@hakugu
|
2 Mayıs Raporu Haris Çelik verilen emirle örgütün gelirini iki katına çıkardı. Bütçe komisyonu kurdu ve her bir birimin kapasitesini üç katına çıkardı.
17 Mayıs Raporu Haris Çelik örgütün üyelerini kamu kurum ve kuruluşlarında hizmet vermesi için gerekli belgeleri düzenledi. Her bir belge için sahte kimlikler hazırlarken dolandırıcılık ihbarında bulunanlardan da herhangi bir delil bulunmaması nedeniyle %85 kâr elde etti.
28 Mayıs Raporu Haris Çelik emniyetin güvenlik kodunu hackleyerek örgütün hapiste olan üyeleri için yeni dosyalar düzenledi. Tutuklu bulunanlar için yeni duruşmalar yapılmak zorunda kaldı ve yargı içinde bürokrasi nedeniyle serbest bırakılmalar arttı.
12 Haziran Raporu Haris Çelik örgüt içinde hatrı sayılır bir mevkiye yükseltildi.
26 Haziran Raporu Haris Çelik için yeni bir birim kuruldu. Emrine verilen adamların sayısı artırıldı ve örgütte üst makama yükseltildi.
30 Haziran Raporu Emniyet çalınan dosyaları aramak için örgüte ve şirkete baskın yaptı ancak hiçbir şey elde edemedi. Haris Çelik'in bu başarısı örgüt içinde büyük bir yankı uyandırdı. Çelik için daha fazla nüfuz ve belgeye erişim sağlandı.
2 Eylül Raporu Haris Çelik emrindeki adamlarla birlikte ünlü CEO'ların da aralarında bulunduğu varlıklı kişilerin arşivlerine ulaşıp örgüte destek için tehditte bulundu.
23 Eylül Raporu Haris Çelik örgüt ele başı Adnan Keşan tarafından başarı rozetine layık görüldü.
7 Ekim Raporu Haris Çelik kendisi ile birlikte örgütün de zararına olacak tüm dosyaları imha ettirdi. İçlerinde milletvekili ve bakanların da olduğu destekçilerin sayısını artırdı.
12 Kasım Raporu Haris Çelik emniyet tarafından sorguya alındı. Herhangi bir iz bulunamadığı için geri salındı ancak emniyetin çalınan dosyalarından sonra yeniden çağırılıp tekrar bir sonuç çıkmayınca yeniden salındı.
18 Kasım Raporu Haris Çelik mevki olarak Aslan Merdaneli ile eşit konuma getirildi.
20 Kasım Raporu Ankara ve Eskişehir valilerine suikast düzenlendi. Polis araştırma sonucu faillerin Konya'dan geldiğini bulurken kendilerine ulaşılamadı. Haris Çelik'in öncesinde her iki valiyi de tehdit ettiği öğrenildi ancak delil yetersizliğinden yeniden salıverildi.
🎭
85. Bölüm “Kalpten kalbe”
Elindeki dosyaları masaya fırlatışının üstünden yarım saat geçen Aslan sinirle yumruklarını sıkıyordu. Bir seneye yaklaşmıştı ve Haris şimdiden onun yirmi senedir uğraştığı seviyeye gelmiş hatta geçmek üzereydi. Toplamda on yedi senedir bu örgüte hizmet ediyordu ve özel başkan statüsü almak için çabalıyordu. Ancak şimdi bir rakibi daha vardı. Üstelik bu rakip her geçen gün onun ismini silikleştiriyordu.
Haris Çelik...
"Efendim en son istediğiniz araştırma raporlarımız burada. Haris Çelik kızı ile birlikte alışveriş merkezinden çıktı ve sonrasında dairesine geçti. Herhangi bir yere uğramadı. Ayrıntıları dosyanın içinde."
"Kızı demek. Karısı nerede?"
"Karısı yanlarında yoktu efendim."
Kendisine uzatılan dosyayı aldı Aslan. İçinden çıkan fotoğraflarda Haris, kucağından kızı ile birlikte yürüyordu. Henüz bebekti ancak genelde objektiflere onunla birlikte yansıyordu. Ya da Aslan'ın adamları o şekilde yakalıyordu.
"Bugün yeniden dışarı çıkacağını öğrendik. Kızının aşısı için sağlık merkezine gidecekmiş."
"Ne bu hep kendi gidiyor annesi nerede bu çocuğun? Bilerek mi gizliyorlar? Her bir ayrıntıyı öğreneceksiniz demedim mi? Onunla alakalı her bir ayrıntı lazım. Mutlaka ama mutlaka bir yerde hata yapacak. En ufak bir açıkta üstüne gideceğim.”
Haris ise öylesine titiz davranıyordu ki Aslan onun hakkında en ufak bir pürüz bulamıyordu. İşlerinde aksaklık olmayınca kafayı ailesine takmıştı. Bir şekilde Pelin ya da kızları Leyla hakkında bir fikir elde edebilirse onun üstünden yürüyecekti ama yine de bir şey yoktu. Ne yapıp edip su üstüne çıkan bir tereyağı gibiydi. Ve Aslan tereyağından nefret ediyordu.
