@hamish
|
Bölüm XXX: Birlikte yemek masası paleti "Acı tatlı anlar, yaşamın renklerini oluşturan fırçadır." . . . Balkondan içeri adım attığımda, geniş salonun sıcak atmosferi beni karşıladı. Odanın ortasında zarif bir avize, etrafa yumuşak ışık saçarak odanın her köşesine aydınlık veriyordu. Mobilyalar, birbirine uyumlu renklerde ve zarif desenlerle döşenmişti. Oturma grubu, konforlu koltuklarla doluydu ve yumuşak minderlerle tamamlanmıştı. Duvarlarda asılı olan tablolar, odanın havasını tamamlayan birer sanat eseri gibiydi. Herkes kendi halinde, yorgun bir şekilde oturmuş ya da ayakta durmuş, gergin şekilde duruyordu. Odada Kadir ve Hazar eksikti. Şimdi Berat'ım dört gün sonra tekrar Baha Berat olacaktım. Bu dört günün tadını çıkarmak istiyorum. Başarabilir miyim, bilmiyorum. Adımlarımı sessizce mutfak kapısına doğru yönlendirdim. Kapıyı araladığımda mutfak, gergin bir atmosferle doluydu. Mutfak tezgahında, lezzetli yemeklerin kokusuyla dolup taşan tencere ve tavalardan buharlar yükseliyordu. Kadir bir şef edasıyla tavanları sallıyordu. Tezgahın üzerinde, renkli sebzeler ve meyveler, kesme tahtası üzerinde ustalıkla doğruyordu. Kadir, mutfak tezgahının yanında kesme tahtasının başında yoğun bir şekilde çalışıyordu, yüzünde konsantre bir ifadeyle. Hazar ise yanında, bir şeyler karıştırarak veya keserek Kadir'e yardım ediyordu. Mutfak dolabından gelen hafif tik-tak sesleri, bu yoğunluğun ortasında duyuluyordu. Hazar tek kaşını havalandı. Kadir kaşığı al dercesine salladığında, tereddüt ederek yemeğin tadına baktı. Yüzünde memnun ifade vardı. Hemen ardından yüzünü buruşturdu. "Fare sidiğine benziyor." Dedi. "Tebrik ederim, gizli sırrım buydu. Tam bir gurmesin." Diye Kadir karşılık verdi. Hazar omuzlarını silkerek elindeki salatayı, hazırladığı sosla birleştirdi. İkilinin atışmasını tebessüm ederek izliyordum. İkilinin beni fark etmemesi imkansızdı, benim varlığımı umursuyor gibi değildiler. Kadir zafer kazanmışçasına diğer tencerede bulunan ahtapotu maşayla alarak doğrama tahtasının üzerine koydu. Bir parça alıp ağzına attı. Hazar kahkaha atarak Kadir'e elindeki kaşığı salladı. "Afiyet olsun, ahtapotun sekiz bacağından biri penistir" Kadir yüzünü buruşturarak musluğun önüne geçti. Ağzını çalkalarken, Hazar keyifle ağzına salatalık attı. Kadir, alnını çattı ve bir adım geri çekildi, "Şimdi hemen mutfağımı terk ediyorsun." Hazar'ın gülümseme yüzünde dondu. Üzerindeki önlüğü çıkardı. "Korkak adam." Kapıya doğru geldiğinde tam önümde durdu. Yer vermemi bekliyordu. Kadir'in sesi yükseldi, "Ne dedin sen? Tekrar söyle." Sırtını bana döndü. Hazar'ın yüzünü görmüyordum. "K.. O.. R.. K.. A.. K.. S.. I..N" Her bir harfi bastıra bastıra söyledi Hazar, çekinmeden. "Bir kirli kandan mı öğreneceğim, korkaklığı." Kadir hırsla saçlarını geri attı. Kadir'in söylediği sözle müdahale etme iç güdüsüyle konuya dahil oldum. "Kavga etmenin hiç zamanı değil." "Sen karışma." "Sen karışma." İkisi de aynı anda bana cevap verdiler. Teslim oluyorum