@hamish
|
II.Bölüm: Havuç
"Kimseye iyi veya kötü demekte acele etme."
.
.
.
"Bir haftada kaç defa suikaste uğradım, zaman aralığı ne?" Karşımdaki adamlar dut yemiş bülbül gibi sadece susuyorlardı. Sinir kat sayım git gide artarken hepsinin başı yere eğikti. Elim sarılı olan boynuma gitti. "Lan yüzüme bakın." 'Hepsini öldürelim, zaten bir işe yaradıkları yok.' Kafamın içindeki ses hiç yardımcı olmuyordu. 'Beni yok sayamazsın ben senin parçanım.' "Söyleyin lan kaç kere dedim?" Sesim odada yankılanırken, adamların arkasından yüzünü göremediğim ince tiz ses duyuldu. "Ben söyleyeyim, yedi." Kafamı salladım. "Bana cevap verebilecek cesarette biri çıktı, o da yanlış bildi. İki.." 'En azından cesaretli, o kalsın diğerlerini öldürelim.' Adamlar açılırken bana doğru yürüyen tahminen 1.70 boyunda yeşil gözlü kumral, kıza benzeyen adam bana doğru yürüdü.. yürüdü, gözünü bana dikerek tam önümde durdu. Deri ceketi, siyah pantolonu ve postallarıyla kendini saklama gereksinimi durmayan birini gösterirken, gözlerindeki gotik makyaj kafamda sınıflandırmamı zorlandırıyordu. "Yanılıyorsunuz, sizin fark ettiğiniz iki... Fark etmediğiniz beş ve ben onların hepsini diğer ikisi gibi başarısızlıkla sonuçlandırdım." Tek kaşım havalanırken, kamera görüntüsündeki kapşonlunun profiliyle karşımdaki ufak tefek adamın uyuştuğunu, yapbozun parçalarının birleşmesi gibi kafamda birleşti. "Sen de kimsin? " "Aradığın kişiyim. " Kafası hafif yana dönerken gözlerinin yeşili sert bakıyordu. "Onu anladım küçük adam. Ne istiyorsun?" Kapşonunu indirdiğinde kısa saçlarının ön kısmının örülü olduğu dikkatimi çekti. "Yalnız konuşmak." Tek bir hareketimle adamlar odayı boşaltırken odada, Kadir ben ve garip adam kalmıştık. Lacivert kapşonunu tamamlayan koyu yeşil pantolunu, spor ayakkabılarıyla dikkat çekmemeye çalışıyor gibi duruyordu. Elini uzattı. "Hazar ben. " 'Sevdim bu çocuğu.' kapa çeneni. Kendimle çelişiyor olmak sinir bozucuydu. Yüzünden hiçbir şey anlayamıyordum. "Kim olursa olsun benim güvenliğimi sadece benim istediğim adamlar sağlar. " Kurduğum cümleyle cebinden bir dosya çıkardı. "İstesen de istemesen de seni korumakla sorumluyum." Dosyanın ilk sayfasını okuduğumda, dönüşü olmayan bir yola girdiğimi anlamıştım. "Senin hayatın benim hayatıma mı karşılık geliyor öyle mi?" "Öyle sayılır, senin için sorun olur mu?" omuzlarını silkti. Kafamı olumsuz anlamda salladım. "Hayır, ne yaptığını biliyor gibi bir halin var. " Kadir sessizliğini bozup iş ciddiyetini takındı. "Hazar Aden Bulut, 26 yaşında eski asker. Kadın asker sayısı bu kadar azken neden atıldığını araştırdığımda..." Baştan ayağa yabancı bedeni süzdü. "Sebebi rüşvet. Yetimhanede büyümüş. Şimdilerde paralı korumalık yapıyor." Kadir bana döndü. "Bu yosma, askeriyeye ihanet etmiş koruma falan olamaz, kanı bozuk." Erkek olduğunu düşündüğüm ufaklık kadındı. Bu olay ilginç bir hal alıyordu. 