Yeni Üyelik
16.
Bölüm

16 | beklenti

@halempa

Omuzlarındaki kaslara abanan sivri iğneler gibi bir gerginlik hissediyordu. Ve salondaki eski, yıpranmış döşemelerin üzerine basılıp sinir bozucu cılız bir inleme gibi yükselen gıcırtı sesini duydukça bu sivri gerginlik giderek çoğalıyordu. Alabildiğine asık bir suratla salona girdi, arkasından onu takip eden topuklu ayakkabı sesleri eski döşemenin homurdanmalarına şenlik katıyordu. "Burası salon, sağ tarafta boş bir oda var." Dedi ve onu takip etmesini umarak sağ tarafa yöneldi. Kullanılmamış odanın kapısına varınca kapıyı açtı, girişte durdu ve kadına döndü.

Kadın, daha söylemesine gerek kalmadan bir bakışta sorunu anladı. Saçlarının rengine zıt düşen koyu renkli kaşları, memnun olmamış bir ifadeyle çatıldı. Aralarında bir metre mesafe kala durdu ve odanın içerisine memnuniyetsiz bir bakış attıktan sonra "Yatacak bir şey yok." dedi.

"Evet..." Sorunlarla dolu gecenin muhtemelen ilk büyük sorunu buydu. Evet, doğal olarak bir yatak vardı ve yatağını paylaşacak türde bir adam da değildi kendi. Karşısında güzel olsun, kadın olsun, aklını bocalatacak bir sebep olsa bile öncelik daima adamın derinlerindeki şüphe olurdu; konfor ya da zevk için o sınırı kıramazdı. Nitekim bir kadınla seks ihtiyacı dışında sebepsiz yere yatağını paylaşacak cinsten uyumlu birisi de değildi. Ya da o derece uyumlu olmanın normal olduğuna inanmıyordu. Gerçi şu an oldukça garip bir durumdaydı. Ömründe bir kere bile aklına gelmeyecek kadar garip bir durum... Geçmişte kalmış önemsiz bir komşuluk mazisi olmalı, diye düşündü.

Kafa derisi uykusuzluk sinyalleri veriyordu, uzun kemikli parmaklarını fildişi tarağın tırmıkları gibi saçlarının içinden geçirdi. Bir yandan da dağınık zihnini toplamaya çalışıyordu. "Bu oda boş, varsa ihtiyaçlarını gidermen için uygun diye düşündüm..." Kadının eğlenceye akan gecelerden fırlamış kıyafetine baktı. Nasıl olsa insancıl bir uyku için üstündeki şatafat deliliğini çıkarması gerekecekti. Ve bunun için kadının odaya ihtiyacı olacaktı. "Uyumak için de şuradaki üçlü kanepeyi kullana-"

"Hmm. Tamam." Dedi kadın birden. "Bayağıdır üstümde bu elbiseyle dolaşıyordum, oda gerçekten iyi olur." Sonra bir süredir usulca gözden geçirdiği hamağa gözünü dikti ve "Şu hamakta uyuyabilirim." dedi. "Yatak hazırlama, kanepe kurma derdine gerek olmaz diye düşünüyorum. Zaten gecenin geç saati seni bu kadar zahmete soktum! Gerçekten çok mahcubum. Hazır hamak kuruluyken orada uyuyabilirim, hem dağınıklık da olmaz."

Adamın ağzı bir karış açık kalmıştı. Yatağını paylaşmamak uğruna gerekirse bu kadını sandalyede sabahlatmayı düşünüyordu ama ne tür açıklama yapacağına karar verememişken kadının pratik zekası karşısında apışıp kaldı. Kadının bir yandan durumu olgun tavırla idame etmeye çalıştığını fark ederken bir yandan da ister istemez bu tavrına hayran kaldı. Ancak yine de sorun vardı, kadının bilgisizliğinden gelen özgüvenle karar vermiş olabileceğini düşünüp "Benim için sorun değil ama, hamakta uyuyabilmek için sırtın alışık olmalı." diye uyardı. "Üçlü kanepe var, onda daha rahat uyursun. Emin ol kanepe hamaktan daha rahattır."

