak özelliği tam olarak ne? Son derece titizken bu kadında onu etkileyen ne oldu?
Zihnimdeki düşüncelerle gelinlikçiye yakın olan mahallelerde gezinirken ücra köşelerde küçük kapıların geniş bahçelere açıldığı klasik Konya evlerini görüyorduk. Haris sürekli etrafı inceleyip insanlarının karakter analizini çıkarmaya çalışırken ben de binaların yapısına bakıyordum. Bizim için her şey bir ipucuydu ve ayrıntılar gözden kaçan gerçekler için kaygan bir zemin oluşturuyordu.
Sıcağın altında gerçekten susadığımız bir anda evlerden birinin kapısını çaldık. Haris kapıyı hafifçe açıp seslendi.
"İyi günler kimse yok mu?" Az geçmeden içeriden ses geldi.
"Buyur evladım?"
"Teyzecim bir bardak su verir misin?"
Normalde suyumuzu marketten de alabilirdik ama çevre insanını tanımanın en doğal yolu onlarla yiyip içmekti. Cömertliği ile tanınan bu halk da istesek yüreğini verecek türdendi.
Yaşlı kadın sevecen bir şekilde bizi içeriye davet ettiğinde çekinmeden girdik. Birkaç kavağın süslediği bahçede yürürken betonla yükseltilen evin girişindeki bölüme oturduk. Güneşin ısıttığı beton tüylerimi diken diken ederken aynı zamanda bedenime hoş bir ılıklık da veriyordu. Son günlerde iyice gerildiğim içim böylesi bir terapiye ihtiyacım varmışçasına istemsiz olarak yavaşça gevşedim.
"Siz de kimsiniz yavrum, ilk defa görüyorum buralarda," dedi yaşlı teyze önümüze koyduğu iki bardak sun sonra karşımıza oturarak.
"Biz polisiz teyze."
Benden önce atılan Haris'in bu şekilde direkt kimliğimizi bildirmesi beni şaşırtsa da bir şey demedim ve içeriden çıkan minik bir kız çocuğu yanımıza gelip oynamaya başladı. Üzerinde sarılı beyaz perdeye bakarken gülmeden edememiştim.
"Narin git içeride oyna kuzum hadi."
Kız hiç ikiletmeden içeri girerken yaşlı kadın esefle bir nefes verdi.
"Anne ve babası öldükten sonra bu yetim de bana kaldı. Üç ayda aldığım aylığımla bakmaya çalışıyorum ama çok zor kızım."
Hüzünle başımı sallarken Haris bir kart uzattı.
"Sen bu kartı al teyzem. Dilediğin ihtiyacını buradan giderebilirsin."
Karta bakarken içimden çalıp çırptığı şeyleri insanlara dağıtıyor diye geçirmiştim. Yine de benim verebileceğim bir şeyim yokken ona engel olabilir miyim? Bu doğru olmasa da engel olamayacağım bir iyiliğe yol açıyordu. Gözlerim kartta kalmışken minnetle gülümsedim.
"Bu arada Narin ne yapmıştı o perde ile kendine?"
Merakla sorduğumda kadın güldü.
"O mu? Gelinlik yapıyor güya kendine. Alacak durumumuz olmadığı için perdeyi ona verdim. Arada gelinlik diye sarıyor kendine."
Ben gülerken Haris kaşlarını çatmıştı. Küçük kızların bu tarz oyunları aslında normaldir. Ben de küçükken buna benzer şeyler yapıyordum ama Haris es geçmedi.
"Haberleri mi izlediniz acaba? Son zamanlarda gelinlik çok fazla rağbet görmüş olmalı."
"Evimizde televizyonumuz yok ki hay kurban?"
Bu sefer benim de kaşlarım düşünce ile çatıldığında bu gelinlik işinin nereden geldiğini merak ediyordum. Sıradan olsa bile araştırılsa bir şeyler çıkacak gibiydi.
"Kız çocukları hep bir hevesli oluyor değil mi? Gelinlik özellikle?"
Haris'in sorma amacını ben net bir şekilde bilirken kadın istediğimizi vermişti.
"Ha yok, burada çocuklara gelinlik diken bir kadın var. Her gün onu dükkânının önünden geçiyor da heves ediyor. Eh alma durumumuz da olmayınca öylece oynamasına izin veriyorum işte.
Elimdeki bardağı sıkıca tutup Haris' baktığımda dikkatle Narin'i incelemeye devam ediyordu. Peki ya bu gelinlik olayı aslında bambaşka bir gerçeğe dayanıyorsa? Bu kadar küçük yaşta cinayete başlamış olan bir insanın geçmişinden darbe almaması imkânsız. O halde katilden ziyade ailesine mi odaklanmalıyız?
Ilık bir rüzgârın tenimizi okşadığı o dakikalarda katile yaklaşmaktan ziyade onun kokusunu alıyormuşum gibi hissediyordum. Kan kokuyordu, bir de acı ile haykırılan çığlık... |
0% |