@halempa
|
Kalbinin üzerine derin bir bulut inmiş gibi hissettiren rüyadan uyandı. Nefes nefese kalmış olduğunu farketti. Gözlerini açınca önünde beliren görüntü, az evvelki karmaşanın tam tersi sadeliğe sahip, ona tanıdık gelen tavandı. Göz ucuyla göğsünün körük gibi inip kalkışını görebiliyordu. Ensesinden boynunun eteğine kadar inip köprücükkemiklerinde birikmiş ter tabakası soğumuştu, uzun süredir terinin üstünde defalarca kez birikip soğuduğu hissi veriyordu. Rüyayı gözlerini açtığı andan itibaren unutmaya başlayan zihninin aksine bedeni, her zerresinde hala hissetmekteydi. Bir insanın doğal uyku süresince ondan fazla rüya gördüğü ve bunların çoğunu unuttuğuna, ancak uyanmadan önceki bir ya da iki rüyanın kısa zamanlı zihne kaydedildiğini duymuştu; ancak Sırma'nın rüyası bu teoriyi çürütmeye yetecek türdendi. Şok içindeki kocaman açılmış gözleri tavanı seyrediyordu. Ne gördüğünü hatırlamaya çalıştı. Uzun japon parşömenleri andıran, yatay doğrultuda uzanarak devam eden siyah beyaz minyatürlere benzer bir görüntü anımsadı. İncecik sarı çizgi halinde bir ışığın fotonları arasına sıkışmış kartpostal gibi onlarca anılar, olaylar, küçük kaoslar dizilmişti ve sonsuzluğa doğru düzen bozmaz bir sıra halinde ilerleyip kayboluyordu. Sırma zihninde hatırladığı bu bölük pörçük görüntünün karmaşasını çözemeyeceğini o an anladı ve bu karmaşa dizesini daha fazla düşünmemeye karar verdi. Pes ederek gözlerini yumdu ve çığrından çıkmış nefesleri düzene girene kadar sessizliği dinledi. Pürüzlerden arınmış sessizliğin içinde kulaklarını da uğuldarken buldu. Sakinliğine kavuştukça uğultunun şiddeti giderek azalıyordu. Sonunda sessiz ve sakin ortama uyum sağladı ve gözlerini açıp etrafına baktı. Şuurunun çalkantısından nerede olduğunu unutmuş ve kendini bir an yıllarca yatmaya alışık olduğu genç kız yatağında, pembe takımlarla dolu eski odasında sanıp rahatlamıştı. Ancak bedeni file salıncağın içinde sağa sola sallanıyor, gece lambası olmamasından sebep bir süre önce açık bıraktığı florasan lambanın ışığı sevecenlik ve konfordan uzak evin yavan duvarlarına vurup gözlerini kamaştırıyordu. "Evim değil..." Diye mırıldandı. Sesinde hayal kırıklığı ve hissettiği rahatsızlığın kırıntıları vardı. Bedenini ileri iterek hamakta doğruldu ve yukarı uzanmış bacaklarını merkeze çekip ortada bağdaş kurdu. Ellerini yüzüne kapatıp sırtını kamburlaştırdı ve tüm o duyguları hissetti: panik, endişe, nefret, karmaşa, pişmanlık... "Burada ne işim var benim?" Sesi, üzerine örtülmüş ellerinin altından boğuk çıkmıştı. Kalbi atların cirit atıp tepindiği bozkır toprakları gibi eziyet içerisinde gümbürdüyordu. "Niye buradayım?.. Ne yaptım ben?.. Niye?.." Fildişi duvarlarda yankıyan kısık sesi, yuvadan düşmüş kuş yavrusunun soğukta giderek cılızlaşan çığlıklarını andırıyordu, her kelimede biraz daha alçalıyordu. "Niye bunu yaptım ki?.. Niye?.. Niye?.." Hızla hamaktan çıktı ve deli gibi etrafına bakındı. Bir şey, onu kendine getirecek bir şey bulmaya çalışıyordu. Bu mantıksızlığın batağına düşmüş kendini daha fazla dibe batmadan dışarıya çekip çıkaracak bir el bulmalıydı. Pencereye dönünce karşıki evin yanan ışıklarını gördü ve durdu. Sırma, kurtarıcısını