@halempa
|
Oktav cinsinden kalın bir kükreme nem bulutlarıyla dolu havayı bir anda sardı. Bir adam hıncın hesabını soramamanın öfkesiyle sokağı inletiyordu. Sokaktaki kadın hala oradaydı, içeri girip girmemenin hesabını yaparken o sırada duyduğu seslerin endişesiyle oradan uzaklaşmak istedi. Birkaç adım geriledi. Sesten başka bir duyuyu vermeyen pencerelerin ardında ne olduğunu görmeye çalışıyordu.
Trajikomik bir durumdu. Başka birini bulmak için geldiği evin önünde ne yapacağını bilemez halde öylece durmuş, içerideki kimin neyden sebep kavga ettiğini tahmin etmeye çalışıyordu.
Artık adım adım evden uzaklaşıyordu, içeri girmekten vazgeçmişti. Geldiği yerden geri yürümeye döndüğünde arkadından bir ses duydu. Evin demir kapısının açıldığını duyunca omzundan geriye baktı ve birinin hızla dışarı çıktığını gördü. Gözlerini kısarak daha dikkatli bakmayı denedi ancak sokak lambasının ışığı silüetin üzerine vurana kadar kim olduğunu anlayamadı. Kısılmış gözleri şaşkınlıkla açılırken dudakları aralandı.
Deniz, sokak lambasının kirli tonlu sarı ışığında gözlerindeki alev ışıltısıyla önünde belirince durumun ciddiyetini apaçık anladı. Adam öfkenin yakıcı enerjisiyle resmen parlıyordu, ona yaklaşmak istemedi. Açıkçası üzerine saldırmayacak birisi olduğunu iyi bilse de yanına yaklaşmakta tereddüt etti.
Deniz, içinden fırladığı ev ile bir cephesi yapışık duran başka bir eve doğru koşar adım ilerliyordu. Evin kapısında durup zili çalmak için elini kaldırdığı sıra kapı bir anda açıldı ve adamın karşısında yabancı bir kadın belirdi. Kadını gördüğü an o da durmuştu.
Kadın endişeli tavırlarla Deniz'e bir şeyler söyledi ancak sesindeki telaş dışında ne dediği anlaşılamayacak kadar alçaktı. Deniz aksine sesini esirgemedi, "Sikeyim komşularını ulan, duyarlarsa duysunlar!" diye bağırdı. Kapı girişindeki kadın histerik bir nida atarak avcunu Deniz'in ağzına kapattı. Ancak Deniz dokunulmaktan dahi nem kapacak haldeydi, tombul bir çift elin üzerine umarsızca elleyip durmasından tiksindiğini belli ederek kendini silkeliyordu. Kadın onu kolundan tutarak içeri çekmeye çalıştı, Deniz'in inadı onu biraz uğraştırsa da ardından söylediği duyulması imkansız sözler Deniz'i bir an duraksattı. Ardından ikna olup içeri girdi. Sokaktaki kadın birkaç saniyede yine yalnız kalmıştı. Önündeki iki yapışık ev hariç diğer evlerden fısırdaşarak seyreden insanları saymazsa tabi...
"Nereden çıktı bu mesele?" Diye bağırdı Kaşif. "Yine söylediğin yalanların üstünü kapatmak için kurduğun bir oyun mu bu? Yaptığın şeye inanamıyorum Sırma! Daha ne kadar ileri gidereksin?"
Sırma, Deniz'in evi terk etmesinin ardından sessizleşmişti. İstifini asla bozmuyordu ancak arada sırada pencereye dönen sivri bakışları o sessizliğin sakinlikten değil de tedbirden kaynaklı olduğunu belli ediyordu.
"Gözlerini fıldır fıldır çevirip susma da konuş!" Kaşif'in sesi duvarları titretecek kadar güçlüydü. "Ananeni sırf şu aşağılık, beş parasız pinti herif ve şu tahta yığını kerhanede kalmak uğruna kullanmaya değer mi? Niye bunu yaptın, niye?"