"Mükemmel mi bu adam? Bir şey bulamadınız gitti! Siz mi beceriksizsiniz yoksa o mu her şeye çok dikkat ediyor? Yalan söylese bile illa bir yerde aksaklık yapacaktır. Kendi yalanlarını mı yaşıyor?”
"Efendim her adımını takip ediyoruz. Mutlaka rapor ediyoruz ancak şu an için göze çarpan anormal bir şey elde edemedik. Her şey normal görünüyor. Ayrıca başkan Adnan Keşan da kendisi için yeni bir mevki için hazırlık yapıyormuş duyumlarımıza göre."
Bir anda ruhu daraldı Aslan’ın. Böyle bir haberi beklemiyordu. Dahası korkuyordu içten içe ama yine de irkilmişti. Böyle bir durum gerçekleşmeden Haris’in ipini kesmeyi dilerdi. Şimdi daha çok sıkışacak, işleri daha hızlı yapmak için eli ayağına dolaşacaktı.
"Ne mevkisi?" Aslan çatık kaşları ile sorduğunda istediği konum olup olmadığını endişe ile beklemişti. Bir şekilde o istediği mevki verilirse artık tüm tuşlara aynı anda basar ve ortalığı toz duman ederdi. Yine de örgüt böylesi bir baş kaldırıyı da hoş karşılaşmazdı.
"Henüz açıklama yapılmadı ama başkana yakın olan birinci ağızdan işittik."
Adamlar daha fazla açıklama yaparsa Aslan sıktığı dişlerinden birkaçını düşürebilirdi. Haris’ten o kadar nefret ediyordu ki bir hata sadece çok çok küçük bir açık da olsa onu un ufak edecekti. Aksi gibi onun da her işi düpedüz gidiyordu. Yine de bir an olsun onu alt etmekten geri durmayacaktı. Zira hayatta kalması için Haris’in yok olması gerekiyordu.
🎭
Pelin Korkmaz
Hayat hızla geçip giderken Haris ile evliliğimizin ikinci senesine girmiştik. Kızımı dünyaya getirdiğimde o vardı yanımda. İlk kucağına alanlardan biriydi. Her türlü bakımıyla ilgilenirken böylesine güzel bir baba olacağını en başından beri biliyordum. İnsanın sevdiği kişi yanı başında olunca zaman da çok hızlı geçiyordu. Haris için böyle değildi belki de ama hiç belli etmiyordu. Onun derinlerine ulaşmam neredeyse imkansızdı. Sadece Leyla ile ihtiyaçlarımızı karşılıyor ve daha çok kızı ile ilgileniyordu. Onun hiçbir eksiği olmaması için yoğun ilgi gösteriyordu. Örgüt içinde yükseldiğinden beri de en çok endişe ettiği Leyla'ydı.
Bebeğim dünyaya geldiğinde gözleri bana benziyordu. Peki ya ben kime benziyordum? Kendi anne ve babamı bilmiyordum. Evlatlık edinseler de üvey annem ve babam da yoktu artık ortalıkta. Yine de bu yaşıma gelene dek bana bakan üvey annem Leyla’nın ismini vermeye karar verdim. Bu ismi ilk telaffuz eden de Haris’ti.
“Leyla…” demişti kızımın yüzüne bakarak. Onun dilinde daha da anlamlanmıştı bu isim. Hep hayallerimdeydi bu sahne. Gerçekleşmişti de. Tam istediğim şekilde olmasa da yine de dünya gözüyle Haris’i kızımızı kucağına alırken görebilmiştim. Ve o andan sonra vakit hızla geçil gitmişti. Hem Haris hem Leyla hızla bu değişime ayak uydurmuştu. Benimse bu zaman içinde saçlarım ve kaşlarım dökülmüştü. Kemoterapi gördüğüm için kalan son kirpiğin de döküldüğünde yüzümde beyazlıktan başka bir şey kalmadı. Bazen durup iki sene önce Osman Çelik ile yaptığım konuşmayı düşünüyorum. Zihnimde beliriyor cümleler teker teker.
"Efendim ben sizinle Hacer Gazel hakkında konuşmaya geldim."
Heyzır'ın ismini duyması ile bile Osman Çelik'in yüzünün değişmesi bir olmuştu. Ona o kadar çok önem veriyordu ki dışarıdan bakan biri hızlıca anlayabilirdi. İç çekip devam etmiştim.
"Babamın öldürüldüğünü biliyorsunuzdur. Ve onun geçmişini de. Onu benden daha çok tanıdığınızı biliyorum lakin yine de o benim babamdı ve ben örgütten ve Yusuf Gazel'den haberim var efendim. Üstelik en kötü olanı da örgütün Hacer Gazel'i öldürmek istemesi. Bunu da biliyorum."
