@hamish
|
Bölüm XXIII: Ev "Ne yapacağını biliyorsun... Orman içinde bir ev yapmak istiyorsan ormanın da seveceği bir ev yap" . . . Ev, ölümlüler timinin ortak bir sanat eseriydi. Her bir üye, kendi odasını dizayn etmiş, kişisel dokunuşlarıyla bu mekana ruhunu katmıştı. Duvarlar, renkli anılar ve özel eğitim belgeleriyle dolup taşarken, odaların kapıları, her birinin benzersiz karakterini yansıtan detaylarla süslenmişti. Ancak benim odam yoktu. Oda kapısının ardında sadece boşluk ve sessizlik vardı. Belki de odaya bir şeyler eklemek, bir kişilik yaratmak anlamına gelirdi ve ben, kendime ait bir kimlik oluşturacak bir tasavvura sahip değildim. Görevlerdeki stres ve zorluklarla baş etmekte zorlanan ekip üyeleri, zaman zaman evin rahat atmosferine kaçarak, burada kendi benliklerine dönüyorlardı. Bu ev, sadece bir konut değil, aynı zamanda bir sığınak ve hatırlatıcıydı. Her bir odanın içinde yaşanan anılar, ekibi bir araya getiren bağın izlerini taşıyordu. Şimdi ise hepimizin kendisi olması gerektiği bir andı. Ve ben kendim olabildiğim tek yerdeydim. Poligon odasında... Masanın üzerine yerleştirdiğim Ruger Single Six Convertible .22/22 Mag, elimde hissettiğim soğuk metal beni geçmişe götürdü. Her bir parçayı çözerek, o eski dostumun detaylarını inceledim. Kabzayı çıkarırken, ahşabın yıllara meydan okuyan dokusunu hissettim. Parmaklarım, her çatlak ve çizgiyi dolaşıp, silahın geçmişteki kullanımının izlerini takip etti. Tetik mekanizmasını çözerken, her bir yayın gerginliğini hissettim. Elimdeki derin bıçak izine baktım. Parmaklarım, tetiği çekerek ve mekanizmayı açarak, silahın içindeki karmaşıklığı çözmeye çalıştı. Her bir parça, zaman içinde kazanılmış bir bilgelik gibi duruyordu. Namlu ve silindiri çıkardığımda, metalin soğukluğu beni gerçek dünyadan alıp, biraz da olsa geçmişin soğuk atış poligonlarına götürdü. Her parçayı ayrı ayrı temizlerken, her birinin benimle paylaştığı hikayeleri düşündüm. Sonunda parçaları birleştirdim. Her vidayı sıkarken, silahın tekrar bütünleşmesi beni huzurla doldurdu. Ruger Single Six Convertible, sadece bir silahtan daha fazlasıydı. Onunla geçirdiğim her an, her parçayı birleştirirken hissettiğim gurur, onu sadece bir nesne olmaktan çıkarıyordu. O, benim geçmişim, anılarımın bir parçasıydı ve her parçası, zamanla şekillenmiş birer hatıraydı. Kuzey, sessiz adımlarıyla yanıma yaklaştı. Elindeki silahı bırakmam üzerine, sakin bir şekilde başını salladı. "Neden bu kadar sakin olduğunu anlayamıyorum," dedi. Gözlerindeki merak, benim içsel dünyamı keşfetmeye çalışan bir ışık gibiydi. Elimdeki silahı yere bıraktım, soğuk metalin ellerimden kayışını hissederek. Kuzey'in sesi, odanın içinde yankılanarak, "Kadir seni görmek istiyor," dedi. Kadir'in adını duyunca, içimde bir karışıklık oluştu. Hastaneden kendini zorla taburcu ettirip Kaan'ın gözetiminde olduğunu bilmek, garip bir duygu karmaşası yaratmıştı. O an, burada bulunan tüm ekibin durumunu düşündüm. Kadir'in sağlığına dair endişeler, Armağan'ın tamamen kendine gelmesi, Kaan'ın özenli bakımı, ve timin benimle birlikte olması... Her biri, zorlu görevin izlerini taşıyordu. Ali ağabey, Kuzey, Ömer Faruk, Selim ve Kadir'in bulunduğu evde tek kadın kız kardeşim Armağan'dı. Sessizliğim kardeşime de aynıydı. Benimle ne kadar konuşmak istese de, suskunluğumla karşılaşıp geri adım atmıştı. Bu ev, timin görünmezlik perdesini kaldırmıştı. Artık gizliliğin ve izolasyonun dışına adım atmıştık. Hepsi, bu evde kalıyordu. Odalarda yankılanan sessiz konuşmalar, ortamı dolduran dostluk kokuları, özlediğim anlardandı. Tek sorun içimde bana dair duygu kalmamasıydı. Kimseyle tek bir kelime konuşmuyordum. Kuzey'in on dakikadır beni izlediğini biliyordum. Hazar ile mücadelemin üzerinden 16 saat geçmişti. Gece bir dakika dahi