@hamish
|
Bölüm XX: Kaybolan Izdırap "Ağlardım bir başıma." . . . Mahalle düğünü sona erdiğinde, Hazar'la aramızda bir değişim hissettim. Gecenin büyüsü, belki de içimizdeki gizemi çözmemize yardımcı oldu. Kalabalık dağıldı. Hazar ve ben, orada kendi dünyamızı kurmuştuk sanki. Meydandan eve doğru yürüyüşe geçtik. Ay ışığı, yolumuzu aydınlatırken, gece havası içimizi ferahlatıyordu. "Sanırım düğün, beklentilerimin çok üzerindeydi." Sesimi nazik tutmaya özen gösterdim. "Evet, seni biraz şaşırttım, değil mi?" Kıkırdamasını eliyle gizledi. "Biraz mı, baya iyi bir sürpriz oldu." Elim enseme gitti. Eve doğru yürürken, mahallenin sıcaklığını ve samimiyetini hissediyorduk. Her adım, geçmişin izlerini silip yeni bir başlangıca doğru atılan bir adımdı sanki. Hazar ve ben, birbirimize olan samimiyetin yeşermeye başladığı bu özel gecede, mahallemizin sokaklarında huzurlu bir yürüyüşle yeni bir sayfa açıyorduk. Ay ışığı altında, parmaklarımızın birbirine değerken, içimde bir heyecan dalgası yükseliyordu. Ne el ele tutuşuyorduk ne ellerimizi çekiyorduk. Yürürken parmaklarımız birbirine değmeye devam etti. İçsel bir his, el ele tutuşma fikrini benim zihnimde şekillendirmeye başlamıştı. Ama yapamadım. Cesaret edemedim. Gizemli bir dansın içinde değil, sadece yürüyüşte, kalplerimizin birbirine yaklaştığı bir anı yaşıyorduk. Yürürken, bir an cebimden bir kutu çıkardım. Hazar'a doğru uzattım, gözlerimde bir gizemle. "İşte, senin en sevdiğin şey!" Beni zehirlediğin şey diye içimden ekledim. Hazar'ın gözleri parladı. "Havuç mu? Gerçekten mi?" Hazar kutuyu açtı. Yüzünde kocaman gülümseme oluştu. Havuçları eline aldı ve bir kahkaha ile gözlerinin içindeki sevinci belli etti. İkimizde birbirimize gülerek, havuçların getirdiği neşe dolu bir anın tadını çıkarıyorduk. Espri dolu sohbetlerimiz, yürüyüşümüze eğlence katmıştı. Yürüyüşümüz Hazar'la evime geldiğimizde sona erdi. Kapıyı açtım, benden önce merdivenlere yöneldi. Bende Hazar'ı takip ettim. Hazar, evimin sıcaklığını hissetti ve tebessüm etti. Birlikte oturma odasına geçtik ve üzerimize rahat kıyafetler geçirmeye karar verdik. Daha sonra, rahat kıyafetlerimizi giyip oturma odasına geçtik. Beraber, evimdeki kitaplıkta dolaşırken, ortak bir seçim yapmak için zaman geçirdik. Sonunda, bir klasik romanı seçtik ve oturma odasındaki rahat koltuklara yerleştik. Işıkları biraz yumuşattık ve sessizce kitaplarımızı açtık. Beraber kitap okumanın verdiği huzurla, sayfalar arasında kaybolmaya başladık. Sadece kitapların içindeki dünyalara değil, aynı zamanda birbirimize de odaklandık. Sessizlik içinde geçen zaman, kelimelerin büyüsü ve birlikte paylaştığımız bu an gecenin sessizliğinde aramıza bir bağ kuruyordu. "Berat, ben biraz dinlenmek istiyorum. Yatak odasına geçeceğim." Sesi gerçekten yorgun olduğunu gösteriyordu. "Tabii, Hazar. İyi dinlenmeler. Ben burada bir süre daha otururum." Hazar, sessizce kalktı ve yatak odasına doğru ilerledi. Odaya giren kapının ardından kısık bir ışık belirdi. O an, evin içinde huzur ve sükûnetin bir araya geldiği bir andı. Yorgun bir günün ardından, Hazar'ın dinlenmeye çekilmesiyle birlikte sessizlik daha da belirginleşti. Oturduğum koltukta, odanın atmosferindeki huzuru hissederken, gözlerim yavaş yavaş kapanmaya başladı. Gözlerimi hafifçe açtığımda odamın loş ışıklarıyla karşılaştım. Gecenin sessizliğinde, koltukta düzeldim. Yatak odasına gözüm kaydığında yatak