@hamish
|
I.Bölüm: Suikast "Hiçbir şey göründüğü gibi değildir." . . . Küçük ahşaptan olan kafe de, sahil tarafını gören boydan camdan kaplamalı yerin, iç kısmında herkesten uzakta ki masada oturuyordum. Mekana geldiğim zaman diliminde cafe kapatılıyordu. Güneş en güzel haliyle denizin üzerinde dans ediyordu. Anın tadını çıkarmak istiyordum. Bir an olsun normal hissetmek istiyordum. Normal olamayacağımı bile bile. Telefonumun bu kadar çok çalmasıyla daha fazla kaçamayacağımın farkındaydım. Sessize alıp sandalyeme yaslandım. Sadece küçük bir kaçamak. Ben Berat Baha Gümüşay. Gerçekten kim olduğum ise muamma. Bu sır zamanı gelene kadar açılmayacak kilitli kutu. Gizli olan bu kimliğim kendisi gibi kelimelerde kilitli kalıyordu çoğu zaman. Ta ki "o" bana gelene kadar. "Afiyet olsun." Kafamı hafif salladım. Bu garsonu ilk defa görüyordum. Üzerinde çok fazla durmak istemedim. Umursayacağım en son şey dahi değildi, yeni işe girmiş garson. "Teşekkür ederim." Sesim oldukça düzdü. Kibarlık bana göre değildi. 'Arabanda bomba var.' Okuduğum cümleyle hızla yerimden kalktım, yere düşen sandalye, dolu olmayan cafe de yankılanırken az önceki garsonun yanına gitmem çok kısa zamanda olmuştu. Üzerine doğru gittiğim garson korkudan iki büklüm kaldı. Ben yerimde büyürken o sanki içine çekiliyordu. "Bir şey mi.. olmuştu, Baha Bey kahveyi beğenmediniz.." Karşımdaki garson kekelemeye başladı. Kaşlarım çatıktı. Kağıdı gösterdim. Duruşum ürkütücüydü. Yüzümün gerildiğini hissediyordum. Öfkemi kontrol etmekte zorlanıyordum. Garson ne olduğunu anlamaz şekilde bakıyordu. Elleri titriyordu. "Bu kağıdı sana kim verdi? Seni daha önce burada görmedim." Sesim mekanda yankı yapıyordu. Gözleri dolan garson kız korksa da belli etmemeye çalışıyordu. Meydan okur gibi değil, kendini korur gibiydi. İnsan analizi üzerindeki eğitimim bana karşımdakilerin düşünceleri konusunda ayrıcalık tanıyordu. "Baha Bey bana kimse kağıt vermedi... Ben...ben bugün başladım... Öğrenciyim, lütfen kovmayın beni." Pes peşe cümleleri sıralarken gözünden yaşlar süzüldü, içimde hiç bir duygu uyandırmıyordu. Koşarak yanımıza gelen Kadir ile ona döndüm. Kağıdı eline tutuşturduğumda gözleri büyüdü. "Kadir, böyle bir şey olmasına nasıl izin verirsin? Beni böyle mi koruyorsun?" Kadir hızla kulaklığına basarak diğer korumalarla iletişime geçti. "Baha seni buradan çıkaracaklar, bende burayla ilgileneceğim." Kadir beni güvenli şekilde kafeden çıkarırken etrafıma etten duvarlar örüldü. *** "Baha yeter(!), kaç defa daha izleyeceksin görüntüleri? Bizim çocuklar inceliyor." Çatık olan kaşlarım olabilecek gibi daha da çatıldı. "Bu ne genişlik, dün ne olduğunun farkında mısın?" "Nereye kayboldun lan sen?" sesim fazlaca yüksek çıkarken benim aksime Kadir'in sesi normaldi. "Bizi takip eden birinin peşine takıldım." Alaycı bir tavırla kaşlarımı kaldırdım. "Bulabildin mi?" Omuzları düştü, diyecek bir şeyi yoktu. Sessizliği korurken önümdeki videonun tekrar tuşuna bir daha bastım. Kamera kayıtlarını kaç defa izledim bilmiyordum, ama asıl izlediğim kısım; garson kızın yanından geçen ustalıkla kendini göstermeyen kişiydi. Yüzü görünmeyen siyah kapşonlu adamın profesyonelce kağıdı kahvenin altına yapıştırışı, açıkça görülüyordu ki kameraların yerini biliyordu. Yüzünü dikkatlice gizlemişti. Beni koruma girişiminden, ne çıkar güdebilirdi bilemiyordum. Para istese yüzünü gösterirdi. Kafamdaki ihtimalleri tek tek elerken, bir ihtimal beni tedirgin etmek için yetiyordu. Neden beni uyarmıştı, kimdi? Boyu bir erkeğe göre kısaydı, üst vücudu yapılıydı. Elimdeki tabletle yüzü gözükmeyen şahsı yakınlaştırıp ekranda durdurdum. "Bana bu adamı bul Kadir. Eğer biliyorsa..." Kadir Siber Koruma ve Güvenlik uzmanlığında alanında en iyisiydi. Çok rahat bir kişiliğe sahip olsa da işinde ki disiplini kimsede olmadığının farkındayım. Bir dönem artık tamamen bittiğim dediğim anda