uyumadım. Kuzey, benim içsel düşüncelerime saygı göstererek, sessizce geri çekildi. Elimdeki silahın ağırlığı, odanın içindeki bu değişimleri hissettirmişti. Olduğum yerden kalktım. Yavaş ve emin adımlarla yürümeye başladım. Poligonun metal kapısını geçtikten sonra, dar ve soğuk bir koridorun içine adım attım. Zemin, ayağımın altında sert betondu ve her adımda yankılanan ayak seslerim, poligonun içindeki yoğunluğu daha da hissettiriyordu. Duvarlardaki mat gri renk, çeşitli hedef resimleri ve talimatlarla dolup taşıyordu. Merdivenlere ulaştığımda, metal basamakların soğukluğunu hissettim. Her adımda metalin altındaki boşluğun yankısı, poligonun dinamik atmosferini geride bırakmamın bir hatırlatıcısıydı. Merdivenlerin üst katına çıkarken, koridorun içindeki gürültü giderek azaldı ve yerini bir sessizliğe bıraktı. Üst katta, dar bir koridorun sonundaki kapıda durdum. Kapı, sessiz bir şekilde açıldı ve içeri adım attığımda, atmosfer bir anda değişti. Betonun sertliği yerini ahşabın sıcaklığına bıraktı. Ahşap zemin, her adımımı sessizce absorbe ediyordu. Duvarlar, sade ve yumuşak renklere boyanmıştı, askeri disiplini değil, sıcak bir dostluğu çağrıştırıyordu. Kadir'in odasına doğru ilerlerken, duvarlardan yansıyan ışık, koridoru aydınlatarak sakin ve düzenli bir atmosfer yaratıyordu. Kapının arkasındaki koridordan sonra açılan Kadir'in odası, sıcaklık ve huzurun hakim olduğu bir atmosfere sahipti. Duvarlar, krem tonlarda boyanmıştı, bu renk paleti odaya bir nezaket ve sakinlik hali kazandırıyordu. Kahve tonları ise odanın mobilyalarında ve aksesuarlarında kendini gösteriyordu. Odaya adım attığımda, ahşap zeminin altındaki halı yumuşak bir dokunuş sunuyordu. Kahverengi desenler, odanın genel renk şemasına zarif bir denge katıyordu. Işığın içeri sızdığı perdeler, yumuşak bir ışık oyunuyla odanın içini aydınlatıyordu. Ahşap mobilyalar, odanın içinde bir doğallık hissi uyandırıyordu. Kadir'in çalışma masası, koyu kahverengi bir renge sahipti ve üzerindeki dosyalar ve teknolojik ekipmanlar, odanın işlevselliğini yansıtıyordu. Duvarlarda, askeri hatıraları ve özel eğitim belgelerini içeren çerçeveler, odanın geçmişine dair ipuçları sunuyordu. Oda içindeki koltuklar ve minderler, yumuşak dokularla kaplıydı. Krem renkli perdeler, pencereden içeriye gelen ışığı nazikçe süzerek odanın içinde hoş bir atmosfer oluşturuyordu. Kadir'in odası, samimi bir dostluk ve çalışma alanını bir araya getirerek, sade ve şık detaylarla dolup taşıyordu. Bu renk paleti, odanın sıcaklığını ve huzurunu vurgulayarak, içeri giren herkesi rahatlatan bir etki yaratıyordu. Kadir'in yanında oturan Armağan, derin bir sohbete dalmış gibi görünüyordu. İkisi, odanın içindeki huzurlu enerjiyi paylaşıyordu. Armağan, beni fark ettiğinde yüzünde kısa bir gülümseme soldu. "Biliyorum bana hiçbir şey anlatmayacaksın, ama bilmen gereken bir şey var. Hazar beni arabadan atmadan önce özür diledi ve kafamı korumam gerektiğini söyledi." dedi, ciddiyeti bakışlarında parlıyordu. Armağan yanımdan geçerken kısa bir an göz göze geldik. İçimde o kadar çok ihtimal vardı ki insani duygularımı rafa kaldırdım. Armağan'ın çıkışının ardından, Kadir ve ben yalnız kaldık. Kadir'in gözleri, benim içsel dünyama bir pencere açar gibi gözlerimi araştırıyordu. "Zaten anladın, değil mi?" dedi. Başımı olumlu bir şekilde salladım. Hazar'ın uyarısı olmasaydı, Armağan'ın düşüşü sadece yaralanma ile sonuçlanmamış olabilirdi. O an, sessizliğim, anlatmak istediklerimin derinliğini ifade etmekte yetersiz kalıyordu. "Berat..." İlk defa bana kendi adımla sesleniyordu ve bu sesleniş, odanın içindeki havayı değiştirdi. Kadir devam etti, "Ben senin plansız olduğuna asla inanmıyorum. Aklından neler geçiyor ve bize ne zaman söyleyeceksin?" dedi, gözleriyle içimi tarayarak. |
0% |