Sırma'nın uğursuzluk saçan gözleri ona döndü. "Ne kadar da onu tanıyormuş gibi konuşuyorsun değil mi? Sanki yıllardır arkadaşıymışsın gibi." Kollarını önünde birleştirmişken duruşuyla bayağı uyumlu bir ses tonuna sahipti. Kaşif'e savurduğu kelimeler kadar acımasızlığa hazırdı. "Saf olmadığını biliyorum. İstesen saklardın Kaşif. Ama tenezzül bile etmedin." Yüzünü tekrar pencere tarafa çevirip bir parça dalgınlıkla mırıldandı: "Bana seninle tanıştığım gibi mi olacağını sormuştun... Yok, hayır... Sanki her erkekle tanışmamın seninki kadar medeni mi olacağını söylemiştin sanırım." Kötülüğün kaynak havuzu gözlerini ona çevirdi. "Bunu senin söylemen ne kadar ironik. Bilmediğimi sanıyordun değil mi? Aptalca bir gençlik ateşiyle sırf keyif olsun diye peşinden geldiğime inandın." Hafifçe başını sallayarak "Evet, merak da vardı." dedi. "Ama seni tanımadan kabul ettiğimi sanman saflık."
Raziye tarafından apar topar eve sokulurken bir patates çuvalı kadar itilip kakıldıktan sonra Deniz hırlayarak kendini kocakarı zindanından kurtardı. Kolunu savurarak ondan birkaç adım uzaklaşınca Raziye dönüp baktı. Yüzündeki telaşa bir de şaşkınlık dahil olmuştu, zaten endişesi had safhadaydı.
"Ne söyleyeceksen söyle artık!" Diye bağırdı Deniz. "Ulan aylardır tanışmaya bile gerek olmayan herkesin elinde oyuncak oldum be! Bu ne lan ne günahım vardı benim?" Sesi evin ince ve boyası kavlı duvarlarını titretiyordu. Raziye ellerini histerik bir tavırla bacaklarına vurarak "Sus be oğlum ne bağırıyorsun? Bütün komşular bizi dinliyor anlasana! Kapıda herkese duyursa mıydık?" dedi, hala sesini duyurmama çabasıyla fısıldar gibi konuşuyordu. Deniz bir an Raziye'nin kocası ve iki oğlunu hatırlayarak merdivene baktı. Belli ki evdelerdi de, yukarıdan konuşma sesleri geliyordu. Raziye sebepsiz yere temkinli değildi.
"Evimde yalancının tekiyle yancısı böğüre böğüre kavga ediyor, benim derdim aman komşular duymasın olmalı öyle mi? Bunların hepsi senin başının altından çıktı farkında mısın? Hepsi senin yüzünden!"
"Bağırma dedim, bağırma bir daha!" Diye uyardı kadın. "Sen o evin yarısına bile para vermiyorsun, bu zamana kadar ben alttan aldım hiç sorun olmadı ama sıra sana gelince azıcık sorun mu olmuş?"
"Azıcık mı?" Diye tısladı Deniz. Ellerini saçlarına götürüp yolmak istiyordu. "Allah'ım kafayı yiyeceğim! Ben kiralamaya geldiğimde sana bir ton yalan mı söylemiştim? Evi ver diye kapında timsah gözyaşları döküp seni yalanla mı kandırdım?"
"Ne biliyorsun kızın yalan söylediğini?"
Elini savurarak kendi eviyle kardeş duvar görevi gören duvarı gösterdi ve "Az evvel kendisi anlattı!" diye bağırdı. Bu sefer öyle güçlü bağırmıştı ki yukarıda bir patırtı başlamıştı, birileri aşağıya gelmeye karar vermişti. Üst katın ışığı vuran merdiven başında cılız bir erkek bedeni belirdi.
"Anne?" Diye çekingen bir ses çıktı.
Raziye eliyle geri dön işareti yaparak "Sen karışma hallediyoruz." dedi.
