@hamish
|
Bölüm XVIIII: Mahalle düğünü "Bana verdin bu zehri." . . . Mahalle sakinleri, bana saygı gösterirken, Hazar'ın mahalleden çıkışı olmadığını anlaması gözlerinden okunuyordu. Mahallenin ortasında kalabalıkta yürürken, etrafımdaki insanlar tarafından selamlanıyor ve saygıyla karşılanıyordum. "Baha ağabey, her zaman hoş geldin." "Bu mahallede senin gibi birine ihtiyacımız var. Güvende hissettiriyorsun." "Ağabey, özlettin valla." Verilen selamları alırken Hazar arkamdan yavaşça yürüyordu. Hazar, mahallede bir yabancı olarak, dışlanmış duruyordu. Mahalle sakinleri, benim gölgemdeki Hazar'a nasıl istersem öyle davranırlardı. "Hazar kendi kendine bu mahalleden çıkmanın bir yolu olmalı." diye fısıldadı. Duymamazlıktan gelerek antika dükkanının önüne geldim. Antikacı dükkânı, zamanın eski dokusunu ve geçmişin izlerini taşıyan gizemli bir atmosferle dolup taşan bir yerdi. Eski mahallenin kalbinde, taş duvarlı bir binanın içinde yer alıyordu. Ahşap kapı, zamanla aşınmış ve rengini kaybetmiş, ancak hala tarihi atmosferi yansıtan bir durumdaydı. Hazar benimle beraber antikacı dükkânına girdi. Dükkânın içine adım attığımızda, ahşap zeminin hafif gıcırdayışı, tarihi bir yolculuğa davet ediyormuş hissi uyandırıyordu. Geniş raflar, antik objelerle dolup taşmıştı; burada, her biri kendi hikayesini anlatan eski kitaplar, antik mobilyalar, heykeller ve tarihi koleksiyon parçaları bulunuyordu. Ortam, loş ışıkların altında, eski zamanların yorgun ama büyüleyici atmosferini yansıtıyordu. Her bir objenin etrafında hafif bir toz tabakası vardı, bu da eşyaların uzun yıllar boyunca bu dükkânda kalmış olduğunu düşündürüyordu. Antikacı tezgâhının arkasında oturuyordu. Tezgâhın üzerinde, antik mücevherler, madeni paralar ve eski saatler düzenli bir şekilde sergilenmişti. Dükkânın içinde antikacının tam önünde duruyordum. Yanına yaklaşmamızla yüzünü yavaşça bize çevirdi. Çekik gözlü adamın yüzü, belirgin çizgilerle işlenmiş gibi görünüyordu. Gözlükleri, ince çerçeveleriyle dikkat çekiyor ve gözleri arkasında gizemli bir ifade bırakıyordu. Çekik gözler, derinliklerinde geçmişin izlerini taşıyor gibiydi. Uzun siyah saçları, düzensizce dağılmış gibi görünüyordu, belki de zamanla unutulmuş bir bakımın izlerini taşıyordu. Giyim tarzı da dikkat çekiciydi; temiz, düzenli kıyafetler giyiyordu, belki de uzun bir yolculuğun ardından geri dönmüş gibiydi. Dostça ve heyecanla ayağa kalktı. Daha önceki bir tanışıklıktan kaynaklanan arkadaşça bir hava içinde konuşmaya başladık. Antikacının dükkânındaki eski saatlerin tik takları, zamanın geçişini hatırlatıyordu. Antikacının tam karşı çaprazında etrafı inceleyen Hazar'ı işaret ederek konuşmaya başladım. "Eski dostum Ömer. Bu sefer biraz daha karmaşık bir durumdayım." Ömer gülerek, benim gibi Hazar'ı işaret etti. "Her zaman karmaşık durumlar içindesin, Baha. Hoş geldin. Kim bu güzel hanım?" "Hazar, aynı ekibin parçasıydık ama şimdi