Yeni Üyelik
24.
Bölüm

24. Bölüm

@hamish

Bölüm XXIV: Gizemli Bir İris: Van Gogh'un Tablosu


"Özlemi kışkırtmak..."


.


.


.


Sisli gecede, özel psikiyatri kliniğinin etrafında sinsi bir şekilde sirkeleniyorduk. Askeri üs benzeri güvenlik önlemleri, her adımımızı dikkatlice planlamamı gerektiriyordu. Gece gökyüzü, yıldızların gizemli ışıkları altında belirmiş olan kliniğin çevresini aydınlatırken, hava sessizlikle dolup taşıyordu.


Ölümlüler timi olarak, her biri, sessiz adımlarıyla görevlerini yerine getirirken, özel kuvvetlerin disipliniyle hareket ediyorduk. Korunaklı duvarları, gözetleme kuleleri ve dikenli telleri aşmak, gerçek bir askeri strateji gerektiriyordu. Ve bu tüm özellikler timde gizliydi. Kliniğin sitemi görevimizi daha gizli ve güvenli bir şekilde sürdürebilmek için Akkoca hackledi. Tellerin altından geçerek, çevredeki korumalarını başarılı bir şekilde bayılttık. Ben, Atom ve Mezarkabul, Salyangoz ve Karga iki grup şeklinde ayrıldık. 


"Kameralar tamam." Kulağımda Akkoca'nın sesi yankılandı. Akkoca, karanlık gecede sessizce duruyordu; aracın içinde, operasyonun yönetim merkezi olarak görev yapıyordu. Sağlı sollu ormanın içindeki operasyonu kontrol ettiğini, ekibin her bir üyesinin konumunu titizlikle izlediğini biliyordum. Kulaklığı aracılığıyla, bizim aramızda geçen konuşmalara dikkatle kulak veriyordu.


Sessizlik içinde ilerleyerek, görevimizin ana noktasına ulaşmak için konumlandık. Adımlarımızı izlemenin ve operasyonun gerçekleştiğinin fark edilmesini engelledik. Kliniğe ulaştığımızda, sessizce içeri sızdık ve koridorlarda ilerlerken adımlarımızı en hafif şekilde attık. 


Kadir, ekibin dışında kalmıştı ve rahat durmuyordu: "Ben size demedim mi, Pilot'un her zaman bir planı vardır diye?" diye belirtti. Ancak bu durumu bir türlü kabullenemeyen Salyangoz, kulaklıktaki diğer uçta, "Yedi ay sana katlandım aynı karında, ama artık yok olmuyor. Sahada da yok, ne diye verdiniz şuna kulaklık?" şeklinde tepki gösteriyordu.


Atom, operasyonun kilit noktalarından birini açıklıyor gibi konuştu: "Zaten sahaya gelmesin diye verdik kulaklığı." Mezarkabul, sakin bir tonla, "Salyangoz vakti gelmedi mi?" sorusunu yönlendiriyordu.


Ancak Salyangoz, neyin vakti olduğunu anlamamış gibi yapıyor, "Neyin?" şeklinde cevap veriyordu. Mezarkabul, ona yönelerek, "Anlamamazlıktan gelme, nickinin hikayesini diyorum," diyordu.


"Sırası mı şimdi?" diye çıkışan Salyangoz'a, Karga, geçmişe dönük bir gönderme yaparak, "Bana anlattırdığınız günü hatırlatırım Salyangoz," şeklinde konuşuyordu. "Sende istisna değilsin." diye ekledi. 


Hepimizin aklına Karga'nın hikayesinin geldiğine emindim. Yine başka bir operasyondayken; Karga, yavaşça başını kaldırarak, gözleri uzaklara bakarken anlattı hikayesini. Bizden önceki biriminde, gece operasyondayken beklenmedik bir durumla karşılaşmıştı. Ekibiyle  zorlu bir çatışmaya girmişlerdi. O anlarda, etrafında gece karanlığında, bir grup karga belirmiş. Gökyüzünde havalanan bu kuşlar, sanki Selim'e rehberlik ediyormuş. Çatışma sona erdiğinde, kargalar etrafında dolaşmaya devam etmiş. İşte o an, herkes Selim'i Karga olarak çağırmaya başlamıştı. 


Salyangoz, sırasının geldiğini anlamak istemiyor gibiydi, "Pilot, vaktimiz var mı?" diye soruyordu. Ben ise durumu özetleyerek, "Bu hikayeye her zaman, zaman var," dedim, konuşmanın sonunu getirerek. Akkoca ise sessizce dinliyor, operasyonun gidişatını kontrol altında tutmaya devam ediyordu.


Salyangoz kaçamayacağını anlayınca anlatmaya başladı. "Bizim için askeriye, sadece disiplini değil, birlik ve kardeşliği de simgeliyordu. Ancak, bazı insanlar bu değerleri çiğneyerek, zorbalığa başvuruyordu. Ve Kadir de bundan nasibini almış, günlerce zorbalığa uğramış. Gelip de bana söylemiyor. Neyse bir gün ikimizi karıştırdıkları için bana salyangoz yedirmeye çalıştılar, o gün anladım zorbalığa uğradığını. İşte o zaman, ben de Kadir'e yapılan haksızlıkları öğrendim ve içimde bir öfke kabardı." Nefesini dışarı verdi. 


