Yeni Üyelik
28.
Bölüm

28. Bölüm

@hamish

Bölüm XXVIII: Keşfedilmemiş Etki


"İçimde bir duygu vardı ve onu buzlarla ördüm. Şimdi, onu eritecek güneş parlıyor."


.


.


.


Merkezin balkon benzeri bahçesine çıktığımda, karşımda yüksek duvarlarla çevrili ve sarmaşıklarla kamufle edilmiş özel bir toplantı odasıyla karşılaştım. Bahçenin içinde, doğanın huzur verici dokunuşları ile çevrili uzun bir toplantı masası yer alıyordu. Duvarların yüksekliği, bu özel alanı dış dünyadan izole ederken, sarmaşıkların doğal güzellikleriyle kaplı olmaları, bir nevi gizem ve huzur atmosferi oluşturuyordu. Masanın üzerinde zarifçe yerleştirilmiş çiçek aranjmanları, odanın atmosferine renk ve canlılık katıyordu. Masanın etrafındaki rahatça yerleştirilmiş sandalyeler, katılımcılara rahat bir oturma düzeni sunuyordu. Yeşilin tonları, sarmaşıkların hâkim olduğu bu özel toplantı odasına ferahlık ve doğanın içinde bir buluşma noktası hissiyatı kazandırıyordu. Gökyüzünden süzülen ışık, sarmaşıkların arasından gelen ışıltılarla birleşerek, bu özel toplantı odasına mistik bir atmosfer katıyordu. Bahçedeki kuş cıvıltıları ve hafif rüzgarın esintisi, bu alanda geçen toplantıları daha da özel kılıyordu. Bu benzersiz toplantı odası, doğanın güzellikleri ve özenle düzenlenmiş detaylarıyla, iş dünyasının karmaşasından uzaklaşmak ve yaratıcılığı teşvik etmek için tasarlanmış gibi görünüyordu.


Cebimden çıkardığım sigara paketinden bir dal sigara seçerek, paketi masanın üzerine özenle bıraktım. İç cebimden çıkardığım çakmağı alıp, dudağıma götürdüğüm sigarayı yakmaya hazırlanırken, aniden kafama atılan bir havuçla irkilerek sigara dudaklarımdan düştü. Havuç, beklenmedik bir şekilde başımın üzerinden gelip, sigaranın düşmesine neden olmuştu. Şaşkınlıkla arkama döndüğümde, havucun tek bir sahibi olduğunu biliyordum. Gözlerimin içine çatık kaşlarıyla bakan Hazar vardı.


Yere eğilerek havucu elime aldım. "Bu ne içindi?" yavaşça ayağa kalktım.


Hazar: "Ne bileyim, belki de vitamin deposunu sigaraya tercih edersin," diye karşılık verdi, yüzünde bir gülümsemeyle.


Havucu Hazar'a uzatırken, parmakları parmaklarıma değerek havucu aldı.


"Havucu yiyeceğimi nereden biliyordun?" Beni zehirlediği günü sorduğumu anlıyordu.


Yüzündeki gülümseme yerine geçmişi hatırlamış gibi durdu. "Sana bir şey demiştim hatırlıyor musun?"


"Hepsini hatırladığımı biliyorsun, hangisini sorduğuna bağlı." sesimin emin çıkmasına özen gösterdim. Aslında neyi kast ettiğini biliyordum. Sadece konuşmamız biraz daha uzasın istiyordum.


Gözlerini devirdi. "Üçüncü kere havucu uzattığımda yiyeceksin..." kafasını hafifçe salladı.


"Yedim gerçekten." Dedim.


Hazar'la birbirimize bakarak gülmeye başladık ve bu gülüşler, sanki birbirimizin zihnindeki gizli bir dilin çözülmüş ifadesiydi. Gözlerimizdeki ışıltı, sadece o anki espriye değil, aynı zamanda birbirimize duyduğumuz anlayışa da işaret ediyordu. Gülüşlerimiz arasında, odayı dolduran neşeli bir enerji dolaşıyordu. Hazar'ın yüzündeki çaresizlik ve öfkenin izleri, bu kısa süreli gülüşle bir anlığına silinip gitmiş gibiydi. O gülüşler, birbirimize olan bağımızın ve karşılıklı anlayışımızın bir ifadesiydi. Belki de hayatın zorlukları arasında, birbirimize gülebilmek ve bu gülüşle anları paylaşabilmek, en değerli hazinelerden biriydi. Uzun zamandır kilitlediğim tüm insancıl duygularım hareketlendi.


Bir an kaçırmadım bakışlarımı. Kahkahasının yerini sadece bir tebessüm bıraktı. Gözleri, gülümsediği an parlıyordu. Gülüşü, o anki neşesini ve dinginliğini yansıtarak, beni de enerjiyle sarhoş bırakıyordu. Dudakları arasından sızan gülümseme, sıcak bir güneş ışığı gibi odanın atmosferini aydınlatıyordu.


Tekrar hissetmeye başlıyordum; duygularım uykusundan uyanmış gibi. Kalbim, uzun süredir hissetmediği bir sıcaklığı hissetmeye başlamıştı. Göğsümdeki derin bir nefes, içime dolan bir özgürlük hissiyatını getiriyordu. Hazar'ın yanında olmak, bir çiçeğin yavaşça açılmasına benziyordu. Onunla geçmişte yaşanan çatışmanın gölgesi, hissettiğim bu yeni duyguların önünde geri çekiliyordu. Gözlerimdeki parıltı, belki de yıllardır kaybolan bir umut ışığının tekrar yanmaya başladığının bir işaretiydi. Her anın içindeki duygu, sanki içimdeki bir melodi gibi çalıyordu. Hazar'ın dokunuşu, sadece bedensel bir temas değil, aynı zamanda kaybolan hislerin yeniden canlanmasının bir anahtarı gibiydi. Ona yaklaştıkça, geçmişin yükünü hafifleten bir rüzgarın içimde esmeye başladığını hissediyordum.


