Yeni Üyelik
15.
Bölüm

15. Bölüm

@hamish

Bölüm XV: Bir acıya en fazla gülebilirsin


"Kaderime mahkum oldum."


.


.


.


Hazar Regex'in aralık olan gözlerini eliyle kapattı. Gözünden düşen bir damla yaşı elinin tersiyle sildi. Yerdeki kulaklığı alıp kulak içine yerleştirdi.


Ayağa kalktı. "Çıkış planı başlıyor Pilot." Dedi.


Cebinden çıkardığı el bombasının pimini çekti. Baş parmağıyla sabitledi. Öyle bir yürüyordu ki karşısına kim çıkarsa çıksın savurarak gibi. Öyle bir rüzgarı vardı ki içim titredi.


"Mezarkabul her şeye hazırlıklı ol."


"Anlaşıldı, Pilot."


Hazar kapıyı boş olan eliyle açtığında karşısında etten bir duvar vardı. Elindeki pimi çekilmiş bombayı üzenlerine doğru iter gibi yaptı, Seyfi hariç hepsi geri çekildi.


"Yapamazsın."


Hazar bir adım daha attı. "Tabi, benim suçum, sana kendimi unutturdum. Anlaşılan o ki biraz sıkıntı çıkacak."


Seyfi başını sağ sola çevirerek kıtlatlı."Sen de elini kolunu sallayarak çıkacağını zannettin öyle mi?"


"Yani toplamda on iki adamla mi koruyorsun koskoca kumarhaneyi."


"Sende bilirsin ki Hazarcık..." Hazar'ın ismini küçümseyerek bastıra bastıra söyledi. "Babanın mekanlarına kimse el süremez. Hele ki senin gibi bir or*spuya pabuç bırakır mı?"


"Biliyor musun, benimle en son böyle konuşan adamın cesedini bulamadılar. Ben buraya, almak istediğim bilgiyi almaya geldim. Aldım da. Dışarıda beni bir araba bekliyor olacak. Şimdi ya tek başıma çıkar biner giderim ya da kimsenin parçalarını bulamazlar."


"Kendini de öldüreceksin öyle mi?"


Hazar sahte olduğu belli kahkaha attı."Benim girdiğim mekanlardan başkalarının cesetleri çıkar Seyfi, çok iyi bilirsin. Böyle zamanlar da ne olur onu bilir misin Seyfi, telefon çalar."


Hazar'ın telefon çalar demesiyle ortamda telefon sesi yankılandı. Seyfi cebinden telefonu çıkardı. Ekranda gördüğü numarayla hemen kulağına götürdü.


"Evet efendim, veriyorum efendim..." Kısa bir görüşme sonrası telefonu Hazar'a uzattı. Hazar telefonu alıp kulağına götürdü.


Bir süre karşı tarafı dinledi. Tek kelime dahi etmedi. Tekrar telefonu Seyfi'ye uzattı.


"Nasıl olur efendim, emredersiniz..." Seyfi telefonu kapatıp Hazar'a döndü.


"Gidebilirsin." Sesi istekli değildi.


Eş zamanlı bombanın pimini, tekrar bombaya yerleştirdi. Bombayı Sefi'nin avucunun içine bırakarak mekandan çıktı. Bize doğru hızla koşmaya başladı. Arabanın arka kapısını içeriden Kadir açtı. Hazar kendini içeri fırlattı. Nefes nefese bana döndü. Kaan da hızla arabayı sürmeye başladı. İki dakika sonra arkamızdan büyük bir patlama sesi duyuldu. Bina dakikalar icersinde tuz buz oldu.


***


Askeriyeye esyalarımızı toplamaya geldik. Benim birkaç esyam olduğundan işim oldukça kısa sürmüştü. Şuan Hazar'ın kapısında bekliyordum. Sanki kaçıp gidecek gibi hissediyordum. Tüm cesaretimi toplayarak kapıyı tıklattım.