Çekingen ama alttan alta müdahale etmeye niyetli duran ses "Emin misin?" diye sordu. "Deniz abi istersen yukarı gel... Çay var bak." Raziye'nin büyük oğlu olayı sakinleştirme çabasındaydı.
Deniz sessiz kalmayı tercih edip cevap verme işini Raziye'ye bıraktı. Şu an öfkesini kontrol etmekte zorlanırken gereksiz iletişimden kaçınıyordu. Çocukluktan kalma eski bir alışkanlığın tezahürüydü bu.
Raziye eliyle bir kez daha işaret yaparak oğlanı kışkışladı. "Yav sen karışma şurada acelemiz var, Deniz hemen geri dönecek."
Oğlan tatmin olmamış bir homurtunun ardından "İyi madem." diyip geri döndü ve salona geçerken merdivenin başındaki görüntüsü kayboldu.
Raziye hemen ona dönerek "Ondan sebep mi kavga çıktı yani?" diye sordu.
"O Kaşif denen adam bütün yalanlarını ortaya çıkarınca tavuk gibi gerçekleri yumurtlamak zorunda kaldı. Mutlaka kalmam gerek diye bizi kandırdığı iş yalan çıktı. Kız meğerse zevkine onun bunun evinde kalmak için yapıyormuş bunu!""Ne?" Raziye'nin kaşları çatılmış, yüzü şaşkınlıktan buruşmuştu. "Ne diyorsun oğlum hiçbir şey anlamıyorum."
"Anlamamaya çalışıyorsun herhalde, bunda anlaşılmayacak ne var Raziye? Kız seni kandırmış, iş filan yok!"
"Ben onu demiyorum!" Diye çıkıştı Raziye. "Başkalarının evinde kalmasını anlamadım, doğru mu o?"
Deniz bir an duraksadı. "Ne garip konuşuyorsun sen ya? Sana söylediği yalanı hiç umursamıyor musun? Derdin bu mu?"
Raziye başını iki yana sallayarak "Yav sen bir söylesene, başkalarının evinde kalmak da neymiş?" dedi.
"Ya bana ne bundan, bize ne Raziye? Ben niye o manyağın bütün özeliyle ilgileneyim, siktir et orasını. Yalan söylemiş sana! Şu dağınık beynini topla da dolandırıldığını fark et."
"İyi de bana öyle bir şey dememişti ki!"
"Ne kadar safsın! Hala yalanı gerçekmiş gibi sorguluyorsun."
"O evde kalmamak için arkadaşlarımın yanında kalıyorum demişti."
"Artık anladın yani... Ne? Ne evi?"
"Onu anlatmadı mı?"
Deniz ona doğru bir adım atarak "Sen bir şey biliyorsun." dedi. "Neredeki ev? Sana ne söyledi?"
Raziye dudaklarını birbirine bastırarak gözlerini kaçırınca Deniz'in beynine gerçekliğin kesif ürpertisi döküldü. Ne tepki vereceğine şaşırmış bir halde yüzündeki kaslar buz kesmişti. "Ne biliyorsun Raziye, ev de ne?" Dedi. Raziye'nin dudakları diyip de dememek arasında git gel ediyordu, bir açıp bir kapıyor ne diyeceğine karar veremiyordu.
Raziye'nin bu hali tanıdıktı, evi Sırma'ya kiraladığını söylediği gün Deniz onu soru yağmuruna tuttuğunda da böyle olmuştu. Deniz'in tutulmuş yüz kasları yapboz parçalarının birleşmesiyle ortaya çıkan görüntü karşısında kendine geldi.
Raziye Sırma'nın yalan söylediğini biliyordu... Ya da Sırma ona gerçeği söylemişti. Ne olursa olsun bir şekilde asıl gerçekten haberdardı.
"Sen onun burada evi olduğunu biliyorsun değil mi?" Evet, yapbozun tamamlanan bir parçası da bu olmalıydı, Raziye'nin bahsettiği yer Sırma'nın eviydi.
Raziye dökük kaşlarının altından mahcup bir bakış atarak "Eh, benim yeminimi bozmama gerek kalmadı, sen öğrenmişsin zaten." dedi.