bulmuş hissetti ve o an yapması gerekenin Kaşif'e gitmek olduğuna karar verdi. Hatta en iyisi hiçbir şey söylemeden çantasını koluna takıp bu evi terketmekti. Eve girdiği an sebebini bilmeksizin onu ferahlatan fildişi duvarlar şimdi göğsüne ağır bir his çöküp hırıltılar içerisinde solumasına sebep oluyordu. Uyandığında kendini ananenin evindeki ergen odasında sanmanın gafletine düşüp oluşturduğu sakinlik ufalanıp ayaklarına dökülmüş, göğsünü karabasan gibi sıkıştıran endişe ve panik yükselmeye başlamıştı. Deniz'in ona verdiği odaya hışımla daldı ve çantasını içindeki kıyamet dolusu eşyaya rağmen çapul gibi omzuna atıp salona çıktı. Merdivenlere doğru gidiyordu ki bacaklarında ne olduğu belirsiz bir soğukluk hissedip durdu. Olduğu yerde donup kaldı. Bacaklarının derisinde ona bir şeyler anlatmaya çalışan fısıltılı meltemler gibi akıl almaz bir his dolanıyordu. Çoktan delirmişti ve şimdi mi farkediyordu? Hala uyku sersemi olabilir miydi ki? Kafası karıştı. Sanki karar verme yetisi bulanıklaşıyordu. Üzerine bir ağırlık çöktü ve az önceki ateş kadar hararetli fikirleri o an abartılı geldi. Niyeyse ağırdan almaya karar vermişti. Belki de zihni bu doğaüstü fenomeniyi bir işaret olarak algılamak istemişti çünkü, homurdanarak geri döndü. Az öncekine kıyasla kırılmış bir hevesle odaya gitti ve çantayı yerine bıraktı. Merdiveni inmeden önce üst katın kapısını arkasından kapanmayacak şekilde bırakmaya özen gösterdi, kirişine salonda bulduğu bir çift terliğin tekini koydu, ardından elindeki diğer terlikle ahşap merdivenleri gıcırdatarak aşağı indi. Dış kapıyı açarken çıkacak sesi önceden tahmin edip süngüyü olabildiğince yavaş çekti. Deniz horlayarak uyuyor olabilirdi ama demir kapıdan çıkabilecek yüksek bir ses yüzünden uyanabilirdi; ki Sırma gerçekten uyuduğunu da bilmiyordu. Öteki terliği de dışarıdan görülmeyecek şekilde dış kapının arasına sıkıştırıp üzerine doğru kapadı ve kapıyla kiriş arasında sokaktan geçen herhangi bir gece ayyaşının göremeyeceği kadar ince bir boşluk oluşunca gönül rahatlığı içerisinde Kaşif'in evine yöneldi. Kaşif'in demir kapısını ironik fakat benzer şekilde bir parmak kadar açık halde bulunca ister istemez gülümsedi. Yavaşça itip içeri girdi ve örtmeden önce son bir kez Deniz'in ışığı açık pencerelerine baktı. Sorun yok gibi görünüyordu. Ancak Sırma'nın içindeki gerginlik azalmıyordu. Eve girince hızla merdivenleri çıkarak "Kaşif!" diye seslendi. "Kaşif!" "Her zamanki yerdeyim." Kaşif'in enerji yoksunu fakat yumuşak sesini duyduğu an içideki gerginlik bulutları dağılmış ve göğüs boşluğunda pembe kuvarslı bahar çiçekleri filizlenmişti. Sırma tahmin ettiği üzere Kaşif'i dağınık salonun ortasındaki kanepede buldu. Kaşif, üç kişilik kanepenin bir ucuna oturmuştu ve geri kalan kısmına beyaz çarşaf gibi serilmiş kağıtları incelemekle meşguldü. Sırma girişte durup onu gördüğü an göğsündeki ağırlığın azaldığını hissetti ve doğru yerde olduğunu anladı. İçindeki utanç ve pişmanlığı söndüren huzuru hissettikçe zihninin berraklaştığını fark etti. Bunu yapanın her zamanki gibi Kaşif olduğunu biliyordu. Çıplak ayaklarının sessizliğe hoşgörüyle selam veren naif sesleri eşliğinde, dağınık