karşı karşıya gelmiş durumdayız." dedim. Yüzünde şaşkınca bir ifade oluştu. "Ah, anlıyorum. Birbirinize düşman oldunuz demek." Sakalını düşünürcesine kaşıdı. "Az önceki gürültü sizdendi demek." "Bende neyle karşı karşıya olduğumu anlamaya çalışıyorum. Biraz zamana ihtiyacım var." dedim. "Bu hanımefendi, senin için bir sorun mu, Baha?" "Belki de, belki de değil." Omuzlarımı silktim. "Baha, bu mahallede kalmak istiyorsan, birkaç kurala uymalısın." ciddiyetle karışık gülümseyerek. Yıllar önce yaptığım konuşmayı tekrar yaşamak içimde geçmişe yolculuk yapmamı sağlamıştı. "Herkesin kuralları var, peki seninkiler neler?" Gülümsemesine karşılık verdim. "Öncelikle, eski antikalarla ilgilenmek zorundasın. Onları kırmadan, dikkatlice incelemelisin. Bunlar benim hazinelerim!" Ses tonunu kalınlaştırmıştı. "Anladım, hazinelerin kıymetli. Bir sonraki kural ne?" Sesim kendinden emin çıkıyordu. "Mahallenin tarihini bilmelisin. Kim kimdir, hangi ev ne zaman yapılmış, hepsini bilmelisin. Bu mahallenin bir ruhu var, onu anlamak önemli." Kıkırdamasını tutuyordu. "Mahallenin ruhunu anlamak, işin zor gibi görünüyor. Ezberim kuvvetlidir." "En önemlisi, mahalle sakinlerine saygı göstermelisin. Herkesin birbirini tanıdığı bir yer burası. Selam vermeden geçme! Bir gün sana selam verilecek hale gelene kadar devam etmelisin. " "Anlaşıldı, herkese selam vereceğim." dedim. Ömer birbirimize bakarak gülümsedik. Yıllar önce yaptığımız konuşmanın her bir kelimesini hatırlıyor olmamız garipti. O koltukta Ömer'in babası oturuyordu. Şimdi ise Ömer. Ben ise bana selam verilecek kişi haline gelmiştim. "Son olarak, dükkânımın bir köşesine bir şeyler ekleyebilirsin. Belki sende bir gün antika olursun eski dostum." "Kendimi antika hissettiğim an, seninle paylaşırım." dedim. "Evin yukarıda bıraktığın gibi." dedi Ömer. Hazar'ın bizi dinlediğini biliyordum. Hazar'a elimle merdivenleri gösterdim. Ömer'e selam vererek merdivenlere yöneldim. Eski evime doğru merdivenlerden çıkarken, Hazar'ın gözlerindeki kararsızlık fark edilebilirdi. Nazik bir şekilde Hazar'ın omzuna dokundum. Hazar, bir an tereddüt etti, sonra başını salladı. Onu zorlamadan, Hazar'ın kendi kararını vermesine izin verdim. Evin kapısına geldiğimde saksının altındaki anahtarla kapıyı açtım. Ayakkabılarımı çıkarıp içeri girdim. Hazar da aynı şekil ayakkabılarını çıkararak içeri girdi. Hazar evime göz gezdirdi. Eski tarz dekorasyonuyla dikkat çeken, içinde bir çok hikaye barındıran, kapısından içeri girdiğinizde, sizi eski zamanlara götüren bir atmosferle karşılaştık. Gelmeyeli uzun zaman olmasına rağmen Ömer her bir eşyama özenle bakmıştı. Salon, antik lambaların hafif ışığı altında parlıyordu. Duvarlardaki eski tablolar ve desenli perdeler, evin her köşesinde geçmişin izlerini taşıyordu. Orta yerde, desenli bir halı, evin geri kalanını bir araya getiren bir unsurdu. Kitap kokusuyla dolup taşıyordu. Raflara yerleştirilmiş antika