"Gel.." ince tiz sesini duyduğumda içeri girdim. Yatağında bir bavul vardı, oldukça düzenli duruyordu. Her zaman yanında taşıdığı posteri tavandan çıkarıp rulo şeklinde en üstüne yerleştirmiş.


"Rahatsız etmiyorum değil mi?"


Kafasını olumsuz anlamda salladı. "Bir yere kaçmadım merak etme." Dedi.


"Henüz." Diye ekledim.


"Keyfine bak istediğin yere oturabilirsin."


Yatakta bavulu biraz ileri iterek tam yanına oturdum.


"Kardeşin için her şeyi yaparsın değil mi?" Hazar sesimle bana döndü. Bu bakışları tanıyordum. Evet ya da hayır demiyordu.


"Yapma, bir yalanın peşinden gitme." Sesimi naif tutmaya özen gösteriyordum.


"Ben kardeşimi kendi ellerimle bu işe soktum, sen ne anlarsın Baha?" Beni başından savuşturmak ister gibiydi.


Yüzümde rahatsız edici bir gülümseme oluştu. "Çünkü bende kardeşimi bu işe soktum." Dedim.


Gözleri yalan söylüyor muyum diye gözlerimde oyalandı. "Senin kardeşin ölmedi mi?"


Gözlerimi bir kaç saniye kapalı tuttum. "Evet ikizim öldü ama kız kardeşim... Yapması lazım. Yaptığım bencillikle... hayatını riske atıyorum." Bir an duraksadım. Gözlerimi tekrar açtığımda daha yumuşak bakıyordu. Konuşmak istemediğimi anlamış olacak ki sormadı.


"Ne yapayım sen söyle Baha, eğer ikizinin yaşıyor olma ihtimali olsaydı napardın?" Dedi.


Sustum. Sustu. Gözlerini kaçırdı benden. İkimizde cevabın ne olduğunu biliyorduk. Bir süre durduk. Sonra tekrar gözlerini bana çevirdi. Komedinin çekemecesini açtı önce bir kaç belge çıkardı. Daha sonra bir fotoğraf çıkardı. Bu fotoğraf Yarbay Sinan'ın odasındaki fotoğrafla aynı fotoğraftı. Özlemle fotoğrafa baktı. Yeşil bir çayırda dört erkek, Hazar'ı havaya kaldırmış herkesin yüzünde mutluluk gülümsemesi. Elini fotoğrafta gezdirdi.


"Sene 2018, ilk görev yerimden Tunceli'ye sürüldüğüm ilk yıl, beni Birinci Timin başına geçirdiler. Tüm tim sürgün askerlerden oluşuyordu. Hepsi birilerinin kuyruğuna basmıştı. Tim ile başta sürtüşmeler yaşadık kabul ediyorum. Bir güç savaşı söz konusuydu. Nasıl olmasın ki hepimiz özgür kurtlardık. Gerçi bende onlara az çektirmedim. " Yüzünde özlem dolu bir ifade oluştu. "Sahada hiç bunu yansıtmadık. Hepimiz bir canavardık adeta. Her zaman birbirimizin arkasını koruduk. Daha sonrasında bir şekilde bütün olduk. Ben, Sinan, Semih, Cem ve... sesi titremeye başladı. "Melih ile toplamda beş kişiyiz. Yani kişiydik." Ellerini birbirine bastırdı. "Melih benim nişanlımdı. Yani öyle tören falan yapmamıştık ama yani tüm askeriye bilirdi. Semih, Cem ve Melih çıktığımız operasyonda şehit oldular." Avuçlarının içini bana doğru çevirdi. "Hepsi ellerimin arasında can verdi."


Bir şey söylemek için dudaklarımı araladığımda eliyle durdurdu. "Lütfen bölme başka türlü anlatamam." dedi ve hafif soluna döndü.