İtiraf edeyim sadece bu kadarın yeterli olacağını sanmıştım. Bir başıma kaldığım o vakitlerde Osman Çelik'in benim koruyacağını düşünmüştüm. Ama o benimle ilgilenmedi. Ben de mecbur elimdeki son kozu da kullandım. Bunu hem Hacer'in iyiliği için hem de kendi iyiliğim için yaptım. Nasıl olsa o ikisi isteseler de birlikte olamayacaklardı. Bunu onlar da biliyorlardı ancak kendimi yine de suçlu hissediyordum.
"Fakat örgüt Haris ile Hacer aşkını bilmiyor."
İşte bu cümle... Ne zaman hatırlasam hâlâ daha tüylerim diken diken oluyor. Onların her şeyleriyle sakladıkları bu durumu ben ifşa ettiğim için o günden sonra asla kendime gelemedim. Düğünde Heyzır'ın bakışlarını da Haris'in onu gördüğünde kendinden geçişini de asla unutamadım. Aralarına giren kara kediydim. Lanetlenmiş gibi hissediyordum. Gerçi bu hastalığa daha öncesinde yakalandım ama insan bilir… lanet ruhunu sardığında ne kadar huzursuz olduğunu çok iyi bilir.
"Emniyet biliyor, lakin örgüt henüz bilmiyor. Haris muhtemelen kamufle etmeye çalıştı ancak bu er ya da geç ortaya çıkacaktır. Onların birbirini sevdiğini bilmiyor musunuz efendim?"
Zamanla bunun kulağa bir tehdit gibi geldiğini daha yeni anlıyordum. Adeta kendimi haklı çıkarmak için Haris ve Hacer'in aşkını kendime kalkan olarak kullanmıştım. Israrla devam edip Osman Çelik’i bir tehlikenin var olduğuna inandırmıştım. Bilmiyordu. Bu aşkı asla ama asla bilmiyordu.
Sallanan sandalyemde usul usul sallanıp camdan dışarı bakarken dizlerimin üstündeki battaniyeyi biraz daha üstüme çektim. Üşüyordum. Kanım çekiliyordu gittikçe ve ben daha çok üşüyordum. Hastalık her yerime ulaşmıştı kurtuluşum da yoktu işin kötüsü. Bir noktada eğer bu aşkı kullanmasan Leyla'yı asla dünyaya getiremezdim. Onu emanet edecek birini bulmadan asla doğum yapmazdım. Zira kendimin er ya da geç gideceğini biliyordum. Yine de içim hiç rahat değildi. Hele o son söylediğim...
"Bu bencillik gibi gelebilir ama ben de Haris'i seviyorum efendim."
Neden bilmem o vakit Osman Çelik'in gözlerinde sanki aynı filmi ikinci kez izliyormuş gibi tanıdık bir ifade oluşmuştu. Senaryo aynı, konu aynı ama oyuncular farklıydı. Böylesi bir tanıdıklık Osman Çelik gibi biri için bile ağır gelmişti. Gözlerinde büyüyen yorgunluğu da asla unutamıyorum. Nedense yaşadığım her bir anı gözümün önünden geçip gidiyordu. Bu da hastalığın bir yansımasıydı galiba.
"Hacer'i kurtarma bahanesi ile Haris ile evlenmek mi istiyorsun?"
Nihayetinde bunu sormuştu. Osman Çelik zeki adamdı. Amacımı anlamıştı ama itiraz ettim. Niyetimin bir kısmı bu olmasına rağmen. İnadına itiraz ettim.
"Bir de efendim size söylemek istediğim başka bir şey var. Belki o zaman tek amacımın Hacer Gazel'i kurtarmak olduğunu daha iyi anlarsınız. Evet Haris'i seviyorum ama asıl amacım Gazel ailesini korumak."
Bunu söylediğimde de pek bir oralı olmamıştı Osman Çelik. Gazel ailesi darma dağınken onları kurtaracak olmanın pek de bir etkisi yoktu. Üstelik dağınıklığı konusunda bizim de parmağımız varken nasıl inanabilirdi. Sözüne itibar edilmeme konusunda başı babam çekiyordu bunu biliyordum. Bir çocukken de farkındaydım, genç olduğumda da şimdilerde yetişkin olduğumda da. Babasına itibar edilmeyen birinin kendisine de zor itibar ediliyordu ne yazık ki.
"Seni dinliyorum," demişti o vakit. "Bana söyleyeceğin şey nedir?"
Öncesinde de çok düşünmüştüm ama bu sorudan sonra daha çok düşündüm. Osman Çelik'e güvenebilir miyim? Babamın ne örgüt tarafından ne Osman Çelik tarafından çok sevilmediğini biliyordum. Benim babam annem tarafından bile sevilmiyordu ki. Ne yaptı ettiyse asla bir yere sığamamıştı. Ve onu ancak benim gibi kimsesi olmayan, sevgiye muhtaç biri sevebilir gibi gelmişti. Belki o da öyle hissediyordu kim bilir. Hayattan böylesine tat almamasının ve sürekli ölümü düşünmesinin başka ne sebebi olabilirdi ki? Dostlarım bu dünyadan gitmişken hâlâ yaşıyor olmaktan utanıyorum derdi. Sanırım onu şimdi daha iyi anlıyordum.