kitaplar, yaşanmışlıklar ve bilgelik dolu sayfalarla doluydu. Her bir kitap, zamanla dost olmuş, kütüphaneyi evin ruhu haline getirmişti. Ortada, antika bir masa ve üzerinde eski bir daktilo vardı. Evin duvarları, tuğla dokulu duvar kağıtları ve eski haritalarla kaplıydı. Mobilyalar, ahşap ve deri detaylarıyla süslenmiş, eski dönemlere özgü zarif bir tarzı yansıtıyordu. Mutfak, salondan kemerle ayrılıyordu. Rengarenk seramik tabaklar, eski bakır tencereler ve vintage tarzda bir kahve makinesiyle süslenmişti. Ahşap dolaplar, geleneksel bir atmosfer sunarken, mutfak tezgahındaki eski tarz kavanozlar, evime nostaljik hava katıyordu. Hazar salonda ayakta dururken yatak odasına doğru yürüdüm, tarihi bir yatak başlığı ve dantel perdelerle dekore etmiştim. Yatak örtüsü, desenleriyle dikkat çeken bir antika dokuya sahipti. Duvarlarda asılı eski resimler, yatak odasına karakter katıyordu. Antika olan dolabımı açıp içinden bir kaç eşya aldım. Hazar'ın karşısına dikildiğimde, bir an için sessizlik hüküm sürdü. "Hazar, bir dakika dinler misin?" "Tabii, zaten buna mecbur değil miyim?" Sakince kafasını salladı. Kendimle çatışma içindeyken, kelimeleri seçmekte zorlanıyordum. "Odada kendine uygun bir şeyler bulabilirsin. Odada banyo da mevcut. Bu arada sen bana gerçekleri anlatana kadar hiçbir yere gitmiyoruz." Ben kıyafetlerle dış banyoya girerken Hazar'da yatak odasına geçti. Hızla üzerimi değişiyordum. Kapının çalınmasıyla yalnızca alt eşofmanımı giyerek dış kapıya yöneldim. Kapıda bir kutu ve üzerinde bir not vardı. 'Akşam mahalle düğünü var unutma! Gelmen gerekiyor. Misafirin için. -Ömer Alper' Kutuyu elime alarak kapıyı kapattım. Salona girerek içini açtım. Siyah uzun şık bir elbise ile siyah bantlı topuklu ayakkabı vardı. Hazar salona girdiğinde bir bana bir elimdeki elbiseye baktı. Saçındaki peruktan kurtulmuş, kısa saçlarıyla karşımdaydı. "Pardon..." hızla banyoya girerek üzerime kazağımı giydim. Tekrar salona döndüğümde elbiseyi eline aldı. "Bu elbiseler ne için?" dedi. "Mahallemizin düzenlediği düğüne davet edilmeyi düşünmüyor musun?" dedim samimice gülümseyerek. "Beni neden davet ediyorsun?" İğrenircesine güldü. "Pardon mecburdum." Gözlerim, Hazar'ın gözlerine karışan bir çatışma ifadesi taşıyordu. İkisinin arasındaki gizem, bu konuşmayı daha da karmaşık hale getiriyordu. Derin bir nefes aldım. "Belki de aramızdaki çatışma, gizem ve karmaşıklık, bir anlamda özel kılıyor bu daveti. Seni bu özel günü benimle paylaşmaya davet etmek istiyorum sadece." Hazar'ın yüzündeki ifade, hem şaşkın hem de düşünceliydi. Davetim, gökyüzündeki bir fırtınanın ortasında yapılmış gibi hissettiriyordu. Her ikimiz de içindeki çatışma, mahalle düğününün ötesinde derinleşiyordu. Hazar'la aramızda bir ateşkes ilan etmek, bu mutlu günü beraber geçirmek istedim. İkimiz de geçmişin gölgesinden sıyrılarak, eğlencenin ve anın tadını çıkarmak istiyordum. Düğünde eğlenmek, gülüp