"Ne yemini?" Aklına geç gelen fikirle "Ha, sana bir de yemin ettirdi." dedi. "Bu kadar korkuyorsun ondan öyle mi? Kaç yaşında kadınsın. Ne yaptı da yemin edecek kadar gözünü korkuttu? Seni öldürürüm, evini yakarım mı dedi? Oğlanlar hap satıyor diye polise şikayet ederim filan mı dedi yoksa? Her türlü yalanın marifeti var onda, neden olmasın? Yapabilir de."
Raziye'nin cinleri tepesine üşüştü, Deniz'in omzuna güçsüz bir şaplak indirerek "Ne biçim konuşuyorsun sen?" diye ciyakladı. "Ulu orta yerde böyle şakalar yaparsan bir gün hakikaten olacak işte, ağzını hayra aç! Bırak şu kıza günah bulmayı, beni tehtit etmedi. Öyle bir yemin değildi o! Çok ağladı, eğer başkasına söylersen ölümü gör inşallah dedi yahu, insan olanın vicdanı sızlar. Ben de bir şey diyemedim tabi."
"Neymiş o mevzu? Beni kandırmanıza değdi mi?" Ergen tripleriyle boş yapsa da Raziye'nin çok farklı bir mevzu hakkında gerçekten bir şeyler bildiği ortadaydı. İş sanki Sırma'nın gelip de eğlence olsun diye evini gasp etmesinden başka bir konuya doğru ilerliyordu, ya da başından beri alakası olması mümkündü.
"Demem."
"Bu kızın bir ton yalan dolanla insanları kandırması garibine gitmiyor mu Raziye? Niye bu kadar umursamazsın?"
"Yemin ettim, demem!"
"Yemininin gelmişini geçmişini-"
"Allah seni ıslah etsin, bağırma!"
"Anasını avradını bilmem ne yapacağım şimdi ama ha!"
"Sus! Sus! Ne pis ağzın var senin!"
"Senin de zihniyetine koyayım tamam mı Raziye! Burada malımın mülkümün sikilmesine ramak kalmış, hala o kızı kayırıyorsun!"
"Yeter!" Raziye'nin bağırmamak için kendini zorlamaktan yanakları bir hal olmuştu. Nefes nefese kalması için ortada hiçbir sebep olmamasına karşın bir kadın boğulmuş gibi gözüküyordu.
Deniz aralarında oluşan durgunluk esnasında yan taraftan gelen bağırtıların giderek kontrol edilemez bir boyuta ulaştığını fark etti. Raziye de bunu yeni fark etmiş olsa gerek kambur vaziyetinden doğruldu ve sesin geldiği duvara baktı. Düşüncelerle dolu gözlerinin üstündeki bir çift kalın, kestane rengi kaş çatıldı. Raziye kafa karışıklığını resmeden gözlerini Deniz'e çevirdi ve "Bunlar ne fena kavga ediyor?" dedi.
Cidden normal değildi, üstelik Sırma'nın sesinin gelmemesi daha garipti. Uzaktan duyunca, Kaşif kendi kendine bağırıyor gibi geliyordu. O an aklına düşen şüpheyle Raziye'ye baktı, yemin Kaşif ile alakası olan o mesele miydi? Sırma'nın evde kalmak için son bahane olarak suç oklarını Kaşif'e çevirdiğini ve "Ananemi öldüren adam" dediğini hatırladı.
"O şerefsiz, kıza zarar vercek olmasın? Baksana ne fena bağırıyor. Öfkeyle kalkan herifin ayarı yoktur."
Deniz Raziye'nin tavırlarında bir ipucu arayarak incelemekteydi.
Raziye onu omzundan tuttu ve hafifçe iterek "Bak söz yarın konuşuruz, başka zaman da olur. Kızın başına bir şey gelmeden git bir bak hadi." dedi.
Bu telaşın altında başka bir şey olmalıydı.