dercesine elimi havaya kaldırdım. "Benden korkuyorsun o yüzden. Bu saçma salak triplerin. Hainliğimden vuruyordun, artık hain olmadığımı da biliyorsun. Korkaksın." Hazar tekrar Kadir'e yöneldi. "Hayatım boyunca bana hiç böyle hitap edilmedi. Sana söyledim küçük enişte, kaşınma." Parmağını havaya kaldırarak salladı. Hazar kaşlarını çattı, bir anda Kadir'in parmağını ısırdı. Kadir acı içinde bir inleme çıkardı. "Hoşt, köpek bırak parmağımı..." Hazar bırakmamakta kararlı gibiydi. Kadir kurtulmaya çalışsa da başarılı gibi olduğu söylenemezdi. "Berat; lanet herif, kurtar beni." dedi Kadir. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Hazar'ın yanına giderek, Hazar'ı Kadir'den uzaklaştırdım. Başta inat etse de zarif temasımla geri adım atmıştı. Kadir'in parmağı morarmış ve beli kısımları kanamıştı. "Bu kadın tam bir zır deli." diye dişlerinin arasından konuştu. "Şimdi gidiyorum bu iş burada bitmedi." Mutfaktan ayrılırken son bir bakış attı. "Aslında hepimiz deli doğuyoruz, sadece sonuna kadar deli kalamıyoruz." Hazar ağzındaki kanı silerken bağırdı. İkimizin hala temas hailde olduğunu fark etmem bir kaç saniye sonra oldu. İkimiz de kendimizi geri çekmedik. "Neden böyle bir şey yaptın?" sesim oldukça yumuşaktı. "Düşünce ve davranışları analiz etmede uzman sensin, sen söyle." Tezgahla aramda olan bedene biraz daha yaklaştım. "Hala oyun oynuyorsun nedenini bilmek istiyorum." diye fısıldadım. Gözleri doldu. "Bana güvenmesini beklemiyorum, ama bu kadarı da fazla değil mi?" Anlayışla kollarımın arasına aldım. Karşılık vererek sarıldı. Kokusunu içime çekerken, bunca zamandır ne kadar yalnız olduğumu bir kere daha anladım. Bu anda kalalım istedim. Kendini geri çekerek sarılı olan elimi avuçlarının içine aldı. "İyi misin?" Kafamı olumlu anlamda salladım. "İyiyim." Kendini geri çekti. "Hadi sofrayı kuralım. Herkes yorgun." Bakışlarımla onay verdiğimde işe koyulduk. Hazar'la birlikte yemek masasını hazırlarken, içimde huzurlu bir his vardı. Salonun ortasında, büyük ve zarif bir masanın etrafında çalışırken, titizlikle çalışıyorduk. Masanın her bir detayını özenle düşünerek yerleştirdik. Hazar, masanın kenarlarına düzgünce yerleştirdiği sandalyelerin ayarını yaparken, ben de masa örtüsünü düzeltiyordum. Ellerimizle işlerimizi yaparken, sessiz bir uyum içinde ilerliyorduk. Kadir ve Hazar'ın hazırladığı yemekleri de yerleştirdik. Masanın ortasına yerleştirdiğimiz çiçekler, masaya hoş bir renk ve canlılık katıyordu. Her adımı dikkatle planladık. Servisleri yerleştirirken, ve masanın etrafını hafif bir ışıkla aydınlattık. Son dokunuşlarımızı yaptıktan sonra, masanın tamamını gözden geçirdik. Her şey kusursuzdu. Masanın hazır olduğunu gördüğümüzde, gururla birbirimize baktık. Salona hafif bir aydınlık yayılırken, herkes sessizce masaya yerleşiyordu. Kadir ve Armağan, yan yana oturmuşlardı. Armağan'ın yüzünde samimi bir gülümseme vardı, Kadir ise gözlerini salonun her bir köşesine dikkatlice dikiyordu. Aralarındaki elektriği