Kadın gözünü kırpmadan hamağı süzerken "Sorun değil, ben hamakta uyumaya alışığım." dedi. "Bacaklarımı uzatamadan uyuyamıyorum, bakınca da kanepenin boyu bana göre kısa duruyor. Hamak bayağı büyük, sanırım kanepede olduğumdan daha rahat ederim."

Kadının etrafına yaydığı dalga gibi mutlak özgüven hissi şüpheye mahal vermiyordu. Ve onu etkilenmişti. Daha fazla tartışmanın anlamı kalmadığını düşündü ve "Peki," dedi. "Sen bilirsin. Ah, şey..." Asabı bozuk kafa derisini hınçla ovaladı. "Uyku sersemliğinden doğru dürüst düşünemiyorum." Diye mırıldandı.

Uykusuzluktan ateş saçan gözlerini ayaklarına dikti ve farkında olmadan ne yaptığını bilmez bir dalgınlık haline büründü. Ancak saniye bile denemeyecek o kısacı anda yumuşak tıkırtı sesleri duydu, rengi solmuş döşemede uyumsuz duran çıplak ayaklarının önünde bir çift zarif, ince bilek gördü. Düşünmeye kalmadan başını kaldırdı ve ona uzanan eli gördü. Kadın, ondan evvel davranamamış olsa da çenesini hafifçe tutup yukarı kaldırmasına eşiklik etti, bu kısacık bir an sürse bile sonrasında elini çekmedi, adamın kirli sakallı çenesini kavramak denemeyecek kadar hafif bir dokunma eşliğinde tutmaya devam etti.

"Teşekkür ederim, bu kadarı yeterli." Ardından gözlerindeki değişimi gördü: kadının gözlerindeki o rahatlatıcı kahve kokusu gibi, ama kokusu olmamasına rağmen sıcacık halelerin solup kayboluşunu. Damarlarında sıcak sudan soğuk suya girmek gibi bir etki yaratmıştı bu: bir anda hiç tanımadığı birini deja vu yaşayarak tanıdığını ve çok iyi tanıdığı birini hiç tanımadığını fark etmeye benziyordu. İlginçti. Bu kadının doğa üstü bir şeyler taşıdığına dair anlamsız bir kuruntu yaşadı. Anlamsız olduğuna inansa bile içten içe hissettiğini biliyordu.

Kadın, az evvelki ruh haliyle bariz çelişen bir tavra bürünerek geriledi. Adam okyanusun dibinde boğulduğunu yeni fark etmiş gibi derin bir nefes aldı. Üzerine yoğunluğuyla çökmüş bu histen kurtulmak için aklına gelen ne varsa peş peşe söylemeye başladı: "Aklıma şimdilik bir şey gelmiyor ama bir ihtiyacın ya da sıkıntın olursa ben karşıdaki odadayım. Kapıya vurman yeterli, çekinme. Başka bir sorun yoksa gideyim."

Kadının az evvel gözlerinde kaybolan yeşilimsi dalgaların yerinde donuk ve ışıltısız bir sis vardı. Dudakları ince bir çizgi halini almış, garip, kapalı bir yüz ifadesine bürünmüştü. Ancak bakışlarının yoğunluğu hala tüylerini ürpertiyordu. Hiçbir şey söylemeden başını iki yana salladı.