boştu. İçimde bir burukluk hissi ve kararmış bir hüzün vardı. Hazar, gitmişti, banyoda olması için dua ediyordum. Yerimden aceleyle kalktım. Odayı dolaşırken, Hazar'ın izlerini bulamadım. Bir boşluk, bir sessizlik vardı. Hızla giyindim, adını fısıldayarak etrafı araştırdım, ancak hiçbir yerde yoktu. Biraz sonra arabanın çalışma sesini duydum. Hazar'ın neden böyle bir şey yaptığını anlamak için kendi içsel karmaşama daldım. Anlıyordum. Gözlerim daldı, geçmişteki hataların ve çatışmaların ağırlığı içinde kayboldum. Hazar'ın kaybolan zamanın izlerinde bıraktığı acı, kalbimde bir ızdırap bıraktı. Hızla merdivenlerden inmeye başladım. Hazar'ın kararla evi terk etmesiyle, içimde bir gerginlik dalgası yükseldi. Kararlı adımları ve evin kapısını arkasında bırakışı, gizemli bir kararın habercisi gibiydi. Hemen ardından, ona yetişmeye karar verdim. Otomobilimin anahtarlarını alıp, geceye doğru adım attım. Arabamın kapısını açarken içimdeki karışık duygular, hızla dönen anahtarımdan çıkarak yola döküldü. Arabamın motoru hızla çalıştığında, geceye karışan bir rüzgar gibi hissettim kendimi. Yola çıktım ve şehrin sokakları, Hazar'ın terk ettiği evden uzaklaşmıştı bile. Onu takip ederken, düşüncelerimde bir karışıklık hakimdi. Ona niçin takip ettiğimi bilmiyordum. Her viraj, her dümdüz yol, bizi gizemli bir hikayenin içine çekiyordu. Hazar'ın aracının farları önümde belirdiğinde, hızımı biraz daha artırdım. Şehrin ışıkları, yoldaki izleri aydınlatıyor, araçların çıkardığı motor sesleri geceye bir müzik gibi yayılıyordu. Onu yakalamak, sadece fiziksel bir mesafe kapatmak değil, aynı zamanda içsel bir gerçeğe doğru ilerlemek anlamına geliyordu. Bu kovalamacada, gece, benim ve Hazar'ın arasındaki gizemi aydınlatmak üzere adımlar atıyorduk. Yolda ilerlerken, bilinmezliklerle dolu bir hikayenin içine dalıyordum. Gece, şehrin sokaklarından yankılanan motor sesleri ve şehrin ışıkları altında başlamıştı. Hazar ile bir kovalamaca içinde onunla yüzleşmek istiyordum. Arabalarımız, şehrin labirent gibi sokaklarında gizemli bir dansa başlamıştı. Hazar'ın hızla dönen virajlardaki ustalığı, adeta bir sanat eseri gibiydi. Her dönemeçte, aracını zorluyor, lastikler tıslayarak yola yapışıyordu. Ben ise, aracımın direksiyonunu sıkıca kavrayarak, bu hızlı ritme ayak uyduruyordum. Hazar'ın becerisi, arabasını ustalıkla kullanması beni etkilemişti. Hızla dönen virajlarda, sürüşü beni zorluyordu. Ancak ben de geri adım atmayacak, her dönemeçte ona yetişmeye çalışacaktım. Bu kovalamaca, sadece sokaklardaki hızımızla değil, üstünlük savaşı gibiydi. Şehrin sokakları, ışıkların gölgesinde kaybolan iki arabayla dolup taşıyordu. Bu kovalamaca sadece fiziksel bir yarış değildi; içsel bir çatışma ve duygusal bir savaşın da yansımasıydı. Hazar'ı koruma arzusu ile onun gerçek görevini öğrenmenin hırsı arasında gidip geliyordum. Aracımın lastikleri virajı hırsla dönerken, Hazar'ın önünü kesmek için ani bir karar verdim. Geceye karışan motor sesi ve lastiklerin tıslaması, süratle yaklaştığımızı belli ediyordu. Şehir ışıkları, metalik bir parıltıyla yolları aydınlatırken, benim kararlılığım da adeta bu gizemli yüzleşmenin bir parçası gibiydi. Hazar'ın aracı önümde belirdiğinde, birbirimizin gözlerine bakıyorduk, bir virajın sonunda kusursuz bir manevra ile önüne geçtim. Arabamın ani duruşu, sokaklarda yankı buldu ve atmosferde bir gerginlik hissedildi. Lastiklerin