"Ben hamileyim..."
Evet en nihayetinde Osman Çelik'e bunu söylemiştim. Örgütün adamları tarafından tecavüze uğradığımı da söyledim ama en etkilisi hamile olmam oldu. Bir çocuk vardı ortada ve ne kadar merhametsiz de olsa Osman Çelik bile duygulanmıştı. Haris ile evliliğimizin ne kadar inandırıcı olacağı da bu noktada kesinlik kazanmıştı. Salt bir evlilik olmayacaktı. Bir de çocuk olacaktı. İnsanlar daha fazla ayrıntıya girmeden kolayca inanabilirdi. Lakin...
Hacer Gazel. En büyük sıkıntım oydu. Haris'in ondan tamamen vazgeçtiğini düşünecekti. Ve belki o da vazgeçecekti. Normalde olsa Haris'e olan aşkım bunu önemsememe engel olurdu ama şimdi ömrümün son vakitlerinde günahla gitmek istemiyordum. Hele ki Yusuf Gazel gibi birinin kızını üzersem bunun bedelinin daha çok ağır olacağını biliyordum.
Derin bir iç çekip pencereden görünen ağacın sarı yapraklarının ölümle birlikte uçuşup yere düşüşünü seyrettim. Benim için de pek bir vakit kalmamıştı. Artık doğru dürüst yemek bile yiyemiyordum. Doktor virüsün tecavüzden sonra bulaştığını söylemişti. Kötü olan o adam da geberip gitmişti ve sıra da bendeydi. Korkuyordum Leyla'ya bulaşır diye ama bir mucize eseri ona bulaşmamıştı. Doğumdan sonra toparlanmayı da umuyordum ama gittikçe ağırlaştım.
O gün... Tecavüze uğrayacağım gün babamı görmek için eve gelmiştim ama yoktu. Örgüte dair pek bir şey bilmiyordum o günden sonra öğrenmiş oldum. Babamı kurtarmak için onu savunacağımı ve her şeyi anlatacağımı söylediğim için babama yapılan işkencenin bir benzerini de bana yapmışlardı. Sonuç olarak en ağırı da uğradığım tecavüzdü. Belki babam gibi bedenimi öldürmediler ama ruhumu öldürmüşlerdi. O günden sonra sığındığım tek yer ise Haris olmuştu. İlk evleneceğimizi söylediğimde kabul etmedi. Bir de çocuk olmalı dediğimde gözleri doldu. O da biliyordu ki Heyzır ile aralarındaki en ufak bir umudu da yitirmiş olacaktı böylelikle. Yine istememişti ancak her şeyi anlattığımda taşlar yerine oturdu. Bilinçli olarak değildi ama kader de bu şekilde ilerlememizi istiyor gibi yolumuz buraya kadar gelmişti. Haris'in eli kolu bağlı mecburen kabullenmişti bu teklifi. Çocuk konusunda ona hamile olduğumu söylediğimde ağlayarak anlatmıştım başıma gelenleri. Doğrusu onun sadece şefkatini değil sevgisini ve hatta aşkını da isterdim ama ona yük olduğum için bir adım daha fazlasını istemeye yüz bulamadım. Hayatta kalmaya çalışırken nasıl romantik bir dileğim olabilirdi ki? Olsa bile Haris'in kalbi tek bir kişiye aitti. Biliyordum. O da biliyordu. Ama muhtemelen kalbinin sahibi artık bu konuda bilgisiz kalacaktı.
Gözlerim nemlenip de ağaca bakmakta zorlanınca kapının kapanış sesi geldi. Haris gelmiş olmalıydı. Leyla'nın aşıları vardı. Ben hareket edemediğim için o götürmüştü. Ve hep de o götürecek gibiydi çünkü pek eskisi gibi olacak değildim. Gittikçe kötülüyordum.
Odanın kapısı açılıp da Haris girdiğinde kucağındaki Leyla'ya baktım. Bebekti ama gözleri parlak ve sevildiğinden emin olan bir bebek. Haris harika bir baba olmuştu. İçinde büyütüp kimselere veremediği şefkatin ve sevginin tamamını Leyla'ya veriyordu.
"Hoş geldiniz."
"Hoş bulduk. Nasılsın?"
"İyi diyelim."
Haris Leyla'yı benim kollarıma verince kızımı kocaman öptüm. Mis kokulu bir melekti.
"Doktor kulak iltihabı olmasın diye bir de damla verdi. Hafif bir iz gördü ama galiba başlangıçmış."
Haris siyah deri ceketini çıkarıp içindeki gri sweati ile kaldığında ona baktım. Ne zaman gözlerimle buluşsa yüzü kalbimde büyüyen beğeni hissini yatıştıramıyordum. Buna mecbur olsa da onunla birlikte olduğum için mutluydum. Her ihtiyacım olduğunda onunla birlikte olduğum için mutluydum. Kalbi bana ait olmasa da yine de mutluydum.