Aldığı sessiz cevaptan sonra hızla kadının yanından geçip odasına gitti. Yatak odasının önünde durakladı ve kulpa uzanmış açacakken eli o noktada asılı kaldı. Döndü, eşya kıtlığı yüzünden alabildiğine geniş görünümlü salonun karşısına baktı. Kadın, omzundaki ona zorluk çıkardığı görünüşünden belli şişko çantayla birlikte odaya girmek üzereydi. Adeta seyredildiğini hissetmiş gibi bir anda dönüp ona baktı. Bu hassas tepki karşısında ürperdi. Ayaklarını gizemli bir güç yere mıhlamıştı, arkasına dönemez oldu ve hiçbir şey yapmadı. Sadece bakıştılar. Kadın, o naif ve garip hal ile bir kez daha gülümsedi. Gülümsemeyi yarım bir baş sallamayla karşıladı. Odasına girerken içinde peyda olan karmaşık hisleri de odaya aldı, göz ucuyla son kez kadının yine o garip bakışlarla kendini seyrettiğini gördü ve daha fazla sorgulamamaya karar vererek kapıyı kapadı.

Gecenin devamı boyunca Sırma'nın Deniz'i son görüşüydü bu.

Durdurulamaz bir merak. Korkunçluğu büyüklüğüne ait olan körkütük bir arzu.

Yalanlarla uyutmaya çalıştığı bir yabancının evine yalanlarla girmeyi başarmıştı. Ama gözlerinden akan körkütük sevdasını yalanlarla bastıramayacak kadar örtemediği akıl almaz bir heves vardı. Sırma kendi durumunun gayet farkındaydı.

Sırma sürünüyordu.

Fakat ikiye bölünmüş ruhunun bastırılıp gizlenmekten nefret eden tarafını dinlemeyi tercih etmişti. Ve şimdi buradaydı.

Deniz odasına çekilmişti, Sırma orada ne kadar olduğunu kestiremediği bir süre boyunca aralarındaki izolasyona sebep olan kapıyı seyretti. Tatlı bir azabın çiçekleriyle dolu derin bir denizi andıran bakışlarında zafer ve hayal kırıklığı bir aradaydı. Tahmin ettiği gibi, ona gayet soğuk davranmıştı. Ama sebebini tahmin edebilmesine rağmen gerçek canını yakıyordu işte.

Deniz'e şimdilik tüm yalanlarını yutturmuştu; ya da gibi görünüyordu. Hedef aldığı adam, tam olarak Raziye teyzenin söylediği gibi soğuk ve herkesten uzaktı. Sırma sahip olduğu bilgi ve yalan söyleme potansiyeli ile Deniz'in zihnini doldursa, onu kardeş olduklarına ikna etse bile büyük ihtimalle sonuç bu olacaktı: kısa bir konuşma ve sonra kabuğuna dönmek.

Deniz, evine hiç tanımadığı ve güvenilir olup olmadığını sorgulamaksızın sadece doğru olanı yaptığına inanarak Sırma'yı almıştı. Üstüne, onu kendi evinde ağırlıyor değil de sanki şirketteki yeni elemana çalışacağı ofisi gösterip kendi ofisine çekilir gibi davranmıştı. Bunun yanı sıra gecenin köründe evine aldığı yabancıyla ne yapacağı durumunu sorgulamaksızın odasına çekilmişti. Sırma içinde bulunduğu durumun hafif şaşkınlığını ve burukluğunu yaşıyordu; Deniz'in vurdumduymazlığının yanı sıra kapıda karşıladığı andan itibaren adamda hissettiği doğal yabanilik, iletişim kurma fırsatını körelterek azaltmış, Sırma bir parça sohbet etmek bir yana derdini bile anlatamadan Deniz'in dört duvarlı yuvasına sinişini seyretmişti.

Şimdi koca salonda yankılanarak derisine çarpan soğuk yalnızlık ile baş başaydı. Beklediğinden yüksek bulduğu tavanı ve duvarları seyrederek bir süre kendine verilmiş odanın girişinde oyalandı. Gözleri defalarca kez o malum kapıya gidip geldi, defalarca kez kör cesaretini bu kadarı da fazla, diyerek dizginlemeye çalıştı. Kapısını çalıp o anlık bir sorun uydursa bile Deniz yine aynı tavrı takınacak ve kısa süre sonra yabanıl duvarların arkasına çekilecek, yine kapı suratına kapanacaktı. Tekrar tekrar aynı saçmalığa yeltenip kozlarını tüketmenin manası yoktu...