Ellerini yüzüme uzattığında, gözlerim istemsizce kapandı. Parmakları, yüzümde nazik bir dansa başladı, sanki hissettikleri ve benim arasında bir dil oluşturuyordu. Nefesini, tenimdeki her çizgiyi özenle izleyerek hissediyordum. Ellerinin dokunuşu, bir nevi bir şifa gibiydi, ancak bu şifa sadece derinin ötesine geçiyordu. Gözlerim kapalıyken, onun derin bir özür dilediğini hissettim. O fısıltı, sanki bir yarayı tedavi etmeye çalışan yumuşak bir rüzgar gibiydi. Acı çektiğini bilmek, içimde bir hüzün dalgası yaratmıştı. Onun için hissettiğim acıyı hafifletmek, kalbimi derin bir anlamla dolduruyordu.


"Özür dilerim," dediğinde, sesindeki titreme hissettiklerimle birleşti. Gözlerimden süzülen yaşlar, sanki içsel bir temizlik yaşanıyormuş gibi hissettirdi. Ona sebep olan tüm acıları silmek, içimdeki derin bir arzu haline geldi.


Burnumda hissettiğim dudakları, vücudumdaki dalga gibi bir etkiyle hissettim. O an, sadece bir temas değil, aynı zamanda birbirimize olan duygusal bağımızın bir ifadesiydi. Gözlerimi açtığımda, odanın sessizliği içinde yankılanan sessiz bir boşlukla karşılaştım. Onun yokluğu, sanki içimde bir boşluğu dolduramayacakmış gibi bir his bırakıyordu. Etrafımda, daha önce onun varlığını hissettiğim her şey, bir anlam yitimiyle doldu. Ellerim, hâlâ yüzümde hissettiğim sıcaklık ve iz bırakan dokunuşu arıyordu. Ancak o dokunuş, artık yoktu. Onunla paylaştığımız anın ardında, içimde bir melankoli dalgası ve eksiklik hissi oluşmuştu. Bu boşluk, kalbimin derinliklerinden yükselen bir hüzünle dolmuş gibiydi.


Ağlamış olduğumu fark ettim, gözyaşlarımın izleri yanaklarımda hala taze duruyordu. Bu damlalar, sanki içimden taşan bir denizdi ve yüzüm, duygusal bir fırtınanın ardından kalmış bir sahil gibiydi. Gözkapaklarım, yaşların ağırlığı altında hafifçe kararmıştı. Odada yankılanan sessizlik, sadece soluksuzluğumun ve hala süregelen sessizliğimi barındırıyordu. Gözyaşlarımın, kalbimden taşan hislerin dışa vurumu olduğunu kabullenmek, acının derinleşmesiyle birlikte geldi. O anki hüzün, sanki içsel bir nehir gibi coşup, yaşamın her yönüne dokunuyordu. Gözlerimi yavaşça ovuşturarak, odanın duvarlarına karanlık gölgeler düşerken, karmaşık bir yolculuğun başladığını hissettim. Masada duran sürahiden bir bardak su doldurdum. Bir kaç yudum aldıktan sonra nefesimi dışarı verdim. Hala sarsılıyordum, duygusal bir depremin ardından kalan yerleşik bir huzursuzluk içinde, kontrolümü kaybedip bardağı sıktığımda, camın kırılma sesi odayı doldurdu. Elim, camın keskin kenarlarına çarptığında hissettiğim acı içimdekinden daha az acıtıyordu. Kan, parmaklarımdan damlayarak yere düşüyordu. O an, öfkenin bedenimde yarattığı yara, geride bıraktığı kanın sembolü gibiydi. Odanın içindeki sessizlik, sadece nefes alışverişlerim ve damlayan kanın ritmik sesiyle dolup taştı. Kendi içimdeki fırtınayı dışarı vurmuş, şimdi ise elimdeki kırık camın ve kanın izlerini inceleyerek bir boğuşmanın yankılarını hissediyordum.


Dizlerimin üzerine çöktüm, yere damlayan kanın izlerini izleyerek düşüncelere daldım. Derin bir nefes alıp bıraktım, bedenimdeki acının yanında içsel bir fırtına da devam ediyordu. İçeri giren Hazar'ın endişeli bakışları, ağlamaklı gözlerimde yankılandı. Hazar, sessizce yanıma oturdu ve endişe dolu gözleriyle beni süzdü. Elimi avucunun içine aldı, soğukluğunu sıcaklığıyla birleştirdi. Yaranın derin olmadığını söyledi, şanslı olduğumu fısıldayarak. Yavaşça, avuç içimdeki cam parçasını çıkardı. Kendi içindeki endişeyi bastırmaya çalışırken, cebinden çıkardığı mendil ile yarayı nazikçe sardı.


Hazar'ın dokunuşu, adeta bir şifacının ellerindeki sihir gibiydi. Parmakları, yaralı bedenimde dolaşırken, sanki her bir dokunuşu bir rahatlama dalgasıyla birleşiyordu. Avucumdaki sıcaklık, sadece kanamayı durdurmaya değil, aynı zamanda benliğimi çağırmaya başlamış gibiydi.


"Sendeki etkimin bu kadar büyük olduğunu bilmiyordum," dedi Hazar, gözlerindeki endişe hafifleyerek yerini anlayışa bıraktı. Ben de, içtenlikle "Bende bilmiyordum," dedim, kelimelerin eksik kaldığı bir anın içinde.


Loading...
0%