"Teşekkür ederiz."
"Rica ederim. Yemek yedin mi?"
"Yedim. Senin için de dolma yaptım. Buz dolabında. Isıtayım mı?"
"Yok sağol ben hazırlarım şimdi. Biraz dinleneyim şirkete geçeceğim."
"Yine o adamlar takip ediyor muydu seni?"
"Hıhı. Leyla ile gittiğimiz her yerde peşimizdelerdi. Pek bir ip ucu vermesem de üstümde bir şey var mı diye de merak etmiyor değilim. Adam kafayı takmış bana."
Haris bir yandan konuşup bir yandan televizyonu açtığında ekranda Heyzır'ı gördük ikimiz de. Ben öncesinde yerel kanalı açmıştım ve şu anda üstünde çalıştıkları yetimhane davası gündemdeydi. Şehir çalkalanıyordu. Heyzır yine muhteşem işler başarıyordu ancak Haris genelde izlemez hemen kanalı geçerdi. Şimdi böyle pat diye denk geldiğinde elinde kumanda ile kalakaldı. Basın toplantısı yapıyordu Heyzır. Saçlarını sıkıca toplamış, siyah bir ceket giymişti. Bir haber ekranına bir Haris'e baktım. Baş parmağı kanalı geçmek için başka bir tuşa gitti ama basamadı. Ne yazıları ne de haberi okumuyordu. Gözleri ondaydı biliyordum. Neredeyse bir sene olacaktı ve hiç görüşmemişlerdi. Heyzır zaten çok yoğundu ama Haris de onunla bir daha hiç görüşmemişti. Yine de bunu bir de onlara sormak gerekirdi.
Haris daldığı rüyadan uyanınca benim de varlığımı anımsayıp göz ucuyla benden tarafa bakıp hızla kanalı değiştirdi. Bir yandan Leyla'yı sevip bir yandan Haris'e bakıyordum. Onu o kadar iyi tanıyordum ki artık bir sonraki kanalların hiçbirinden bir şey anlamadı. Aklı geçtiğinde kaldı. Her konuda yalan söyleyebilirdi ama aşk hakkında söyleyemiyordu. Bir yerinden belli ediyordu kendini. Bunaldı biraz. Boğazını örten yakasını çekiştirdi. Daraldı ve bileklerini kıvırdı. Kalbi acıyordu belli ki oturduğu yerde kıpırdandı. En son derin bir iç çekti. Sığamıyordu hiçbir yere. Bu iş özlemi de geçip hasrete geçiş yapmıştı. Boğulurmuşçasına pencere tarafına baktı. Sonra yeniden televizyona döndüğünde belli etmemek için birkaç kanal daha gezdi ama olmayacaktı biliyordu. Kendini dışarılara atmadan gelen bu hasret yatışmayacaktı.
"Ben şirkete geçeyim. İstediğin bir şey var mı gelirken getiririm."
"Yok teşekkür ederim."
Yavaşça ayağa kalktığında deri ceketini giyişini, siyah saçlarını eliyle düzeltişini izledim. Gözlerimde vücut bulan bir aşkın ürünüydü. O da biliyordu ona aşık olduğumu ama bir an olsun kalbi kaymamıştı. Girememiştim onun o çok sevdiği kişi kategorisine.
"Haris..."
"Hım?"
Saçını düzeltmeye devam ederken cevap vermişti. Nasıl desem diye düşünürken birden pat diye söyledim.
"Hacer'le görüştün mü hiç?"
"Ne?!" Eli havada kalarak bana baktı.
"Heyzır. Onu özlemedin mi hiç?"
Kaşları çatıldı. Böylesi hassas bir soru kimden gelirse gelsin sinirlenirdi. Ama ben huzurlu değildim. En azından ondan tepki görüp günah çıkarmak istiyordum.
"Pelin neden bahsediyorsun sen? Geçmiş mevzuları neden açıyorsun? Kaç ay geçti üstünden nereden geldi aklına?"
"Geçti mi sahiden?"
Durdu. O duraksayışını net bir şekilde gözlemledim.
"Evliyiz biz farkındasın değil mi?"
"Karı koca ilişkimiz olmadı ki hiç."
"Öyle bile olsa neden evlendiğimizi unutma. Heyz... yani o kişi ile görüşmeye devam edeceksem neden evlendik?"
"Ama hâlâ onu seviyorsun değil mi?"
Duraksadı. Gözleri titredi.
"Bu konuları açma demiştim. Leyla'yı büyütmemiz lazım. Problem olup da çocuk rahatsız olsun istemiyorum."
"Ben çok özür dilerim. Sizi ayırdım. Onu ne kadar çok sevdiğini biliyorum."
Gözlerim dolmuştu ama Haris gözlerini devirdi. Onun daha çok acı çektiğini bilmeme rağmen bir şekilde bana kızsın istiyordum ama kızmadı.