"Anladım." Dedi Deniz. "Bu yemin mevzusu Kaşif'in, Sırma'nın ananesini öldürmesiyle alakalı mı?"
Raziye şok içinde elini ağzına kapattı ve "Öldürmüş mü!" diye bağırdı. Ancak Deniz'e daha şok edici gelen bir şey varsa Raziye'nin bir anda ağlamaya başlamasıydı, kadın resmen ışık hızında gözlerini doldurmuştu. Raziye "Ah, ah, ah anaaaaam!" diye ağıt etmeye başladı.
Deniz, Raziye'nin gürültücü ağıtlarının arasında kaşlarını çatarak sesini duyurmaya çalıştı. "Ne? O muydu?"
"Ya bir dur da anlat!" Diye bağırdı Deniz. Raziye defalarca kez dizlerine vuruyordu ve aklı çıkmış gibiydi.
"Anam, bana ananem intihar etti dediydi!" Diye bağırdı Raziye. "O herif yüzünden intihar etti dediydi, öldürmüş mü yoksa!"
Deniz sap yutmuş gibi kıpırdamadan Raziye'nin trajikomik serzenişini seyrediyordu. Yüzünde resmen bu ne şimdi, ifadesi vardı ve komik mi değil mi tam olarak karar veremediği o garip anın içinde sıkıştığına emindi. "Saol Raziye ağzında bakla ıslanmıyor." Dedi. "İyi yemin tutuyormuşsun cidden."
"Ay hep sen aklımı dolandırıp yeminimi bozdurdun hep sen!" Diye huysuzlandı kadın. Dilini tutamayınca suçu başkasına atmaya meyilli mahalle kadını asıl yüzünü göstermişti. "Bir sürü laf edip kafamı sulandırdın!"
Deniz omuz silkti. "Çok da umrumdaydı. Gidip de 'Raziye bana bunu söyledi' diye ispiyonlayacak halim yok. Ne olmuşsa olmuş, benim derdim o kadının hala evimde durması. Aldığın parayı geri ver ve çıkıp gitsin, istemiyorum onu."
"Sen hiç anlamaz mısın be oğlum? Kızın gidecek yeri yok cidden. Ayrıca niye parasını verdiği evden kovayım?"
"Ağzında sakız şişirir gibi yalan geveleyen biriyle evimi paylaşmak istemiyorum."
"Ömrünün sonuna kadar dibine yapışıp kuruyacak değil, sadece bir ay kalacak!"
Raziye farkında olmasa da Sırma'nın yalancı olduğunu kabullenmişti ancak şimdi de mağduriyet üzerinden onu kurtarmaya çalışıyordu. "Mutlaka semtte kalması gerekiyorsa burada terkedilmiş ev çok. Kiracı arayan bir sürü insan vardır, gitsin kendine tutacak başka ev bulsun. Benim evimde kalamaz."
"İki oda parası verdiğin yer ne zaman senin evin olmuş? Oranın sahibi benim, kimin kalacağına da ben karar veririm."
"Off..." Avuçlarını yüzüne gömüp sinirle ovaladı. Raziye düpedüz o yalancı kalpazanın tarafına geçmiş, Deniz'i evden kovmak pahasına onun partizanlığını yapıyordu. Hatta şu an Deniz'e çık git bile diyebilirdi. Niye bu kadar kayırıyordu? Bu kızı canla başla savunacak kadar hoşuna giden ne vardı? "Bak, o gitmezse ben gitmek zorunda kalacağım. Mart ayına kadar burada kalacağımı biliyorsun değil mi? Hatta mayısın başına kadar bile kalabilirim. Üçyüz elli lira para, en az altı ayla çarp. İkibin yüz liradan fazla parayı ben sana vereceğim, hem de ev demeye bin şahit isteyen o hurda yığınını için! O kız ne kadar kalacak? Bir ay! Sadece bir ay için sana ne kadar para vermiş olabilir? İki bin liradan fazla mı?"
"Altıyüz verdi."