'İlk gördüğümde neden etkilendiğimi daha iyi anlıyorum.' Adının Hazar Aden olduğunu öğrendiğim kadın tükürürcesine konuştu. Dudakları hafif kıvrıldı. Yüzünde memnun bir hal vardı. "Ağzını burnunu kırıp sonra eline veririm ve bu işten sıyrılırım." Kadir sinirle gülümsedi. Bir horoz gibi dikeliyordu. "Nasıl olacakmış o iş?" Hazar bana baktı. "Zaten belliydi bu kadar suikasta uğraman, kendini emanet ettiğin adam doğru düzgün araştırma yapamıyor." Cennetin yeşil tonu olan gözleri orman yeşillerine dönüştü. "Adımı temize çıkardım ama bir kere damga yersen hep damgalı kalırsın. İşte bu yüzden tekrar askeriyeye dönmedim. " "İstersen yerine Baha gitsin." Kadir alaycı olmaya devam ediyordu. Espriyi yalnızca benim anladığımı sanmam az sonra bizi şoka uğratacak kadına hakaretti. Karşımdaki kadının yüzünde mimik dahi oynamıyordu. Hazar elini üçümüz arasında daire çizer gibi döndürdü. "Buradaki herkes Baha'nın askeriyeye giremeyeceğini biliyor. Siz bu kadar gizli nasıl kaldınız ben hala şaşıyorum." Bu bilgi gizli bilgiydi, nedenini biliyor olma ihtimali bile her şeyi değiştirirdi. "Çok şey biliyorsun." Dedim. "Yerin kulağı var diyelim." Ne bildiğini tartmaya çalıştığımı anlıyor gibiydi. Kadir nefesini dışarı verdi, şüphe içini kemiriyordu. Farkındaydım, çünkü aynı hisleri bende hissediyordum. "O zaman ne kadar ciddi bir şeyin içinde olduğunun farkındasın." O günden sonra hayatımızın tamamen değişeceği belliydi. "Ben normal değilim." dedi Hazar. Kafamı aşağı yukarı salladım. "O kadarını anladık." *** Geldiğim süreden tahmini iki saat geçti. Saat gece iki ve hala Hazar gelmedi. Hazar'ın yaşadığı oda demeye bin şahit isteyen yerde etrafı inceliyordum. Bir hafta geçmişti ve ortalıkta yoktu. Kontrolüm dışında olan hiçbir şeyden hoşlanmazdım. Aldığım istihbarata göre çarşamba akşamları bu yere geliyordu. Eninde sonunda gelecekti. Odada eski bir yatak yıkık dökük bir dolap, bir masa ve sandalye vardı. Oturacak tek yer olan sandalyeye oturup etrafımda dönmeye başladım. Bir süre sonra ensemde hissettiğim nefes ve boğuk bir bakışla karşılaştım. Kollarıyla boğazımı kilitlemişti. Sessizliği taktir edilesiydi. Gözlerinin yeşilinde girdaplar oluşmuş gibiydi. Korku vardı derinlerde. Boşta olan ellerimle kilitlediği kolunu açtım. Kafamla geriye iterek sandalyeden uzaklaştım. Aramızdaki sandalyeyi tekmeleyerek üzerime attı, çevikliğimle sandalyeden kurtuldum. "Odamda ne işin var?" Attığı tekmeden kurtulurken dirseğimle karın boşluğuna vurdum. Nefesi zorlanırken kendini çabuk toparladı. "Sana odamda ne işin var dedim?" Bu sefer yumruğundan kaçamamıştım. Çeneme yediğim yumrukla sendeledim. Saçlarımı çekti, nefesini boynumda hissediyordum. Sırtından tutarak havaya kaldırdım. Bu sefer bacaklarını gövdeme sardı. Saçlarımı geriye doğru çekti. Kafa derimde sızlamalar hissederken bir kaç defa kurtulmak için sarstım. "Odamda ne işin olduğunu söyle, bırakayım saçını." İnatçı bir kız çocuğu gibiydi. "Deli misin sen?" Dedim. Dengemi korumakta zorlanıyordum, hala saçımı çekemeye devam ediyordu. Tek bedencesine yatağa düşerken hala ayrılmamıştık. "He deliyim, seni de delirteceğim bu dünya tek çekilmiyor. " Saçlarımdan ellerini çekerken benden biraz uzaklaştı. Soluk alış verişlerimiz odada ki tek sesken ikimizde yatakta uzanıyorduk. Garip bir histi. Ve dünya bizim gibiler için asla adaletli olmayacaktı. "Kontrolüm dışında olan hiçbir şeyden hoşlanmam." Bana döndü, kısa erkeksi saçları bu sefer örülü değildi. "Benden hoşlanmıyorsun yani, bunda bir tuhaflık görmüyorum." Kafamı tavana çevirdim. Tavandaki devasa tavşan posterini inceliyordum. "Zekisin." Kafasını salladığını hissediyordum. "Biliyorum." "Hep böyle ukala mısın?" Dirseğiyle yataktan destek aldı. Yüzünde bilir bir tavır vardı. Bedenini tamamen düzeltti, oturur