"Ben çıkıyorum. Akşam erken gelmeye çalışacağım. Bir şeye ihtiyacın olursa telefonum hep açık olacak."
Elimin tersi ile gözlerimi kurulamaya çalışırken odadan çıkışını seyrettim. Sinirlenmişti. Benden değil kendinden bile kaçıyordu. Unutmak ne mümkündü. Lakin hayatta kalmak zorundaydı. Kalbine açılan bir yara ile hayatta kalması ise epey zordu.
🎭
Yetimhane davası için Hacer Gazel ve ekibinin araştırmaları devam ederken altından bir sürü pislik çıkıyordu. Doğrusu bu işin örgüte bağlanacağını az çok anlaşılıyordu ama böylesine dallı budaklı olduğunu düşünememişlerdi. O vakit her şeyle ilgilenmek durumunda da kalsalar dört elle çalışıyorlardı. Anıl ve arkadaşlarının yetimhaneden mezun olma dönemi geldiğinde daha fazla bilgi edinmişlerdi. Lakin yine de bu yeterli değildi. Daha fazla bilgi edinmek amacıyla Konya merkezde gezinen Hacer Gazel'in gözü Mevlana türbesine çarptı. Oraya gitmeyeli de çok uzun zaman olmuştu. Televizyona çıktığından bu yana daha sivil giyinmeye çalışıyordu. Bugün de kot pantolonunun üstüne kırmızı blazer ceket giymişti. Altın düğmeleri ve altın topuklu ayakkabıları parlarken kırmızı çantası kombini tamamlıyordu. Birkaç esnaf gezip yetimhane hakkında bilgi aldıktan sonra türbeye doğru yürüdü. Boş alana geldiğinde arkasını dönmesiyle geçen tramvayı görmesi bir oldu. Ve bu ona bir anıyı anımsattı.
Henüz bir çaylak iken ne olduğunu bilmediği bir hırsızla birlikte çıktığı o dava...
Haris ile birlikte araştırma yaparken seneler öncesine yine buradalardı. Ürkmüşlerdi. Korkmuşlardı. Hiçbir şey bilmiyorlardı. Lakin birliktelerdi. Şimdilerde yapayalnız kalmış gibi hissetmiyordu. Haris mutlaka bir yerlerde onun için dağ gibi duruyordu.
Ve o anda yavaşladı her şey... Farklı bir pencerede Haris adamları ile araçtan inip şehri gezerken önlerine bir seyyar satıcı çıktı. Takım elbiseli grup başta Haris olmak üzere bu seyyar satıcı ile duraksamıştı. Aslen sadece Haris'in dikkatini çekmişti ama diğerleri de emrinde olduğu için durmak zorunda kalmıştı. Haris seyyar satıcının pamuk şekerlerine bakarken çok eski bir anısına gitti.
Henüz bir çaylakken tecrübesiz bir polisle birlikte geçen günleri. Ona olan bağı ve tatlı anıları...
Aynı anda Hacer'in gözü doldu. Çenesi titredi. Haris ise belli etmeden pamuk şekerlere bakmaya devam etti. Dişlerini sıktı.
Hacer Gazel o kadar da dayanıklı değildi bu yüzden gözyaşları yanaklarına süzülmeye başladığında ağlamaya da başladı. Uzun zaman olmuştu kendinden geçercesine ağlamayalı. Omuzları sarsıla sarsıla ağlarken dizleri de onu taşıyamaz oldu ve yavaşça diz çöktü. Yere düşen çantası da elleri ile kapattığı yüzü de içi dışına çıkana dek ağlama istemesine engel olamıyordu. Etrafta görenler hemen etrafına toplandılar.
"Kızım iyi misin?"
"Ne oldu neden ağlıyorsun?"
"Yavrum biri bir şey mi yaptı?"
Hacer başına toplananları yavaşça iteklerken kendi iyice yere oturdu. Avazı çıktığı kadar ağlarken artık iyice dolup ve taştığını hissediyordu. Yüklenen yükler bir yerde taşıyamayacağı kadar ağırlık yapıyordu. Bıkmıştı belki de.
Haris ise gözlerine dolan nemi engellemek için kaşlarını çattı. Bu yeterli olmayınca bakışlarını sola çevirdi. Herkesin içinde gözyaşı dökmesi olağanüstü olacağı kadar izlenildiğini de biliyordu. Aslan'ın adamları her yerdeydi. Bu kadarcık bir duraksama bile sıkıntıydı aslında.
İçinde fırtınalar da kopsa yumruklarını sıkarak kendini toplayan Haris pamuk şeker satan seyyar satıcının önünden geçerken ardından onlarcası da geçti. Hacer ise epey zorlandı ayağa kalkmakta. Dizleri tutmadı. Ve sonunda ise kendini sürükleyerek oradan ayrıldı. Gözlerinden akan yaşlar sicim gibi akarken böyle bir şeye ihtiyacı olduğunu biliyordu. İnsan olmak sevmek, kalbi olmak üzülmek, aşık olmak yok demekti...