Dertli bir iç çekti, umutsuzluğu kör cesaretini boğarak susturmaya başlamıştı. Artık uyuma vakti, diye düşünüp kendine ayrılmış boş odaya girdi. İlk iş evin her köşesine sinmiş sessizliğe abes düşen stilettolarını çıkarıp bir köşeye koydu. Çantasını duvara yasladı ve onu giderek zorlayan elbiseden soyundu. Derisini saatlerdir sıkıştıran kumaş kafesten kurtuldu ve sonra gevşemenin keyfini sürercesine yarı çıplaklığına aldırmaksızın çantasını kurcalamaya başladı. Gözüne ilk takılan parçalar, yumuşak ve ışıltılı rengarenk deniz dalgaları gibi parıldayan, belki müstehcen denebilecek ebatlarda ama egzotik renkleriyle bizi seyredin diye seslenen saten gecelikler oldu. Ananenin evinde geçen hayal dolu günler aklına geldi. Belki de bir umut, aklını uçuran o hayallerin gerçekleşeceği günü ummuş ve bu gecelikleri yanına almıştı.

İnandığı aşk uğruna da olsa bedeniyle göz boyamaya çalışmanın alçaltıcı olduğunu düşündü. En önemlisi, ne denli zehirli bir yol olduğunu ve içinin bir o kadar boş, gelecek ya da uzun vadede anlamı olmayan bir yöntem olduğunu biliyordu. Ona ait olduğunu düşündüğü aşkı tam olarak elde edebilmek için yalanlarla dolu bir çuvala dönüşmüş olsa da seks cambazı olmanın faydası yoktu.

Yanına her zamanki kullandığı standart pijamalardan bir tane almıştı, onu giyindi. Elleri yapacak bir iş bulmak ister gibi pijamasında gezinirken etrafında dönüp bakındı. Sessizlik cidden kulak doldurur ölçüde fazlaydı ve bu garip bir şekilde tetikte olmasına sebep oluyordu. Sanki bir şey olmasını beklermiş gibi anlamsız bir his.

Elbisesini katlayıp çantaya koydu ve çıplak ayaklarının yere değerken çıkardığı su damlasına benzeyen ses eşliğinde odadan çıktı. Salonun en sol köşesindeki pencerenin önünde fileden hamak vardı. Kanepeden yastık aldı ve eski bir dost ile kucaklaşır gibi eli alışmış bir tavırla hamağa uzandı. Yastığı başının altına koydu ve yukarıya doğru uzanan bacaklarını üst üste attı. Dışarıdaki havanın ılık olması evi de yorgan içi gibi sıcak etmişti, sanki kalorifer yanıyordu ama sebebi aslında havadaki nemli sıcaktı. Şöyle bir hatırlayınca, Deniz o kadar vurdumduymaz tavırlıydı ki uyumak için battaniye ve yastık ister mi diye sormamıştı bile. Sırma'nın bu durumu fark edişiyle aklı karıştı.

Elini çenesine dayamış, o sırada yavaş yavaş sallanırken pencereden göğü seyrediyordu. Kaşları çatıldı. Deniz gerçekten görmezden gelemeyeceği kadar umursamazdı belli ki. Neyse ki bu gecelik hava idare ederdi. Sırma soğuğun aksine sıcaktan bunalabileceğini düşündü.

Ekim ayına rağmen bitmek bilmez bir yaz havası vardı.

Uyumadan önce malum kapıya son kez baktı. Gözlerindeki buruk sevinci ve hüzün karmaşasını o kapının ardında hissettirmek istiyordu. Sonunda pes etti ve gözlerini yumdu. "İyi geceler Deniz."

Loading...
0%