pozisyona geldi. Ayağa kalktı yataktan biraz uzakta olan masanın altında bulunan buzdolabına uzandı, bir şey ararcasına karıştırıp bulduğu şeyle gözleri parladı. -Havuç. Eş zamanlı yatakta doğruldum. Havucu bana uzattı. "İster misin?" Kafamı olumsuz anlamda salladım. "Havuç sevmem." Bir ısırık aldı havuçtan. Söylediğimi umursuyor gibi değildi. "Hadi gidelim." Dedim. Kaşları havalanırken karşımda havuç yiyen kızı izliyordum. "Nereye gidiyormuşuz." Havucunun son kısmını da ısırdıktan sonra dibini camdan fırlattı. "Nereye olacak anlaşma yapmaya." Ani duygu değişimleri Hazar'ı kafamda sınıflandırmamı engelliyordu. "Demedim mi kontrol altında olmayan şeyleri sevmiyorum diye, süs diye mi gelmedim buraya." "Heh.." diye bir ses döküldü dudaklarından. "Ne almaya geldiysen al da gidelim." Nasıl anladığımı anlamak istercesine kısa bir bakış attı. Eline bir çanta alıp yıkık dökük dolaptan bir kaç tane çamaşır alıp içine sıkıştırdı. "Kadir'e söyle iki cadde alta arabayı park edince görünmez olmuyor. " Elindeki çantadan kısa süreliğine dikkatini bana verdi. Çantayı üzerime attı. Hızla cantayı tuttum. "Saklanmaya çalışmadığındandır o." Dolabı hafif çekerek arkasından silahı eline aldı. Ceketinin iç kısmına yerleştirdi. "Ben hazırım." Ben arkada Hazar önde odadan çıkarken bakışlarını sırtımda hissediyordum. Bir anda durdu, son anda bedenine çarpmaktan sıyrıldım. Geri dönerek yatağın üzerine çıktı, tavanda asılı olan tavşan posterini çıkardı. Rulo yaparak yataktan atladı. "Şimdi gidebiliriz." Bu sefer ben önde Hazar arkamda odadan çıkarken adımlarımız sekronizeydi. Eski otelin dışına çıktığımızda soğuk hava bizi karşılıyordu, yüzüme çarpan rüzgarla gözlerimi kıstım. Kadir'in hala gelmemiş olması normal değildi. Yüzümü Hazar'a döndüğümde mimiklerinden aynı hissiyatı onun da yaşadığını görebiliyordum. İkimizde aynı anda birbirimizi eğmiştik. Çaprazlama gelen iğneler havada çarpışırken Hazar'ın gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Beni tutup kenarı çekerken diğer iğneden kaçamamıştı. "Ben... böyle.. işin.." Cümlesini tamamlayamadan kucağıma bayılmıştı. *** Hazar'ın görüntüsü yerdeki su birikintisinden yansıyordu. Dudaklarına bulaşan kanı temizliyor diliyle. Derin bir nefes alıyor. Ağır küf kokuyu alınca biraz kendine geliyor. Gözlerini kırparken hızla yerinden kalkmaya çalışıyor. Ellerinin sandalyeye tutsak olduğunu fark etmesiyle hızla etrafına bakıyor. Etrafta tanıdık yüzü ararken, sırtına dayalı olan beni fark ediyor. "Uyanık mısın? Heyy" ses tonuna dikkat ediyordu. .. homurtulu sesler çıkarırken, Hazar etrafa dikkat kesilmişti. "Çirkin suratlarınızı, şu çirkin maskeyle örtmeniz iyi olmuş." Adamlardan daha iri olan Hazar'a tokat atmıştı. Tokadın etkisiyle başı yana savrulmuştu. Tokat sesi boş depoda yankılanmıştı. Çenesindeki acıya inat kahkaha atıyordu. "Sen iyi misin?" Sesimle omuzlarını silkti. "Bomba gibiyim. Sen nasılsın? Baya derin uykun var." Sesinden alay akıyordu. "Neyin kafasını yaşıyorsun sen?" "Sakin ol. Kadir bir işe yaramıyor ama ben Kadir değilim." Askeriyeyi düşündüm. Her defasında farklı düşmanlarla karşılaşmış sayısız işkencelere maruz kalmıştı. Hepsinden de canlı kurtulmuş. "Bunlar sadece iki budala." Dedi. Karşısında duran iki adamı incelerken eş zamanlı olarak bileklerindeki ipi bollaştırıyordu. İri adam daha spor