@hamdiulker
|
Yine öyle akşamın karanlığında saatin kaç olduğunun bile farkında olmadığım bir vakitte sabahtan beri yaptığım yolculuk son bulmuş ve batıya giden trenden Mercan Garı'nda inmiştim. Bu defa eve gelmenin heyecanı vardı ve adeta hiçbir şeyi gözüm görmüyordu. Trene binen var mıydı bilmem ama sanırım tek inen bendim. Yine elimde az önce bekleme salonundaki yaşlı adama emanet ettiğim valiz vardı. Her taraf karla kaplıydı ve adım atmaya zorlanıyordum. Sağa sola şaşkın bir şekilde bakıyor, ne yapacağımı düşünmeye çalışıyordum. O anda ilk aklıma gelen şey gar binasına girmek oluyordu. Valizimi bir kenara bırakıp, bekleme salonundaki sönmüş sobanın ılık borularına dokunarak üşüyen parmaklarımı ısıtmaya çalışırken salonun dışından bir el uzanıyor ve kapı girişindeki elektrik düğmelerini kapatıyordu. Bir an için karanlıkta kalmıştım. Adam fazla uzaklaşmadan öksürüyor ve orada olduğumu fark etmesini sağlıyordum. Kim bilir belki de kapıyı da üzerime kilitleyip gidecekti. Bir iki öksürüğün ardından adam tekrar geriye dönüyor, meraklı bakışlarla yanıma doğru yaklaşıyordu. Bana doğru bir iki adım daha attıktan sonra;' Kimsin sen, nereden geliyorsun, nereye gideceksin?' gibi ardı ardına sorular sormaya başlıyordu. Bir iki yutkunmanın ardından önce adımı söylüyordum. Kars'ta öğrenci olduğumu ve buradan Çayırlı'ya gideceğimi söylüyordum. Adam bir süre daha yüzüme bakıyor ve bir şeyler homurdanıyordu. Adamın homurdanışlarından anladığım kadarıyla birkaç gündür yoğun bir kar yağışı vardı ve çevredeki bütün yollar kapanmıştı. Bir ara dışarıdan birkaç kez düdük sesi gelmişti. Adam bana; 'Git o asesi buraya çağır!' diyerek beni kapıya yönlendirmişti. Adamın söylediklerine bir anlam verememekle birlikte yine de sözünü dinlemiş ve dışarıya çıkmıştım. Az ilerideki tuvaletlerin bulunduğu kısımda bir gece bekçisi yukarı mahalledeki bir diğer bekçi ile düdükle haberleşmeye çalışıyordu. Düdük sesinden sonra adam beni dışarıya gönderdiğine göre ases dediği de bu olmalı, diye düşünerek gece bekçisine doğru yürüyor ve onu içerideki görevlinin çağırdığını söyleyerek gar binasına götürüyordum. İçerideki görevli ile kısa süren bir ahbap muhabbetinin ardından bekçi beni alarak çarşıdaki bir otele getiriyordu. Otelde kimsecikler yoktu. Otelin alt katındaki kahvehane de kapanmış, bir adam ortalığı toparlayıp, temizleme derdindeydi. Üzerimde fazla para da yoktu ve nasıl yapacaktım bilemiyordum. Ara ara boğazıma gelen gıcık beni öksürtüyordu. Birkaç kez öksürdükten sonra ise gözlerim sulanmış, salonu aydınlatan loş ışıkları haleli görmeye başlamıştım. |
0% |