🎭
Aslan Merdaneli
Yeni gelen fotoğraflara bakarken Haris'in önünde durduğu pamuk şeker satan seyyar satıcıya dikkat kesilişine uzunca inceledim. Sıradan bir seyyar satıcıydı ve kesinlikle Haris gibi birinin dikkatini çekecek bir özelliği yoktu. O halde ne?
Onlarca fotoğrafı vardı. Her saniyesini kaydetmelerini istediğimden bu yana bakışları, dikkat kesildiği her şey kadrajımdaydı. Mutlaka ama mutlaka onun hakkında bir şeyler bulacaktım artık. Yumurta ağza gelmişti ve ya devam edecektim ya da bu diyardan gidecektim.
"Pamuk şeker..."
Bu bir ip ucuydu. Ama hangi konuda? Haris Çelik neden pamuk şekere dikkat kesiliyordu? Adamın çocukluğuna dair tek bir bilgi yoktu. Bu yüzden bu konu hakkında bir fikir yürütemezdim ama böyle bir bağ da bana çok uçuk geliyordu. Tüm fotoğraflara dikkatle baktığımda bakışlarını kaçırdığını, gözlerinin nemlendiğini ve gerildiğini anlayabiliyorum. Kesinlikle ama kesinlikle bu onu etkiliyordu. Fotoğraflara bakmaya devam ederken telefonum çaldı.
"Ne var Baran?"
"Efendim son iş de bozuldu."
"Nasıl bozuldu lan?”
"Hacer Gazel'i gecekonduda sıkıştırdık. Ateşe de verdik ama nasıl olduysa o maskeli geldi ve hepsini kurtardı. Son anda oldu her şey.”
"Nasıl kurtardı lan? Haberi nereden olmuş? Emniyeti mi takip ediyor bu? Emniyetin bile haberi yoktu. Hacer Gazel tek başına değil miydi? Tek alın dedim size?”
“Tekti efendim. Diğer polisler Emre ile Onur dışarıdaydı ama yine de maskeli içeri girdi.”
“Ne demek içeri girdi? Kim lan bu? Emniyetin izini mi sürüyor?”
"Öyle olması gerek efendim. Biz de anlamadık. Çocuklarla birlikte köşeye sıkıştırmıştık. Kapıları kilitli olan bir yerdi çıkmaları imkansızdı ama...
Telefonu kapattığımda fotoğrafları sertçe masaya fırlattım. Devamını dinlesem ne olacaktı. Hep aynı terane hep aynı beceriksizlik.
"Kim lan bu Maskeli it?"
Bu örgütün Hacer Gazel'i öldürmek için kaçıncı planıydı. Her birinde de bu köpek çıkıyordu karşımıza. Tam da olay anında orada oluyor en kritik noktada müdahale ediyordu. Kıl payı kaçırıyorduk istediğimiz sahneyi.
"Fikret! Çabuk bana Tufan ile Ortaç'ı çağır!"
Kapıda el pençe divan duran Fikret bir çırpıda Tufan ile Ortaç'ı çağırdığında ikili ızbandut gibi kapıma doluştu.
"Bu maskeli hakkında da rapor istemiştim hani bir bilgi gelmedi? Kimmiş bu da bütün planlarımızın içine s*çıyor?"
"Araştırmalarımız devam ediyor efendim ancak hakkında bir iz bulamadık. Her vakit ortaya çıkmıyor çıktığında da kazuistik bir şekilde hareket ediyor."
"S*çarım lan sizin kazuistiğinize!" Ayağa kalkıp her ikisine birer tokat attığımda sendelediler. "Ulan sizden edebiyat yapmanızı isteyen mi oldu? Alt tarafı bir çekirgeyi yakalayacaksınız. Dökülün lan! Hemen bana onun hakkında da bilgi edinin. Fotoğrafını mı çekiyorsunuz ne halt ediyorsanız edin yıkılın!"
Sinirle odamdan çıktığımda koridorda yürümeye başladım. O kadar sinirliydim ki yürüyüşüm bile aksaktı. Sadece maskeli değil Haris'in durumu da canımı sıkıyordu. Benim yıllar içinde elde etmeye çalıştığım makama bir sene dolmadan ulaşacaktı. Onca bedel ödemişken nasıl rahat olabilirdim?
Tüm öfkemle koridorda yürürken karşıdan gelen Haris'i gördüm. Zibidi gibiydi. Yürüyüşü salaş ve kendi de genç bir hippiye benziyordu. Örgütün onu alıp da başa koymasına anlam veremiyordum. Takım elbise giydiği zamanlar bile bir elin parmakları kadar etmezdi.
Birbirimizi görünce durduk.
Ağzındaki sakızı çevirip bana gülümserken kaşları ile selam verdi. Ondan öyle çok nefret ediyordum ki tiksinti ile karşılık verdim.
"Neden birlik beraberlik içinde değiliz diye düşünüyordum ah tam da Aslan Bey'in sinirli tavrından dolayıymış..."
Gözlerimi devirip yeniden ona baktım.