kirpi saçlarının aksine varlığıyla sorunları düzene koyan Kaşif'in yanına gitti. Kaşif, başını bir kez olsun kağıtlardan kaldırmadan Sırma'nın dertlerini boca edişini dinledi. Sırma anlattıkça yüzü kızarıp ateşlendi, yaptıklarının utancını fark ettikçe bedeni kendi yağının ateşinde kavruldu; bazen soğuduğunu hissedip titredi ve bazı kelimeler dilinden dökülürken sanki sırtına buzlar döküldü. Ancak Kaşif, Sırma ateş püskürüp karardıkça aklaşıp durgunlaşıyordu. Yüzündeki kırışıklıklar, Sırma konuştukça azalıp soluklaşmıştı. "Buraya dönmelisin." Elindeki kağıdı hiçbir ifade okunmayan gözlerle incelerken bunu söylemişti. Açıkçası Sırma'nın daha fazla söyleyebilecek bir cümlesi kalmamış, sessizleşmiş ve Kaşif'in ona bir yol göstermesini beklerken bunu duymuştu. "Bu akşamki deliliğini gördükten sonra artık sen de ben de anlamış olduk sanırım, sen iyileşmemişsin. Aksine zihnin romantizm ve tehlikeyi birbirine karıştıracak kadar bulanmış. En azından geç olmadan buraya geldiğine seviniyorum." Sırma dudaklarını mühür gibi birbirine bastırmış, ayaklarının altındaki halı desenlerini seyrediyordu. Azar yerken halının desenlerini seyretmeye koyulan çocuklar gibiydi ancak, o utancını unutmak için bir nesneyle zihnini oyalamaya çalışan çocuklardan değildi. "Tehlikeli olsa bile onun yanındayken evimde olduğumdan daha iyi hissettim. Hayır... Uzun zamandır ilk defa yaşama sevinci duymama sebep oldu, böyle bir duygunun var olduğunu bile unutmuşum. Belki kafamda büyütmüş olabilirim, bir anlık bir şeydir diye düşünüp geçiştirmeye çalıştım. Yemin ederim. Sindirebilirim sandım... Ama Deniz'i gördüğüm andan itibaren huzurum kalmadı." Zihninde geçen hafta balkonda kitap okumaya çalışırken defalarca kez kitabı kapatıp tekrar başladığı, içindeki huzursuzluk ile Kaşif'in de keyfini kaçırdığı an belirdi. "Sakinleşmek için ananemin evine gittim. Sonra bir gün aynaya bakınca kendimi hasta etmekten başka hiçbir şey yapmadığımı gördüm. Halimi görsen sen de korkardın, bu sefer cidden hastaneye yatırılman lazım derdin." Gözleri derin bir çukura sabitlenmişti sanki, yüzündeki alaycı ama buruk gülümseme ağırca çöküp silindi. "O'nsuz eriyorum sanki. Önceki halimden bile beter, daha fena haldeydim." "Peki, tüm bu zorlukları yaşıyorsun. İnkar etmiyorum, elbet yaşıyor olabilirsin. Ama sana sadece buraya dön dedim, ananenin evine gitmeni değil. Daha normal şartlarda tanışmanın bir sürü yolu var. Evin penceresi var sonuçta değil mi? Sabah akşam onu görebilirsin. Aşağıya inip her gün selam verebilirsin." Sırma bir an şüpheyle Kaşif'i süzdü. "Sen bu olanları kabulleniyor musun? Hastaneye yatırılmam için ısrar edersin sanıyordum." "Ne fayda. Artık sana söz geçiremiyorum. Yatırılsan oradan da kaçmaya kalkarsın. Kaçamazsın gerçi ama inatla iyileşemeyeceğini biliyorum. Elimden bir tek bu geliyor, en azından bir süre sakinleşmen için sana destek olmaya çalışıyorum." "Ciddi misin Kaşif? Sanki konuşan sen değilsin, o kadar anormal ki..." "Dalga geçme. Seni hiçbir zaman ikna edemedim ki. Neye şaşırıyorsun?" Sıkıntılı bir iç çekti. Ellerini kanepenin kumaşına bastırdı. "Peki, tamam da... Bu sefer... Bu sefer bildiğimiz gibi olmayabilir. Mutluyum bir