"İkiz kardeşime zorbalık edenlere karşı harekete geçmeye karar verdim. Ancak intikamımı alırken, onlara sadece fiziksel acı değil, aynı zamanda ders vermek de istedim. İntikamımın sembolü olarak salyangozları seçtim. Yavaş ama kararlı, onlara içlerindeki acıyı hissettirecek bir yol seçtim. Her birini tek tek yalnız buldum ve kardeşime yaptıkları haksızlıkları anlamaları için salyangoz yedirdim. Onlara, sadece bedensel acı değil, aynı zamanda vicdanlarındaki tortuyu da hissettirmek istedim. Salyangoz, bu durumun sembolü haline geldi ve adımı da bu olayın ardından 'Salyangoz' olarak anmaya başladılar. Adaleti sağlamak için böyle bir yol seçtim. Her bir zorba, salyangoz yedirilen anın acısını ve utanç duygusunu unutamazdı. Öyle de oldu. Bu olay, sadece kardeşim için değil, birlikte hizmet ettiğim diğer askerler için de bir ders oldu. " 


"Bende diyorum herkes beni görünce niye kaçıyor, Salyangoz yedirmiş." dedi Kadir alayla. 


"Ya insanlar para verip yiyorlar." dedi Atom. 


"Vakit geldi." Akkoca'nın sesiyle hepimiz hareketlendik. Hastane personeli, gece nöbetinde olmalarına rağmen, özel eğitimimizden kaynaklanan ustalıklı gizlenme yeteneklerimiz sayesinde bizi fark etmedi.


Odaya adım attığımda, beyaz duvarlar arasında serili yatağında yatan Rex'in gözlerindeki ifade acı doluydu. Hazar'ın parlak ve ışık dolu bakışlarının tam zıttı ruhsuz ve sönüktü. Odanın loş ışığında, yüzündeki çizgiler acı, çaresizlik ve kaybolmuşlukla dolup taşıyordu.


"Rex," dedim, odanın sessizliğinde yankılanan bu kelimeyi dudaklarımdan süzerek. Yavaşça yanına yaklaştım, ancak yalnızca anlamsız kelimeler ve iç karartıcı bir sessizlikle karşılaştım. Gözleri boş bakıyordu, gerçek dünyadan uzakta bir yerde kaybolmuş gibiydi. Böyle bir şey beklemiyordum. Yaptığım planda değişiklikler yapmamı gerekecekti.


Operasyonun gerilim dolu anlarında, Atom hızla yaklaşarak elindeki özel iğneyi kullanarak Rex'e vurdu. İğne, sessizce deriye nüfuz ederken, içinde bulunan karışımın etkisiyle Rex, hızla güç kaybetmeye başladı. Atom'un eğitimli elleri, bu işlemi hızlı ve etkili bir şekilde gerçekleştirdi. Rex, gözleri kararmaya başladığında, Mezarkabul hemen yaklaştı ve tekerlekli sandalyeyi getirdi. Sandalye, sağlam bir çerçeveye sahipti. Mezarkabul, Rex'i dikkatlice sandalyeye yerleştirirken, diğer ekip üyeleri etrafı gözlemleyerek herhangi bir olumsuz duruma karşı tetikte bekliyordu. Tekerlekli sandalye, sessizce ve pürüzsüz bir şekilde hareket ederek, operasyonun devam edeceği güvenli bir konuma doğru yönlendirildi. Atom'un ve Mezarkabul'ün etkili koordinasyonu sayesinde Rex, baygın bir halde tekerlekli sandalyede taşınırken, operasyonun gizliliği ve başarısı daha da güç kazanmıştı.


Bir sonraki adımı beklerken, klinikteki sessizlik, stratejinin başarıyla uygulandığını işaret ediyordu.


"Paket, güvende." Atom'un sesi kulağımda yankılandı. 


"İşte bu be." Kadir memnunca konuştu. 


"Herkes çıktı mı?" dedi Mezarkabul.


"Helikoptere gitmek için iki dakika." Akkoca konuştu.


"Pilot yok." dedi Karga telaşla.


"Pilot, orda mısın?" Akkoca'nın sesi kulağımda yankılandı. 


"Buradayım." Dedim.


"Seni bırakıp gitmeyi planlıyorduk." Dedi Salyangoz.


"Bensiz o güzel kızı nasıl uçuracaksınız?" Sesim ego kokuyordu. 


"Gerekirse denizaltı bile süreriz." Salyangoz'un sesi netti.


"Vurdu ve gol oldu." Kadir'in sesi kulağımda yankılanırken Hazar ile olan çekişmeleri gözümde canlandı. 


 Rex'in kurtuluşu ve Hazar'ın gelecekteki tepkisi belirsizdi, ancak bu plan, intikamın gizemli bir yolunu çizmişti. Rex'in odasına kadar, sırtımda taşıdığım özel bezle sarılı olan değerli bir eser olan Van Gogh'un orijinal "İris" tablosunu özel bezden kurtararak duvara astım. Bu, aynı zamanda Hazar'a bir mesajdı. Rex'in yerinin değiştiğini ve Hazar'ın bilmesi gerektiğini ima ediyordum. Hazar'ı bana getirecekti. Planın son aşamasında, Hazar'a ulaşmak için hazırladığım mesajı gönderdim. Hazar'ın merakını ve kardeşine özlemini kışkırtarak, onu kendime çekmeyi umuyordum.


Loading...
0%