Deniz başını yana eğerek "Peki ondan sonraki aylar kalacağı belli mi?" diye sordu. "Değil tabi. Fazla kalmaz, kalamaz. Adım gibi eminim çekip gider. Çünkü orası altıyüz lira etmiyor Raziye. Çok iyi biliyorsun. Kız o parayı bir ay daha vermeye gocunur başka bir yere kaçar."
"Ağzın iyi laf yapıyor ama bilmeden konuşuyorsun."
"Niye inatla burada kalmak için uğraşıyor bilmiyorum ama o kızın sınıfı halinden belli, öyle bir evde kalacak cinsten biri değil, çekip gider. Ayrıca kızı resmen tokatlamışsın, rutubet cennetine altıyüz lira keklemişsin. Bunu da bir düşün."
"Üç aydan fazla kalmayacağı ne mâlum? Senin bilmediğin sebepten dolayı daha çok kalmayacağı peki?"
Deniz gözlerini kısarak "Neymiş ya o sebep?" dedi. Normalde hiçbir alakası olmaması gereken bir delinin dertleriyle karşı karşıya gelmekten usanmıştı artık. Sanki dünyanın sonunu getirecek bir plan için Sırma'nın o evde evde kalması gerekiyordu ve Deniz senaryonun kötü karakteri olarak işi bozan kişiydi. Bıkmıştı. Bir noktadan sonra sürekli aynı şeyleri duyuyor, aynı şeylerle tekrar mücadele ediyor gibi gelmeye başlamıştı.
"Sana her şeyi anlattı mı bilmiyorum ki ben." Raziye bozuk çenesinin aksine sadakatinden ödün vermiyordu.
"Sana niye yemin ettirmişti?"
"Niyesini söylesem daha ne gizli kalmış olur? O kadarını anlamayacak kadar cahil miyim ben?"
"Ben çıkmadan önce açık açık her şeyi anlatıyordu. Ondan sebep kavga ediyor olmalılar."
Raziye endişeyle sağındaki duvara bakarak "Doğru diyorsun. Ondan sebep şu herif bir taraflarını yırtıyor olmalı." dedi.
Deniz küçük dolandırıcılık numarasının son darbesini vurarak "Kimin haklı olduğunu ben nereden bileyim?" dedi. "Ya o herif yarın bir gün gelir de Sırma ile ilgili kafamı doldurmaya kalkarsa? Kızdan hoşlanmadığımı biliyor, olayları çarpıtarak anlatmayacağı ne mâlum?"
"Yapar, doğru." Ardından usulca "O herifin haberi olmasın diye yemin ettirdiydi." dedi Raziye. "O gün sen öyle çık git diyince, önceden ortak evde durduğu kızı aramış."
Sırma ona Kaşif'in evinde kalmadan önce başka bir arkadaşının yanında kaldığı söylemişti ve Raziye de bunu söylediğine göre doğru olmalıydı. Ama Deniz hala bitmek bilmeyen şüphesi yüzünden bu hikayeye mesafeliydi.
"Zamanında kavgayla oradan ayrılmış tabi, geri dönemeyeceğini de biliyormuş ama mecbur kaldığını filan söyleyip kızı ikna etmeye uğraşmış. O kız da yanına başka bir ev arkadaşı aldığını demiş. Bunun da eli kolu bağlanmış tabi. Ağlaya ağlaya bana geldi, eve ihtiyacım var fazla param yok dedi."
"Düne kadar Kaşif'in evinde duruyordu zaten, oraya niye dönmüyormuş peki?"
"Adamdan huylanmaya başlamış oğlum! O kaşif denen herif durduk yere sinir krizleri geçiriyormuş, kız ondan sebep kalacak bir yer arıyormuş zaten. Haksız da değilmiş, şu bağırışa bir baksana."
Deniz biraz duraksayarak neyi söyleyip söylememesi gerektiğini tarttı. "Sana böyle mi dedi yani?"
"Evet."
Deniz'in bir kaşı havaya kalktı. "Başka bir şey yok mu?"
"Ay ne bileyim hatırladığım kadarıyla söyledim işte!"