herkes beni yalnız bırakırken Kadir hep yanımda kaldı. Yalnız olmanın eksilerini yaşarken Kadir bana dost, kardeş olmuştu. Belki de Kadir'e olan tolerem buradan geliyordu. Belindeki silahı çıkarıp masaya koydu. "Baha, benim işimi yapmadığımı düşünüyorsan söyle sıkayım kafama." Silahı Kadir'e doğru ittim. Benim için canını verebileceğini biliyordum. "Saçma saçma konuşma, sok şunu yerine zaten allak bullağım bir de senin triplerinle uğraşamayacağım." Oturduğum yerden ayağa kalkarken eş zamanlı Kadir de benimle hareket ediyordu. Telefonla konuşuyordu, konuşmayı önemsemediğim için dinlemedim. "Tamam araba temiz Baha, gidebiliriz." Kadir'in cümlesiyle daldığım düşüncelerimden sıyrıldım. Otoparka inip hazır olan arabanın açık olan arka kapısından koltuğa yerleştim. Kadir ön koltukta şöforün yanına yerleşip kemerini bağladı. Aynadan beni kontrol ettiğini görebiliyordum. Sigara yaktığımda Kadir bana onaylamaz gözlerle baktı. "Çok fazla içiyorsun." Sigarayı göstererek dudağıma götürdüm. Biraz içime çektikten sonra açık olan camdan dışarı üfledim. "Böyle diyorsun çünkü şuan elimde sigara var." Sigaraya uzanarak elimden aldı. Bardak küllüğün içine atarak bana döndü. "Elinde hep sigara olduğundan olmasın. Neden biliyor musun?" Muzipçe gülümsedim. "Her seferinde bitirmeme izin vermediğinden." Aramızda ki sigara olayı, sigaraya başladığımdan beri vardı. Kadir bana kendi düşüncelerini dürüstçe söyleyebilen tek insan olduğundan ona bu konuda bana karışmasına izin veriyordum. Metafor gibi bir şeydi. Daima. "Bu dünyada bana sigarayı bıraktırabilecek insan varsa bu sensin ama ben her seferinde tekrar yakacağım. " Paketten bir sigara çıkarıp gösterdim. İnatla çakmakla sigarayı ateşledim. Her çekişimde hayatımın kısaldığını hissetmek aslında bana yaşadığımı hissettiriyordu. Yaşamam için kendimi zehirlemem gerekiyordu. "Bana sağlığımdan bahsedeceksin. Umursamayacağım. Bana sevdiklerimden bahsedeceksin, iyiliksever yanıma hitap etmeye çalışacaksın ben yine de umursamayacağım. Çünkü biliyorsun öyle bir yanım yok." Elimdeki sigaraya tekrar alıp aynı şekilde kül bardağına attı. "Neyse ne..." Yüzümde nadiren olan samimi gülümseme yayılırken arabanın durmasıyla geldiğimizi anlamıştım. Kapımın açılmasıyla önce sağ ayağımı dışarı atarken tüm bedenimi arabadan çıkardım. Vücudumu saran kahverengi ceketimin düğmesini ilikledim. "Bir kere daha hareket edersiniz, keserim patronunuzu." Kadir ve diğer üç koruma tamamen hareketsiz şekilde oldukları yere mıhlandılar. İki oldu, bir şeyler normalden sapıyordu ve bu benim kontrolümde olmuyordu. "Tamam, sakin ol bak kimse hareket etmiyor." Kadir eliyle kanayan yeri gösterdi. "Bırak hemen elindeki bıçağı. Ne istiyorsan söyle.." sesi normalden yüksek çıkmıştı. "Konuşarak çözelim. Ona zarar vermen hiçbir şeyi çözmez." Boynum kanıyor da olsa sessiz kalmayı tercih ediyordum, Kadir bu işin uzmanıydı, işine karışmak olayı daha da çıkmaza sürebilirdi. Bıçaklı adam beni de sürükleyerek iki adım geri gitti. Boyumun adamdan iki üç santim uzun olması adamı kamufle etmeme neden oluyordu. Kadir'in yanında ki koruma nişan almaya hazırdı. "Görüşüm açık, ateş emri var mı?" Bunu duyan adam bıçağı boynuma daha fazla batırdı. Kan akışı kesik olan yarada hızlanmıştı. Şurada ölsem zerre üzülmezdim. Ölüm beni korkutmuyordu. Bugün ya da yarın öleceğim. Kabullendim. Ölmek korkutucu değil, daha korkunç olan yaşarken içinde ölenler. Ne zaman içimdeki ölülerden kaçsam daha hızlı tutundular bana. Bir gün daha ne kaybedebilirim ki dedim; benliğimi kaybettim. Yerine Pilot geçti. Sonra elimin altında ne varsa devire devire yürümeye başladım. "İndirin hepiniz silahları." Adamın verdiği emir kimseyi harekete geçirmedi. Yüzümde kan donduran bir gülümseme oluştu. "Herkes indirsin silahları." Benim emrimle tüm korumalar ikiletmeden silahlarını indirdiler. Kadir'in ilk önceliği beni korumaktı. |
0% |