kere. Ama deli gibi de pişmanım. Sanki onca yılın ardından doğru dürüst mutlu olabilmem için bir bedel ödemek zorundaymışım gibi bu pişmanlığı yaşıyorum." "Canını sıkma. Tanıdıkça herkes gibi o da gözünde normalleşecek." Kaşif, Sırma'nın ne yaşadığını iyi biliyordu, çok iyi biliyordu. Boğuk bir sesle "İçinde küçük bir kıyamet kopmuş gibi geliyor olsa da." dedi. "O hissi hiç bilmediğin için sana öyle geliyor." Yaşlı adam birden elindeki kağıdı buruşturup attı ve sinirli bir sesle "Tamam." dedi. Bir zamanlar renkli olduğunu söyleyen grileşmiş gözler buz gibi bir ifadeyle Sırma'ya dikildi. "Diyelim ki yine hastalandın. Ya da daha kötü oldun. Diyelim ki bunların hepsi oldu. Ama ben hala yanında olacağım." dedi. Bacaklarını ileri geri sallayarak kısa bir süre sessizce düşündü. Kaşif'in kelimeleri kulağa hoş geliyordu ama işe yararlılığı şüpheliydi. Geçmişte işe yaramış olsaydı şimdi bu halde olmuş olur muydu ki? "Ama buraya geri dönmem şartıyla değil mi?" "Evet. Buraya dön. Çok sıkıntılı bir şey deniyorsun, bunu hemen bırakmalısın." Sırma'nın cevap vermesi yine uzun sürdü. Sallanan bacaklarını izlemek için öne eğilmişti, saçları gözlerinin önüne düşüyordu. Kaşif'in delilik, sıkıntılı şey dediği olay yüzünden boyadığı saçlarına baktı, sonuç itibariyle yine emekleri boşa çıkmıştı. Kaderi zaten hiç şaşırtmazdı. Hiçbir zaman emek verdiği bir durumdan fayda görmemişti. "Tamam." Bir süre Kaşif'in yanında hiçbir şey yapmadan sallanarak vakit geçirdi. Kaşif aldığı cevabın ardından memnuniyetle işine dönmüş, kağıtları kurcalıyordu ama Sırma memnuniyetsiz bir tereddütteydi. Aklı Kaşif'in söylediği ne varsa doğruluyordu. Ancak bedeninin geri kalanı isyan etmek üzereydi. Sessizce sallansa da içindeki köpürmeleri sakladı. Yapmak zorundaydı. Oraya dönmeden önce henüz Kaşif'in evindeyken biraz keyif çatmanın kendine iyi gelebileceğini düşündü. Aklına kekik çayı yapmak gelmişti. "Biraz kekik çayı yapayım. Gece vakti iyi gider, ne dersin?" Hevesle başını kaldırıp ona bakmışken o an gördüğü şey karşısından şaşırıp kaldı: birkaç dakika evvel Sırma içindeki katranı kusuyordu ve Kaşif'in yüzünde bir kağıdın yansıması gibi oluşan beyaz ışıltı yok olmuş, onun yerine adeta kızgın kara bulutlar inmişti. Sırma kaşla göz arasında oluşan bu tezatlık karşısında kanı donmuşçasına donakaldı. Kaşif'in o güven verici huzurlu yüzü şimdi normal teninin bile rengini kapatan olağanüstü bir koyuluğa bürünmüştü. Sırma, ürpertisini sesine yansıtmamaya çalışarak alçak bir sesle "Neyin var?" diye sordu. Kaşif sesini çıkarmadan önündeki kağıdı okumaya devam etti. Sırma kağıttaki uzun paragrafları ve kaligrafiyi andıran okuması zor harfleri görüyordu ancak ne yazdığını anlayamıyordu. Okuyabilmek için eğilirken Kaşif bir anda keskin bıçakları andıran gözlerini ona çevirdi ve "Geç oldu, çay için uygun zaman olduğunu sanmıyorum." dedi. Sesinde Sırma'yı afallatan bir ruh tezatlığı vardı; onu dinlerken sakinliğiyle huzur yayan Kaşif şimdi tamamıyla ters, ürkütücü bir his yayıyordu. "Hmm. Senin yine heyheylerin gelmiş." Dedi Sırma, olayı anlamıştı. Ürkütücüydü ancak çoktan alıştığı bir durumdu bu: Kaşif'in yazma havası gelmişti. Kaşif bir tepki vermeden