Raziye'nin yüzünde bildiği kadarını söylediğini ispatlayan yarı kafası karışık yarı kendinden emin bir ifade vardı. Art niyetin kırıntısı bile yoktu. Ama Deniz hala tatminsizdi.
"Bana anlatmıştı her şeyi. Ama Kaşif duyar korkusundan başka kimseye söylemeyeyim diye işte, yemin ettirdi. Sırma'nın ananesi o adam yüzünden ölmüş, intihar etti dediydi. Ama sana niye öldürdü dedi anlamadım."
Muhtemelen Kaşif'i en ağır biçimde suçlu gösterip kendini aka çıkarmak için, diye düşündü Deniz. Ancak hala içinde bir yerde bu hikayenin de yalan olduğu şüphesi kol geziyordu. Sırma'nın ağzından çıkan hiçbir laf güvenilir değildi.
"Zamanında ananesini dolandırıp kaybolmuş bu. Kadın pişmanlıktan sonunda kendi canına kıymış. Sonra ne olduysa, geçen aylarda gelip Sırma'yı bulmuş mendebur. Kendini başka birisi olarak tanıtmış. Sırma hemen anlamış tabi, o adam olduğunu önceden biliyormuş."
"Sonra da neden bu herifin evine yerleşmiyorum dedi ve o eve geçti öyle mi?" Şaşırmazdı, tam bir delinin mantığına göre bir hareket olurdu bu.
"Evet."
Deniz alaycı bir homurtu atarak başını geriye attı. Süpürdükçe halının altından kalkan toz gibi bir şeydi bu kadın! Bunların hiçbiri mantıklı sebepler olamazdı, sacece geçmişini kurcaladıkça Sırma'nın hasta olduğunu ispat eden daha çok kanıt dökülüyordu. "Hepsi bu mu?"
Raziye "Bana bunu söyledi." diye tamamladı.
Dinlediği şey saçmalıktan ibaretti. Sonuç olarak sayfalarca bahane dinlemiş ancak gerçek hiçbir bilgi edinememişti, hepsi bu.
Derin bir iç çekti, içindeki stres onu sıkıştırıyordu. "Onu çıkarttırmayacaksın değil mi?" Diye sordu.
"Deniz," dedi Raziye, anlaşma taraftarı olduğu sesine yansıyordu. "Sadece bir ay kalacak, kızın derdinin ne olduğu farketmez."
"Ediyor." Dedi Deniz. Raziye'nin aksine huysuzdu. "İster inan ister inanma, anlattıklarının hepsi safsata. Aklı olan bu dediklerine inanmaz, ama sen inat ediyorsun." Raziye'nin inancını sorgulamanın manası yoktu. Bu kadın ya çok saf olduğu için ya da işin sonunda kiracısını yerinde tutarak kar sağlayacağı için ona karşı saf tutuyordu. Ancak şu an Deniz'in evinde iki yabancı, domuzlar gibi birbirine girmişken tartışmayı uzatmanın vakti değildi.
Deniz işaret parmağını ona doğrulttu ve "Bir ayın sonunda o gitmezse ben gideceğim. Edeceğin zararı düşünürsün artık." dedi.
Raziye alaycı bir tavırla "Daha ucuz bir yer bulursan gidersin. Kiraya maaşını harcayacak biri değilsin sen." dedi.
"Ben bulurum."
Birkaç adım geriledikten sonra arkasını dönüp kapıya gitti. Eşikten ayrılırken ansızın kocakarının arkasından seslenmesiyle tökezledi. "Ha bu arada, daha bu ayın kirasını ödemediğini hatırlatırım."
Homurdanarak kapıyı üzerine çekti. Nispet olsun diye kapıyı sertçe itmiş ve kirişler titremişti. Raziye arkasından saydırıyordu.
Tepesinde sis gibi dolanan mahalle uğultusunu duymazdan gelerek evine girdi, dışarıda onu beklemekten yorulmuş bir misafirin dakikalar önce orayı terkettiğinden habersizdi. |
0% |