"Hiçbir esprisi olmayan Haris Bey mi söylüyor bunu?"
Kendimi beğenmişçe kollarını açıp omuzlarını kaldırdı. Bulunduğu noktayı kastederek "Eh geldiğim yer de fena sayılmaz ha ne dersin?" diye sordu.
Tebessümüm onu alaya almak içindi. Lakin asıl alaya alınan bendim biliyordum.
"Beceriksizliğimiz yüzünden örgüt yöneticileri bu toplantıda ikimizi de harcayacak haberin olsun..."
Bana doğru bir adım atıp ellerini pantolonun ceplerine koydu. Her şeyi çalmasıyla ünlüydü ama nedense benden hiçbir şey çalmamıştı. Onu defalarca denememe rağmen bir kez olsun eksilen bir eşyam olmadı.
"Beceriksizliğim diyecektin galiba? Bildiğim kadarıyla en sonki toplantıda senden maskeli şövalyeyi yakalaman istendi. Bu sefer de bir şey bulamazsan Adnan Bey seni ne yapar bilemem. Sonuçta ben olsam bunca süre zarfında bir halta yaramayan köpeğimi yenisi ile değiştirirdim." Omzumdaki olmayan tüyleri elinin tersi ile temizlerken dokunuşlarından nefret ediyordum.
"Son olaydan haberin mi var?"
"Hangi son olay?"
Gözlerine baktım bilmiyordu. Nitekim haberlere de düşmemişti henüz.
"Adamlarım yine Hacer Gazel'i öldürmeyi başaramadı. El birliği ile hareket etsek de Maskeli Şövalye denilen pislik mutlaka bir yerden çıkıyor. İlk önce onu öldürmeliyim."
Omuzlarını umursamazca salladı. İlgilenmiyordu. Bu görev bana verilmişti ve başarısız olsam daha çok hoşuna gidecek gibiydi. Onu tanıyordum. Beni alt etmek için elinden geleni yapardı.
"Hacer Gazel neyse de çocukları da kurtarmış. Bu adam iyice darağacını hak etti."
"Darağacı dediğin şey bir gecekonduya sığmaz ki? Madem onu alt edeceksin geniş bir daireye sıkıştır. İşte o zaman alt edersin. Eh takip de olsak bir şekilde aynı yolun yolcusuyuz değil mi? Bu iyiliğimi de sakın unutma."
Eliyle omzuma hafif hafif vurup beni teselli ettiğini sanarak uzaklaştığında ayaklarımdan başlayarak kulaklarıma kadar kan sıçramıştı içime. Bu nasıl oluyordu bilmiyorum ama Haris tüm sinirimi bozuyordu. Bozuk bir yoğurt gibi küflenmiş ve mayhoş bir tat bırakıyordu ağzımda. Tam alnının ortasından vurmak ve leşini yere sermek istiyordum. O ise her adımını dikkatli atıyordu. Ona karşı bir hamle yaparsam örgüt de benim işimi bitirirdi. Bunu o da çok iyi biliyordu.
Burnumdan nefes alırken sinirden yumruklarımı iki yana sıktım. Arkamda ıslık çalarak yürüyordu. Keyfi her daim yerindeydi ve benim gibi gergin biri için bu da bir pislikti. Onun bu vurdum duymaz halleri içimi kemiriyordu. İmkanım olsa bir avuç toprakta boğacaktım.
Ama sonra bir şey oldu...
Kendi yoluma gitmek için bir adım atmıştım ki aniden durdum.
Bu durum henüz medyaya düşmemişti. Taze, taptazeydi. Sadece ben telefondan bildirilmiştim. Haris de bilmediğini belirtmişti.
Gözlerim sonuna kadar açılırken yavaşça arkamı döndüm. Haris büyük bir keyifle yolunda yürümeye devam ederken ona baktım. Kuşkuyla kıstığım gözlerim onu tamamen içine kıstırmıştı ki kaşlarımı çattım.
"İyi de ben hiç gecekondudan hiç bahsetmedim ki?"
Yüksek voltaj bir elektrik akımı tüm hücrelerimi kapsamışçasına sarsıldığımda kalbim depreme tutulmuş gibi son sürat atmaya başlamıştı.
🎭
Yine yorumlarda azalmalar oldu. Yalnız bırakılıyorum. Her hafta bölüm yazmak istiyorum ama lütfen buraları ıssız bırakmayın. Bu bölüm biraz ara bölüm gibi oldu. Yine ileri sardım kurguyu ama merak etmeyin geri sarıp arada kalan davaları da tamamlayacağım. Sonrasında buradan devam edeceğiz yine.
Gidişat hakkında da konuşalım fikirleriniz neler?
Bir açık fark ettim ki yetimhaneyi başta Ankara yazmışım ama Konya polisi müdahale etmiş. Orayı yeni fark ettim. Düzenlemem gerekecek.
Onun dışında aklınıza takılanlar varsa sorun lütfen.
Sizi seviyorum yeni bölümlerde görüşmek üzere…
HaKuGu 💖 |
0% |