patırtısı ve motorun durmasıyla birlikte, Hazar'ın aracı da eş zamanlı durdu. Gece, aramızda bir gizem perdesi yaratıyordu. Aydınlatılmış sokaklar, duran araçların üzerine uzanıyor ve etrafı bir huzursuzluk bulutu kaplıyordu. İkimiz de, kararlı adımlarla araçların kapısını açarak birbirimize doğru ilerledik. Arabaların kapıları, sessizliği bir an için bozarak kapanırken, göz göze geldik. Hazar'ın gözlerindeki belirsiz ifade, kararlı bir duruşla karışmış gibiydi. Bu duraksama, etrafımızda asılı kalan gerilimi daha da artırmıştı. Gece, bizi birbirimizden uzaklaştırmıştı fakat gizemin perdeleri hala aralanmamıştı. Göğsümdeki heyecan, adeta bu kaotik yüzleşmenin içinde çarpıyordu. Gece, şahit olduğumuz bu yüzleşmenin sessiz şahidiydi. Hazar'ın sessizliği, içimde bir fırtına yaratıyordu. Gözlerimiz kilitlenmişti, adeta birbirimizin içinde kaybolmuştuk. Gizemli bir sessizlik içinde durduk. Hazar'ın gözlerindeki kararlılık, içimdeki çelişkiyi daha da derinleştiriyordu. Ancak benim için, artık sır perdelerini aralamak ve gerçeği bilmek vazgeçilmezdi. "Hazar, bu son şansımız. Sana inanmak istiyorum. Ama gerçeği bilmem gerekiyor." Hazar'ın içsel çatışması yüzünden okunuyordu, ancak o hala suskundu. Ona olan inancımı korumak, gizemi çözmek adına kararlı bir şekilde ısrar ettim. "Eğer gerçeği paylaşmazsan, seni serbest bırakacağım. Ama bil ki, sana inanmak istiyorum." Hazar'ın gözleri, bir kararın yükünü taşıyordu, ancak o hala sessizdi. İçimdeki çırpınan duygularla birlikte, verdiğim son şansın hüsranla sonuçlanmasıyla yüzleştim. "Berat..." sessizce. Sözleri yarım kalmıştı, Hazar'ın içsel çatışmasını daha da belirginleştiren bir ifadeyle durdu. Gözlerindeki hüzün, içimdeki boşluğu derinleştirdi. Derin bir iç çektim. "Anlıyorum. Seni serbest bırakıyorum." Bu sözlerle, Hazar'a olan inancımdan vazgeçerek, ona özgürlüğünü verdim. Ama ayrılıkla birlikte, kalbimde hüzün ve belirsizlikle dolu bir boşluk kaldı. Hazar'ın sessizliği, aramızdaki gizemi bir türlü çözüme kavuşturmamıştı. Gece, bu hüzünlü ayrılığa tanıklık etti ve sokaklar, içsel bir karmaşanın yankılarıyla dolup taştı. Hazar'la yaşanan bu hüzünlü ayrılığın ardından, bir kez daha gözlerimiz karşı karşıya geldi, ancak artık bu bakışlarda bir zamanlar barındırdığımız anlayış ve yakınlık yoktu. Bu kez, gözlerimde bir çeşit yabancılık ve soğukluk vardı. "Artık yollarımız ayrı, Hazar." Hazar'ın yüzündeki ifade değişti. Bir anlık tereddüt, ardından yerini kararlı bir duruşa bıraktı. "Yollarımız belki ayrı, ama hesaplaşmamız henüz bitmedi, Berat." Gözlerimiz karşı karşıya, kararlılıkla parlıyordu. Artık birbirimize güvenmiyorduk, geçmişte paylaştığımız anılar ve duygusal bağlar yok olmuştu. Şimdi, sadece çatışma ve mücadele vardı. "Hesaplaşmamız kaçınılmaz gibi görünüyor." "Herkesin bir bedeli var, Berat. Seninle yüzleşmek de benim bedelim olacak. Hazar'ın karşılık veren meydan okuyan bakışları, aramızdaki çatışmanın ne kadar derin olduğunu gösteriyordu. Gece, bu iki düşmanın karşı karşıya geldiği anın ağırlığını taşıyordu. Artık sadece birbirimize karşı değil, aynı zamanda kendi geçmişimize ve görevlerimize karşı da meydan okuyorduk. Bu meydan okuma, yaklaşan savaşın habercisiydi ve gece, bu iki karşıt gücün kesişeceği anın öncesinde sessiz bir şahit oluyordu. Yollarımız kesişmiş, ancak şimdi bu kesişmenin sonuçları kaçınılmaz bir savaş olarak belirginleşiyordu. |
0% |