kanepedeki kağıtları karmaya başladı ve "Eşyalarını almaya gitmeyecek misin?" diye sordu. Öfkesi sesine yansıyordu. "Gideceğim de sanki anormal bir durumun var; seni hiç bu kadar gergin görm-" "Hemen almaya gitsen iyi olur." Bu emrivaki ses karşısında Sırma'nın tüyleri ürperdi. Lafını ikinci kez duymaması bir yana Kaşif'in bu kadar keskin bir sinire büründüğünü ilk kez görüyordu. Bir gariplik vardı. Sırma onun bir şey yokmuş gibi kağıtları toparlamasını ve sehpaya koyuşunu kafası karışmış bir ifadeyle seyretti. "Tamam, gideceğim dedim. Bir garip davranmaya başladın." Kaşif "Garip davranmıyorum, sadece yazmam gerek." diye kestirip attı. Sırma gözlerini yumup bıkkın bir nefes verdi. Bu hareketin ne demek olduğunu iyi biliyordu, Kaşif'in yazma zamanı geldiğinde diyolog asla devam etmez, ancak Kaşif iletişim kurmaya karar verdiği zaman devam edebilirdi. Sırma, üzerinden yazma aksiliği geçene kadar büyük ihtimalle bu meseleyi unutacaktı. Ama şimdilik, Kaşif'in öylesine birden bire aksileşmediğinin farkındaydı. Neredeyse kendinin bile zor duyduğu isteksiz bir sesle "Birazdan dönerim." dedi. Sırma salondan çıkarken Kaşif'in onu izleyen bakışlarından habersizdi. Kaşif, giderek kararan bir yüz ifadesiyle merdivenleri inmek için dönen Sırma'yı izliyordu. Ardından ayağa kalkıp bodur ve cüsseli vücudunu hoplatan hızlı adımlarla ön pencereye gitti. Karşıki pencerenin ışıkları perdenin gerisinden bile belli oluyordu. Kaşif sıkıntı ve sinir birikmiş nefesini dışarı solurken dışarıyı seyretti. Sırma dış kapıyı açıp çıkıyordu ki sokağın ortasında dikilen adamı görerek durdu. Adamı görmesiyle damarlarına panik hücum etti. Sokak lambalarının betonu aydınlatan sarı ışığına rağmen adamın neye benzediğini ilk başta göremedi ve onun Deniz olduğunu sandı. Sessizce evden sıvışmak için verdiği onca çabaya rağmen Deniz onu duymuş ve yaptığı her şeyi görmüş olmalıydı. Evinden bir hırsız gibi sıvışıp diğer eve girişini, Kaşif'in uyuz olduğuna dair yalanını, Sırma'nın tüm kirli planını sonunda görmüştü. Sırma korku ve dehşet içersindeydi. Zihninin bir köşesi pes edip her şeyi kabullenmesi gerektiğini söylüyordu. Dili tutulmuş, ayakları yere yapışmıştı. Gözünde tümüyle güvenilmez bir yalancıya dönüşerek onu kaybedeceği ve bir daha asla birlikte olamayacaklarının düşüncesi yüzünden feri gitti, saniyeler içerisinde elli yıllık ağır bir yorgunluk üzerine çöktü. Dili bile kurumuştu, ecelini görmüş bir kurban kadar çaresiz hissediyordu. Sokağın ortasındaki adam kıpırdayınca o an yüzünün ona dönük olmadığını farketti. Derken, adamın bedenindeki farklılıkları gördü ve onun Deniz olmadığını anladı. Korkusu onu öyle ele geçirmiş ve körleştirmişti ki adamın geceye meydan okuyan kızıl saçlarını şimdi farkediyordu. Boyu Deniz'den beş altı santim daha uzun ve vücudu da zayıf duruyordu. Sırma ilk bakışta kollarının ve bacaklarının bambuyu andırdığını düşündü. Derin bir nefes alıp elini kapı kirişine yasladı. Bu adam kesinlikle Deniz değildi. Üst katın pencerelerine bakıp ışıklı odaların boş olduğunu gördü. Deniz muhtemelen hala uyuyordu. Gerçi Sırma'nın içine kurt düşmüştü, hemen içeri girip Deniz'in uyuduğundan ya da hiçbir şey görmemiş olduğundan