dans etmek ve belki de geçmişin yükünü bir nebze olsun hafifletmek için güzel bir alandı. Ben, Hazar'a bir teklifte bulunmak istiyorum ve bu, her iki tarafın da mutlu olacağı bir anlaşma olsun istiyordum. "Berat, önerin nedir?" sesi uzlaşmacaydı. "Bir ateşkes anlaşması yapalım. Bu gece, geçmişteki çatışmaları unutalım ve sadece birlikte güzel anlar yaşayalım. Bu düğünde sadece ikimiz, eğlence ve ana odaklanalım." Kelimelerimi ustalıkla seçtim. "Anlaşma yapıldı, Berat. Bu gece sadece eğlenmeye odaklanalım." *** Mahalle düğünü, coşku ve neşe dolu bir atmosferle süslenmişti. Eski sokaklar, renkli ışıklar ve müzikle canlanıyor, mahallenin her köşesinde sevinç çığlıkları yankılanıyordu. İnsanlar, güzel kıyafetleriyle süslenmiş, dans eden çocuklardan yaşlılara kadar her yaş grubundan insan bir aradaydı. Düğün alanı, renkli kumaşlar ve çiçeklerle süslenmişti. Sandalyeler, her biri birbirinden farklı renkte kurdelelerle bağlıydı. Masalar, lezzetli yemekler ve tatlılarla dolup taşıyor, mutluluk dolu sohbetlerle çevriliydi. Bir sahnede, müzik enstrümanları ve hoparlörler, neşeli müzikleri mahalleye yayıyordu. Dans pistinde gençler ve yaşlılar bir aradaydı, geleneksel dansların yanı sıra modern ritimlere de ayak uyduruyorlardı. Düğün pastası, göz alıcı bir şekilde süslenmiş ve gelin ve damadın heyecanla kestiği bir anı oluşturuyordu. Gelin ve damat, mutlulukları gözlerinden okunan bir şekilde dans ederken, mahalle sakinleri etrafında bir araya gelmiş, çifti coşkuyla alkışlıyordu. Düğün davetlileri arasında, güler yüzlü kadınlar geleneksel kıyafetler içinde dans ederken, gençler modern müziğin ritmiyle eğleniyordu. Düğün alanındaki masalarda, mahalle sakinleri birbirlerine şakalar yaparken, lezzetli yemeklerle birlikte anılarını paylaşıyorlardı. Çocuklar ise renkli balonlarla oynuyor, şekerleme ve çikolatalarla neşe dolu anlar yaşıyorlardı. Mahalle düğünü, coşku ve sevinç içinde devam ederken, Hazar ile birlikte bir çift gibi eğleniyorduk. Gelin ve damat olmasak da, dans pistindeki enerjik ritimlere ayak uydurarak, etraflarındaki coşkulu kalabalığa katılıyorduk. Gecenin büyüleyici atmosferinde, Hazar'ın siyah elbisesi ve dans ettiği müzikle uyumlu siyah kısa saçları, ona gizemli bir hava katıyordu. Benim ise eski tarz ceketim şıklığım ve zarafetimle dikkat çekiyordu. Birbirimizle uyumlu bir şekilde dans ederken, etrafımızdaki insanlar, enerjimize hayran kalmış gibiydi. Dans pistinde dönüp eğlenirken, bizim aramızda görünmeyen bir çekim vardı. Göz temaslarımız, gülüşlerimiz ve dansın akışındaki uyumumuz, birbirimize duyduğumuz gizemli çekimle dolu anları yansıtıyordu. Düğün davetlileri, aramızdaki özel bağı fark etmiş ve bizi ilgiyle izliyordu. Hazar'ın elbisesinin etekleri hafifçe uçuşurken, benim danstaki kendinden emin duruşum, bizi adeta bir çift gibi gösteriyordu. Müzik ritmi, dansın büyüsüne eşlik ederken, bu büyüleyici an hiç bitmesin istedim. |
0% |