"Gecenin zifiri karanlığı diken üstünde yürüyoruz, öyle sessiz ki her yer soluk alış verişlerimizi dahi kontrol ediyoruz. Operasyon oldukça kolay geçmişti, dönüş yolundaydık. Tedbirliydik, ancak yeteri kadar teçhizatımız yoktu. Bir gümbürtü koptu silah seslerine bomba sesleri eşlik eden çatışma başladı. Pusuya düşmüştük.


Fotoğrafta Hazar'dan bir kaç santim uzun, esmer geniş omuzlu askeri gösterdi. "Semih..."


"İlk şehit olan kan kardeşim Semih, daha siper alamadan tam alnından vuruldu. Benim üzerime düştü. Eğer üzerime düşmeseydi bende orada şehit olacaktım. "


Fotoğrafta hemen çaprazda olan, diğerlerine göre daha olgun duran uzun yapılı kumral askeri gösterdi. "Cem..."


Cem çekip çıkardı beni o hengâmenin arasından." Boğazına bir yumru oluştu sanki yutkunamıyordu.


Fotoğrafta ki son iki adamdan biri Selim diğeri ise Melih'ti. Melih benim aksine mavi gözleri, kızıla çalan saçları vardı. İçimde ki bu kıskançlık belirtisi kontrolümü zorluyordu. Şehit olan birini kıskanmam yetmiyor gibi beynimin bana oyunları da çabası. Melih'in Kaan'a benzemesi daha da canımı sıkıyordu.


"Semih ile tanıştın zaten, yanında ki de Melih..." fotoğraftan gözlerini çekerek bana çevirdi.


"Semih ve Melih son güçleriyle direniyordu. İki çapraza konumlanmışlardı."Sesi çatlak çıkıyordu ancak ağlamıyordu. Gözleri kıpkırmızı olmuştu.


"Semih'in peşine Cem'i kaybettim. İlk defa kardeşimi anlattığım kişiydi Cem. Benden 8 yaş büyüktü, aramızda öyle bir bağ oluşmuştu ki Melih beni Cem'den isteyecekti." Yüzünde acıyla karışık bir tebessüm oluştu. "Biliyor musun, Cem tam kalbinden vuruldu." Yüzündeki tebessüm yavaş yavaş soldu.


"Hem de beni kurtarmak için. Bana siper oldu. Ben daha iki canın şokunu atlatamadan silah seslerinin arasında Semih seslendi. Semih sol eliyle bizden çapraz sağda olan kayalığı gösterdi. O yöne bakınca Melih'in boylu boyunca sırtüstü yerde yattığını fark ettim. Çok fark edilmese de eli yüzü kan içindeydi. Sürüne sürüne gittim yanına, göz göze geldik hafif bir gülümsedi. Hep yaptığını yaptı. Beni rahatlatmaya çalıştı. Seni güvenli alana çekeceğim, hazır ol dedim. Belli belirsiz kısık bir sesle tamam dedi. Yeleğinin sırt tarafından tuttum. Var gücümle çektim. Kayalık alanın arkasına doğru, inanılması güç ama çok kolay çekmiştim. O can havliyle kayalıkların arkasına geldiğimizde döndüm göz göze geldik yine. Bebeğim bacaklarım orda kaldı dedi. Beynimden aşağı kaynar sular dökülmüştü. Kan kaybından yavaş yavaş can verdi." Nefesini dışarı verdi. Sanki nefesi ciğerlerine yetmiyordu.


"İyileşmek istemiyorsun. Bu acı onlarla aranda kalan tek bağ olduğunu düşünüyorsun. Senin bir hayatın var." dedim.


Hızla ayağa kalktı. Eş zamanlı bende kalktım. Öyle bir bağırıyordu ki sanki kendine kanıtlamak istercesineydi.


"Benim bir hayatım yok; kardeşimle bir hayatım olamadı, nişanlımla bir hayatım olamadı, dostlarımla bir hayatım olamadı, kendimle zaten bir hayatım yok." Sonra deli gibi kahkaha atmaya başladı. Öyle bir gülüyordu ki tüm acılarını tekrar yaşıyor gibiydi.


Loading...
0%