görmemek için kör olmak gerekiyordu. Kadir'in benden çekindiğini görebiliyordum. Rex ve Kaan, birbirlerine yakın bir şekilde karşılıklı oturmuşlardı. Kaan'ın yüzünde hafif bir endişe vardı, Rex ise dikkatlice etrafı gözlemliyordu. Zaman zaman yorgun bakışları Hazar ile buluşup tebessüm ediyordu. Kuzey, karşısındaki Selim ve Ali abiye dostça bir selam verirken, masanın etrafındaki atmosfer sakindi. Ben ve Hazar, karşılıklı başlara oturmuştuk. Hazar'ın yüzünde hafif bir hüzün vardı, ben ise masanın etrafındaki insanları izliyordum, içimde garip bir hisle doluydum. Masada eksik olan tek kişi Ömer Faruk'tu, onun yokluğu ile kaşlarım havalandı. "Ömer Faruk nerede?" Hazar'ın sesiyle sessiz düşüncemi dışarı vurmuştu. Ali abi tebessümle kafasını kaldırdı. "Formasını yıkıyordu gelir şimdi." Rex ilk defa konuşmuştu. "Çamaşır makinesi yok mu?" Masada hafif kıkırdama oluştu. "Ömer Faruk'un işleri işte." Diye Selim cevapladı. Salonun içindeki ışık, yemeğin başlamasını bekleyen insanların yüzlerinde hoş bir aydınlık yaratıyordu. Ömer Faruk, beyaz gömleği dirseğine kadar katlıydı. "Özür dilerim beklettim." Diyerek, Hazar'ın hemen yanında bulunan boşluğa oturdu. "Bilseydim benimkileri de verirdim devrem." dedi Kuzey. Masada gülüşmeler olurken, Ömer Faruk durgundu. Bu durumu fark eden benden başka kimsenin olduğunu düşünürken, Hazar'ın Ömer Faruk'u incelediğini fark ettim. Vücudumun gerildiğini hissediyordum. Sanki kanım çekiliyordu. Duygularımı kontrol etmek için nefesimi dışarı verdim. Rex merakını gizleyemeden Ömer Faruk'a döndü. "Makine var neden elinde yıkadın?" Ömer Faruk masadakilere kısa bir bakış attı. "Babaanneme okul formamı verdim, yıkanabilir misin diye? O zamanlar bizim köyde makine yok. Bana anneni mezarından kaldır o yıkasın dedi. O günden beridir, formamı elimde yıkıyorum." Rex'in yüzü düştü. "Kusura bakma... Bilmiyordum..." Masadaki sakin hava gitmiş yerini hüzünlü bir an almıştı. Ömer Faruk, Rex'e samimi bir gülümseme gönderdi. "Sorun değil, üzülün diye anlatmadım bunu. Masada yabancı kimse yok diye anlattım." Ali abi söze girdi. "Hadiyin yemeklerimizi soğutmayalım." Herkes birbirine yemek servisinde yardım ediyordu. Kadir'in bana uzattığı ahtapotla kıkırdamadan edemedim. "Yiyebilirsin merak etme, internetten araştırdım. 6 tanesi yenebiliyormuş zaten." diye fısıldadı. Selim bize bakarak durdu. "Ne konuşuyorsunuz fısır fısır." Kadir, bana sakın anlatma bakışı atarken sadece gülümsemekle yetindim. Hazar bir ahtapota bir Kadir'e bakış atarak durumu anlamış ve hemen lafa kitabın ortasından girmişti. Az önceki hüzünlü ortam kaybolmuş yerine şen bir ana bırakmıştı. "Kadir penis yedi." Armağan ağzındaki yemeği püskürtürken, Hazar'ın kahkalarına eşlik eden Rex, Ömer Faruk ve Selim'in aksine Kuzey, Yusuf ve Ali abi şaşkınlıkla donakaldılar. Kendimi tutamamış ve kahkahalarımı saklamamıştım. Kadir elini havada sallayarak, "Öyle bir şey değil." dediğinde bu sefer durumun komikliğine herkesin gülüşme sesleri eşlik etti. |
0% |