emin olmalıydı. Ancak önündeki adam kendi kendine bir şeyler mırıldanarak Deniz'in evini seyrediyordu. Sırma onu görecek bir şahit varken bir evden diğer eve geçmeye tereddüt etti. Ya sokaktaki komşulardan biriyse? Deniz ile yaptığı küçücük konuşmada az çok onun mahalle ilişkilerini umursamayan biri olduğunu kendi yalanı üzerinden teyit etmişti. Muhtemelen mahalledeki çoğu kimseyle tanışıklığı olmadan burada yaşıyordu. Ancak Deniz'in kapısının önünde dikilen bir adam varken göz göre göre bir evden öteki eve girip çıkması aptallık olurdu. Belki de adam Deniz'in tanıdığıydı. Ses çıkarmadan içeri sindi ve yavaşça kapıyı örtmeye çalıştı. Adamın gitmesini bekledikten sonra içeri girecekti. Tabi, adamın gitmesini umut ediyordu. Bunu düşünürken diğer kapıyı aralık bırakıp çıktığını hatırladı ve kan beynine sıçradı. Kapıyı örtemeden adamı seyretmeye başlamıştı şimdi. Kendine hırsız muamelesi yapılacağından korkarken şimdi dikizlediği adama o gözle bakıyordu. Gözlerini kocaman açmış bir şekilde onu seyrederken ne yapacağını düşündü. Eğer adam kapının açık olduğunu fark ederse Sırma'nın berbat ettiği her şey bir yana bir de Deniz'in başına hırsız musallat etmiş olacaktı. Gözü etrafında olabilecek sert bir cisim aradı. Gerekirse adamın boynuna vurup onu bayıltmaya kararlıydı ancak öte yandan mantığı adama zarar verebileceğini bağırıyordu. Zarar verme ihtimali elinin havada donup kalmasına sebep oldu. Kaskatı ve hiçbir terimin bir başına açıklayamayacağı kadar gergin bir soğukluk tenine serpildi. Fikri zihninden çabucak sildi. Bir anda aklına gelen yeni bir fikirle sindiği yerde doğruldu. Boş sokağı ve adamı son kez kolaçan edip hızla yukarı çıktı ve mutfağa gitti. Kaşif soru dolu bakışlarını ona çevirmiş, ne olduğunu anlamaya çalışırcasına seyrederken Sırma hemen parmağını dudağına götürüp sus işareti yaptı. Kaşif kaşlarını çattı, ne olduğunu anlamadığı ama Sırma'nın yine bir iş çevirdiğini hissettiği belliydi. Sırma mutfak tezgahındaki üst üste dizilmiş sigara kutularından birini açıp içinden bir dal sigara aldı ve ocağın yanındaki kibrit kutusunu kapıp hızla sigarayı yaktı. Mutfaktan hızla ayrıldı, merdivenleri inerken bir yandan sigara soğumasın diye bir iki nefes çekti. Duman dudaklarından çıkıp arkasında suç yolunun izini bırakıyordu. Kapıya vardığında aklındaki planı uygulamaya başlamadan önce bir kez daha dışarıyı kontrol etti. Adamı bu sefer öne doğru hafif kamburlaşmış vaziyet, Sırma'nın ne olduğunu görememesine rağmen önünde birkaç kez ışık çakılmasından anladığı üzere sigarasını yakmakla meşgul iken buldu. Sırma bu meşguliyeti hızla fırsata çevirip parmak uçlarında dışarı çıktı. Kedi adımları bir yandan sessiz bir yandan da hızlı olmaya çalışıyordu. Ses çıkar diye kapıyı tamamen kapatmaya cesaret edemedi, görüntüde kapalı görünecek biçimde bırakıp hemen birkaç adım uzaklaştı. Kaşif'in evinin kapısıyla arasında yarım metre mesafe kalınca sırtını duvara dayadı ve sigarayı ağzına götürüp bir nefes çekti. "Pardon kime bakmıştın?" Adam tüm dikkatiyle çakmağı yakmaya uğraşırken irkilerek arkasına döndü. Saşkın yüz ifadesi ve ağzından sarkan uzun sigara ile Sırma'yı görünce "Hmm?" diye bir ses çıkardı. |
0% |