kıyafetler kullanırken, diğeri takım elbiseliydi. Hazar'ın gözleri, adamın ayakkabılarına kaydığında bir süre ayakkabıda gözleri oyalandı. Daha fazla oyalanmadan baş parmağını tek hamlede yerinden çıkardı. Şaşkınlık ve memnuniyet arasında değişik duygular hissediyordum. "Ne yapıyorsun sen?" Diye mırıldandım. "Şşş.. sadece parmağımı yerinden çıkardım. Acısını da birazdan bu dangalaklardan çıkaracağım." Nefesini dışarı verdi. "Hey siz iki çirkin maskeli budala.." Hazar alayla gülümsedi. "Normalde sessizce kaçış planı uygulardı ama bu sefer başka, yüzüme tokat attı. Tokattan hiç haz etmem." İki adam kendileriyle dalga geçen küçük bedene bakıp, ya sabır çekmekle yetindiler. "Ya cüsselere bak, tiplere bak.. Maskeli pandalar gibi dolaşıyorlar." Omuzlarını yukarı kaldırdı sanki bir hata yapmış gibi. "Ups.. pardon pandalara hakaret etmemeliydim, bu anaları belirsiz pislikler yüzünden." Karşısındaki ikili için bu bardağı taşıran son damla olmuştu. İri olan hızla kendisine doğru hareket ederken, tek hamleyle ikimizde iplerden kurtulmuştuk. İri adamın ağzı aralanırken Hazar'ın yumruğu ile sersemlemişti. "Ağzını kapa, yumruk kaçacak.." Hazar baş parmağının acısına rağmen kahkaha atarak adamın boynu ile göğsü arasına yumruk attı. Bilinci kaybolan adam boylu boyunca yere düşerken Hazar hızla hareket edip adamın başı yere çarpmaması için destek oldu. Kolunu yanlış kullandığından yüzünde acı bir ifade oluştu. Kendimi hızla toplayıp karşımda duran adama göz hareketleriyle talimat verdim, yerdeki adamı kaldırması için. Adam iri adamı kaldırırken Hazar'ın kolu özgür kalmıştı. Hazar ayağa kalkıp tam karşıma geçti. "Ne zaman anladın?" Sesim oldukça memnundu. Hazar gözlerime baktı. Bilir kişi edasıyla konuşmaya başladı. "Beni test edeceğini biliyordum ama bu kadar yavan bir plan beklemiyordum. Kadir formdan düşmüş. Neyse.. " Nefesini dışarı verdi. "Uyandığımızda bir tuhaflık vardı, depo çok tanıdık geldi. Bir baktım burası senin depon. " Etrafı gösterdi. "Ancak düşmanların 'en iyi yer göz önünde olan yer' düşünmüş olma ihtimaline karşın temkinli yaklaştım. Sonra bu iki korumanı senin yanında gördüğümü hatırladım. Belki yüzleri gözükmüyordu ama o iğrenç ayakkabıları nerde görsem tanırdım. " Son cümlesinde kıkırdayarak güldü. Hazar'ın elini avucumun içine aldım. Hazar'ın eli, benim elimin yanında küçücük kaldı. "Peki neden hemen ifşalamadın?" Hazar bir yandan ne yapmaya çalıştığımı anlamaya çalışıyordu. "Çünkü.." lafını tamamlayamadan parmağını yerine oturturdum. Hazar'ın dudaklarından inlemeli bir boğuk ses çıkmıştı. "Buna gerek var mıydı?" Derken baş parmağını gösterdim. "Madem anladın ne diye parmağını yerinden çıkardın?" Sinirlenmiş hissediyordum. "Şöyle ki sen benim kabiliyetlerimi ölçmek istedin, bende sana bunu verecektim. Tabi yeri öptürdüğüm adam bana tokat atmasaydı. Tokat atılmasından hiç haz etmem. " Kaşlarım havalanırken, Hazar elini avuç içimden kurtararak dur işareti yaptı. "Ne soracağını biliyorum. 'Neden sonuna kadar gitmedim?.'" Karşındaki kadını hayranlıkla izliyordum. Onaylarcasına kafamı salladım. Hazar elini göğsüme götürdü. "Buraya vurduğum hızlı bir darbe seni bayıltır, ancak bu cüsseyle yere düşüp kafanı vurman, beyin kanamasına yol açar. Belki adama sinir olmuş olabilirim ama ölmesini gerektirecek bir durum yok, sonuçta emir kulu. " |
0% |